Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Materyalist Sağlık Sistemimiz ve Yeni Bir Model Önerisi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
MATERYALİST SAĞLIK SİSTEMİMİZ VE YENİ BİR MODEL ÖNERİSİ

Filanca sanatçının göbeği açıldı da bir frikik verdi mi yer yerinden oynayan ülkemizde aşağıdaki tablolar için kıl dahi kıpırdamaz!

Neden?

Bir kere kıl kıpırdatma hakkımız var ve biz bu hakkımızı yukarıdaki haberler için kullanıyoruz sanırım!

Biz; o veya şu falan değil; en büyük otorite; dünya sağlık örgütü sağlığı; “Bedenen; ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik hali” olarak tanımlar.

Yine ruhun ve bedenin birbirini etkileyip birbirinden etkilendiğini; bu nedenle sağlıkta ve hastalıkta hem biyolojik hem psikolojik hem de sosyal faktörlerin rol oynadığını modern bilim de söyler.

Evet; hastalıklar sadece genetik bozulma; enfeksiyon vb. içsel sebeplerle değil; psikolojik; özellikle de günümüzde bir dizi sosyal nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Bu iki temel faktör hem hastalığın ortaya çıkmasında hem de ortaya çıkan bir hastalığın artması yönünde işlev görmektedir. Buna literatürde; “Ortaya çıkarıcı ve sürdürücü etmenler” denilir.

Oysa dünyada; özellikle de ülkemizde yıllardır yapılan tüm yatırımlar; ayrılan devasa kaynakların tamamı sadece ve sadece sağlık ve hastalık işini belirleyen üçlü saç ayağından fizyolojik ayak üzerinedir. Ülkemizde sağlık ve hastalık işinin psiko ve sosyal boyutları yıllardır kimsenin umurunda olmamıştır. Böylece eşyanın tabiatına aykırı hareket edilmiş; sağlık işi tek ayaklı saç üzerinde yükseltilmeye çalışılmıştır. Bu indirgemeci anlayış sağlığı artırmadığı gibi hastalık giderlerini bütçe içinde en büyük harcama kalemi haline getirmiştir.

İşte belki de bu sebeple; bir makine düğmesine basarcasına kolay söylenilen; “Kansersin yavrum” sözü neticesinde nice kanser hastası ne hikmetse tam da 6 ay içinde ölümle kucaklaşıvermiştir. Yine; “Kanser yokmuş gibi yaşadım; moralimi diri tuttum” diyen nice kişi de en büyük illet olarak kabul edilen kanseri bile psikolojik dirençleriyle yendiğini haykırmış ancak bunu pek duyan olmamıştır!

Geçenlerde SGK kabaca yaptığı incelemede ülkemizde 2 milyon kişinin sürekli doktora gidip ilaç aldığını ortaya koymuştur. Kanaatimce gerçek rakam; Ankara’da; masa başında yapılan kaba bir çalışma ile tam olarak ortaya konamayacağı gerçeğini dikkate aldığımızda bundan çok daha fazladır.

Peki neden böyledir?

Çünkü insan ruhu olan; korkuları; kaygıları; tereddütleri; inançları; değerleri bulunan bir canlıdır. O sadece kimyasal bir ilaç yuttu diye bundan hemen herkesle aynı oranda etkilenecek bir doku ve organ yığını hayvansı değildir.

Mevcut tedavi uygulamaları işte bu gerçekleri yadsıyarak iş yapmaktadır. Bu şekilde yapılan yarım yamalak bir iş haliyle ya karın ağrıtmaktadır ya da baş! Bu gerçek yıllardır böyledir lakin nedense yer yerinden oynamamaktadır. Bu yapısal hata sıradan bir eksiklikmiş gibi kabul edilmekte; hatta bir eksiklik olarak bile görülmemektedir. Doktor fazla hasta baktı mı; hastalar doktora rahat ulaştı mı; bir de mağdur olunca hasta haklarına şikayet edebildi mi tamam; iyi bir sağlık hizmeti için her şey yolunda gibi düşünülmektedir.

Oysa iyi bir sağlık sistemi insanı ruh ve bedenden müteşekkil bütüncül bir varlık olarak ele alır. O sebeple onun sadece doku; organ kısmına yapmaz tüm yatırımlarını; pisko ve sosyal boyutlarını da aynı coşkuyla ele alır.

Bu sebeple her hastanede en az tıbbi klinikler kadar yaygın ve etkili psikososyal destek üniteleri kurar. Hatta öyle ki dahiliyenin; cerrahinin; hemen her branşın bitişiğinde bu üniteler bulunur. Orada sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar vazife alır; gerek tedavi öncesinde gerekse tedavi sürecinde her hasta ile geniş görüşmeler yaparlar. Raporlar hazırlar; dosyalar tutarlar. Hastalığın ortaya çıkmasında ve sürmesinde öyle veya böyle rol oynayan tüm psikolojik ve sosyal sorunlarla ilgili mesleki çalışmalar yürütürler.

Hasta burada hem psikolojik hem sosyal açıdan desteklenir. Bilgiler verilir; öneriler sunulur; yol gösterilir; rahatlatılır. İlaç bedene tesir ederken buralar da bedeni yöneten; vücudun merkezi olan beyinleri teskin etmeye ve güçlü tutmaya çalışır. Buradan yapılacak her mesleki öneriyi hekim mutlaka sağaltım sürecinde dikkate alır. Bu ileri sağlık adımının bir kısım kişilerin mesleki enaniyetine dokunma olasılığına karşın da konuyla ilgili yasal düzenlemeler yapılır. Hemen; “İlgili hekimin verdiği işi yapar; denetiminde çalışır” diyerek bu bağımsız / müstakil uzmanlık işini daha başlamadan budayarak yok etmez!

Bu birimler çok aktif tutulur. Buralara ameliyat öncesi ve sonrası için; tıbbi teşhis alan her hasta; yani bir hastalık tanısı almış herkes mutlaka uğramak zorunda olur. Aksi halde tedavisi yarım kalmış; çünkü doku ve organla ilgili sorunlar ruhsal ve sosyal süreçlerden soyutlanarak ele alınmış; böylece sağaltım nitelikli sunulmamış kabul edilir.

Nitelikli olmayan; eksik yürütülen bir sağaltım sürecinin hem hastalıkların tedavisinin uzamasına hem de gereksiz yere ilaç giderlerinde artışlara; velhasıl hem insani hak mağduriyetlerine hem de maddi kayıplara yol açtığı düşünülür.

Hekimler meslekleri gereği sadece dokulara ve organlara çalışırken buralarda hastanın ruh ve beyin sahibi bir canlı olmasının gereği olarak psiko ve sosyo boyutları ele alınır! Böylece hastanın sadece dokusundaki fiziksel ağrı değil; kafasındaki psiko ve sosyal kaynaklı bin bir türlü korku ve endişe sancısı da giderilir.

Modern bir sağlık anlayışı bütünleyici ve insanı doku ve organ yığını bir organizma gibi (bugünkü anlayış materyalist bir anlayıştır) değil; gerçek bir “insan” gibi gören bu uygulamayı; hastanın az sıra beklemesinden; kırmızı ve yumuşak koltuklar üzerinde oturmalarından; yakaya takılı kırmızı kravatla yapılan hasta rehberliğinden; kafaları bozulunca da hasta haklarına şikayet edebilmelerinden çok daha hayati olduğunu kabul eder.

Meseleye; “Uzman var orada; on yıl okudular; şükürler olsun ki her şeyi bilirler” gözüyle sığ ve indirgemeci bir anlayışla bakmaz. Çünkü meselenin bilip bilmeme meselesi değil; bütüncül yaklaşıp yaklaşamama sorunu olduğunu kabul eder.

Modern bir sağlık siteminde bedensel sağlığa ve hastalığa bile böyle bakılmasını önerirken ülkemizde henüz insanın ruhuna ve onun ürünü olan psikolojik ve sosyal nitelikli sorunlara bile doku ve organ problemiymiş gözüyle yaklaşıldığını hatırlayalım.

Bu sebeple biraz moralimizi bozalım belki ancak ümidimizi hiç yitimeyelim.

Çünkü; "Yap hep ya hiç" toptancı anlayışını seven bir milletizdir. Bakarsınız hepsini bir bütün olarak ele alıveririz bir gün; ne dersiniz!

Psikolog
İzzet Güllü