SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
STRESLE BAŞ ETMENİN TOPLUMA KAZANDIRILMASINDA BİREYSEL VE KAMUSAL GİRİŞİMLER
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
Yard.Doç.Dr. Yasemin DURDURAN
İÇİNDEKİLER
1.STRES KAVRAMI………………………………………………………………..1
1.1.Stresin Tarihçesi
1.2.Stresin Tanımı
2.STRES SIRASINDA ORGANİZMADA MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER………………………………………………………………….....3
2.1.Genel Uyum Sendromu
2.1.1.Alarm Aşaması
2.1.2.Direnme Aşaması
2.1.3.Tükenme Aşaması
2.2.Stresin Belirtileri
2.2.1.Fiziksel Belirtiler
2.2.2.Duygusal Belirtiler
2.2.3.Zihinsel Belirtiler
2.2.4.Sosyal Belirtiler
3.STRESİ OLUŞTURAN RİSK FAKTÖRLERİ……………………………………5
3.1.Fiziksel Çevreden Kaynaklananlar
3.2.Psiko-Sosyal Özelliklerden Kaynaklananlar
4.STRESE BAĞLI RUH SAĞLIĞI SORUNLARININ HALK SAĞLIĞI SORUNLARI ARASINDAKİ YERİ………………………………………………...6
5.İŞ HAYATINDA STRES…………………………………………………………..8
6.STRESLE BAŞ ETME BİREYSEL GİRİŞİMLER………………………………………………………………………....9
6.1.Stresle Baş Etmede Bireysel Girişimlerin Gruplandırılması
6.1.1.Problem-Duygu-Düşünce Odaklı yaklaşım
6.1.2.Folkman’a Göre Stresle Baş Etme Yollları
Bedene Yönelik Olanlar
Düşünceye Yönelik Olanlar
Duruma Yönelik Olanlar
6.1.3.Davranışa ve Bilişe Yönelik Baş Etme Yöntemleri
6.1.4.Lazarus’a Göre Stresle Baş Etme Yolları
6.2.Stresle Baş Etme Yöntemlerinin Açıklanması
6.2.1. Stresle Baş Etmede Kendi Kendine Olumlu Dialog
Problemi Saptama
Seçenekleri Gözden Geçirme
Bir Çözüm Yöntemi Seçme
Eyleme Geçme
Sonuçları Değerlendirme
6.2.2.Stresle Baş Etmenin 12 Basamaklı Yolu
Stres Kaynağını Belirlemek
Sorun Çözme ve Yapıcı Dialoglar
Beden Kimyasına Destek olmak
Daha Çok Sebze ve Meyve Tüketmek
Tam Yulaflı Beslenmek
Daha Çok Su Tüketmek
Sakinleştirici Bitkilerden Yararlanmak
Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek; Yeterince Uyumak
Stresle Baş Etmek İçin Egzersiz Yapmak; Masaj Yaptırmak
Sigara ve Alkol Tüketimini Azaltmak
6.2.3.Stresle Baş Etmede Durumu Değiştirmek ya da Duruma Gösterilen Tepkileri Değiştirmek
Çevreye Yönelik; Durumu Değiştirmeye Yönelik Olanlar
Zihne Yönelik; Duruma Gösterilen Tepkileri Değiştirmeye Yönelik Olanlar
Bedene Yönelik Duruma Gösterilen Tepkileri Değiştirmeye Yönelik Olanlar
Çok Yönlü Olanlar Hem Durumu Hem de Duruma Yönelik Tepkileri Değiştirmeyi Amaçlayanlar
7.STRESLE BAŞ ETMEDE ETKİSİZ YOLLAR………………………………….19
7.1.Uygun Olmayan Davranışlar
7.2. Kendini Aldatmaya Yönelik Davranışlar
8.ÖRGÜTSEL STRESLE BAŞ ETMEK…………………………………………...20
8.1.Öğretmenlerde Stres ve Stresle Baş Etme
8.2.Dahili ve Cerrahi Klinikte Yatan Hastalarda Stres ve Stresle Baş Etme
8.3.Sağlık Çalışanlarında Stres ve Stresle Baş Etme
8.4.Tıp Fakültesi ve Sağlık Yüksel Okulu Öğrencilerinde Stres ve Stresle
Baş Etme
8.5.Yanık Merkezi Hemşirelerinde Stres ve Stresle Baş Etme
8.6.Muhasebe Öğretim Elemanları ve Meslek Mensuplarında Stres ve Stresle
Baş Etme
8.7.Örgütsel Ortamda Stresle Baş Etme
9.STRESLE BAŞ ETMEDE KAMUSAL YAKLAŞIMLAR………………………25
9.1.Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri
9.1.1.Amaç
9.1.2.Hizmet kapsamı
9.2.Gençlik Merkezleri
9.3.Hanımlar Lokali
9.4.Aile Yaşam Merkezleri
9.5.Okulların Rehberlik Servisleri
9.6.İl Sağlık Müdürlüğünün Çalışmaları
10. STRESLE BAŞA ÇIKMA İLE İLGİLİ DÜNYADA
YAPILAN BAZI ÇALIŞMALAR……………………………………………...…..28
11.STRESLE BAŞA ÇIKMA İLE İLGİLİ TÜRKİYE’DE YAPILAN BAZI ARAŞTIRMALAR……………………………………………………….…..29
12.SONUÇ…………………………………………………………………………..3213.KAYNAKLAR……………………………………………… …………………..33
14.EKLER…………………………………………………………………………...37
1.STRES KAVRAMI
1.1.Stresin Tarihçesi
Stres Latince’de ‘estrictia’ kelimesinden gelmektedir. 17.yüzyılda felaket; bela; musibet; dert; keder; elem gibi anlamlarda kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda ise kavramın anlamı değişmiş ve güç; baskı; zor gibi anlamlarda objelere; kişiye; organlara ve ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres; nesne ve kişinin bu tür güçlüklerin etkisi ile biçiminin bozulmasına; çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Yine 19.yy’ da Fransız Fizyolog Claude Bernard’ın yaptığı çalışmalar; iç ortamın dengesinin korunması zorunluluğu görüşünü doğurmuştur. Canon; bu iç ortam dengesinin korunması kavramını daha da geliştirmiş ve "homoeostasis" yani organizmanın biyolojik bir denge durumunda olduğundan söz etmiştir (Güçlü 2001).
Birçok araştırmacı; organizmanın insan bedeninin çeşitli maddelerin tesiri altında bırakılmasıyla fonksiyonel veya yapısal değişiklikler gösterdiğine işaret etmiştir. Organizmada değişiklik yapabilecek güçte olan bu maddelerin alkol; ilaçlar; enfeksiyonlar; sinir sistemini uyaran ses; ışık; ısı gibi sebepler; sarsılar; yaralanmalar; yanıklar olduğu anlaşılmıştır (Selye 1976). Amerikalı Harry Goldblattim canlılarda iç ve dış tesirlerle yapısal ve görevsel değişiklikler yapılabileceğini ileri sürmüş; böbrek atardamarının kısmen bağlanmasının hayvanda hipertansiyona neden olduğunu kanıtlamıştır. Bunun anlaşılması ile insanlarda meydana gelen birçok değişiklik ve hastalıkların sebebinin çevreden ve kendi içyapılarından gelen tesirlerle olabileceği kavranmıştır (Soysal 2009).
1.2.Stresin Tanımı
Stres; bireyin fiziksel ve sosyal çevredeki uyumsuz koşullar nedeniyle; bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayrettir. Stres; bireyde gerilime; üzüntüye ve çöküntüye yol açan bir güçtür. Stres; bireyi tehdit eden ve zorlayan tehlikelere karşı gösterilen bedensel ve ruhsal bir tepkidir. Örgüt ortamında belirli rol ve görevleri yerine getiren birey; örgüt ortamından kaynaklanan örgütsel stres ile karşı karşıya kalmaktadır (Cüceloğlu 2009).
İş stresi olarak da nitelendirilen örgütsel stres; bireylerin normal işlevlerinden farklılaşmaya zorlayan değişmeler tarafından belirlenen ve onların işleriyle ve diğer insanlarla etkileşiminden kaynaklanan durumdur (Pehlivan 1995).
Selye (1985)’ye göre “Vücuda yüklenen herhangi bir özel olmayan isteme karşı; vücudun tepkisi” olarak tanımlamıştır. Bir başka yaklaşımla stres; “bireyi zorlayan bir fiziksel ya da psikolojik uyarıcı karşısında bireyin geliştirdiği uyum amaçlı tepkiler” anlamına da gelmektedir (Torun 1996).
En genel anlamda stres; bireyin içinde bulunduğu çevreden kendisine yönelen istemlerle kendi değerleri; tutumları; ihtiyaçları; yetenekleri ve becerileri arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan bedensel ve sosyo-psişik bir gerilim durumu olarak ifade edilmektedir (Gürçay ve Seçer 1999).
Stres insanın verimliliğini olumsuz etkileyen bir kavram olarak ortaya çıkmakta; kişi ile çevresinin etkileşimini içeren; tutum ve davranışlarına yön veren güç; ya da organizmanın bazı uyarıcılara beden ve zihinsel sağlığını tehdit edilmesi ile ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanmaktadır (Allen 1990). Ayrıca olağanüstü talepler; sınırlamalar veya fırsatlarla yüz yüze gelindiğinde birey tarafından yaşanan bir gerilim durumudur (Pehlivan 1995).
Stres; insan vücudunun biyolojik ve psikolojik dengesinin bozulması başka bir deyişle; insan sağlığına yönelik baskı veya gerginliğe yönelik işarettir. Bireylerin yaşamlarında istenmedik ve olumsuz giden bir şeyler olduğunda ortaya çıkan bir durumdur. Stres içinde olan bireyler muhtemelen yorgunluk; sinir bozukluğu; bitkinlik; depresyon; gerilim hayal kırıklığı vb. gibi duygular içinde bulunurlar. Stres durup dururken ya da kendiliğinden oluşan bir durum değildir; oluşması için insanın içinde bulunduğu ya da hayatını sürdürdüğü ortam ve çevrede meydana gelen değişimlerin insanı etkilemesi gerekmektedir. Ortamdaki değişmelerden her birey etkilenir ancak; bazı bireyler bu değişmelerden daha çok etkilenir; bazı bireyler de daha yavaş ve az etkilenir (Mısırlı 2004).
Stres; insanın yaşadığı ortamda meydana gelen bir değişimin veya insanın ortamı değiştirmesinin onun üzerinde etkiler bırakması ile ilgilidir. Etki altında kalan insanın kişilik özelliklerinin; bu etkilerin tesiri altında kalma derecesini etkilemesidir. Stresin oluşması için ortamdan etkilenen bireyin vücudundaki özel biyokimyasal değişmelerin oluşmasıyla bireyin vücut sisteminin harekete geçmesi gerekmektedir (Pehlivan 1995). Ortamda meydana gelen bir değişimin kişi üzerinde etki bırakması stres etkeni olabilirken bazı kişilik özellikleri insanı strese karşı daha duyarlı; bazı kişilik özellikleri ise strese karşı duyarlılığı azaltmaktadır (Eren 1998).
Araştırmalar daha çok stres ile kişilik özellikleri; yaşam olayları; kişiler arası ilişkiler; toplumsal olaylar ve psikopatoloji arasındaki ilişki üzerinde odaklanmıştır. Stresin performans üzerindeki etkisi incelenmiş; stres düzeyinde belirli artışlar performansta ve yeterlilikte artışa neden olduğuna ulaşılmıştır. Stres düzeyi pozitif ya da negatif yönde aşılırsa performans veya yeterlilikte azalmalar başlamaktadır (Şahin 1994).
2. STRES SIRASINDA ORGANİZMADA MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER
2.1.Genel Uyum Sendromu
Bedenin stresli durumlarda verdiği üç aşamalı tepki "Genel Uyum Sendromu" olarak adlandırılmaktadır. Bu aşamalar alarm aşaması; direnme ve tükenme aşamalarıdır (Balcı 2000);
2.1.1.Alarm Aşaması
Birey stres kaynağı ile karşılaştığında; sempatik sinir sisteminin etkin hale gelmesi nedeniyle beden savaş ya da kaç tepkisi gösterir. Bu durum kalp atışlarının hızlanması; tansiyonun yükselmesi; solunumun hızlanması ve adrenalin salgılanması biçiminde gelişir. Savaş ya da kaç tepkisinin ortaya çıktığı aşama; "alarm aşaması" olarak adlandırılır.
2.1.2.Direnme Aşaması
Uyum ya da direnme aşamasıdır. Stres kaynağına uyum sağlanırsa her şey normale döner. Bu aşamada kaybedilen enerji; yeniden kazanılmaya ve bedendeki tahribat giderilmeye çalışılır. Stresle başa çıkıldığında parasempatik sinir sistemi etkin olmaya başlar. Kalp atışı; tansiyon; solunum düzene girer; kas gerilimi azalır.
2.1.3.Tükenme Aşaması
Uyum aşamasındaki gerilim kaynakları ve bunların yoğunluk dereceleri azalmadığı sürece bireyin gayreti kırılır ve hayal kırıklıkları yaşanır. Eğer stres kaynağı ile başa çıkılamaz ve uyum sağlanamaz ise; fiziksel kaynaklar kullanılamaz ve tükenme aşamasına geçilir. Tükenme aşamasında; parasempatik sinir sistemi etkindir. Kişi tükenmiştir ve stres kaynağı hala mevcuttur.
2.2.Stresin Belirtileri
Stresin kendine özgü bazı belirtileri vardır. Bu belirtiler; gerginlik hali; sürekli endişe duyma; aşırı derecede alkol ve sigara kullanımı; uykusuzluk; işbirliğine girmede yaşanan zorluklar; yetersizlik duygusu; duygusal dengesizlik; sindirim sorunları; yüksek tansiyondur. Stres kısa süreli yaşansa bile; gerginlik; kalp atışlarındaki yükselme veya aşırı alkol ve sigara kullanımı gibi kısa sürede ortaya çıkan sonuçların kalıcı olmasına neden olabilir. Stres; kroner kalp rahatsızlığı için yüksek bir risk taşıyan aşırı yeme-içme ve sigara kullanımının artmasına da neden olabilmektedir (Doğan ve ark. 1995).
Stresle ilgili belirtiler; fiziksel; duygusal; zihinsel ve sosyal olmak üzere dört grupta toplanabilir (Braham 1998);
2.2.1.Fiziksel Belirtiler
Baş ağrısı; düzensiz uyku; sırt ağrıları; çene kasılması veya diş gıcırdatma; kabızlık; ishal ve kolit; döküntü; kas ağrıları.
2.2.2.Duygusal Belirtiler
Kaygı veya endişe; depresyon; çabuk ağlama; ruhsal durumun hızlı ve sürekli değişmesi; asabilik; gerginlik; özgüven azalması veya güvensizlik hissi.
2.2.3. Zihinsel Belirtiler
Konsantrasyon; karar vermede güçlük; unutkanlık; zihin karışıklığı; hafızada zayıflık; aşırı derecede hayal kurma; tek bir fikir veya düşünceyle meşgul olma.
2.2.4.Sosyal Belirtiler
İnsanlara karşı güvensizlik; başkalarını suçlamak; randevulara gitmemek veya çok kısa zaman kala iptal etmek.
Tarhan (2002)’de stresin bireyde yol açtığı belirtileri ikiye ayırmış; organik olan ve organik olmayan belirtiler olarak incelemiştir. Çalışma hayatındaki koşullar; ailevi nedenler ve çevresel etkenlerin her biri stres verici unsurlar olarak düşünülebilir. Ancak burada özellikle iş koşulları ile ilgili stres verici unsurlara değinmekte fayda vardır. Darvis (1984) iş koşulları ile ilgili olarak; ağır işler; uzun çalışma saatleri; iş ritminin yüksek ve zorlayıcı olması; monotonluk; güvensizlik; iş ortamı gibi unsurların önemli olduğunu belirtmiştir. Özellikle hemşireler için; iş yükü; rol çatışması; rol belirsizliği; sosyal destek eksikliğinin stres vericiler olduğunu belirtmişlerdir. Diğer taraftan işin doğasından ve işyerinin bir takım özelliklerinden kaynaklanan stres verici unsurlar da söz konusu olmaktadır (Özdevecioğlu 2003).
3.STRESİ OLUŞTURAN RİSK FAKTÖRLERİ
3.1.Fiziksel Çevreden Kaynaklananlar
Hava kirliliği; gürültü; kalabalık; radyasyon; sıcaklık; toz; soğukluk vb. İş veya meşguliyet konusundan kaynaklananlar: Ağır iş; gece işi; parça başına dayanan üretim; aşırı yüklenme; çok hafif olan bir işi zaman baskısı altında çalışma; karar verme güçlükleriyle dolu büyük sorumluk gerektiren işler; hiçbir şekilde katkı yapmaya imkân bırakmayan işler; sıkıcı işler; iş güvenliğinden yoksunluk; örgüt atmosferi vb (Batlaş ve Baltaş 2008).
3.2.Psiko-Sosyal Özelliklerden Kaynaklananlar
İnsan hayatında karşılaşılan sosyal stresleri; günlük stresler; gelişimsel stresler ve hayat krizleri niteliğindeki stresler şeklinde belirtmek mümkündür. İnsanların kişisel özellikleri birbirinden çok farklı olacağından; bahsi geçen stres vericiler birisi için strese neden olurken; başka birisi için neden olmayabilir. Diğer taraftan çevresel özellikler; yetişme ortamı; ailevi özellikler de sorunları strese dönüştürücü unsur olarak algılamakta oldukça etkindir (Batlaş ve Baltaş 2008).
Aile; anne ve baba olmak; ciddi sorumluluk gerektiren bir rol olması nedeni ile kimi zaman stresli olabilmektedir Tersine bazı ailelerin de çocuklarına biçtikleri roller; onların taşıyacağının üstünde olmakta ve stres yüklü birey olarak yetişmeleri sonucunu doğurmaktadır. Kişisel özelliklerin güçlendirilmesi; hoşgörü ortamı; bilinçli çevreye sahip olmak; stresle başa çıkmakta oldukça etkili rol oynar (Wheatley ve Wille 2009).
4.STRESE BAĞLI RUH SAĞLIĞI SORUNLARININ HALK SAĞLIĞI SORUNLARI ARASINDAKİ YERİ
Stres hem uyarıcı; hem davranım; hem de bu ikisi arasındaki etkileşimi içeren bir kavramdır (Batlaş 2000). Aynı zamanda stres; bireysel farklar ve/veya psikolojik süreçler yoluyla gösterilen uyumsal bir davranış olup bireyin üzerinde psikolojik ve/veya fiziksel baskı yapan herhangi bir dış çevresel hareket; durum veya olayın organizmaya yansıması sonucu ortaya çıkabilmektedir (Artan 1986).
Stresin temelinde insan algılamasının ve deneyimlerinin değerlendirmesinin yattığını; deneyimlerine anlam verişi; değerlendirişi ve yönlendirişinin stresi azaltma ya da çoğaltmada temel etken olduğunu söylenebilir (Cüceloğlu 2009). Bu bağlamda bireyin koruyucu sağlık davranışı kazanmasının stresle başa çıkma becerilerini geliştirmesiyle ilişkili olduğu öngörülebilir. Amerikan Halk Sağlığı ve İnsan Hizmetleri Departmanı (United States Department of Public Health and Human Services)’nın 1990 yılında yaptığı açıklamada; ölümlerin yarısının; koruyucu sağlık davranışı kazanılmaması nedeniyle ortaya çıktığı özellikle vurgulanmıştır (Beasley ve ark. 2003). Stresle başa çıkma tarzları da; ruh sağlığı açısından koruyucu rol oynamaktadır. Bazı tarzlar; bireyi stresli yaşam olaylarından uzak tutmakta; bazıları ise ruhsal bozukluklara karşı bireyin duyarlılığını arttırmaktadır (Muris ve ark. 2001).
Gençlik döneminde yeterli ve uygun başa çıkma tarzlarının kullanılması; sağlıklı bir benlik gelişimine; davranış sorunlarının daha az sıklıkta ortaya çıkmasına; yüksek benlik saygısı kazanılmasına; depresif belirti sıklığının azalmasına ve uyumun olumlu bir şekilde sağlanmasına yol açmaktadır. Uygun başa çıkma tarzları; gencin uyum sorunlarının çözümünde büyük katkılar sağlamaktadır (Steiner ve ark. 2002).
Ruhsal bozukluklar yüksek yaygınlık oranları; yüksek kronikleşme eğilimleri ve taşıdıkları tedavi güçlükleri nedeniyle günümüzde bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir (Güleç 1997; WHO 2001). Dünya Sağlık Örgütü’nün eşgüdümünde 14 ülkede yapılmış olan “Birinci Basamakta Ruhsal Bozukluklar” araştırmasında; temel sağlık hizmeti veren birimlere başvuran hastalarda en yaygın görülen ruhsal bozukluğun depresyon %10;4 olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmanın Ankara-Gölbaşı verileri ise %17;6 oranında ruhsal bozukluk tanısı; %11;6 oranında depresyon tanısı konduğunu göstermektedir (Öncel ve Bozkaya 1995).
Yapılan epidemiyolojik çalışmalar; yetişkinlerde her 4-5 kişiden birinde tedavi gerektirecek düzeyde ruhsal hastalık bulunduğunu; çocuk ve gençlerde ise davranış ve duygusal sorunların yaygın olduğunu göstermektedir (Erol ve ark. 1998). Depresyonun; üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ikinci yaygınlıkta rastlanan sağlık sorunu olması önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu göstermektedir (Sartorius ve ark. 1993; Öztürk 2001 ).
Türkiye'de Ruh Sağlığı Hizmetlerinin Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri içerisindeki hizmetini arttırmak için yapılan Birinci Basamakta Ruh Sağlığı Eğitim Programına göre; Ruhsal bozuklukların birinci basamakta tanınması ve etkili tedavisi bu hastalıkların kronikleşmesini önleyerek; ilerde ortaya çıkabilecek bireysel; sosyal ve ekonomik yıkımları engellemektedir. Bu bağlamda birinci basamakta çalışan pratisyen hekimlerin sık görülen ruhsal bozukluklar konusunda bilgi; tutum ve davranışlarını geliştirmek amacıyla "Birinci Basamakta Ruh Sağlığı Eğitim Programı" hazırlanmıştır. Program kapsamında; "eğitici eğitimi" almış psikiyatri uzmanları tarafından; ülke genelinde pratisyen hekimlere; sağlık müdür yardımcılarına ve ruh sağlığı şube müdürlerine eğitim verilmiştir. Türkiye' de ruhsal hastalıklar sık görülmekte; bireylerin bir sağlıkkuruluşuna başvurma oranı düşük olduğu görülmekte; bunlarında pek azına tanı konmakta ve pek azı etkili tedavi alabilmektedir. Bu durumun en önemli nedeni olarak da pratisyen hekimlerin ruhsal hastalıkların önemi; tanı ve tedavisi konusunda eğitimlerinin yeterli olmadığı sonucuna varılmaktadır (Uğurlu ve Soydal 2004 ).
Türkiye Ruh Sağlığı Profili Araştırmasına (1998) göre ruhsal bozukluk görülme sıklığı 2-3 yaş grubu çocuklarda %10;9 iken; 4- 18 yaş grubunda %10;7 erişkinlerde ise %15;4'dür. Toplumumuzda ruhsal bozukluk sıklığının yüksek olmasına karşın tedavi için başvuru sıklığı oldukça düşüktür. Yetişkinlerde bu sıklık % 4;7 olup diğer yaş gruplarında bu oran daha da azalmaktadır. Ruh sağlığı hizmeti almak için başvurulan kişilere bakıldığında ise; kişilerin %39'u psikiyatri uzmanına başvururken; %33'ü diğer uzman doktorlara; %21'i pratisyen hekimlere başvurmaktadır. Ruhsal hastalığı olanların % 51'lik bölümü; ilaçlarını psikiyatrist dışında diğer uzman hekimlerden almaktadır. Birinci basamak hekimine başvurup tedavi alabilenlerin oranı sadece % 18'dir. Görüldüğü gibi pratisyen hekimler; ruh sağlığı konusunda sağlık hizmet basamağında istenilen yeri alamamıştır (Kılıç ve ark. 1998).
Ruhsal hastalıkların; birinci basamakta tanınması ve etkili tedavisi ile hastalıkların kronikleşmesinin önlenmesi; kronikleşen hastalıkların ise izlemlerinin yapılması bireylerin genel sağlıklarını olumlu etkileyeceği gibi; kronik ruhsal hastalıkların yol açtığı; bireysel; sosyal ve ekonomik yıkımları da engellemiş olacaktır (Öncel ve Bozkaya 1995). Ulusal Sağlık 21 Politikasında "Ruh Sağlığının Geliştirilmesi" başlığı altında 2020 yılına kadar; anksiyete; depresyon; madde bağımlılığı; uyku düzensizliği; somatizasyon gibi ruhsal bozuklukların % 20 azaltılması hedeflenmiştir (Sağlık Bakanlığı 2001).
Ruh Sağlığı eylem planında; Ruh sağlığı politikasında hastane temelli modelden; toplum temelli modele geçme kararı alınmıştır. Bu karar doğrultusunda 2006’dan bu yana Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri kurulmaya başlanmıştır ( Çelikkol2006).
5.İŞ HAYATINDA STRES
Bütün bireyler stresle karşı karşıyadır. Stresin olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Az ya da çok her meslek belli ölçüde strese neden olmaktadır. Bununla birlikte; bazı meslekler diğerlerine göre daha fazla strese neden olmaktadır. Örneğin; çeşitli meslekler üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada gardiyanlık; polis memurluğu; öğretmenlik; ambulans şoförlüğü; hemşirelik; doktorluk; itfaiyecilik; diş hekimliği; maden işçiliği; askerlik; aktörlük ve gazetecilik gibi mesleklerin en çok stresli meslekler olduğu; gökbilimcilik; güzellik uzmanlığı; çevrecilik; seracılık; kütüphanecilik; müzecilik; berberlik; spor/fitnes kulübü yöneticiliği; göz doktorluğu ve din adamlığı gibi mesleklerin ise; en az stresli meslekler olduğu belirlenmiştir (Hargreaves 1999).
Bununla birlikte belirtilmesi gereken önemli bir husus; gerek örgütsel gerekse bireysel durumlarda; benzer koşulların; her birey için stresli olmadığı gerçeğidir. Yani bunun; bireylerden biri; aynı olayı stresli algılayabilirken; bir diğeri algılamayabilir. Araştırmalar; bireysel inanışlardaki farklılıkların; bireylerin olayları objektif mi yoksa stresli mi değerlendirip değerlendirmeyeceğini belirlediğini göstermiştir (Ganster ve Schaubroeck 1991). Benzer bir görüş de stresin; kişi ve çevre etkileşimi sonucunda oluştuğunu; bu etkileşimin bireylerin olayları ve kişileri stres kaynağı olarak algılamalarının ve değerlendirmelerinin sonucunda geliştiğini ortaya koymuştur (Lazarus ve Folkman 1984).
6.STRESLE BAŞ ETMEDE BİREYSEL GİRİŞİMLER
6.1.Stresle Baş Etmede Bireysel Girişimlerin Gruplandırılması
6.1.1.Problem-Duygu-Düşünce Odaklı Yaklaşım
Genellikle stresle başa çıkmada üç strateji kullanmaktadırlar. Bunlardan birincisi; “problem odaklı” başa çıkmadır. Bu yaklaşımda bireyler; öneri ve tavsiye almak; yeni beceriler öğrenmek; planlar yapmak; çok uyuyarak ya da başka bir yere giderek problemden uzaklaşmaya çalışır. İkinci yaklaşım; “duygu odaklı” yaklaşımdır. Bu yaklaşımda; bireyler duygularını erteleme; duygularını ağlayarak; yiyerek; içerek boşalma eğilimindedirler ve endişelenmemeye çalışırlar. Üçüncü yaklaşım; “düşünce odaklı” yaklaşımda ise bireyler problemlerini analiz eder; yeniden açıklar; olası çıkış yollarını irdelerler; problemi düşünmemeye çalışır; olumsuz duygularını inkâr eder veya unutmaya yönelik davranışlar gösterirler (Aydın 2001).
6.1.2.Folkman’a Göre Stresle Baş Etme yöntemleri
Folkman ve arkadaşları da stresle baş etme yöntemlerini 3’e ayırmıştır.
Bedene Yönelik Yöntemler;
Çeşitli gevşeme yöntemleri; nefes egzersizleri; aerobik; jimnastik; doğru beslenme; düzenli uyku.
Düşüncelere Yönelik Yöntemler;
Yaşama iyimser gözlükle bakmak; genellemeler yapmadan olayları sürekli araştırıcı ve derinlemesine ele almak etkilidir. Stres oluşturucu etkenleri bir tehditten çok ‘yeteneklerini sınama olanağı’ olarak yorumlamak; inanç ve sabit varsayımların yerine incelemeyi öğrenmek; duygularını başkalarıyla paylaşabilmeyi ve uygun bir şekilde ifade edebilmeyi öğrenmek de duygu ve düşünceleri stresten uzaklaştırır.
Duruma Yönelik Yöntemler;
Zamanı yoğun ve içerikli bir biçimde yaşamak; sosyal ilişkilerin verdiği destekten yararlanmak. Girişimci davranabilmek (Folkman ve ark. 1986).
6.1.3.Davranışa ve Bilişe Yönelik Baş Etme Yöntemleri
Davranışa yönelik yöntemler; yapmak istenilen bir işi önceden planlamak ya da düzenlemek; sorunları çözümlemek için bilgi istemek vb. Bilişe yönelik yöntemler ise; gerçekçi olmayan inançlarla savaşmak; zihinde canlandırmak. Stresle baş etme; stresin etkisini olumlu düzeyde tutabilmeyi öğrenme anlamına gelmektedir (Batlaş ve Batlaş 2000). Stresle başa çıkabilmek için gerilim altında kalan çalışanın kendinde stres yaratan faktörleri bilmesi; stresle başa çıkma tutumları konusunda bilgi sahibi olması ve gerektiğinde bu yöntemleri kullanabilmesi gerekir. Stresle başa çıkma yöntemleri arasında bireysel yöntemler olarak; gevşeme teknikleri; sosyal destek; zaman yönetimi; egzersiz gibi yöntemler uygulanabilirken; örgütsel yöntemler olarak; görev tanımları; iş gören seçimi ve iş gören terfisi; ücretleme politikası; iş gören eğitimi; başarı değerlendirilmesi; kariyer planlaması ve yönetimi uygulanabilir (Örücü ve Demir 1999). Stresle başa çıkmada bireysel yöntemler; örgütsel düzeyde başa çıkma stratejileriyle birlikte uygulandığında etkinlik sağlayabilecektir. Stresle başa çıkmada üzerinde en çok durulan başa çıkma tutumlarından biri Folkman ve Lazarus (1980) tarafından ileri sürülen başa çıkma tutumları; diğeri ise Carver ve arkadaşlarınca geliştirilen başa çıkma tutumlarını değerlendirme (COPE) ölçeğidir (Carver ve ark 1989).
6.1.5.Lazarus’a Göre Stresle Baş Etme Yöntemleri
Lazarus ve Folkman; stresle başa çıkmayı sekiz ayrı strateji ile açıklamıştır. Bunlar; stresle karşılaşma; sosyal destek arama; problem çözmeyi planlama; kendini kontrol etme; sorumluluk alma; geride bırakma; pozitif yeniden değerlendirme; kaçma/sakınmadır. Bu stratejiler; problem çözme ve duygu odaklı yaklaşım olarak iki şekilde sınıflandırılmıştır. Problem çözme stratejisinde birey; stres durumlarını kontrol edeceğine inanarak harekete geçer. Bu anlamda problem çözme aktif bir stratejidir. Duygu odaklı başa çıkmada ise birey; durumu kontrol edemeyeceğine inanır ve stres olaylarını olduğu gibi kabul eder; bu sebeple duygu odaklı başa çıkma pasif bir stratejisi olarak değerlendirilebilir (Lazarus ve Folkman 1984).
Stresle basa çıkma olgusu bir süreç olarak incelendiğinde bireyin stres kaynağına ilişkin birincil ve ikincil değerlendirmeler yaptığı görülmektedir. Birincil değerlendirmede; durumun kişi için taşıdığı anlam belirlenir. Bunlar; zarar veya kayıp; tehlike ve üstesinden gelinip gelinmeyeceği konularıdır. Bu değerlendirmede kişinin kendisi ve dünya hakkındaki değerleri; bağlılıkları; hedefleri ve inançlarını içeren kişisel karakterleri değerlendirmesine katkı sağlayacaktır. İkincil değerlendirme de ise birey; stres durumu karşısındaki başa çıkma kaynaklarını değerlendirir. Her iki değerlendirme aşamasından sonra birey; başa çıkma davranışlarını ya da stratejileri uygulamaya başlar (Folkman ve ark. 1987). Lazarus ve Folkman ile Carver ve arkadaşları tarafından ileri sürülen stresle başa çıkma stratejilerini kendisine temel alan; Özbay ve Şahin (1999); altı boyut altında stresle başa çıkma tarzını ortaya koymuştur. Bu boyutlar; aktif planlama; dış yardım arama; dine yönelme; kaçma-soyutlanma (duygusal eylemsel); kaçma soyutlanma(biyokimyasal); kabul-bilişsel yeniden yapılanma boyutlarıdır.
Bireysel anlamda ortaya çıkan stresin farkına varanlar; çözüm noktasında da çabalar göstermeye başlamaktadırlar. Bu çabalar içerisinde negatif başa çıkma yolları olarak bilinen alkol; sigara; ilaç gibi olumsuz davranışlar; bireysel ve örgütsel anlamda tavsiye edilmeyecek örneklerdir. Diğer taraftan; ruhsal ve dinsel aktiviteler; sosyal ve fiziksel aktiviteler; profesyonel danışmanlık kurulları pozitif başa çıkma yolları olarak bilinmektedir. Öncelikle stresi meydana getiren unsurları iyi tanımak; bu sorunla baş etmek noktasında yararlanılacak unsurlardandır. Kimi zaman örgütün yöneticisi veya yönetim biçimi stresin başlıca kaynağı olabilmektedir (Curling ve Simmons 2010).
6.2.Stresle Baş Etme Yöntemlerinin Açıklanması
6.2.1.Stresle Baş Etmede Kendi Kendine Olumlu Dialog;
Stres yaratan bir problemle karşı karşıya gelindiğinde; problemi çözmeden önce; cesaretlendirme; duygularını dile getirme; kendi kendine olumlu konuşma tekniğidir. Problemin çözümü için yollar (Topal 2008);
Problemi Saptama;
Çözüm bulmak istenilen sorunu tam olarak belirlemek önemlidir. En etkili yöntem durumla ilgili net sorular sormaktır.
Seçenekleri Gözden Geçirme;
Çözüm için olabildiğince çok seçenek bulunup; komik ve saçma olsa bile tüm seçenekler değerlendirilebilir.
Bir Çözüm Yöntemi Seçme; uygun çözüm seçeneğini seçip; eylem planı hazırlamaktır.
Eyleme Geçme;
Planı uygulamadan önce bunun nasıl yapılacağını bilmek önemlidir. Ne tür kaynaklara ihtiyaç vardır; ne kadar zamana ihtiyaç var bu soruların cevapları eylem planına eklenmelidir. Kas gevşetme egzersizleri; nefes egzersizleri ile eylem öncesi hazırlık yapılabilmektedir (Topal 2008) .
Sonuçları Değerlendirme
Eylem planında sonuçları değerlendirme zamanı çok önemlidir. Çözüme başlanılan zamandan bulunulan zamana kadar neler değişmiş ne kadar ilerlenmiş kontrol edilmelidir.Olaylar karşısında gösterilen olumsuz tutumlar ya da kişinin kendi kendine söylediği olumsuz sözler; o olaylar sırasında hissedilen gerginliği arttırmaktadır. Kişinin kendi kendine yaptığı olumsuz içerikli konuşmalar; zaman geçtikçe otomatikleşir ve olumlu bir içerik ile kolayca yer değiştiremez. Stres düzeyini düşürmek için; bu olumsuz düşüncelerin farkına varmak çok önemlidir.Problem başarıyla çözümlendiyse; mutlaka ödüllendirme yapılmalıdır. Bu aşamada ifade edilen olumlu sözler daha sonra karşılaşılan problemlerde daha güvenli bir bakış sağlayabilmektedir. (Tarhan 2002).
6.2.2.Stresle Baş Etmenin 12 Basamaklı Yolu
Stresle baş etmenin 12 maddeden oluşan yöntemi bulunmaktadır;
Stres kaynağını belirlemek
Stres yaratan kaynağı ortadan kaldırmak için atılacak küçük adımlar sonucu bedenin stresle baş etme kapasitesi artırılabilir (Öztürk 2001).
Sorun çözme ve yapıcı diyaloglar
Zaman veya finansal yönetim konularında bir uzmana danışılabilir. Sorunları çözme konusunda güven arttırıcı adımlar atılmalıdır (Öztürk 2001) .
Beden kimyasına destek olmak
Fiziksel açıdan bakıldığında bedenin strese tepkisi tamamen kimyasaldır. Bu tepkiyi gerçekleştiren hormonlar ve diğer öğeler yiyecek seçimlerinden ve çevreden etkilenirler. Besin değeri yüksek yiyecekler tüketmek hem hormonları hem de sinir sistemini destekleyerek stresle baş etmeyi kolaylaştırır. Kahve gibi uyarıcılar ve gıda katkıları bu sistemlerin işleyişlerini ağırlaştırırlar (Şahin 1994).
Daha çok meyve ve sebze tüketmek
Magnezyum; potasyum; kalsiyum ve C vitamini ile B vitamini açısından zengin besinler sinir sisteminin çalışmasını düzenler ve stres tepkisinin kontrolünde etkilidir. Taze sebze; kuru yemiş ve çekirdeklerde bol miktarda bulunurlar. Yeşil yapraklı sebzeler; magnezyum ve kalsiyum açısından zengindir. Meyvelerin çoğu ise potasyum ve C vitamini kaynağıdır. Bu yiyeceklerin içerdiği vitaminler; mineraller ve diğer bitkisel besinler bedenin kendini onarma sürecini destekler (Yöndem 2006).
Tam yulaflı beslenmek
Bir çanak yulaf ezmesi kişiyi hem sakinleştirir hem de kandaki şeker seviyesini dengeler (Yöndem 2006).
Daha çok su içmek
Bedenin %75'i sudur ve susuz kalındığında stresle baş etme becerisi geriler. Susama hissi; beden ileri derece susuz kaldığında ortaya çıkar; susamadan su içmek önemlidir (Dökmen 2008).
Sakinleştirici bitkilerden yararlanmak
Stres ve endişeyi bu bitkiler azaltabilir; Lavanta; Melisa ve Dunal otu örnektir. Homepatik karışımlar ve bitki özleri de güçlü sakinleştiricilerdir (Akkoyunlu 1999).
Bağışıklık sistemini güçlendirmek; yeterince uyumak
Strese verilen tepki bağışıklık sisteminin işleyişini engelleyerek bedeni soğuk algınlıklarına ve iltihaplara yatkın hale getirir. Çinko