Mahkemelerde dava açmak için ücret ödemek gerekiyor. Derken hak arama girişimleri zorlaşmış oluyor; bir bakıma engelleniyor. Böylece insanlarda; “Ne lüzumu var; kolay mı” duygusu oluşuyor; hak arama duyarlılığı zaten düşük olan toplumumuzda var olan kısmi duyarlılık da bu tip uygulamalarla iyice yok ediliyor.
Adalet mülkün yani devletin temelidir. Adalet duygusu zayıfladığında devlete olan güven azalır. Bu ise toplumu bir arada huzur içinde tutma işlevi gören güven; ümit; huzur; sükunet gibi duygu ve düşüncelerde kırılmalara yol açar. Böylece ülke vahşi orman arenasına döner. Oysa devletin ciddiyeti olmalıdır; devlete olan itimat mutlaka korunmalıdır. Bu ise belki pek çok şeyle ancak en başta adalet duygusunun muhafazasıyla mümkündür.
Mesela bir savcı 100 yıl ceza isteyebiliyor; mahkeme aynı davada beraat verebiliyor. Oysa savcı da hakim de aynı hukuk eğitimini almış kişilerdir. Yazılı hukukun geçerli olduğu bir dünyada bu denli bir fark nasıl olup da mümkün olabiliyor?
Sadece bu örnek mi? Adalet duygusunun diri tutulması veya aşınması sadece mahkemelerdeki hukuki ceza yargılamalarının nasıl olduğuyla yahut olması gerektiğiyle sınırlı değildir. Devleti temsil eden her kurumun yapıp ettikleri bu duyguyu besleyebileceği gibi maalesef ki aşındıra da bilmektedir.
Sözgelimi Sağlık bakanlığının son dönemdeki karnesi bu konuda birçok olumsuz örnekle doludur. Hekimler ve diğerleri ayrımının emniyet amiri polis yahut subay astsubay ayrımından bile daha keskin ve aşırı olduğu bu bakanlıkta kimsenin farkında olmadığı bir vahamet daha söz konusudur: Bu bakanlıkta hekim dışı personel aslında ek ödeme almadıkları halde ek ödeme alıyorlarmış gibi yansıtılmaktadır. Burada başka sıkıntıyı dile getirdikten sonra bu vahamete aşağıda kısaca değineceğim.
Örneğin bu bakanlık; zaten taban aylığı yüksek olan personeline tavan katsayısı olarak 5 - 6 çarpanını uygun görürken zaten düşük ücret alanda tavan katsayısı 1;5’tur. Yani yüksek taban aylığı olana bu aylığının 5 katı kadar ödeme alabilmesinin yolu açılırken aylığı zaten düşük olan sağlık çalışanlarına ise bu düşük olan taban aylığının en fazla 1; 5 katı ek ödeme uygun görülmektedir. Bu durumda ağızdaki 32 dişle ilgilenen bir hekim zaten fazla olan taban aylığının 5 katı; çocuktan yetişkine; oradan aileye; terapiden danışmanlığa 360 çeşit sorunla ilgilenen bir psikolog -üstelik de benzer eğitim süreleri neticesinde- 1;5 kat ücret almaktadır. Böylece yüksek eğitimli personel gelirleri arsındaki makas çift yönlü olarak ve hiçbir kurumda görülmemiş bir adaletsizlikle açılmaktadır.
Bir de Ankara’daki hangi tuzu kurunun ne maksatla hazırladığını bilmenizin asla mümkün olmadığı; ancak evlere şenlik olduğu her halinden belli olan bir “mesleki alan katsayısı” kriteri vardır. Onu bazen artırır; bazen değiştirir bakanlık. Mesela biz psikologlarınkini marangozların puan seviyesi olan 0.40’tan almış; ne hikmetse bu günlerde 0.75’e çıkarmışlar… Sanırım bizleri yıllardır yeterince mağdur ettiğini az çok fark etmişler… (Şahsen ben bu konuda yıllardır yenilen hakkımı kesinlikle helal etmiyorum). Oysa yukarıdaki taban sınırlaması mevcut haliyle ortada durduğu sürece buradaki artış anlamsız olmaktadır. Bakanlığın ilgili birimi ya bu gerçeği görmemekte yahut bile bile bunu yaparak bizlerle dalga geçmektedir.
Gelelim bu yazıyı yazmama da sebep teşkil eden asıl bombaya.
Üzülerek söylemeliyim ki bakanlığın ilgili birimi hekim dışı sağlık personelini “ek ödeme veriyoruz” diyerek kandırmaktadır. Sağlık personeli bu konuda yıllardır aldatılmaktadır. Bu durumda aslında hekim dışı personel ek ödeme almadıkları gibi halk nezdinde bir de ek ödemeleri var düşüncesiyle hedef haline getirilmektedir.
Evet; sağlık bakanlığında hekim dışı personele esasında ek ödeme verilmemektedir. Bu vahim gerçeği (ilgili sendikaların yerine) belki de ülkemizde ilk defa nacizane ben tespit edecek; sonra da ispat edeceğim.
Şöyle ki:
Başka kurumlarda söz gelimi devletten 2500 TL maaş alan bir memurun (diyetisyenler ve psikologlar örneğin) sağlık bakanlığında eline geçen miktar (eğer hastaneleri o ay iyi idare edilmiş ise); “ek ödemeyle birlikte” bu kadardır. Mesela 1700 TL maaş; artı 700 TL de ek ödeme; toplamda 2.500 TL civarı… İyi düşünün; bu durumda sağlık bakanlığındaki hekim dışı personel gerçekte “ek ödeme” mi almış olmaktadır? “Ek ödeme; ek ödeme” telkiniyle yapılan papaz büyüsünden kurtulmak; böylece bahsini ettiğim gerçeği yakalayabilmek için bu sorumun cevabı üzerinde biraz düşünün.
Hayır!
Aslında sağlık bakanlığı hekim dışı personelinin mevcut maaşını ikiye bölmekte; bir kısmını maaş olarak; kalanını da “ek ödeme” adı altında sanki fazladan verilen bir ücretmiş gibi reklam ederek ödemektedir.
Sonuç olarak ilgili bakanlık;
0. Hekim dışı personelin mevcut gelirlerini evvela ikiye bölmekte; bir bölümüne maaş demekte; kalan kısmına “ek ödeme” payesi takmakta;
1. Üstüne onları emeklilik noktasında “emsallerine göre” bir güzel mağdur da etmekte;
2. Sonra mevcut maaşlarının yarısı olan rakam için onlara her ay bin bir çile de (ödendi mi; ödenecek mi kaygıları vs) yaşatmakta; bir bakıma hepsini sürekli hop oturtup hop kaldırmakta;
3. Ayrıca bu ödemeyi; onları halka karşı “fazla kazanan memurlarmış gibi afişe de ederek”; yani şiddet vb. tepkiler için hedef haline de getirerek öyle yapmaktadır.
Yazımı her ne kadar Cuma hutbesi olmasa bile bir hadisi şerifle bitireyim istiyorum.