SAĞLIKSIZLIĞI PİŞİREN ÜÇ AYAKLI SAÇ: KOLESTEROL; İLAÇ VE TERAPİ LOBİSİ
Uzun zamandan beri; “Kolesterol hastalık değil; sadece bir laboratuar bulgusu. Hiçbir bulgu tek başına hastalık olmaz. Belli bulgular bir arada tablo haline gelirse ancak hastalık olur. Hem kolesterol kötü bir şey de değil. Yıllarca yumurta ve tereyağını da yasakladınız ama sonunda yanılmışız dediniz ve kolayca çıkıverdiniz işin içinden! Yine böyle yapmayacağınız ne malum! Bu hatanız için topluma ödettiğiniz bedelin mukabilinde bir bedel de ödemediniz” çıkışları ülkenin dört yanını sarmıştı. Bir tek belirtiye bakarak o belirtiye sürekli ve her fırsatta “hastalık” demenin aslında psikolojik bir operasyon; yani halkı hasta olduklarına; haliyle ilaç kullanmaları gerektiğine inandırma tekniği olduğu yazıları ile verilen mesajları sağır sultanlar bile duymuştu.
EN SONUNDA BU SESİ SGK DA DUYDU!
Nihayet; bu çok yönlü ve uzun zamandan beri süren dik; onurlu ve bilim adamı namusuna sahip başkaldırı sonunda SGK nihayet harekete geçti; sınırı azıcık; “20 puancık” yukarı çekti.
Böylece hem yerleşik yanlışa dokunmamış oldu hem bir şeyler yapmış da göründü. Ne şiş yansın ne kebap şeklindeki tipik millet tavrımız böylece bir kez daha arzı endam etmiş oldu; ülke ve toplum sağlığının o müstesna ufuklarında.
Sınırı 20 puan yukarı çekmek için bu denli yoğun ve çok yönlü bir çaba gerekiyorsa hastalık diye uydurulan sorunların; çözüm ve yardım diye dayatılan vahametlerin hastalık ve tedavi olmadığını ispat edebilmek demek ki huzuru mahşere kalacaktır.
Olsun; sonuç kadar süreç de önemlidir. Sonuç her zaman için Allah’tandır aslında; bize düşen süreç işinde ne yaptığımız; nerede ve nasıl durduğumuzdur. Yüce Allah peygamber efendimize (SAV) bile; “Sen hidayet veremezsin; o benim işim. Sen sadece emrolunduğun gibi anlatmana bak” diyor.
Öyleyse bize düşen cesur bir anlayışla yalan ve yanlışlara karşı açılan bu onurlu savaşı vermek; hiç olmazsa safımızı belli etmektir. Akıncı olamıyorsak lağımcı; o da mümkün değilse levazımcı olmaktır. Sonuç ister değişir; isterse değişmez; bundan bize ne! Sonuçtan tek biz değil; hepimiz ortak sorumluyuz nasıl olsa! Bu haklı davanın mücadelesini verenler bunun mutlaka ama mutlaka karşılığını alırlar. Toplum sağlığıyla ilgili hayati meselelerde bile gerçeklere; "Ne pahasına olursa olsun" diyerek direnenler de... Ama bu dünyada ama huzuru mahşerde!
BU DURUMDA GELELİM BİZİM ALANA
Etkisi ciddi ciddi tartışmalı ilaçlarlarla daha hastalık olup olmadıkları bile meçhul sorunları;
Üstelik de sadece ve sadece bu “sihirli” ilaçları vererek;
Hem de aynı grup ilacı; sadece farklı ticari isimler altında; üstelik de 360 çeşit denilen “hastalıklara” dayayıp durarak;
Sonra da her “hastalığın” spesifik ilacını vermiş havaları estirerek;
Yani aslında insanları köklü itibar duygusunu kullanmak suretiyle istismar ederek;
“Hastalık yok dersem SGK ödemez ki...” demeye getirerek;
Dolayısı ile de ilaç verebilmek için gündelik yaşamın en olağan dalgalanmalarını bile hastalık sayarak;
Bunun için de suni ve zorlama (uyduruk) tanı ve teşhislere yönelerek;
Sonra da çıkıp; “Psikiyatrik sorunlar patladı” feryatları basarak;
Tedaviden uzak duranları ise çarkın içine almak için intihar; risk; ilerlemek vb. umalarla korkutarak;
Hz. Adem den günümüze kadar insanlar ruhlarını sanki psikiyatri sayesinde muhazafa etmişler gibi bir hava pompalayarak;
"Her 10 kişiden birinde; her insan ömründe en az bir kere..." falan diyerek; Türkçesi; SGK’dan bu alana ayrılan bütçe noktasında sürekli daha fazla destek bekleyerek;
Danışmanlık; en fazla destek; taş çatlasın terapi ile; yani oturup birebir olarak konuşmakla çözülebilecek sorunlar için bile iki grup ilaçtan birisini; hem de seri fabrika üretimi halinde reçete ederek;
“Bir de terapi var alanda ama onu herkes yapamaz ki…” diyerek (…Konuşmanın psikiyatri dilindeki adı terapidir. O konuşmayı bile terapi diye cilalayarak pazarlar. Etkisi tartışmalı iki grup ilacı tam 360 adet soruna sihirli bir iksirmiş gibi pazarlamış çok değildir! O çok uyanıktır; önce konuşmanın adına terapi der; konuya gizem katarak evvela çok teknik bir işmiş izlenimi verir. Sonra diğer aşamaya geçer; “Bu iş zor; herkes bu işi yapamaz” propagandasına başlar. Ardından içinde biz psikologların da bulunduğu bazı bülbüller bunu papağan gibi koro halinde tekrarlamaya başlarlar. Nihayetinde işi getirir; “Madem bu iş zor herkes yapamaz; öyleyse yaygın ilaç kullanımı kaçınılmaz” sonucuna bağlar. İşte burası tam da gelmek istediği noktadır.);
Sonra da; “Yine propaganda yöntemleri ile” ülkemizde sanki ruhsal yardım hizmeti sunuluyor (muş) izlenimi vererek;
Aslında halkı en iyimser ifadeyle nitelikli yardımdan mahrum bırakan; en kötüsü de insanları tedavi adı altından sahiden hasta eden bir bozuk sistemin düzelmesi kolesterol sürecine bakınca imkansız gibi duruyor.
Olsun!
Dedim ya bizi sonuç değil; süreç ilgilendiriyor! Biz doğru arabaya bineriz; gideceğimiz yere varırız yahut varmayız! Bu umurumuzda bile olmaz! Böyle düşünürüz biz!
Üstelik de; “Son sözü daima direnenler söyler” hakikati yanı başımızda bize en hakiki ışık huzmelerini yolluyorken!