Duygu; kısaca; belirli nesne; olay yada kişilerin bireyin iç dünyasında uyandırdığı izlenimler olarak tanımlanır. İnsan; hayatı boyunca çevreden gelen uyarıcıların etkisiyle çeşitli duyguları yaşar. Birey sosyal çevre ile etkileşim içindeyken az ya da çok haz ve elem duyguları içindedir. Çocukların fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması ya da karşılanmaması onlarda bazı duyguların oluşmasına neden olur.
Bebeklerin ve çocukların duygusal gelişimi nispeten daha yeni bir çalışma alanıdır ve özellikle son yıllarda daha önemli bulunmaya başlanmıştır. Araştırmacılar bu alana pek çok teorik bakış açısından yararlanarak yaklaşmışlardır. (örn; sosyal gelişim kuramı; diferansiyel duygu kuramı vb.) Tüm bu yaklaşımlar bebeğin ve çocuğun duygusal gelişiminin nasıl oluştuğunu; öğrenildiğini mi yoksa biyolojik olarak mı belirlendiğini; bebeklerin ve çocukların duygusal tepkileri üzerinde kontrol sahibi olup olmadıklarını araştırmaktadırlar.
Duyguların gelişimi hakkında kuramlar geliştirebilmek için araştırmacılar; yüz ifadeleri ve toplum içindeki davranışlar gibi duyguların gözlenebilir niteliklerini incelemişlerdir. Ancak yüz ifadeleri gibi gözlenebilen birtakım niteliklerden yola çıkarak varsaydığımız duygunun; gerçekte bebek tarafından yaşanıp yaşanmadığı da şüphelidir; bu durum; yetişkinin yorumu olabileceği gibi yetişkinin kendi duygusal ifadelerini çocuğa yansıtmasıyla ortaya çıkmış bir durum da olabilir.
Bebek altı ila on haftalıkken ‘sosyal gülümseme’; yetişkinlerle etkileşime bağlı olarak; haz göstergesi şeklinde ortaya çıkar. Duyguların gelişimi bebeklikle birlikte başlamaktadır. Araştırmalar; annelerin bebekleriyle etkileşime geçtiklerinde abartılı ve yavaş bir biçimde duygusal ifadeler sergilediklerini ve bu davranış biçiminin bebeklerin ilgisini çektiğini ortaya koymuştur. Bu süreçte ortaya çıkan bir diğer aşama ise ‘sosyal referans alma’ dır. Sosyal referans; bebeğin kendi tepkilerini belirlemek için kendisine bakan kişinin yüz ifadelerini kullanması anlamına gelmektedir . Diğer bir deyişle; bebek başkalarının duygularını tanımaya başlar ve öğrendiği bu bilgileri yeni durumlara karşı tepki olarak kullanır. Bebekler dünyayı keşfederlerken bir durumun güvenli; uygun olup olmadığına karar verebilmek için annelerinin veya bakıcılarının tepkilerini referans alır. Bradwhaw tarafından yapılan oyun odası gözlemlerinde (1986) gözlemci; çocuklar belli bir oyuncağa dokunacakken öfkeli bir tepki vermiştir. Bu tepkiden sonra çocukların oyunlarına devam etseler de o oyuncaktan uzak durdukları gözlenmiştir.
İkinci yıllarında bebeklerde utanç ve gurur duygularının ortaya çıktığı görülmektedir. Her ne kadar utancın veya gururun nedeni öğrenme olsa da; farklı kültürler farklı eylemler karşısında utanma veya gururun oluşmasına sebep olur . Yaşamlarının ilk iki yılında çocuklar duygusal durumlar ile davranışlar arasında; kendi bilgi işleme kapasitelerini kullanarak; bağlantılar kurarlar. Ancak hala sözel ifadeler ve duygusal denetimler arasındaki bağlantıyı kuramamışlardır. Önlerindeki birkaç yıl içinde duyguların kavrayışı konusunda gelişeceklerdir.
Üç yaş civarında çocuklarda; duygusal durumlara yönelik artan bir ilgi gözlenebilir. Örneğin üç yaşında bir çocuğun sorduğu soruların neredeyse %30 u diğer kişilerin duygu ve niyetlerine ilişkindir. Bu yaşlarda onlardan ‘Neden güldün? Niye şaşırdın ki?’ gibi sorular duymaya başlayabiliriz.
Empati; bir duruma verilebilecek karmaşık bir duygusal tepkidir. Empatinin gelişebilmesi için çocuğun diğerlerinin duygusal ipuçlarını okumaya başlaması; kendisinin ve karşısındakinin ayrımını yapabilmesi ve kendini karşısındakinin yerine koyarak onun bakış açısını anlaması gerekir. Çocuklarda empatinin ilk belirtileri; kendi gözledikleri veya deneyimledikleri yöntemleri kullanarak başkasının üzüntüsünü/stresini hafifletmeye çalışmalarıdır. Çocuklar; eğer anneleri sıkıntılı ise; tıpkı kendilerine yapıldığı gibi rahatlatıcı ses tonu kullanır ve onlarla yakın fiziksel temas kurarlar. Çocukların duygusal davranışlarını düzenleme çabası bu dönem boyunca devam eder. Ebeveynler okul öncesi dönemde onlara olumsuz duygularla başa çıkmada hem model olarak hem de öğreterek yardımcı olurlar.
Dört-beş yaş civarında çocuklar artık karşılarındakilerin duygusal durumlarını daha iyi anlamaya başlarlar. Tecrübeleri sonucunda başkalarının duygusal durumlarına ilişkin neden sonuç ilişkisi kurabilmeye başlarlar. Örneğin; bu aşamadaki bir çocuğa ‘Arkadaşın neden üzgün?’ diye sorulduğunda; ‘Çünkü öğretmen onun oyuncağını aldı.’ şeklinde bir cevap verebilir. Ayrıca bu yaşlarda; çocuklar tahmin yürütmeye de başlarlar; örneğin mutlu bir çocuk oyuncaklarını paylaşmaya daha istekli olacaktır gibi… Yine bu yaş grubu çocukların duygusal bir olayın etkisini azaltmak için bilişsel-davranışçı başa çıkma stratejilerinden yararlanabildiği bilinmektedir. Örneğin; bisikleti çalınan bir çocuk; ‘Sadece bir bisiklet; en azından yaralanmadım.’ Diyebilir.
Harris; Olthof; Terwogt ve Hardman (1987) yaşları 5 ile 14 arasında değişen çocuklardan duyguların oluştuğu prototip bir durum tanımlamalarını istemiştir. En küçüklerin bile sevinç; üzüntü; öfke ve korku ortaya çıkaran bir durum tanımlayabildikleri bulunmuştur.
Büyümeye başladıkça çocuklar; duygusal durumların erken yıllarda hayal ettikleri kadar basit olmadığını anlamaya başlarlar. Aynı anda birden fazla duygunun yaşanabileceğini fark ederler. Harter ve Nancy Whitsell (1996) yedi yaşında bir çocuğun bir kişinin aynı anda iki farklı duygu hissedebileceğini anlayabileceğini belirtmişlerdir. Fakat on yaşına kadar ‘karmaşık duyguların’ ; aynı anda birbirine zıt gibi görünen iki farklı duygunun; birlikte yaşanabileceğinin pek farkında olmazlar; okul takımına seçildiği için mutlu olmak fakat bunun getireceği sorumluluk hakkında endişeli olmak gibi.
Empatinin görülme sıklığı da on yaşlarından itibaren artmaya başlar. Duygular hakkında düzenli olarak konuşmaların yapıldığı ailelerden gelen çocukların; bu konulardan kaçınan ailelerden gelenlere göre empati yeteneklerinin daha gelişmiş olduğu söylenebilir. Bu nedenle yalnızca çocuğunuzun duygularına odaklanmayın; ona kendi duygularınızdan bahsederek örnek olun. Mesela; ‘Bugün iş yerinde bir müşterim çok kaba davrandı ve onun bu davranışı beni kızdırdı.’ gibi kendi duygularınızı yansıtan cümleler kurmanız; onun empati yeteneğini de artıracaktır.
Anne/baba ve onların davranışları çocuğun duygusal yaşantısında derin ve kalıcı etkiler yaratır. Çocuklarının duygularını önemsemeyen ve duygusal gereksinimlerine uygun bir biçimde karşılık vermeyen anne ve babalar; onların duygusal zekâlarının yanı sıra bilişsel gelişimlerine de engel olurlar.
Çocuklara özel zaman ayırmak; sevildiklerini ve önemsendiklerini belirtmek; onlarla iyi ilişkiler içinde bulunmak; kendilerinin öz güvenlerini geliştirecek ve başkalarıyla da olumlu ilişkiler kurmalarında etkili olacaktır. Aile içinde duygusal gereksinimlerine karşılık verilen;duyguları eleştirilmeden dikkate alınan; görüşleri dinlenen ve anlaşılan çocuklar; anne babalarına güven duyacak; sıkıntıları olduğunda da paylaşarak gerekli yardımı alabileceklerdir.