Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Sezeryan Meselesi: Bırakalım Ceninler Yaşasın ve Celil Olsun

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:05    Güncellendi: 18.02.2025 22:05
SEZERYAN MESELESİ: BIRAKALIM CENİNLER YAŞASIN VE CELİL OLSUNLAR

En zekilerimiz; dünyanın en merkezleri yine devrede.

Her şeyi onlar tanımlıyorlar.

Besbelli ki kendilerini dünyanın merkezinde; dışlarındaki her şeyi de çevrelerinde dönen uyduları sanıyorlar.

Bu gizli kibir ve ego şimdilerde ana karnındaki ceninin hangi safhadan sonra birey; kişi; canlı olduğunu tanımlıyor.

ABD parlamentosu kararlarına göre…

Ayrıca Lahey adalet divanında… sözleriyle belli yerleri delil gösteriyorlar.

Sanki oraların verdiği ve zaman zaman birbiriyle çelişen kararlar tek başına bir canlıya hangi safhada kıyılıp kıyılamayacağına yüzde yüz bir doğrulukla meşruiyet katıyormuş gibi!

Sanki her mesele sadece ve sadece hukuk demekmiş gibi!

Bilim; ortak toplumsal akıl; kültür; değerler; kamu yararı; gelecek; vicdan; psikoloji çok önemsiz ayrıntılarmış gibi!

Bir cana kıymanın masum bahaneleri ve işimize gelince tavan yapan öldürme hevesi!

Henüz beyni gelişmemiş de; o yüzden…

Yani beyni ve kalbi henüz yeterince gelişmemiş; bu sebeple tam canlı sayılmazmış!

Çukura düşen kediyi insanlık namına kurtaracak kadar duyarlılaşanların “daha kalbi ve beyni henüz gelişmedi” diyerek ufacık bir canlıya kıymaya bu denli hevesli olması anlaşılır gibi değil.

Peki kalbi anatomik olarak geliştiği halde duygu; merhamet; samimiyet gibi asıl fonksiyonları itibariyle gelişmemiş yetişkinlere de; “Henüz birey olmamış; henüz gerçek manada insan değil; o halde kıyılabilir” diyecek miyiz?

Madem bir alanda (fizyolojik olarak) gelişmemek henüz insan olmak için yeterli değil; öyleyse ilgili kalp ve beyin gibi organların psikolojik fonksiyonlarının gelişmemiş olması da aynı şekilde görmeyi gerektirmez mi?

Doğa yalan söylemez!

Kürtajın gerekli mi değil mi veya doğru mu yanlış mı olduğunun ölçüsü ne köşesinde yazı yazan tuzu kuru yazarlardır ne de ABD menşeli mahkeme kararları…

Kürtajın aslında ne olduğu hakkındaki en doğru delil kürtaj olan anaların psikolojileridir.

Çünkü doğamız ve vicdanımız asla yalan söylemez; asla gerçeğe aykırı tepki vermez.

Siz hiç cenazede gülen birini gördünüz mü?

Evet

Kürtaj olan anaların uzun süre psikolojik yıkım yaşamaları; birçoğunun katillik psikolojisinden kurtulamamaları bu işin aslında ne olduğu yönündeki en güçlü delildir.

Bu travmalara “yapmacıklık” diyemeyeceğimize göre bizzat kürtajı yaşamış anaların içine girdiği ağır ruhsal tablo her şeyin; yani bu işin masum bir anne – baba kararı; bireysel hak ve özgürlük meselesi veya katliam olup olmadığı yönünde en doğru sinyali veriyor.

Tabi ki görmek isteyene…

Ey psikiyatri neredesin!

Sevdiğinden ayrılma; ağır borç yükü altına girme; eşten boşanma; hatta ekonomik kriz gibi gayet olağan süreçlerde yaşanılan son derece insani duygu durumları bile “patlamış depresyon” olarak okuyan psikiyatri kürtaj gibi bir anne için ruhsal yıkım nedeni olan bir eylemi bırakın daha ağır komplikasyonlara yol açtığını beyan etmesi; en basitinden depresyona neden olduğunu bile söylememesi; böylesi daha elzem bir konuda sus pusları oynaması çok enteresan!

Sen kimsin; ben kimim; o kim?

İstenmeyen bebek (miş)…

Beklenmeyen doğum (muş)…

İsteyip istememe işine kendin karar ver…

Kim laik; kimler aşırı dindar; en hakiki yobaz hangileri; bunların kararını sen ver…

Aslında onun niyeti şu değil; bu…

Yetinme; kimin niyetinin ne olduğunun kararını da sen ver…

Şimdi de; "İlk safha çünkü; son aşama olsaydı başka" diyerek ceninin hangi safhada olduğunun; canlı olup olmadığının kararını sen ver…

Sen kimsin; ben kimim; o kim…

Nedir bu oturduğumuz yerden her şeyi bu kadar kolay tanımlama sevdası.

Biraz da bu kara sevdaya neden olan egomuzla uğraşsak daha doğru olmaz mı?

Bırakalım doğmuşları; hatta henüz doğmamışları; kendi egomuzu ve bizi sürüklediği yeri bile daha doğru düzgün tanımlayamıyoruz!

Her şey hukuk değildir; her şey aslında vicdandır

Kürtaj konusunda mahkemelerin dün öyle; bugün böyle diyebilen; hatta bir konuda bile birbiriyle çelişebilen kararlarını değil de kürtaj olmuş anaların asla yalan söylemeyen ruhsal durumlarına baksak biraz da; sonra da elimizi vicdanımıza; kendimizi de daha dünyaya gelmeden katledilen bir ceninin yerine koysak…

Yetmez; az buçuk da insafa gelip sonra konuşsak bu konuda daha doğru olmaz mı?

Doğmuş Celillere karışan henüz doğmamış Ceninlere karışmış çok mu!

Konu göbek adı Cenin olan; şayet hayatta kalabilirse belki de gerçek adı Celil olacak olan bir canlının var olma ve yok olma sorunu!

Birilerinin yaşama hakkı üzerinde bu kadar kolay; bu denli ucuz polemikler yapmak kimsenin hakkı olmamalı!

Hatta anne ve babasının bile! “Çocuğu anne baba yapıyor; o besleyip büyütecek; öyleyse karar onun” demek materyalist bir yaklaşımdır.

Her şeyden önce onlar bir canlıyı ana rahmine düşürmenin sorumluluğunu daha baştan fark etmeli; sonra; “Hata olmuş” diyerek bu işten kolayca sıyrılıverememelidir.

Bir hatanın bedeli bir canlı olmamalıdır! Bu hatayı anne – babanın yapması ufacık yavruyu daha doğarken öldürmenin yeterli bahanesi olamamalıdır!

Mantığa bakın; sonra da oturup çay demleyin

Mantığa bakın; üstelik de bunlar ülkemizin okur – yazar kesimi; yani millete akıl veren; yol gösteren; her konuda fikirleri alınan akil adamlar…

Bunlar; “Yasakla çözüm olmaz…” diyorlar.

“Yasakla çözüm olmuyor” diye esrar; uyuşturucu da mı serbest olmalı; bir cezası veya yaptırımı bulunmamalı mı? “Ceza gideni geri getirmiyor” diye katiller aramızda serbest mi dolaşmalı?

O halde!

Gelişmiş; insan olmuş Celil’lerin yerine yıllardır oturduğumuz yerden biz; kendimiz karar veriyoruz zaten.

Bırakalım minicik Cenin’lerin yaşama; insan olma yolundaki en hayati kararları bari kendilerine kalsın!

Niyet okuma; önyargı; bencillik; çifte standart; dışlama; horlama gibi yöntemlerle umarsızca yetişkinlere kıyıyoruz; bari ceninlere kıymayalım…

Materyalist kafalardan çok çektik!

Bırakın Cenin’ler büyüsün; Celil olsun! Koca dünya hepimize yeter!

Yıllardır nüfus planlaması yaparak doğaya meydan okuyan Batının sürekli bıçak sırtındaki sosyoekonomik hâli ile Allah’ın verdiğine; “Buyur; hoş geldin kardeş” diyen Çin vb. ülkelerin gidişat ivmesi ortada!

Cenin’lerin Celil olmasına bile karışan kafaların hali de aslında ortada.

Ancak bunu sadece onlar göremiyorlar. Lakin dışarıdan bu o kadar net görülüyor ki!

O sebeple de bu kişileri ne doğa; ne fıtrat; ne hayatın olağan akışı ne de basiret sahibi yöneticiler dinlemiyor.

İyi ki de böyle yapıyor!

Psikolog
İzzet Güllü