İnsan davranışının ortaya çıkmasında birçok farklı unsur etkilidir. Bu unsurların temelinde yatan ortak şey; başkalarıyla veya dış dünyayla iletişim kurma ihtiyacıdır. İnsan; doğduğu andan itibaren biyolojik varlığını sürdürebilmek için başka insanlarla ve çevreyle fiziksel ve psikolojik temaslar kurmak ister. Bu istek aslında kişinin “var olduğu”nun onaylandığını hissetme ihtiyacından kaynaklanır. Kişi var olduğunu zaten bilir fakat bu tek başına onun için bir anlam ifade etmemektedir. Bunun başkaları tarafından da “görülmesi” ve kabul edilmesi insanın en temel varoluşsal ihtiyacıdır.
Spitz (1945); çocuk bakım evlerinde kalan bebeklerle yaptığı çalışmasında bu ihtiyacın somut olarak gözlemlenebildiğini görmüştür. Bakım evindeki tüm bebeklerin barınma; beslenme; korunma; temizlenme gibi temel ihtiyaçları eksiksiz karşılanmıştır. Ne var ki bazı bebekler bakıcıları tarafından dokunularak; konuşularak; sevilerek büyütülmüş; bazıları ise bu ilgiden ve dokunsallıktan mahrum bırakılmışlardır. Spitz; bu çalışması ile dokunulma ve sevilme konusunda ihmal edilmiş bebeklerin fiziksel ve ruhsal gelişimlerinin; bunları yaşayarak büyümüş olan diğer bebeklere göre çok daha geride kaldığını ortaya koymuştur. Hatta bu araştırma göstermiştir ki; ilgi; alaka ve dokunulma ihtiyaçları karşılanmamış bebeklerin bir süre sonra omuriliklerinde eğilme meydana gelmiş yani bedenleri bu olumsuzluğa somut olarak tepki göstermiştir. Durumun daha da vahim olduğu kimi vakalarda; bebekler hiçbir fiziksel problem ile doğmadıkları halde hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu durum; temas iletisi ihtiyacının neden hayati öneme sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Transaksiyonel Analiz (İletişimsel Çözümleme) ekolünün kurucusu Eric Berne; temas iletisini “bir kimsenin varlığını onamaya yarayan herhangi bir mesaj” olarak tanımlamıştır. Burada “mesaj” olarak ifade edilen şey; duyu organlarının algıladığı sözlü veya sözsüz her türlü uyaranı içine almaktadır. Bu bir ses; bir mimik; bir koku; bir manzara; bir müzik parçası; başka bir kişinin sıcak bir dokunuşu veya lezzetli bir yemek dahi olabilir. Burada önemli olan kişinin dış dünyadan bir uyaran almasıdır. Bu; kişinin var olduğunun bir kanıtı olarak hissedildiği için kişinin temas iletisi ihtiyacının doyurulmasına yardımcı olmaktadır.
Temas iletileri; sağlanabildiği kaynaklar açısından iki türe ayrılmaktadır. Bunlar içsel kaynaklar ve dışsal kaynaklardır. Dışsal kaynaklar; kişinin kendisi dışındaki tüm insanlardan ve çevresinden alabildiği iletilerdir. Kapı komşusu ile selamlaşan bir kişi dışsal bir temas iletisi almıştır. Müzik dinlerken; bir başkasıyla kavga ederken; evcil hayvanımızı severken; telefonla konuşurken; internet üzerinden yazışırken dışsal temas iletisi almaktayız.
İçsel kaynaklar ise kişinin kendi kendisine verdiği temas iletileridir. Anılarını hatırlayan veya gelecek hayalleri kuran bir kişi içsel temas iletisi almaktadır. Rüya görürken; düşünürken; şarkı mırıldanırken içsel temas iletisi almaktayız. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde insanın; yaşamın her anında temas iletisi alışverişi içerisinde olduğu apaçık ortadadır.
Temas iletileri çeşitli sınıflandırmalara tabidir. Öncelikle; sözel temas iletileri ve sözsüz temas iletileri olarak ikiye ayrılırlar. Sözel temas iletileri insanların konuşarak aldıkları ve verdikleri iletilerdir. Sözsüz temas iletileri de insanların bakışlarla; mimiklerle; jestlerle alıp-verdikleri iletilerdir. Arkadaşıyla sohbet eden bir kişi sözel temas iletisi alışverişindedir. Çocuğuna bakışlarıyla kızan bir anne ona sozsüz temas iletisi göndermektedir.
Temas iletileri olumlu iletiler ve olumsuz iletiler olarak da ikiye ayrılırlar. Kişinin hoşuna giden herhangi bir ifade olumlu temas iletisiyken; kişiye iyi hissettirmeyen herhangi bir ileti de olumsuz temas iletisidir. Öğretmenin sıcak bir şekilde başını okşadığı öğrenci olumlu bir temas iletisi almaktadır. Az önce verilen örnekte annesinin kendisine bakışlarıyla kızdığını gören çocuk olumsuz bir temas iletisi almaktadır.
Son olarak; temas iletileri koşullu iletiler ve koşulsuz iletiler olarak ikiye ayrılırlar. Koşullu temas iletileri; “koşul” kelimesinden de anlaşılacağı gibi bir şarta bağlı olan iletilerdir. Kişinin somut bir davranışı; tutumu veya özelliği ile ilgilidirler ve ifadede bu somut davranış; tutum veya özellik açıkça belirtilmiştir. Onun kişiliği ile; bütünü ile değil; belli bir yönüyle ilgili olanlardır. Bir sekreterin patronu ondan çok memnun olabilir fakat yazdığı bir raporu beğenmeyebilir. Bu; sekreterin tek bir davranışı ile ilgilidir. Patronun bu raporu beğenmediğini ifade etmesi koşullu temas iletisine örnektir. Arkadaşının o gün giydiği kıyafeti beğendiğini söyleyen kişi de koşullu bir temas iletisi vermektedir. Arkadaşını bütünüyle sevdiğine veya sevmediğine dair bir bilgi içermez; sadece kıyafeti ile ilgili bir ileti göndermektedir.
Koşulsuz temas iletileri ise kişinin karakteri ile; kişilik özellikleri ile ilgili her türlü ifadedir. Burada kişinin tek bir davranışı; tutumu; özelliği değil; bütünüyle; varlığı ile ilgili bir ileti söz konusudur. Kardeşine çok dağınık olduğunu söyleyen bir abla; onun kişiliğine yönelik bir yorumda bulunduğu için koşulsuz temas iletisi vermektedir. Kardeşinin hangi koşullarda; nerede; ne şekilde dağınık olduğu açıkça ifade edilmemektedir. Bir çok zaman bir çok insan için kullanılan “iyi insandır” ifadesi de koşulsuz bir temas iletisidir. Bahsi geçen kişinin bütünüyle ilgili bir ifadedir; hangi açılardan “iyi” olduğuna dair bir bilgi içermemektedir.
Temas iletileri ile ilgili tüm bu bahsedilen özellikleri örneklerle toparlayacak olursak;
insanların duymaktan en çok hoşlandıkları “Seni seviyorum” cümlesi sözlü; olumlu ve koşulsuz bir temas iletisidir. Koşulsuz olmasının nedeni; bir davranış tanımının olmaması; kişiyi var olduğu şekliyle sevdiğini ifade etmesi nedeniyledir. Olumlu oluşu ifadenin içeriğinden kaynaklanmakta; sözlü oluşu ise sözel olarak ifade ediliyor oluşu nedeniyledir.
Öğrencilik yıllarında bir çok kişinin karşılaşmış olabileceği öğretmen ifadesi olan “Yaptığın ödevi beğenmedim” cümlesi sözlü; olumsuz ve koşullu bir temas iletisidir. Koşulludur çünkü kişinin varlığına veya kişiliğine hitap etmez; somut davranışı ile ilgili bir ifade içerir. Olumsuzdur çünkü bir memnuniyetsizlik ifade etmektedir; sözlüdür çünkü yüksek sesle söze dökülmüş bir iletidir.
Eşinin yaptığı yemeği yerken; elini “nefis!” anlamında sallayan bir adam; sözsüz; olumlu ve koşullu bir temas iletisi vermektedir. Koşulludur; çünkü eşinin bütünü ile ilgili bir ifade içermemektedir. Eşinin yaptığı yemek gibi somut bir örnek üzerinden verilmiş bir temas iletisidir. Adamın eşi ile ilgili başka konularda veya onun kişiliği ile ilgili ne düşündüğüne dair bir bilgi içermemektedir. Sözsüz oluşu; beden dili ile ifade edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Olumlu oluşunu da ifadenin anlamı sağlamaktadır.
Tüm bu örneklerle de anlatılmaya çalışılan; temas iletisi ihtiyacının insanın dünyaya geldiği andan; dünyayı terk ettiği ana kadar devam ettiğidir. İnsan davranışları bu temel ihtiyaç üzerine şekillenir. Bu ihtiyacı tatmin edebilmek için insanoğlu her yola başvurmaktadır. Olumlu temas iletisine hasret kalmış insanlar; hiç ileti alamamaktansa olumsuz temas iletisine razı olurlar. Bu durum “Susuz kalmaktansa kirli su içmek” metaforu ile tanımlanır. Aslında çevremizde bunun örneklerini görmek hiç de zor değildir. Yaramazlık yapan; ebeveynlerin istediğinin tam tersine; inadına davranan çocuklar; genellikle olumlu ileti alamadıkları için olumsuz davranışlar geliştirmiş ve bu davranışları sonucunda olumsuz da olsa temas iletisi aldıklarını görerek bunu sürdürmeye mahkum olmuş çocuklardır.
Günlük yaşamda ilişkileri bu çerçeveden gözlemlemek insana başka bir bakış açısı sağlamaktadır. Kişinin kendi ihtiyaçlarının bilincinde olması; çevresinin ihtiyaçlarını gözlemleyebilmesi ve ilişkilerini bunlara uygun bir zeminde oluşturması sağlıklı bir ruhsal ve fiziksel yaşam için önemli bir kazançtır.