Doğum sonrası (postpartum) dönem; doğum eylemi sona erdikten sonra başlayan ve 6 hafta süren bir dönemdir. Bu dönem; annede birçok hormonal ve biyolojik değişimin olduğu bir dönemdir. Doğum sonrası dönemde; annede meydana gelen fizyolojik değişikliklere psikolojik ve davranışsal değişiklikler de eşlik eder. Bu süreçte; anne yeni doğmuş bir bebeğe bakım verme; uyku düzeninde bozulma nedeniyle yaşadığı yorgunluk; günlük planlarda/rutinde değişikliklerin olması; fiziksel görünümünün bozulması; fiziksel ve cinsel olarak daha az çekici olduğu duygusu; gibi streslerle baş etmek zorundadır. Bu stresler; annede annelik hüznü ve depresif belirtilerin ortaya çıkışını tetikleyebilir.
Bu dönemde kadınlarda görülebilen duygulanımda dalgalanma ve yaşamdan zevk alamama gibi belirtiler depresif durum olarak adlandırılır ve depresif durum; normal sayılan bir hüzünlülük halinden; psikotik depresyona kadar giden bir gelişim gösterebilir ve belirtileri doğumu takip eden bir yıl içinde; herhangi bir zaman diliminde ortaya çıkabilir. Oldukça sık görülen annelik hüznü doğumdan sonra 3 gün ile 1 ay arasında başlar. Genellikle hafif olup tedavi gerektirmez ve 10 günden daha kısa sürer. Doğum sonrası depresyonu ise; doğum sonrası dönemde görülen annelik hüznü gibi kısa süreli ve geçici değildir; uzun yıllar sürebilir veya doğum sonrası psikozuna dönüşebilir.
Doğum sonrası depresyonuna yol açan faktörler arasında; hormonal değişimler; evlilik durumu (evli olmama); istenmeyen gebelik; ilk gebelik olması; doğumla ilgili korkular; yaş; çocuk sayısı; kişilik; doğum öncesi dönemde yaşanan kaygı/depresyon; evlilikle ilgili sorunlar; annelik rolü için hazırlıksız olma; stres; yeterli sosyal desteğin olmaması; doğum sonrası dönemde yaşanan hüzün; doğumla birlikte değişen rol tanımları (çift olmaktan anne; baba olmaya geçiş); annelik rolüne adapte olamama ve bebek bakımının yarattığı psiko-sosyal stresler; sayılabilir. Erken yaşta gebe kalan (buluğ çağının hemen sonrasında) kadınlarda risk %30 daha fazladır. Geçmişte depresyon öyküsü olan kadınlarda doğum sonrası depresyon riski %25’tir. Daha önceki gebeliğinde doğum sonrası depresyon yaşayan ve şimdi ise hüzün bulguları mevcut olan kadınlarda
majör depresyon gelişme riski %85 olarak bildirilmiştir.
Doğum sonrası depresyonda sık ağlama; uykusuzluk; dikkat eksikliği; kendini değersiz hissetme; umutsuzluk; huzursuzluk; değersizlik; karamsarlık; suçluluk duygusu; psikomotor hareketlilikte artış; yerinde duramama; endişe; sinirlilik; sıkıntı; bunaltı; panik atak; cinsel istekte azalma; kararsızlık; iştahta azalma; kilo kaybı; intihar düşünceleri; yalnızlık duygusu; kişisel görünümüne dikkat etmeme; aşırı yorgunluk; enerji azlığı; bebeğini yeterince sevmediğiyle ya da bebeğin beslenmesiyle; uykusuyla ilgili endişeler; bebeğe zarar verme korkusu; bebeğine veya çevresindeki insanlara karşı düşmanca duygular görülebilir.
Doğum sonrası depresyon normal depresyondan bazı farklılıklar göstermektedir. İntihar düşüncesi doğum sonrası depresyonda çok daha azdır. Kişi akşamları daha kötü olmaktadır; süre daha kısadır (6-8 hafta) ve zihin karışıklığı daha fazladır.
Doğum sonrası depresyon oranları farklı toplumlarda %10-15 olarak bildirilirken; Türkiye’de bu oran %14-31 olarak bildirilmiştir.
Doğum sonrası depresyonda görülen bu duygu ve davranışlar kadının aile; iş ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyerek yaşam kalitesini düşürür.
Doğum sonrası depresyonu tanılamak hem depresyonlu kadına yardım etmek; hem de yeni bebek veya diğer çocukların güvenliğinin sağlanması açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle; doğum sonrası depresyonda erken tanı konulması ve uygun girişimlerle-ilaç tedavisi; bireysel terapi ya da grup terapisi- tedavi edilmesi önemlidir.
Öncelikle; doğum hüznü durumu ortaya çıktığında; annenin istirahat etmesi; düzenli yürüyüş yapması; duş alması; bebeğin bakımında destek verilmesi yararlı olabilir. Bu dönemde verilecek sosyal destek hüznün daha kolay atlatılmasına yardımcı olacaktır. Daha ağır bir depresif durum ortaya çıktığında ise; mutlaka tıbbi değerlendirme/müdahale yapılmalıdır.
Tedavi seçenekleri şöyle sıralanmaktadır:
*Fizyolojik problemlerin dışlanması için tıbbi değerlendirme
*Bilişsel davranışçı terapi
*Destek grupları
*Ev ziyaretleri (sağlık ekipleri tarafından yapılan)
*Sağlıklı beslenme
*Düzenli/sağlıklı uyku
*İlaç tedavisi