Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Aşkın Psikolojisi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
AŞKA DAİR..
Nasılsa öyle yaşanacaktı
Söylenecek bir bahane hep vardı
Ha bugün yalnız
Ha günün ötesi
Seni sevmek
Beni harcamak olmayacaktı..
Sana yüklediğim anlamları
Senmişsin gibi düşünme
Aldanırsın...
Sen o anlamlarla
Sadece bende varsın
Ben seviyorsam
Sen bahanesin…
demiş sevgili Özer Bal...

Sevilen aşkın öznesi mi yoksa nesnesi midir ?

Hiçbir duygumu ertelemedim ben. Yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım. Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü. Hep yarına dair hayaller kurmak; gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek aşkın işi değil..

Aşk zamana meydan okur; ama sen karşı koyamazsın ona. Orada durup öylece bekleyemezsin geleceği. Bir adım atmalısın; bir el uzatmalısın aşka doğru.
Aşkın anahtarı cesaret değil mi yar? Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak; büyütmek için?

Ben en çok aşkın görünen yüzünün arkasındakileri merak ederim. Aşkın görünen yüzü tarifim; dizlerinin bağının çözülmesi; düşüncelere dalıp gitme; ondan başka bir şey düşünememek; sürekli yanında olma isteği; kalp çarpıntısı; uyuyamama; iştah azalması; yüz kızarması gibi... daha da artırabileceğimiz birçok cümleyi içerir.
Aşkın görünmeyen yüzünü düşünürken de kendime sorduğum bazı sorularım var benim. Gelin beraberce bilimin; sosyologların; psikologların; psikiyatristlerin; filozofların şairlerin ve benim gözümle kafamızdaki soruları cevaplayalım... İnsanın sahip olduğu aşk olgusu; karşısındaki kişiye yansıtıp içinde yeşerttiği gibidir ve tüm zamanlarda karşısına kim gelirse gelsin; kişinin aşkı hissedişi değişmeksizin yine benzeri olacaktır..

Evren ve insan bile bir aşk üzerine yaratılmıştır. Bu nedenle bir şeyi aramak; aşkın peşinde koşmak; insanın yaradılışında vardır. Elbette aşkın sadece bir insana duyulması da gerekmez; başka şeylere de aşık olmak mümkün. Yunus Emre “Yaradana” aşıktır mesela.. Tüm arayışları; şiirleri hep bunun üzerine yazılmıştır. Ayrıca aşkın yeşermesi için duyguların karşılıklı olması da gerekmez..

Ünlü düşünürler bakın tek kelime ile aşkı nasıl tariflemişler;
Aristo: "Sevmek acı çekmektir; sevmemek ölmek. Sevmek zevktir ama yalnız sevilmenin hiçbir zevki yoktur"Augustinus: "Sevgi ruhun güzelliğidir."Franz Xaver Von Baader: "Özgürlük aşk değildir; yalnız aşkınn kapısıdır."François Bacon:"Büyük insanlarda; liyakat sahibi olanların kendilerini budalaca aska kaptırdıkları görülmez. Büyük ruhlar ve büyük işler askla uzlaşmaz"
Bailey: "Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır"Balzac: "Aşk yaşamında kadın; ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar"..
Aşık olunan şey bir insan ise; o zaman aşık olan kişi; bir önceki aşkındaki gibi olmayacaktır artık; karşısındakinin algılayışı kadar olacaktır ancak. Bugün aşık olunan “X” kişisi ise; bu bittiğinde yeniden aşık olduğu “Y” kişisi olacak ve aşk kendini hep yeniden doğuracaktır.. Sertab’ın da dediği gibi “Aslolan aşktır!”..

Aşk insanı içine alır; yoğurur; acıtır; kanatır; sersefil bırakır ama aynı zamanda öyle yoğun ve öyle herkesin kendini yeniden ve yeniden keşfettiği bir duygudur ki; acıtacağını bile bile peşinden koşmamak imkansızdır. Aşk mazeret de dinlemez; nasihat da almaz. Her türlü gerçekliği direkt olarak sıfırlar; sadece kendi gerçeklik düzleminde yaşar. Ta ki kendini sevginin güvenli kollarına bırakana dek... Tıpkı Mevlana ve eşi arasında geçen konuşmada olduğu gibi:

Bir gün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;-Bu kadar aşıksın MEVLA ya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana peki bana ne kadar aşıksın der...Mevlana hanımına şöyle der;-Sen benim; Yaradandan ötürü yaradılanı sevişim; Bir adım gelene on adım gidişimsin...Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin...Sen benim; Bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim...Azla yetinişim;çoğa göz dikmeyişim ve kapanmayan avuç içimsin …

Herşey yolundaysa; ortalık sütlimansa aşk bu ortamda da yaşamaz; onun beslenmesi ancak bir takım imkansızlıklar ve zorluklarla olur. Sanatçıların yaratım süreçleri de aşkla aynı kaynaklardan beslenir; yetenekler; ilhamlar kaostan beslenir. Bu aslında doğanın kuralı; kaos olmadan teos ortaya çıkamaz. Kaos hem karmaşadır; fırtınadır; aynı zamanda da kendi içerisinde düzenin fırsatlarını ve tohumlarını taşır.

Aşkın cefalı yolları; bu nedenle de “Love Story” gibi sakin şarkılarla anlatılamaz; aşkın doğası serttir; fırtınalıdır; tutkuludur.. Mesela benim için Evanescense’ın “Bring me to life” şarkısı ritm ve duygu itibariyle bir aşk şarkısıdır; fırtınalıdır; çığlık atarcasına bir isyanı içerir..


Aşık olan herkes; aslında karşısındakine değil; aşkın kendisine aşıktır ve aşık olmanın yollarını arar sürekli olarak. Bu nedenle de sevilen kişi aşkın öznesi olamaz. Aşkın öznesi direkt aşkın kendisidir.

“Sen o anlamlarda sadece bende varsın” demiş Sevgili Özer Bal.. Gerçekten de; her ilişki kendi içerisinde eşsizdir ve yaratılan birliktelikte; eşlerin birbirine kattığı anlamlar ve algılayışı da eşsizdir; hiçbir zaman bir başkasında aynı anlam yaratılamaz. Çünkü her birey yani her ruh biriciktir ve eşsizdir. Yeni bir aşkta; yeni anlamlar olacaktır. Herkesin kendi karakteri ve aşkı algılayışı; karşısındakinin algılayışı ile beslenerek; aşkın kendini yeniden tanımlamasına yol açar. Her aşk bambaşka bir dünyadır ve seven iki kişinin bu aşkın içine kattıklarıyla; aşk kendi başına bambaşka bir kimlik kazanır. Aşk bir yolculuktur; nasıl yollara düşmek hep aynı tutkuysa; her yol hikayesi yine de farklıdır...