Anksiyete bozuklukları günlük yaşam aktivitelerini ve yaşam kalitesini olumsuz olarak etkileyen psikiyatrik hastalık grubudur. Anksiyete bozuklukları psikiyatrik bozukluklar arasında sık olarak görülmektedir. Ancak toplumun çok küçük bir kesimi tedaviye başvurmaktadır. Peki birçok insan neden tedaviden kaçmaktadır?
Damgalanma konusu ruhsal bozuklukların tanı ve tedavisinde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Şizofreni ve depresyon olgularında sıkça incelenen damgalanma kavramı son dönemde anksiyete bozukluklarında da tanı ve tedaviyi olumsuz yönde etkileyen; hastaların tedavi hizmetlerinden yararlanmalarına zarar veren bir etken olarak değerlendirilmektedir. Bu sorun hastanın yardım arama çabasını belirlemede çok önemli bir rol oynamaktadır. Konuyla ilgili olarak yeterli sayıda araştırma bulunmamakla birlikte; obsesif- kompulsif bozukluk; panik bozukluk; sosyal fobi ve travma sonrası stres bozukluğu olmak üzere anksiyete bozukluklarına yönelik damgalanmanın hasta ve hastalığa karşı toplum tutumunu olumsuz olarak etkilediği; hastaların tedavi hizmetlerinden yararlanmasını engellediği bildirilmiştir.
Obsesif kompulsif bozukluk günlük işlevleri yerine getirmede yüksek düzeyde zorlanma yaratması nedeniyle hasta ve ailesinin yaşamını önemli ölçüde değiştiren bir hastalıktır. Obsesif kompulsif bozukluğa ilişkin damgalayıcı tutumların başında ise hasta ve ailelerinin obsesyon ve kompulsiyonlara ilişkin kendi olumsuz tutumları gelmektedir. Literatürde; hasta ve ailelerin hastalığı utanç verici olarak değerlendirdikleri; belirtilerin başkaları tarafından fark edilmesinin hasta ve ailelerde sosyal geri çekilme ve kaçınma davranışlarına yol açtığı ve hastalığa ilişkin bu olumsuz tutumların hastalık belirtilerinin şiddetini daha da arttırdığı bildirilmiştir.
Panik bozukluk olgularında hastaların kaçınma davranışı göstermeleri; kendilerini güvensiz hissettikleri ortamlardan uzak durma çabaları; iş ortamında işten kaçan bir kişi olarak değerlendirilmelerine yol açmakta ve bu durum mesleki yaşamlarını olumsuz olarak etkilemektedir. Sosyal fobisi olan kişilerin de pasif; çekingen ve sıkıntılı davranışları nedeniyle sosyal ve çalışma yaşamında olumsuz olarak değerlendirilme olasılıkları söz konusudur. Travma sonrası stres bozukluğunda da sosyal ve kültürel özellikler hastalığa yönelik tutumlarda etkili olmaktadır. Özellikle tecavüze uğramış kadınların toplum tarafından dışlanmaları ve yalnız bırakılmaları hastalığın iyileşme sürecinde olumsuz bir rol oynamaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen ulusal anksiyete bozuklukları taramasında ise; anksiyete bozukluklarının tedavisinde algılanan engellere ilişkin şu sonuçlar elde edilmiştir. Kişi öncelikle kendisinin bir anksiyete bozukluğu tanısına sahip olduğuna inanmamaktadır. Başkaları hasta olduğumu bilirlerse; hakkımda ne düşünüp ne söylerler kaygısı bireyler tarafından yoğun olarak yaşanmaktadır. Özellikle sosyal fobisi olan kişiler hastalık belirtilerden utandıkları için bunları arkadaşları veya sağlık profesyonelleriyle konuşmamakta ve bu tip düşünceler sebebiyle tedaviye başvurmamaktadırlar. Bunun yanı sıra elde edilen diğer sonuçlar; bireylerin ilaç almaya ilişkin korku duydukları; tedavinin sorunlarını çözeceğine inanmadıkları ve hastalık belirtileriyle kendim baş edebilirim inancını taşıdıkları yönündedir.
Anksiyete bozukluklarında toplumun olumsuz tutumlarının yanı sıra; hasta ve ailelerinin de kendi kendilerini damgalayıcı tutumları; hastanın tedaviye başvurmasını engelleyen; hastalığın ilerlemesine yol açan ve sosyal ve mesleki işlev kaybına neden olarak üretkenliği azaltan önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ruh sağlığı alanında çalışan sağlık profesyonelleri anksiyete bozukluklarına yönelik olumsuz tutumlara karşı önlemler alarak hasta ve hasta yakınlarının yaşadıkları sorunlarla baş etmelerine yardımcı olmalıdırlar. Toplumsal duyarlılık oluşturmak için gerekli eğitim programları düzenleyerek; bireylerin gizliğini sağlamak ve kaygılarını azaltmak vasıtasıyla uygun hemşirelik girişimlerini seçerek damgalamayı önlemede etkin roller üstlenmelidirler.