Bipolar bozukluk taşkınlık ve çökkünlük ile belirli birbirine zıt iki duygudurumun egemen olduğu tablonun ya ayrık ya da birlikte bulunduğu ataklardan oluşan bir ruhsal bozukluktur. Özelliği bu ataklar dışında kalan dönemlerde hastaların ilaç kullanma ve biyokimyasal inceleme yaptırma zorunluluğu; hastalığın geçtiği izlenimini zayıflatmaktadır. Ayrıca her an yeni bir atak yaşayabilecekleri düşüncesi hastaları ve çevresindekileri derinden etkilemektedir.
Bipolar bozukluk; diğer ruhsal bozukluklar içinde en az bilinen ve en az damgalanan bozukluk olmasına karşın; bipolar hastaların yarısından fazlasının damgalanma hissi yaşadığı yapılan çalışmalarla saptanmıştır. Bu damgalanma hissi toplumdan olduğu gibi; özellikle hastaların kendilerinden ve ailelerinden de kaynaklanabilmektedir.
Bir duygudurum atağının geçmesiyle hastalarda ortaya çıkan en çarpıcı izlenim kendilerinin büyük bir başarısızlık gösterdikleri ve herkesi hayal kırıklığına uğrattıkları için güvenilmez oldukları yönündedir. Diğer yandan bipolar hastalar atak dışı dönemlerde büyük oranda belirti göstermediklerinden kendilerine yönelik damgalanma algısı da değişkenlik gösterecektir.
Hastaların bipolar bozukluğa yönelik tutumları içinde; hastalığın kendisi kadar tedavisinde kullanılan ilaçlar da önemli bir yer tutmaktadır. Hastalar ilaç tedavisini etkili bulsalar bile; gerek yan etkiler gerekse her gün hiç unutmadan ilaç alma zorunluluğu nedeniyle ilaç tedavisi bir sorun haline gelebilmektedir. Kullanmak zorunda oldukları ilaç tedavisi de hastaların kendilerini damgalamasına yol açmaktadır. Böylece; hastaların ilaç tedavisine yönelik uyumları uzun dönemde giderek bozulmakta ve bunun nedenlerinin başında da sanılanın aksine ilaç tedavisinin oluşturduğu yan etkiler değil; hastanın bu tedaviye yönelik tutumları ve inançları gelmektedir. Bu inançları besleyen unsurda ilaç kullanıyor olmanın yarattığı toplumsal damgalanma algısıdır. Toplumsal damgalanma algısı da hastalarda psikolojik nedenli kendini toplumdan soyutlamaya ve davranışsal kaçınmaya yol açmaktadır.
Hastalığın ortaya çıkmasıyla birlikte; hasta kadar hasta yakınları da bipolar bozukluktan etkilenmekte ve toplum tarafından damgalandıklarına inanmaktadırlar. Yapılan bir çalışmada bipolar hasta yakınlarının %70 oranında toplumun hastalarını damgaladığına ve %43 oranında da hasta yakınlarını yani kendilerini damgaladığına inandıklarını belirtmişlerdir. Yani neredeyse bipolar hastalar kadar etkilenmektedirler.
Toplum tarafından yeterince tanınmayan bipolar bozukluk için toplumun en yüksek oranda koyduğu ön yargı “ ne yapacağının belli olmadığı” nitelemesidir. Toplumun bipolar bozukluk konusundaki bir diğer inancı da bipolar bozukluk ile yaratıcılığın eşleştirilmesinden doğan olumlu izlenimdir. Ancak burada karşımıza çıkan bir sorun vardır ki oda tersine damgalamadır. Yani bipolar bozukluğun yaratıcılıkla eşleştirilmesi; bazı bireylerin gereksiz tanı alma ile hastalığı kötüye kullanmasıdır.
Bipolar bozukluğu olan bireylerle; toplumda hizmet verdikleri her alanda karşılaşabilen psikiyatri çalışanlarına bu hastalığa yönelik damgalama konusunda büyük sorumluluklar düşmektedir. Öncelikle kendilerinin hastalıkla ilgili önyargılardan uzak; kendi duygularının ve tutumlarının ayrımında olarak; mesleksel ilişki doğrultusunda tarafsızlığını yitirmemeleri; daha sonrada gerekirse hasta; hasta yakını ve toplumu bipolar bozukluk konusunda eğitmeleri gerekmektedir. Diğer yandan özellikle hastaların kendi kendilerini damgalama süreçleri mutlaka üzerinde dikkatle durulması gereken konulardır ve bu konu rehabilitasyon çalışmaları sırasında ele alınmalıdır.