Evlilik aslında yaşamı yaşama biçimidir. İçinde bulunduğumuz yaşam evlenerek de evlenmeyerek de yaşanabilir. Bu konudaki tercihlerimiz pek çok nedenden ötürü değişiklik gösterir. Ancak tarih boyunca insanların kahır ekserisinin tercihi hayatı evlenerek; yuva kurarak; tek bir eş ile birlikte yaşama yönünde olmuştur.
EVLİLİĞİN ZAMANI
Çoğu kişi evlilik konusu gündeme geldiğinde genellikle; “Henüz kendimi hazır hissetmiyorum” diye düşünür. Bu tarz sadece “hislere önem atfetme” odaklı yanlış anlayış adeta bir salgın gibi evlilik çağındaki pek çok kişiye bulaşmış durumdadır. Burada dikkatleri çeken husus evlilik gibi bir kararın “hazır hissetmiyorum” şeklinde tabir edilen ve adına kısaca “his” dediğimiz duyguya bakılarak verilmesidir.
Oysa hisler bir duygu türüdür; tıpkı rüyalarımız gibi çoğu zaman gerçeği yansıtmazlar. Diğer bir anlatımla öyle hissediyor olmanız gerçekten de hazır olmadığınız gerçeğini gösteriyor değildir. Evliliğe her anlamda hazır olduğunuz halde kendinizi hazır değilmişsiniz gibi hissetmek de; aslında evliliğe nesnel koşullar itibariyle hiç de hazır olmadığınız halde kendinizi pekala hazır hissetmeniz de mümkündür. Buradan çıkan sonuç şudur:
Evlilik gibi somut dünyaya ait bir gerçeğin kararının soyut; değişken; irrasyonel; çoğu zaman da gerçeğinizi tıpa tıp yansıtmayan bir duyguya bakarak verilmemesi gerektiği gerçeğidir.
HİSLERİNİZE DEĞİL; SOMUT GERÇEKLERİNİZE BAKARAK KARAR VERİN
Öncelikle evlilik konusundaki genel bakış açınızı ve düşüncenizi netleştirin. Yani öyle ya da böyle; bir gün evlenmenin sizin için ne kadar önemli olup olmadığına karar verin. Eğer düşünce; inanç; kültür; beklenti; aile; çevre gibi gerçekleriniz sizi “bir gün mutlaka evlenme; hayatı mutlaka evli biri olarak yaşama” yönünde inşa etmiş ise bu durumda kesinlikle hislerinize itibar etmeyin; koşullarınız uygunsa bir an evvel evlenmeyi düşünün.
HİS ODAKLI KARAR EĞİLİMİ KISIR DÖNGÜYE DÜŞÜRÜR
“Önce kendimi hazır hissetmeliyim” düşüncesinin sizi bir kısır döngüye düşüreceğini; çünkü oturup bekledikçe kendinizi -bazı istisnalar dışında- kolay kolay hazır hissedemeyebileceğinizi; hazır hissedemedikçe de daha uzun süre beklemek zorunda kalabileceğinizi; böylece en kıymetli şey olan zaman konusunda telafisiz bir kayba uğrayabileceğinizi aklınızdan hiç çıkarmayın!
BİR ŞEY BİR GÜN OLACAKSA BUNUN BİR AN EVVEL OLMASI EN DOĞRU TUTUMDUR
Zaman kaybının ne denli önemli bir faktör olduğunu en iyi fark ettiğimiz evre çocuk sahibi olunduğu zamandır. Bir şeye sahip olunacaksa; bu arzu edilen bir şey ise bu konuda en akıllı tutum ona mümkün olan en yakın ve en kısa zamanda sahip olmaktır. Çoğu kişinin evlendikten; özellikle de çocuk sahibi olduktan sonra büyük bir “keşke” içine düştükleri; daha erken çocuk sahibi olmadıkları için pişmanlık duydukları görülmektedir.
TELAFİSİZ PİŞMANLIK: ÇOCUK ODAKLI HAKLI KAYGI VE ENDİŞE
Birçok kişi doğal olarak geç çocuk sahibi olduklarında uzun zaman önce unuttukları matematiği tekrar hatırlarlar. Sık sık toplama ve çıkarma yapmaya başlarlar. Bunun nedeni; elbette ki her şey kader kısmet meselesidir lakin çocuklarına yeterince arkadaş olamama düşüncesinin; ileride mürüvvetlerini görüp göremeyecek olma olasılığının; en çok da evlendikleri; belki de bir dizi sorunlar yaşadıkları; haliyle anne ve babaya en az çocukluk yılları kadar ihtiyaç duyabilecekleri dönemlerde yanlarında olamayabilecekleri gerçeğinin haklı kaygısını / endişeni duymalarıdır!
EŞ SEÇİMİNDE MÜHİM OLAN HUSUSLAR
Aynı şekilde evlenecek kişileri bekleyen bir diğer sorun da “duygu mu mantık mı” diye ifade edilen bir tercih ikilemi içine düşmektir. İlla ki iki seçenekten birine mahkum olacakmış gibi davranma eğiliminin en önemli nedeni taaa çocukluk yıllarından beri bize aşılanan "sağcı – solcu; alevi - suni; açık - kapalı; dindar - dinsiz; dost - düşman; sağlıklı - hasta..." şeklinde gelişen ve her şeyi kategorize eden yerleşik algı ve inanç kodlarıdır! Oysa her zaman için illaki iki seçenekten birini seçme zorunluluğu yoktur.
Bu gerçekten anlaşılması gereken şudur:
Bir evlilik ya mantık ya da duygu evliliği olmak zorunda değildir. Her mantık evliliği aynı zamanda duygu evliliği olabileceği gibi her duygu evliliği de aynı şekilde son derece mantıklı bir seçim olabilir. Bunlardan birisinin tercih edilmesi otomatik olarak diğerinin dışlanması gerektiği sonucunu doğurmaz.
O halde öncelik (tabi ki mümkünse) hem mantıklı hem de duygu odaklı bir seçim yapılmasıdır! Tabi ki bu kaymaklı ekmek kadayıfı gibidir; dolayısı ile çoğu kişi için son derece düşük bir olasılıktır! Çünkü duygular -daha önce de belirttiğim gibi- genelde irrasyonel yaşantılardır; mantığın evet dediğini sevmekte zorlanabilir; ya da gidip en uygunsuz kişiye yönelik olarak hayata geçebilir! Bu durumda doğru seçim duygunun sevgi yönünde oluşmasını beklememek; tamamen doğru düşünme ve mantık bazlı bir tercih yapmaktır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus sevgi oluşmamışsa bile en azından ileride sevebilecek olmaya dair güçlü bir gerekçenin / emarenin bulunmasıdır! Yani mantığınızın "evet" dediği adayı ileride bir biçimde sevebileceğinizi; o an için sevmemişseniz bile günü geldiğinde; şartları oluştuğunda; yeteri kadar paylaşım olduğunda sevebileceğinize dair sıcak; olmadı ılık; en azından sempatik bir elektriğin alınmasıdır!
Evet; o an için ortamda ateşin yanması şart değildir. Pekala kıvılcım da yeterlidir. Çünkü her kıvılcım istenirse (hatta istemeden bile) kısa sürede ateşe dönüşür. Yeter ki kişiler ilk başta bulunan kıvılcımın üzerine kendi elleriyle su dökmesinler! Ancak hem ateşin hem de kıvılcımın olmadığı seçimler ne kadar mantıklı olursa olsun özellikle aşka; sevgiye ve duyguya bu denli önem verilen; adeta "tapılan" günümüzde önemli bir kısım insan için büyük bir risktir.
Tüm bunların üstünde ve ötesinde olmak üzere en doğru tutum esasında; yine düşünceye ve mantığa önem vermek; ancak eş adayını geçici; çünkü hastalıklı bir “aşk” türü duyguyla değil de “hayat arkadaşı; iyi ve doğru insan olması vasfı; doğacak çocuğun müstakbel annesi olması” gibi düşüncelerin beslediği daha köklü; oluşumu ve sürdürülmesi daha kolay bir sevgi türüyle sevebilmek; bununla yetinebilmek; ötesini fazla kurcalamamayı başarabilmektir.