Ebeveyn olarak hiçbir aile mükemmel olamaz;hiçbir ailede kusursuz iletişim sağlanamaz;ancak önemli olan şudur ki:Çocuk hayata dair ilk deneyimlerini ailede yaşar ve öğrenir.Yani sevgiyi;merhameti;saygıyı;üzüntüyü;acı çekmeyi;öfkeyi;duygularını nasıl tanımlayıp nasıl kontrol edeceğini ilk ailede görür.Çocukluğun ilk dönemleri soyut düşünme kapasitesi gelişmediği için çocuk etrafında gözlemlediği tepkileri otomatik olarak alır ve taklit eder.6-7 yaş sonrası soyut düşünme kapasitesi gelişmeye ve gözlemlediği davranışları anlamlandırmaya başlar.Büyüdükçe farklı insanları ve ortamları gördükçe kıyas yapmaya başlar ve sorgular hayatı.Sorunlarla baş edebilme deneyimlerini de ilk ailede öğrenir.Eğer çocuğumuza sorumluluk vermez onların iyiliği adına hayatlarını kendi doğrularımıza göre belirlersek; bu onların doğasına aykırı bir tutum olur ve onlarda direnç oluşturur.Sürekli çocuklarının davranışlarına müdahale eden;onlar adına karar verip;onlar adına (korumak adına) hareket eden ebeveynler çocuklarının var olan kapasitelerini köreltmiş yeteneklerini bastırmış olurlar.Amacımız onlara HAYAYI ÖĞRETMEK OLMALI;HAYATLARINI ONLAR ADINA YAŞAMAK DEĞİL.Bu anlamda tabii ki onlara evrensel ahlaki değerlerimiz ve manevi güzelliklerimiz ile İDEAL OLAN HAYAT’ın ne olduğunu en güzel şekilde öğretmeliyiz.Öğretirken onlardan kapasitelerinin üstünde şeyler beklemeden hareket etmeliyiz.Sabırlı bir şekilde onları ilmek ilmek işlemeliyiz.YARGILAMADAN;SUÇLAMADAN anlamaya çalışarak.Fakat maalesef biz güzel hedeflerimize öyle yanlış yöntemlerle ulaşmaya çalışıyoruz ki;vardığımız sonuç genellikle hüsran oluyor.Dolayısıyla maksat göz ardı edilince davranışlara takılıp kalınıyor;biz iyilik yaparken bile kendi egolarımızı tatmin etmeye başlıyoruz aslında.Yani iyilik yapmak adına iyilik yapıp sonuçlarını doğru değerlendiremiyor;sonuç alamıyoruz.İyilik adına yaptığımız şeyler etrafımızdakilere zarar verebiliyor.O noktada bakış açımızı değiştirmeyip bildiğimiz gibi davranınca ortaya istenmeyen sonuçlar çıkabiliyor.Çoğunlukla iyiliğin dozunu kaçırıyoruz ve yaptığımızı zannettiğimiz iyilikler olumsuz şeylere zemin hazırlıyor ve o şey iyilik değil felakete dönüşüyor.Aile içinde merhamet dozunu fazla kaçıran ebeveynlerin yaşadıkları sorunun temelinde de bu var sanırım.Biz çocuklarımızı yetiştirirken-BÜYÜTÜRKEN DEĞİL-;İnsan Yetiştirdiğimizin farkına varmalıyız ve İnsan yapısının doyumsuz olduğunu ve sınırları çizilmeyince ne kadar büyük felaketlere sebep olacağının bilincinde olmalıyız.Sınırlarını çizmek için hayatın;mahrumiyet bilincinin oluşturulması gerekir.Günümüzde ailelerimizin en büyük sorunlarından biri de bu.Zamanında birçok şeyden mahrum kalan ailelerimiz;kendi çocuklarının en küçük bir şeyden mahrum kalmaması adına gecesini gündüzüne katarak çalışıyor.Ancak çocuklarını bir türlü memnun edemiyor.Öyle yoğun çalışıyor ki çocuğuyla geçirecek zaman bulamıyor.Dolayısıyla aile içerisinde manevi kopukluklar oluşuyor.Ancak baktığımızda bu ailenin en büyük gayesi çocuğunu hiçbir şeyden mahrum etmemek ve mutlu etmek.’’MEMNUNİYET ANCAK MAHRUMİYETLE KAZANILIR’’ ve MAHRUMİYET EN BÜYÜK NİMETTİR ;çünkü en küçük nimetlerin bile farkındalığını sağlar ve bilinç kazandırır insana ;anlam yükler hayata.İnsan mahrumiyeti yaşamazsa boşlukta yaşar ve memnuniyetsizleşir.Çocuklarımıza mahrumiyeti yaşatalım;merhametimizi frenleyelim ve çocuklarımızın zorluklarla mücadele edebilmesi ve üstesinden sağlıklı bir şekilde gelebilmesi için onlara sorumluluk ve mahrumiyet bilinci aşılayalım.Şunu bilelim ki; üzülmesini istemediğimiz çocuklarımız mahrumiyet yaşadıklarında belirli bir süre mutsuz olsalar da;sonuç olarak MEMNUNİYET ve RAZI OLMAK ‘ı deneyimleyecek ve öğrenecekler.Asıl öğrenmemiz gereken ve ihtiyacımız olan da bu olsa gerek.