Göç; dini; iktisadi; siyasi; sosyal ve diğer sebeplerle insan topluluklarının bir yerden bir başka yere gitmesi. Ferdi sebep ve maksatlarla yer değiştirmeye ve bu esnada nakledilen eşyaların hepsine de göç denmektedir. Ayrıca kuşların; balıkların ve bazı hayvan türlerinin; belli mevsimlerde dünyanın çeşitli yerlerine gitmeleri de göç adıyla anılır.
Bir başka tanıma göre ise; insanların; doğdukları yerden başka yerlere geçici ya da sürekli olmak üzere taşınmasına göç denir.
Göçler kaç sınıfta incelenebilir; göçün nedenleri ve sonuçları nelerdir?
Gidilen yere göre göç çeşitleri İç göçler ve dış göçler olarak 2’ye ayrılır.
A. İÇ GÖÇLER
Ülke içerisinde; nüfusun yer değiştirmesine iç göç denir. İç göçlerle bir ülkenin toplam nüfusunda değişme olmaz. Sadece; bölgelerin ve illerin nüfusunda artma ya da azalma meydana gelir.
İç göçler; sürekli ve mevsimlik göçler olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Sürekli İç Göçler
Ülke içerisinde yer değiştiren insanların; göç ettikleri yerlere yerleşmesiyle gerçekleşir. Türkiye’de; Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar; özellikle kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir.
İç göçün nedenleri
* Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artışı
* Miras yoluyla tarım alanlarının daralması ve ailelerin geçimini karşılamaması
* Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve erozyonun artmasıyla toprağın verimsiz hale gelmesi
* Tarımda makineleşmenin artması ve buna bağlı olarak tarımsal işgücünün azalması
* Kırsal kesimde iş imkanlarının sınırlı olması
* Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal problemler
* Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği
* İklim ve yerşekillerinin olumsuz etkileri
* Kentlerde sanayinin gelişmiş olmasından dolayı iş olanaklarının fazlalığı
* Kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlığı
İç göç; özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerindeki illerde daha fazla olmaktadır.
Yüksek oranda göç alan şehirlerin başlıcaları şunlardır:
İstanbul; Ankara; İzmir; Adana; Bursa; Şanlı Urfa; Antalya; Mersin; Konya; Samsun; Gazi Antep; Diyarbakır gibi illerdir. İç göç; ülkemizde özellikle sanayileşmiş merkezlere daha fazla olmaktadır
İç göçlerin sonuçları
* Ülke genelinde nüfusun dağılışında dengesizlik görülür.
* Yatırımlar dengesiz dağılır.
* Kırsal kesim yatırımlarında verimsizlik meydana gelir.
* Düzensiz kentleşme görülür.
* Sanayi tesisleri kent içinde kalır.
* Kentlerde konut sıkıntısı çekilir.
* Kent nüfusunda aşırı artış meydana gelir.
* Alt yapı hizmetlerinde (yol; su; elektrik) yetersizlik görülür.
* Kentlerde işsiz insanların oranı artar.
İç göçü önlemek için;
* Tarımda sulama olanaklarını artırmak
* İntansif tarım metodunu geliştirmek;
* Besi ve ahır hayvancılığını geliştirmek ve yaygınlaştırmak;
* Kırsal kesimde eğitim ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak;
* Tarım ve hayvancılığa bağlı sanayi kollarını kırsal alanlara yönlendirmek;
* Kırsal kesimde küçük sanayi kollarını geliştirmek; vb. gereklidir.
2. Mevsimlik İç Göçler
Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere; tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere; yaz turizminin geliştiği yerlere bir müddet çalışmak üzere göç etmeleri ile gerçekleşir.
Yaylaya çıkma olayı da mevsimlik göçler içerisinde yer alır. Mevsimlik göçlerle Adana; Mersin; Hatay; Aydın; Muğla; Antalya gibi merkezlerde; yaz ile kış mevsimleri arasındaki nüfus miktarlarında önemli değişmeler olmaktadır.
B. DIŞ GÖÇLER
Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dış göç denir.
Dış göçlerin başlıca nedenleri
* Ekonomik nedenlerle çalışmaya gidilmesi
* Tabii afetler
* Savaşlar
* Etnik nedenler
* Sınırların değişmesi
* Uluslararası anlaşmalarla sağlanan nüfus değişimi
Dış göçlerin sonuçları
* Göç eden ülkede nüfus artar; göç veren ülkede ise azalır.
* Ülkeler arasında ekonomik ilişkiler gelişir.
* Ülkeler arası kültürel ilişkiler gelişir.
Dış göçler ve Türkiye
Ülkemize 1923 – 1989 yılları arasında çoğu Balkan ülkelerinden olmak üzere 2;2 milyon göç olmuştur. Bu sayı nüfusumuzun % 5′ini oluşturur.
1950′den sonra; başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi gitmeye başlamıştır. Bugün Fransa; Belçika; Hollanda; İngiltere; İsveç; ABD; Avustralya; Libya; S. Arabistan; Kuveyt ve Orta Asya ülkelerinde işçilerimiz bulunmaktadır.
Bir antlaşmanın esaslarına dayanılarak yapılan; ülke nüfuslarının karşılıklı olarak yer değişmesi ile oluşan göçlerdir. Örneğin Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanistan ile yapılan anlaşmalarla ülkemizde yaşayan Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler arasında yer değiştirme göçleri yaşanmıştır.
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi protokolü imzalanmıştır. Bu göçler Romanya ile Bulgaristan arasında da olmuştur. Bu protokol ile İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkleri kapsamıştır.
Bu protokol ile Yunanistan’dan 400.000 Türk Türkiye’ye; Buna karşılık Türkiye’den 150.000 Rum Yunanistan’a gitmiştir. Bu göçler insanların gönüllü olarak yaptıkları göç hareketleri olmayıp; zorunlu göçlerdir.
BEYİN GÖÇÜ
Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanları çalışmak üzere başka ülkelere göç emesi olayına Beyin Göçü denir.
İyi eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşan göçlerdir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin nitelikli kişilerinin sanayileşmiş ülkelere gitmesidir. Örneğin II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir.
Göç veren ülkeler açısından en büyük kayıp olarak değerlendiren göçtür. Ekonomisi gelişmemiş ülkelerin yüksek paralar harcayarak yetiştirdiği elemanlar ellerinden kaçmaktadır. Ülkeler arasında gelişmişlik farkının artmasına neden olmaktadır. Zor şartlarda yetiştirdikleri kaliteli elemanları kaybeden gelişmekte olan ülkelerin kalkınmaları yavaşlamaktadır.
Özellikle beyin göçü 1960 yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Doktor; mühendis; ekonomist; sanatçı v.b. alanında iyi yetişmiş insanların göç etmesi; ülkemizde de önemli bir sorundur.
En çok Beyin göçü veren ülkeler: Hindistan; Pakistan; Çin; Filipinler; Cezayir; Fas; Tunus; İran; Nijerya; orta Asya devletleridir.
En Çok Beyin Göçü alan ülkeler: A.B.D. Kanada; Avustralya; Güney Afrika Cumhuriyeti; Almanya; Fransa; İsviçre; İsveç; Norveç; vb.
Bazı ülkeler beyin göçü alırken aynı zamanda beyin göçü verebilir. Kanada bunun en iyi örneğidir. Ülkemize de son yıllarda bazı Orta Asya devletlerinden az sayıda yetişmiş insan gelmektedir.
Avrupa ve ABD’de çok sayıda Türk uzman başka ülkeler için çalışmaktadır bu da ülkemiz için bir kayıptır.
Beyin göçünün başlıca nedenler:
1.Sanayileşmiş ülkelerin ödedikleri yüksek ücretler
2.Çalışma şartlarının kolaylığı; teknoloji ve gelişmelerden en iyi şekilde yararlanma imkânı
3.Göç gönderen ülkede iyi yetişmiş kişilerin kendi alanı ile ilgili uygun iş bulmakta zorlanmaları veya kariyer yapmakta imkân bulamamaları.
İŞÇİ GÖÇLERİ
Ekonomik gelişmenin yavaş olduğu ülkelerde iş olanaklarının az olması; bu imkânların geliştiği ülkelere ve bölgelere doğru göçlere neden olmaktadır. İşsizlik nedeniyle yapılan göçlere işgücü göçü denir. İşgücü göçleri mevsimlik; kısa süreli veya uzun süreli olabilir. Örneğin ülkemizde yaz mevsiminde pamuk işçilerinin Çukurova’ya gelmesi mevsimlik işgücü göçüdür.
II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952- 1954 yılları arasında Almanya; Fransa; Belçika; Avusturya; Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış; bu hamle sonucu yetersiz gelen işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmışlardır.
1952 de Federal Almanya yabancı işçi çalıştırmaya başlamıştır. Avrupa’da yukarıda sayılan gelişme hamlesi başlatan ülkelerde Almanya’yı takip ederek yabancı işçi çalıştırmaya başlamışlardır.
Bunlara karşılık ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşanan işsizlik sonucu birçok ülke de dış ülkelere işgücü göçü vermeye başlamışlardır.
Avrupa’da Yunanistan; İspanya; Portekiz; Yugoslavya; İtalya vb; Afrika’da Cezayir; Fas; Tunus; gibi sömürge devletleri de Avrupa ülkelerine işgücü vermişledir. Bu gün ise dünyada başta Asya; Afrika; Güney Amerika’nın gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeleri başta Avrupa; Kuzey Amerika; ( ABD; Kanada) ve Avustralya’ya işgücü vermektedir.
Özellikle bu gelişen ülkeler artık vasıfsız işçileri pek almamakta yetişmiş; kaliteli eğitimli insanları almaktadır. Artık bu olay daha çok beyin göçüne doğru dönmüştür.
Türkiye’de yurt dışına işgücü veren ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizde iş gücü göçleri 1960’tan sonra başlamıştır. Türkiye göç veren bir ülke olmaya başladı. Bu yıllarda başta batı Avrupa ülkelerine olmak üzere Avrupa’nın diğer ülkelerine de işgücü göçü meydana gelmiştir.
1958–1986 arasında başta Almanya olmak üzere Fransa; Hollanda; Avusturya; İsviçre; Danimarka; İngiltere ve İsveç 1;3 milyon işçi göç etti.
1980 lerden sonra göç olayları hem sayısal hem de mekânsal açıdan değişme göstermiştir. Batı Avrupa ülkelerinin işçi alımın bırakmasıyla göçlerin yönü değişti. 1980lerden sonra altyapı ve inşaat hizmetleri için Orta doğudaki S.Arabistan; Libya; Ürdün; Kuveyt gibi Arap ülkelerine göçler yönelmiştir.
1990 yılarda ise Bağımsız Devletler topluluğuna işçi göçleri olmuştur. Bugün yurtdışındaki nüfusumuzun %88;7 i Batı Avrupa ülkelerinde ( 1.500.000);%8;5 u Orta Doğu; Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde;%0;5i Türk cumhuriyetlerinde;%2;3 ü diğer ülkelerde yaşamaktadır. Avustralya’da 30bin; ABD’de 130 bin Türk yaşamaktadır.
Ancak işçilerimizde kesin dönüş eğilimi giderek artmaktadır. Farklı kültüre sahip Avrupa toplumuna uyum sağlayamamaları; maruz kaldıkları baskılar; yabancılar için zorlaşan hayat şartları ve ekonomik doyum vatandaşlarımız kesin göçe zorlamaktadır. Yaklaşık 250.000 kadarı ülkemize geri dönüş yapmıştır.
Yurt dışındaki Türk işçilerinin ülke ekonomisine büyük katkıları vardır. Biriktirdikleri paraları ülkemize göndermeleri döviz açısından ülkemizin en önemli gelir kaynaklarındandır. İşçilerimizin ailelerinin ve çocuklarının eğitim; dil; din vb. meselelerdeki sıkıntılarını gidermek için devletimiz oralara gerekli uzmanları gönderiyor.
DOĞAL AFETLERİN NEDEN OLDUĞU GÖÇLER:
Deprem; heyelan; kuraklık ve çölleşme; taşkın; sel; çığ; volkanik püskürmeler gibi doğal yıkımlar birçok sosyal ve ekonomik sorunların yanı sıra göçlere de neden olmaktadır. Doğal yıkımlardan zarar gören insanlar bulundukları yerleri terk ederek koşulları daha iyi olan yerlere göç ederler. Örneğin;
IV. Ve V. Yüzyılda Hunların ve Moğolların Orta Asya’dan başka yerlere göç etmelerinde kuraklık ve çölleşme etkili olmuştur.
ABD’ de Kaliforniya’daki deprem olayı binlerce insanın göç etmesine neden olmuştur.
1994 de Kırgızistan’daki heyelan olayları 270.000 insanın göç etmesine yol açmıştır.
Ülkemizde 1998’de Adana’da meydana gelen depremde zarar gören birçok kişi başka kentlere göç etmişlerdir. Yine 1998’de Bartın’da meydana gelen sel felaketi ise ilçeyi yaşanamaz hale getirmiş ve göçe neden olmuştur.1999 depremi ile de birçok insanımız başka bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır.
Aral Gölü: Dünyanın dördüncü büyük gölü Aral gölü giderek Asya’nın ortasında bataklık ve çöle dönüşmektedir. Küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle iki göle dönüşmüş durumdadır. Gölün su seviyesi düşerek göl sürekli içeri doğru çekilmektedir. Bir zamanların liman ve tersaneleri gemi mezarlığına dönüşmektedir. Bunun nedenleri bu gölü besleyen Pamir dağlarından inen Amu derya ve Siri derya nehirlerinin sularının azalmasıdır. Bu nehirlerin suyu sulama faaliyetleri ile azalmıştır.1960 dan buyana gölün suları 4 metre aşağı düşmüştür.( 2002 yılı itibari ile). Önlem alınmadığı takdirde uzmanlar 2015 yılından sonra gölün tamamen kuruyacağı hesaplamaktadırlar.
Gölün kuruması ile göl tabanındaki tuzlu toprakların rüzgârlar tarafından verimli topraklar üzerine taşınacağı ve çevre topraklarının veriminin de düşeceğini söyleyen uzmanlar; bunun da yeni bir göçe sebep olacağını belirtmektedirler.
İNSANLARI GÖÇE İTEN SEBEPLER AÇISINDAN GÖÇLER:
1-Zorunlu göçler: Savaşlar; sınır değişiklikleri; Mübadele ( Antlaşmalarla sağlanan nüfus değişiklikleri);Etnik baskılar; Salgın hastalıklar; doğal afetler; Kamulaştırma sonucu oluşan göçlerdir.
2-Gönüllü Göçler: İş bulmak; eğitim görmek; sağlık şartlarından yararlanmak; macera aramak; Şehirdeki kültürel sanatsal faaliyetlerden yararlanmak; beyin göçü gibi göçlerdir.
GÖÇ KAVRAMININ TARİHÇESİ VE DETAYLI İNCELENMESİ
Bir tarih nazariyesine göre; M.Ö. 3000-4000 yıllarında Orta Asya'da yaşayan kavimlerin şiddetli ve uzun süren kuraklık sebebiyle doğuya; kuzeye; batıya ve güneye gitmelerine; Kavimler Göçü denmektedir. Bu göçün siyasi; sosyal ve kültürel neticeleri üzerinde uzun durulmaktadır.Aynı bölgede M.S. 6. yüzyıldan itibaren başlayan ve asıl ağırlığı batı istikametinde olan Türk göçleri; 17. yüzyıla kadar devam etmiş; İran;Anadolu ve Balkanlardan geçerek Avrupa ortalarına ulaşmıştır. Türkler; geçtikleri yerlerde birbirlerinin devamı olan devletler kurmuşlar; böylece Orta Asya içlerinden Avrupa ortalarına uzanan kültür ve medeniyet mirasları ve yerleşik Türk boyları ile bir Türk dünyası meydana getirmişlerdir. Bu göçler sırasında Türklerin bir kolu; Karadeniz'in kuzeyinden geçerek Avrupa ortalarına gelmiş; burada Avrupa Hun Devletini kurup; bir müddet yaşadıktan sonra diğer yerli kavimlerin arasında Hıristiyanlaşarak; eriyip gitmiştir.
Ortadoğu üstünden Mısır'a doğru yol alanlar da; kurdukları çeşitli devletlerden sonra Osmanlı Devleti içinde yer almışlardır. Gerek bunların ve gerekse Anadolu'ya gelen Türk boylarının en büyük talihi; İslamiyeti kabul etmeleridir. 9. ve 10. yüzyıllardan itibaren boylar ve kitleler halinde Müslüman olan Türkler; bugünkü İran; Azerbaycan; Hindistan; Irak ve Anadolu'da kurdukları güçlü devletlerle; hem kendi hayatiyetlerini korumuşlar; hem de kazandıkları zaferlerle İslam dünyasına yeni bir çehre kazandırmışlardır. Böylece başlayan Türk-İslam devletleri devri; Osmanlı Devleti bünyesinde bütün İslam dünyasının tek ve birleşik devleti; haline gelerek 20. yüzyıl başlarına kadar devam etmiştir. Osmanlı Devletinin son zamanlarında; Doksanüç Harbi adıyle meşhur 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları esnasında; Tuna boylarında; Balkanlarda ve Kırım'da yaşayan Türklerin eşi görülmemiş Rus ve Hıristiyan zulmü; vahşeti karşısında Anadolu'ya yaptıkları toplu göç; 93 Muhaceratı olarak bilinir ve teessürle hatırlanır. 1950'li yıllarda; Komünist İdarelerin şiddetli tazyik ve zulmüne dayanamayan Müslüman Türklerin; Balkan ülkelerinden (Romanya; Yugoslavya;Bulgaristan) ve Rusya'dan Türkiye'ye toplu olarak yaptıkları göçler de son yılların hafızalarda yaşayan göç hadiselerindendir.
Vietnam'ın komünist kuvvetlerce işgalini müteakip başlayan göç hareketi; Afganistan'ın Rusya tarafından işgali ile 2;5 milyon Afganlının başta Pakistan olmak üzere çeşitli İslam ülkelerine göçü; Filistinlilerin İsrail tarafından vatanlarından zorla çıkarılıp; göçe mecbur bırakılması; Bulgaristan'da yaşayan Türklerin (1989) ve Kuzey Iraklıların vatanlarından çıkarılarak göçe zorlanmaları (1991) olayları da siyasi göçlerin en manidar örnekleridir.
İşsizlik; daha iyi şartlarda yaşama gibi sebeplerle; ülkeler arasında ve bir ülkenin kendi içinde de çeşitli göçler olmaktadır. Bunlar; zamanla çözümü zorlaşan büyük problemler ortaya çıkarmakta ve ülkelerin siyasi; sosyal; ekonomik; kültürel dengelerini bozmaktadır. Türkiye; köyden şehre büyük oranlara ulaşan göçler sebebiyle bu problemleri en çok yaşayan ve halletmeye çalışan ülkeler arasındadır.
Bir de kıtalararası göçler vardır. Bunun en tipik misali Amerika kıtasına yapılan göçtür. 16. yüzyıldan itibaren bu yeni kıtaya; önce Avrupa milletlerinden başlayan göçler; gittikçe azalmasına rağmen halen devam etmektedir. Önceleri serseri; başı bozuk; kanun kaçağı ve maceraperest Avrupalıların itibar ettikleri bir ülke olan Amerika kıtası; 19. yüzyılın ikinci yarısında; gene bu ülkelerden şiddetli göç dalgalarına sahne oldu. Kıtanın iskan ve imarı tamamlanıp ilmi; teknik ve ticari zenginlikler ortaya çıkınca; bütün milletler için en cazip ülkelerden biri oldu. Bu durum; dünyanın her yerinden ve her seviyede insanların buraya göç etmelerine sebep oldu.
Göç tarihi insanlık tarihi kadar eskidir ve dünyada göç her zaman gündemde olmuştur
Tarih boyunca meydana gelen göçler; dünyanın bugünkü nüfus dağılımını; sosyo- ekonomik yapısını; ekonomik ve kültürel gelişimini şekillendirmiştir
Eski dönemlerden beri var olan göç olgusu; günümüzde mesafesini olağan üstü arttırmış; hızlanmış ve eskiye oranla daha da kitleselleşmiştir
Çobanoğlu; yakın tarihteki göçün artış trendini sayılarla ortaya koymuştur:
“1750-1880 döneminde dünyada yılda ortalama 230 bin insan –yani her yıl dünya üzerindeki yaklaşık 4400 kişiden biri –göç etmiş
1880-1940 döneminde yılda ortalama 1 milyon 600 bin insan –yani her yıl dünya üzerindeki 1300 kişiden biri göç etmiş
1945-1970 döneminde göç eden insan sayısı yılda ortalama 4 milyon –yani her yıl Dünya üzerindeki yaklaşık 725 kişiden biri- kişi göç etmiştir
1970-1990 döneminde yıllık ortalaması 6 milyon kişi -dünya nüfusunun yılda ortalama 780 kişide biri- göç etmiştir”
1970’li yıllardan itibaren uluslar arası mülteci hareketlerinde büyük artışlar meydana gelmiş ve bu artışa bağlı olarak mülteciler dünya gündemine oturmuştur
Günümüzde dünyaya yayılmış 16 milyona yakın sığınmacının olduğu ve tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar göçmen ve sığınmacının dünyanın her yanına yayıldığı bildirilmektedir
20 yüzyılın ilk yarısında 100 milyon insan istemli ya da zorunlu olarak bir ülkeden diğerine ya da bir bölgeden diğerine göç etmiştir[
Son 14 yıl boyunca göçmen ve mültecilerin sayısındaki dramatik artış Doğu Avrupa’daki; Asya’daki; Güney Amerika’daki ve Afrika’daki ekonomik ve politik değişkenliğe işaret etmektedir 1990’dan günümüze Batıdaki gelişmiş ülkelerde ekonomik nedenlerle artan göçmen sayısına ek olarak 25 milyon politik sığınmacı kabul etmişlerdir
Tüm bunlardan dolayı hemen hemen tüm Batılı ülkelerde önemli sayıda etnik göçmen azınlıklar bulunmaktadır
Günümüzde; dünyanın belli noktalarındaki (Balkanlar; Kafkaslar; Ortadoğu Orta Afrika; Uzakdoğu) bölgesel çatışmalar zorunlu göçe neden olmaktadır
dünyanın belli bölgelerinin gelişmiş/zenginleşmiş olması (Batı Avrupa; Kuzey Amerika-ABD; Kanada-) diğer bölgelerin gelişmemiş kalması; yani bölgeler arası gelir uçurumunun çok büyümüş olması; Batıyı ve Kuzey yarım küreyi diğer alanlar için çekim merkezi haline getirmektedir
Günümüzde dünyadaki göç hareketlerinin yönü doğudan batıya ve güneyden kuzeyedir
Dünyadaki karışık sürece benzer bir süreç Anadolu toprakları için de geçerlidir
Anadolu toprakları tarih boyunca büyük göçlere tanıklık etmiştir
Bu durum Osmanlı tarihi için geçerli olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti için de geçerlidir
Anadolu topraklarında göçün her türlüsüne rastlamak mümkündür
Türkiye tarih boyunca iç göçler yaşamış; dışa göç vermiş; dıştan göç almıştır
İşçi göçlerine tanıklık etmiş; mülteci akınına uğramış; mevsimlik göç ve militarist zora dayalı göçler yaşamıştır
Türkiye’deki toplumsal dinamiği son 20 yıl içinde en fazla etkileyen en önemli sosyal olgu 1985 yılından sonra meydana gelen zorunlu göçtür
Yaklaşık 45 milyon insan istemsiz bir şekilde göç etmek zorunda kalmışlardır
Ülkelerini ya da bölgelerini terk etme nedenleri ne olursa olsun; ya da vardıkları yerde nasıl karşılanırlarsa karşılansınlar göç edenler özelliklerine bağlı olarak (göçün şekli; zamanı; nedeni; zorunlu ya da istemli olması; göç edenlerin cinsiyetleri; yaşları; göç edilen yerin özellikleri vb farklı derecelerde de olsa uyum güçlükleri yaşamaktadırlar. Öyle ki; göç edenlerin fiziksel ve ruh sağlıkları; kültürel ve psikolojik faktörlerden etkilenebildiği gibi çevrelerini meydana getiren coğrafik ve iklimsel değişikliklerden bile etkilenebilmektedir. Göç edenler yeni bir dil öğrenmede yabancı bir kültüre uyumda ve bir bütün olarak değişik bir yaşama alışmada farklı da olsa güçlüklerle karşılaşabilmektedirler
Bir çok göçmen ve mültecinin göç etmede yüksek motivasyonlu olmaları; esnek olmaları ve karşılaşılan ilk güçlüklerin üstesinden gelmede ilerleme kaydetmelerine rağmen; yine de bazılarında göç öncesi süreçteki işkence düzeyindeki çeşitli travmatik deneyimlerden kaynaklı psikolojik hastalıklar ve stres gözlenmektedir
Mülteci ve göçmenlerin; göç alan ülkeye yerleşebilmelerindeki ve uyumundaki başarı ya da başarısızlıkları o ülkedeki hükümetlerin ve toplumun tutumlarına; o ülkedeki göç politikalarına; göçmenlere yönelik yerleşme ve destek programlarına ve son olarak göçmenlerin fiziksel ve ruh sağlıklarına yönelik kolaylaştırıcılara da bağlıdır.
GÖÇ İLE İLGİLİ KURAMSAL PROBLEMLER VE BUNLARIN İDEOLOJİK TEMELLERİ
göç oranları ile ilgili tartışmalarda iki farklı görüş öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi göç oranlarının devasa arttığını; kontrolden çıktığını; göç alan ülkelerde önemli problemlere neden olduğunu savunmakta ve bunların çeşitli göç politikaları ile kontrol altına alınması gerektiğini söylemektedir. Kimi sosyal bilimciler ise göç konusunun özellikle batılı gelişmiş ülkelerde ideolojik bir tercih çerçevesinde özellikle ortaya çıkarıldığını ve önemli bir sorunmuş gibi yansıtıldığını belirtmektedirler. Günümüzde gelişen teknolojinin; ulaşım be iletişim imkanlarının çok gelişmiş olmasına rağmen dünyada sadece 130 milyon kişinin hareket halinde olduğunu ve bunun da dünya nüfusunun sadece %2’sine denk geldiğinden söz etmektedirler.
Göç ile ilgili tartışmaların kaynağı genellikle batılı gelişmiş ülkelerdir ve bu göçün sonuçlarını daha fazla onlar dile getirmektedirler. Bunlardan hareketle en çok göç alan coğrafyanın Batı Avrupa ve ABD olduğu söylenebilir. Ama dünyadaki göç hareketleri incelendiğinde gerçeğin böyle olmadığı görülmektedir. Savaş; siyasi istikrarsızlık; ekolojik felaketler; ekonomik yıkımlar; veya etnik; dini; ve kabileler arası çatışmalar sebebiyle yerlerini terk etmeye zorlanan bir çok insan bile ülkelerini terk etmeye yanaşmamakta ve iç göçü tercih etmektedirler. En iyi ihtimalle başka bir gelişmekte olan ülkeye geçmektedirler ama kuzeye ya da batıya değil. Göç edenlerin en az yarısı gelişmekte olan bir ülkeden diğerine göç etmektedir ; gelişmiş olan ülkelere değil.
Mevcut göçmen durumuna baktığımızda da paralellik görülmektedir. Genel olarak bazı gelişmekte olan ülkeler nüfusları içerisinde yüksek yüzdelerle işçi göçmenleri ve mültecileri ağırlamaktadır. Örneğin Ürdün’de bu oran %26; Kosta Riko’da %19 iken; çok göç aldıkları söylenen Almanya’da bu oran %8; ABD’de ise %9’dur.
Sonuç olarak gerçekten ekonomik nedenli göçler ve mülteci akımları daha çok kuzey batıya mı oluyor yoksa bu algı manipülasyon ile oluşturulan bir yanılsama mı soru şöyle cevaplanabilir: ekonomik olarak gelişmiş ulus devletlerdeki 65 milyondan fazla göçmen önemli bir sayı oluşturur fakat bu güneydeki ve doğudaki iç göçler ve güneyden güneye ve doğudan doğuya sınır aşırı göç ile karşılaştırıldığında ufak bir rakamdır.
Göç; özellikle de mültecilik konularında batılı ülkeler kendi içlerinde çelişmektedirler. Bir yandan son 20-30 yılda dünyanın büyük bir dönüşüm yaşadığı; sanayi toplumundan bilgi toplumuna; modernizmden post modernizme; ulus devletler dünyasından küreselleşmiş bir dünyaya geçisin yaşandığı iddia edilirken; diğer yandan küreselleşmenin sadece fikirlerin iletişimi; teknoloji transferi; çok uluslu sermayenin nakledilmesi ve malların değiş tokuşu ile sınırlandırılması ve insanların bu sürece dahil edilmemesi ortada çelişki olarak durmaktadır.
Türkiye’de iç göç çalışmaları 1960’lı yıllarda artış göstermiş 1970’li yıllarda ise doruk noktasına ulaşmıştır. 1980’ li yıllarda ise azalma gözlenmiştir. Türkiye’deki göç süreci; batıdaki gibi toplumsal; sosyal ve ekonomik yapılara göre şekillenmemiş; daha çok siyasal değişimlerle birlikte toplum mühendisliği anlayışıyla şekillenmiştir.
Cumhuriyetin kurulması sürecindeki nüfus mübadelesi şeklindeki göç hareketi; yeni bir ulus oluşturma çabasından kaynaklanmaktadır. Bu süreçte Yunanistan ile kitlesel nüfus mübadeleleri yapılmış böylece Türkiye hem dışa göç vermiş hem de dışarıdan göç almıştır. Bu göçler; Türkiye’nin tarihsel süreçte oluşmuş toplum dinamiğinde; ekonomik ve sosyal hayatında önemli parçalanmalara yol açmıştır. Tek partili hayatın sürdüğü 1935-1950 arasındaki yıllarda göç olgusu dünyadaki genel seyre benzer olarak kentten kırsala doğru gitme biçimindedir. 1950’li yıllarda hızlanmaya başlayan iç göç daha çok ülkenin kırsal alanlarındaki gelişimin hızlanması ile açıklanırken 1960’lı yılların sonları; 70’li yıllar ve 80’li yılların başlarındaki göçler ise kentlerdeki gelişmeler ile açıklanmaktadır. 80’li ve 90’lı yıllardaki artan iç göç modernleşme sürecine bağlı olarak açıklanmaktadır. 80’li ve 90’lı yıllardaki göçün ayırıcı yönlerinden birisi ise Doğu Anadolu’daki ve Güneydoğu Anadolu’daki zorunlu göçlerdir.
1980’li yıllarla birlikte Türkiye’de iç öç oranında düşüş gözlemlenirken; iç göç niteliğinde önemli farklılaşmalar olmuştur. Barut’un (1999) bildirdiğine göre son 10-15 yıllık dönemde iç göçü belirleyen en önemli faktör zorunlu göçlerdir. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sürmüş olan düşük yoğunluklu savaştan dolayı olumsuz sonuçlar ortaya çıkmış ve yaklaşık 4-4.5 milyon kişi sosyal; ekonomik; kültürel koşullar nedeniyle zorunlu olarak göç etmiştir.
Türkiye’deki göç çalışmaları daha fazla göç alan birimi kapsamakta ve bu da incelemeleri oranın bakış açısından yapmak durumunda bırakmaktadır. Yani göç; daha çok kirletilen kentler; oluşan gecekondular; kentlerde işsizlik oranının yükselişi ve kentlerin büyük köyler haline gelişini kapsamaktadır. Oysa bu durum yalnızca bugüne özgü değildir. Göç kavramı tarih boyunca çok önemli olmasına karşın gerektiği gibi ele alınmamış; toplumsal; sosyal; ruhsal ve tarihsel anlamda tam manası ile incelenmemiştir. Göç edenlerin göçe karar verirken ve göç sürecinde yaşadıkları travmalar; göç ettikten sonra yaşadıkları uyum problemleri; ötekileşme süreçleri hemen hemen hiç ele alınmamıştır. Göç veren yerlerin göçle birlikte en üretken ve dinamik nüfuslarını kaybettiklerine kimse vurgu yapmamıştır. Göç veren yerlerdeki sosyal ve kültürel yapılardaki ve tahribat hemen hemen hiç incelenmemiştir.
GÖÇÜN SONUCUNDA YAŞANAN PSİKOLOJİK TRAVMALARA LİTERATÜRDEKİ BAZI ÖRNEKLER
Göç; basit anlamda fiziksel bir yer değiştirme değildir. Bir sosyo-ekonomik sistemden diğerine; bir yaşam örüntüsünden diğerine geçmek demektir. Göç edenler üzerindeki en etkili bağlamsal değişiklikler; sosyal destek ağlarında; sosyo-ekonomik statüde; kültürel ortamda ve kişiler arası ilişkilerde meydana gelen değişikliklerdir. Örneğin Türkiye’nin doğusundan batısına yapılan bir göçte kişinin etkilenmeyeceğini düşünmek büyük bir hatadır. Çünkü bu tür bir göçle birlikte kişi farklı bir dile; farklı üretim şekillerine; farklı bir yaşam tarzına sahip olmaya başlayacaktır.