Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Psikiyatride Kategorileştirmenin Zararı ve Bir Hastanın Mağduriyet Öyküsü

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
PSİKİYATRİDE KATEGORİLEŞTİRMENİN ZARARI VE BİR HASTANIN MAĞDURİYET ÖYKÜSÜ

Adı ister OKB ister panik atak isterse depresyon olsun. Hepsinin adına kısaca “problem; sorun; sıkıntı” demenin hiçbir mahzuru yok aslında. En azından ben bunun bir sakıncasını görmedim. Çalıştığım kliniğinin genel çalışma prosedürü gereği kişiler psikiyatriden teşhisi konmuş olarak gelir. Çoğu zaman sevk kağıdında ne yazdığına bile bakmam.

Karşımdaki kişilere “bir derdi var ve benden yardım istiyor” gözüyle bakarım. “Sorunu OKB imiş; yok manik depresif bozukluğa daha çok benziyormuş; aslında major depresyon demek daha uygunmuş” türü illa ki doğru tanıyı bulmaya dönük konuşmaların / çabaların aslında bizim alan için tamamen bir işgüzarlık olduğunu düşünürüm. Yanlış anlaşılmasın; sadece bizim alan için diyorum; bu hususu özellikle vurguluyorum.

BU PSİKİYATRİ İÇİN DE BÖYLE

Farz edelim ki sorun bipolar afektif değil de major depresif bir bozukluk. Eee ne olacak! Bipolar için ayrı; major için ayrı ilaç mı var elimizde! Verilecek ilaç antidepresan gruptan bir ilaç değil mi; sen ondan haber ver bize! O halde adı birincisi olsa ne olur; ikincisi olsa ne!

Bu; sanki “her tanı kesinleşmiş bir bilgiyi içeriyor; alan her şeyin dört dörtlük tanımlandığı bir fizyoloji branşıymış” havaları estirmek de neden! Allah’ın bildiğini kulundan da gizlemesek daha doğru olmaz mı!

BU BİZ PSİKOLOGLAR İÇİN HAYDA HAYDA BÖYLE

Hadi bunu psikiyatri için yine bir parça anlayabiliyorum. Majorsa daha ağır ilaçlar başlanabilir en azından vs. Az da olsa bir mantığı olabilir bunun; evet. Ancak çoğunun bilinçaltında psikiyatri özentisi baskın olan biz psikologların bu konudaki “kraldan çok kralcı” şeklinde tanımlanabilecek yaklaşımları daha çok garibime gidiyor.

Ey psikolog dostum: Major olsa ne olur; manik depresif olsa ne olur senin için! Bu ayrıma bu denli anlam yüklemekle ancak isabet ettirdiğin takdirde yaşayacağın “bak doğru bildim; isabetli etiketledim” demenin çocukça hazzı dışında ne geçer eline! Teşhis ne olursa olsun çalışacağın noktalar “otomatik düşünceler; yükleme yanlışları; algısal şemadaki bilgi işleme hataları” gibi düşünce ve davranış odaklı bir kaç husus değil mi!

Bu durumda yaşanılan sorunun bir düşünce bozukluğu mu yoksa duygu durum bozukluğu mu olduğunu; yahut bir davranış problemi olup olamayacağını bilmek; yani bu genel ayrımın son derece kaba olan hatlarını gözetmek fazlasıyla yeterli değil mi senin için!

BİR ÇOK KİŞİNİN KAFASI KARIŞTIRILIYOR

Bir çok hasta bu gibi son derece basit konularda “şu teşhis aldım; ama öbür doktor da şunu dedi” merkezli yaygın bir kafa karışıklığı içine düşürülmüş durumdadır. Bir de alanda insan sağlığı kaygısını değil de ilkel bir meslek dayanışmasını öne çıkaran; “Bu teşhisi meslektaşım koymuş; bir şey diyemem” trajedisi yaygındır. Son gidilen uzman anlıyor ki esasında konulan teşhis gün gibi yanlıştır. “Ben onun hatasını tespit edersem gün gelir misilleme yoluyla bu beni de bulur” diye mi düşünülüyor bilinmez; hastanın aleyhine olduğu çok açık olduğu halde aslında yıllar önce konulmuş yanlış teşhis kabullenilebiliyor; tedavi bu yanlış zemin üzerinde bir üç – beş yıl daha sürdürülebiliyor.


Belki “hani teşhisin önemi yoktu; az önce kendin demiştin” diyorsunuz; biliyorum. Bizim alan için bunun fazla bir mahzuru yoktur elbette. Nitekim bir hekimin anksiyete dediği hastayı diğer bir hekim depresyon teşhisi ile de tedavi edebilir; ediyor da. Yukarıda anlattığım gibi hastalığın adı o olsa da bu olsa da verilecek ilaç büyük ölçüde aynı olacak ne de olsa!

Buradaki asıl sorun; “Teşhisi bir dahiliyedeki ya da beyin cerrahideki teşhisler gibi önemseyip de; bunun hakikaten çok önemli olduğuna inanıp da bu hatayı yapabilmekteki vahamettir!” Görülüyor ki doğru uzman olmanın önünde başta kendi kişisel açmazlarını aşmakla ilgili ne kadar da çok tuzak var! Görülüyor ki bu iş ismin önündeki unvanın nitelik olarak yüksekliği yahut nicelik açıdan uzayıp gitmesi meselesi kadar basit değil!

BU ÇİVİSİ ÇIKMIŞ ALANDA KATEGORİLEŞTİRME İŞGÜZARLIĞI

Bir hastaya yıllar önce; “Dün gece sinirimden ağladım; sanki vahiy geldi o anda; aklımdan çok şeyler geçti” dediği için “paranoid şizofren” tanısı konulur. “Dilim kopsaydı da o kelimeyi demeseydim” dediği; her anımsandıkça yıllarca pişmanlık duyacağı bir süreç böylece başlamış olur. Bir çok hekim; meslektaşları tarafından konulan bu tanıyı gözü kapalı sahiplenir; bunun üzerinden yürütülür tedaviler yıllarca. Araştırıcı bir yönü olan hasta bu duruma tatmin olmaz haliyle; arayışlarını sürdürür.

Gittiği uzmanlardan bazıları manik depresif bozukluk olarak okurlar; aslında bir tek “vahiy” kelimesini kullandı diye içine sokulduğu sürecin sonucu olarak gelişen tabloyu. Kafası iyice karışan hasta internetten bu hastalığı araştırmaya koyulur.

“Bu hastalığın manik dönemlerinde dürtü kontrol sorunu vardır; kişiler alış verişte kendilerini frenleyemezler. Eve gelen tüpçü ile bile beraber olabilirler” türü belirtileri görünce kafasından vurulmuşa döner bir anda. İçini bir utanç; davranışlarını da kalın bir mahcubiyet kaplar ardından. “İnşallah eşim bu hastalığı okuyup öğrenmez” temennileri kuşatır ruhunu. Bunun için dua eder her gece. İhtiyacı bile olsa elbise almamaya; cinsel yaşamında eşine karşı istekli görünmemeye gayret eder yıllarca.

Çalıştığı fabrika çevresinde manik depresif bozukluğu olan biri olarak tanınır; onlarla sürekli bir utangaçlık hali içinde; sürekli kendisini aşırı kontrol etmekle geçirir senelerini.

“Hayatım hep aşırı bir kontrol mücadelesi içinde geçti; bir sineği bile öldüremem ama beni bu hale getirenlere şimdi hakkımı helal etmiyorum; inşallah çocuklarından bulsunlar” diyordu telefonda. Psikiyatri gibi soyut bir alanda; daha hastalık olup olmadığı bile tartışmalı olan belirtileri mutlak gerçeklermiş gibi tanımlayanlar için yapılan bu bedduaya "çocuklarından değil; kendilerinden bulsunlar" düzeltmesi yaparak ben de katıldım.

Yapabileceğim fazla bir şey yoktu elbette; olan olmuştu bir kere; ancak bir yazı kaleme alabilir; ulaşabildiğim kadar kişiyi uyarabilirdim ancak.

Bu yazıyla sadece onu yapmaya çalıştım.

Psikolog
İzzet Güllü