Çocuklar sınırlara ihtiyaç duyarlar. Çünkü sınırlar onlar için yol göstericidir. Çocuklar yaşadıkları dünyayı sınırsız bir yer olarak algılarlar. Siz dur demedikçe durmazlar çünkü böyle bir yeterliliğe sahip değildirler.
Sınırlar çocuklara güven verir. Doğru olan davranış kalıplarını öğrenmeleri için olanak tanır. Yetişkinler konuşurken sürekli anne-babasının sözünü kesen ve onunla ilgilenmesini isteyen bir çocuk düşünün. Eğer anne-baba çocuğun yaptığı bu davranışa dur demez ve kesin sınır ve kural koymazsa çocuk yaptığı davranışın yanlış olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecek ve o davranışı doğru davranışla değiştiremeyecektir. Çocuklar anne-babalarının onlara sınır koymada tutarlı ve kararlı olmalarını isterler yani netlikten hoşlanırlar ve ancak bu şekilde o davranış kalıbını benimserler.
Peki; sınırlar nasıl olmalıdır?
Çocuklarınıza koyabileceğiniz en sağlıklı sınırlar onların doğru davranışları benimseyebileceği kadar kesin ancak gelişimlerini engellemeyecek kadar esnek olmalıdır. Zaten çocuğunuz size o sinyali verecektir. Daha fazla sorumluluk almaya hazır olduğunu hissettiğiniz anda sınırları ve kuralları genişletebilirsiniz. Onlar büyüdükçe de bu sınırları yeniden düzenlemeyi unutmamalısınız.
Peki; çocuklar sınır ve kuralları nasıl öğrenir?
Çocuklar somut şeyleri öğrenirler. Yani gördükleri; duydukları; kokladıkları; dokundukları ve hissettikleri şeyleri öğrenirler. Soyut şeyler çocuk üzerinde etki kuramaz. O halde sözlerimizin soyut; davranışlarımızın ise somut olduğunu düşünürsek; çocuğumuza bir şey öğretirken sözlerimizi destekleyen davranışlarımızı da işin içine katmalıyız. Yani olmasını istediğimiz davranışı hem sözel hem de davranışsal olarak iletmeli ve sözel ve davranışsal mesajlarımızın net ve tutarlı olmasına özen göstermeliyiz.
Örneğin; çocuğunuz; çok istediği için aldığınız bir oyuncak arabayla; alındığı gün evin içinde hoyratça havalara fırlatarak oyun oynuyor. Anne-baba kararlı ve net bir sesle “Oyuncağı o şekilde evin içinde çevirmen doğru değil. Onunla doğru bir şekilde oynayabilirsin ya da elinden almak zorunda kalacağım”. der. Çocuk eğer anne-babayı dinlemez ve oyuna devam ederse; anne-baba oyuncağı çocuğun elinden alır ve “Bugün akşam oyuncağı tekrar alabilirsin; eğer doğru bir biçimde oynarsan”. der. Bu anne ve baba çocuğa sözel olarak “dur” diyor; arabayı elinden alarak da davranışlarıyla aynı mesajı iletiyor.
Söz ve davranış tutarlı olursa sert bir tavra gerek kalmaz ancak söz ve davranış birbirine uymadığında çocuk anne-babayı ciddiye almaz ve kuralları kendisi koyar.
Örneğin; odasını çok dağıtan bir çocuk düşünün. Anne-baba defalarca odasını toplaması için uyarıyor ancak daha sonra pes edip kendileri topluyor. Burada çocuğa verilen mesaja baktığımızda sözlerimiz “topla”; davranışlarımız ise “toplamasan da olur” diyor ve çocuk bir daha ki sefere odasını toplamama seçeneğinin de olduğunu öğrenmiş oluyor.
Peki; kesin sınırları nasıl koyarız?
Hayır’ın “HAVET” anlamına gelmemesi gerekir. Çocuklar anne-babalarının hayır dedikleri şeyleri bazen “evet” ya da “olabilir” gibi algılarlar. Bu durum genellikle anne-baba ve çocuk arasında sınırlarla ilgili iletişimin açık olmamasından kaynaklanır.
Örneğin; 5 yaşındaki Çınar’ı düşünün. Çınar babasının cep telefonuyla oynamaması gerektiğini iyi biliyor ancak tuşlara basmak çok hoşuna gidiyordu. Annesi onu telefonla oynarken yakaladı ve “Babanın cep telefonuyla oynamaman gerektiğini biliyorsun” dedi. Ancak Çınar annesini duymamışçasına davranışına devam etti. Annesi tekrar etti; “Baban telefonu ile oynamanı istemiyor biliyorsun” dedi ancak Çınar’da durum hala aynı. Çınar! Artık kızmaya başlıyorum. Ama telefon hala Çınar’ın elinde. Çınar’ın telefonu bırakması gerektiği ile ilgili net bir mesaj duydunuz mu? Hayır. Çınar’da duymadı.
Hatırlatma; istek ve uyarı vardı ama net mesaj yoktu. Çınar’ın burada aldığı mesaj; “Telefonla oynama ama çok da zorunlu değilsin.”
Bir başka örnek de ise; Pelin eline pastel boyayı almış; bir güzel odasının duvarlarını boyuyordu. Odanın önünden geçen babası bunu gördü ve “Pelin; evimizin kuralları var boya kalemleriyle sadece resim kağıtlarını boyayabilirsin odanın duvarlarını boyama!” dedi kararlı bir sesle. Pelin boya kalemlerini elinden bıraktı ancak babası odadan çıkar çıkmaz boyamaya devam etti. Babası bunu fark edip odaya geri döndü ve hiç yorum yapmadan boya kalemini Pelin’in elinden aldı. Pelin’in babası sözleriyle de davranışlarıyla da “Hayır” diyordu. Bu konuda kesin sınırlar çizmişti.