İlaç giderleri son dönemde katlanarak artıyor. Bunun büyük bir kısmını gereksiz yere yazılan ilaçlar oluşturuyor. Gereksiz ilaç yazma sorunu son dönemde basında da; özellikle de hekim camiasında sık sık tartışılıyor. Eşyanın tabiatı gereği adeta imkansız gibi olmasına karşın; "Suyun içindeki balık bile suyu görebilmiş" ise bu demektir ki artık mızrak çuvala sığmıyor!
GERÇEKTEN BU KADAR KİŞİ HASTA MI
Bir uzman doktor; “Bugün 80 hasta baktım; vallahi de billahi de 10 tanesi gerçek manada hasta değildi” demişti. Verdiği tepkiden bunun o güne has bir istisna olmadığı anlaşılıyor. Zaten sorduğumda bunun her zaman için böyle olduğunu ifade etmişti.
Bunu bir veri kabul edip zaman zaman bazı doktorlara sorarım: “Hocam; çok hasta bakıyorsunuz; yoruluyorsunuz; gerçekten bu kadar kişinin hepsi de hasta mı” diye. Aldığım cevaplar hep yukarıda bahsettiğim doktorumuzu doğrular nitelikte olur. Zaten bu gerçeği diğer sağlıkçı arkadaşlar da gözlüyorlar; anlatıyorlar.
Gözlem yapmayı seviyorum. Aynı zamanda hastanede çalıştığım için zaman zaman bakıyorum hastane içine; poliklinik önlerine. Kahkaha atan; espri yapan; havadan sudan konuşan; merdivenleri bir atlet gibi inip çıkan yığınla “hastayla” dolu hastaneler.
Hasta kişiler bu denli rahat olabilir mi; hastalık varsa bu söz konusu kişilerin her halinden az ya da çok belli olmaz mı gibi soruların cevabını size bırakıyorum!
SAĞLIK GİDERLERİNİN ARTMASI GELİŞMİŞLİK ÖLÇÜSÜ SAYILIYOR
Heyhat! Başarının ölçüsü bile değişti. Artık başarıyı hasta / tedavi sayısındaki artışla ölçüyoruz. Oysa bir sağlık sisteminin başarı ölçüsü; "Daha çok kişiye hizmet vermek değil; daha az kişiyi bu hizmete muhtaç hale getirebilmeyi başarmak" olmalıdır.
Ölçü böyle olursa öğretmenlerimiz de yarın bir gün; yaratacakları piskopat davranışlı ve insaniyet / değer yoksunu bir nesil için gurur duymaya başlarsa şaşırmaya hakkımız olabilir mi!
Eskiden -sıra çoktu ya da azdı- ilimizde toplam 3 - 4 hastane vardı ve fazlasıyla yetiyordu. Şimdi irili ufaklı 15 civarı hastane var; hepsi de tıka basa "hastayla" dolu.
Ne oldu; son dönemde hastalıklar mı patladı yoksa?
Nitekim bizler; “Bütçedeki sağlık giderleri şu kadar arttı” diye övünüyoruz sık sık. Bunu gelişmişlik ölçüsü olarak alıyor; halkın memnuniyeti diye yorumluyoruz. Halk memnun tamam da “Hak” memnun mu bu işten; soran yoktur! Oysa aynı halkın önemli bir bölümü değerlerinin ve aile kurumunun altını oyan "aile içi bol tecavüz sahneli" bir çok diziden de memnundur!
KANAATİMCE BUNUN SEBEPLERİ
_İlaç şirketlerinin direkt ve/veya dolaylı etkisi;
_Çok hasta bakmanın teşvik edilmesi ve performansın az hasta sayısına göre değil de çok hastaya göre verilmesi (Bir hekimin başarısı hastalıklar azalmışsa; hasta sayısı düşmüşse söz konusudur. Ne tuhafdır ki mevcut sistem hekimi hasta sayısı arttıkça ödüllendiriyor);
_İlaç yazma işinin hekimlerin tekelinde olması ve bu konudaki yetkilerinin / kanaatlerinin kolay kolay sorgulanamaması;
_Reçeteye yazarak yahut bizzat kullanarak; gereksiz ilaç giderine neden olmanın kul hakkı ihlaline; yani kamu hakkı gaspına girdiği yönünde fazlaca bir bilinçlenmenin / hasssaiyetin oluşturulamaması;
_Yine bazı hekimlerin doktor / uzman oldukları için gerekli yahut gereksiz ilaç yazmanın kendilerinin en doğal hakları olduğuna ilişkin yanlış; daha çok narsistik nitelikli mesleki algılarıdır; inançlarıdır.
MADEM BÖYLE; DİYANETE GÖREV DÜŞÜYOR
Bu gerçek nedeniyle genel eğiliminin hep; “Ne şiş yansın ne kebap” şeklinde olduğunu gördüğüm Diyanetin artık meydana çıkması; en azından bizler kadar olsun elini taşın altına sokması; “Gereksiz tahlil istemenin; lüzumsuz ve fazladan ilaç yazmanın; ilaçsız tedavisi olan sorunlara mutlaka ilaç vermenin devleti zarara soktuğunu; tüm bunların ise tüyü bitmemiş yetimin hakkını çaldığı için kamu hakkı gaspına girdiğini; bu sebeple kul hakkı günahı olduğunu” açıkça deklare etmesi; söylemesi gerekiyor.
Aynı şekilde hasta olmadan hastaneye gitmenin; bir takım tetkik; ilaç vb. giderlere sebep olmanın da bal gibi kul hakkı yemek olduğunun açıkça deşifre edilmesi büyük bir önem arzediyor.
Belki bu noktada; “İnsanlar zaten bunu bilmiyor mu ki” denilebilir.
İnsanlar bizzat duymadıkça; somut olarak ifade edilmedikçe bu olguyu savunma mekanizmalarıyla farklı şekilde; genellikle de işlerine geldiği yönde görme ve yorumlama eğiliminde olabiliyorlar.
Psikolojik olarak; “Bazıları devleti dolandırıyor" demekle; bu şekilde yuvarlak ve afaki konuşmakla; “Kardeşim şunu - şunu yapan devleti soyuyor demektir; bu ise büyük bir günahtır; vebaldir” demek aynı etkiyi yapmaz.
Aksi takdirde gereksiz ilaç giderlerindeki artış -bir biçimde- gerekli ilaç giderlerinde kısıtlamaya yol açacak; böylece halkımızın mağduriyetine sebep olacaktır.