Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Güvenli Üs: Bağlanma Figürü

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
GÜVENLİ ÜS: BAĞLANMA FİGÜRÜ

Doyurucu yakın ilişkiler; birçok insan için mutlulukve yaşamın anlamlı olduğu duygusunun en önemli kaynağıdır. Bunun aksine; sosyal soyutlanma ve yalnızlık psikolojik ve fiziksel bozukluklar için risk faktörlerini oluştururlar.

Duygusal bağ kurma eğilimi ve gereksinimi yeni doğanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli ve gelişimsel açıdan işlevsel olan “bağlanma sistemini” ifade eder. İnsanlar doğuştan gelen psiko-biyolojik bir sistemle (bağlanma davranışsal sistemi) doğarlar ve bu sistem onları gereksinim durumlarında; önemli diğer insanlarla (bağlanma figürleri) yakınlık kurmaları için motive eder. Bağlanma sistemi; yeni doğanların onlara bakım veren kişiye/kişilere (genellikle anneye) fiziksel yakınlığını güçlü tutarak; hem çocukların çevreden gelebilecek tehlikelerden korunmasına yardım eder hem de onlara çevreyi keşfetmeleri için gerekli koşulları sağlar. Bu nedenle; bakıcı ile yakınlığın korunması bağlanma sistemi içindeki en temel hedeftir. Yakınlık; çocuğun çevresini keşfetmede kullanabileceği “güvenli bir temel(üs)” ve tehlike anında korunabileceği “sağlam bir sığınak” işlevi görür. Bakıcının ulaşılabilirliği tehdit edildiği anda bağlanma sistemi otomatik olarak etkinleşir. Bu durumda bakıcının çocuğa göstereceği tepkilerin kalitesine bağlı olarak; etkinleşen bağlanma sistemi ya bakıcı ile temasın yeniden kurulmasını ve ilişkinin onarılmasını kolaylaştırır ve böylece güven hissedilmesi sağlanır ya da sonuçta çocukta kaygı ve huzursuzluk yaratacak olan; “ayrılığı protesto” tepkileri ortaya çıkar. Bakıcıdan uzun süre ayrı kalma; bağlanmanın çözülmesi anlamına gelen; sosyal çevreden kopma veya geri çekilmeyle sonuçlanabilir. Bağlanmanın birincil işlevi; duygusal yaşantının düzenlenmesidir. Bebeğin erken dönemde yaşadığı bu ilişkilerde; bakım veren kişinin; çocuğun gereksinimlerine uygun yanıt vermesi; destekleyici ve ulaşılabilir olması gibi özellikleri; ilişkilerin niteliğini belirler. Ebeveynlerin bebeklere yönelik tutumlarının bu özellikleri içermesi; çocukların sıkıntıları ile başa çıkarken alternatif çözüm yolları aramalarıyla sonuçlanmaktadır. Bebek ve ona bakım veren kişi arasındaki duygusal bağın eksikliği; bağlanma figürleriyle olumsuz yaşantıların olması ise birtakım psikolojik sorunların (depresyon; umutsuzluk; kayıtsızlık; öfke çıkışları; gibi) ortaya çıkışında önemli rol oynamaktadır. Bağlanma figürü çocuğun gereksinimlerine yanıt veriyor ve ulaşılabilir ise; gerektiğinde koruma; yardım ve rahatlama sağlıyorsa; çocuk hakimiyet; güçlülük ve süreklilik gösteren bir güvenlik duygusu kazanması için gerekli duygusal; psikolojik ve bilişsel becerileri geliştirebilir; karşılıklı doyum sağlayan arkadaş ilişkileri kurabilir; sosyal ortamlarda daha az saldırgan; daha empatik; daha pozitif bir duygulanım sergileyebilir; sonraki yaşlarda diğer yakın ilişkilere daha başarılı biçimde girebilir; kaygılıbağlanma tarzına sahip kişiler ise kolay engellenebilirler; arkadaşlarıyla ilişkilerini sürdüremezler; ilişkilerini etkili grup işlevselliği içinde koordine edemezler.

Çocuklar bağlanma ilişkileri temelinde kendileri ve diğerlerine ilişkin içsel temsiller oluştururlar ve bu içsel temsiller sonraki kişilik organizasyonu için bir temel sağlar ve çekirdek kişilik özellikleri haline gelir; yeni ilişkiler ve durumlarda kullanılır ve sonraki sosyal etkileşimler ve yakın ilişkilerin gidişini etkileyebilir. Ebeveynler; arkadaşlar; kardeşler ve cinsel eşler de yaşam süreci içinde bağlanma figürleri olarak işleyebilir.
Erken yaşlarda gözlenen bağlanma stilleri- bağlanma yaşantısı sürecinde oluşan şemalar- yaşamın erken evrelerinde oluştuğu ve örtük bellekte yer aldığı için bilinçli farkındalık düzeyine erişemez; bu nedenle de değişime dirençlidir; bebeklik; çocukluk ve ergenlik dönemlerinde fazla değişmez. Ancak; konuyla ilgili yapılan çalışmalarda; şemaların yaşamın ilk birkaç yılı boyunca genellikle kararlı kaldıklarını; çocuğun sosyal koşullarının değişmesine ve “düzeltici” ilişki deneyimlerine bağlı olarak değişebilecekleri belirtilmektedir. Bu bağlamda; terapist-hasta ilişkisinin; geliştirici bir çevre gibi işlev gördüğünden de söz edilmektedi