Yaşamımın hemen her anında çeşitli kayıplar yaşanır ve bunların yası tutulur. Çok sevilenin kaybı adeta vücudumuzun her hücresine yapılan bir saldırı gibidir. Çünkü insan olmak kurduğumuz ilişkilerle gerçekleşir. Kişi doğduğu günden itibaren önem verdiği kişilerle; nesnelerle; olaylarla ilişki kurar ve bu ilişkilerini geliştirir. Bunlardan birinin kaybı ile hayatın anlamını tekrar kurmaya çalışır.
Yas; kişinin yaşamını aniden ve sonsuza dek değiştiren bir kaybın ardından; yaşamda anlam araması; yaşamı tekrar anlamlandırma çabasıdır.. Kişi bu anlam arayışı içindeyken gerek fizyolojik gerekse duygusal açıdan bir takım güçlükler yaşar. Bu durumun uzun ya da kısa sürmesi kişiden kişiye farklılık gösterse de yas; insan yaşamında travmatik bir dönemdir. Kayıp; yıkıcı bir olaydır ve onu izleyen yas süreci de hem psikolojik hem de fizyolojik tepkiler içerir.
Yas; yalnızca birisi öldüğünde değil; boşanma; aniden bir hastalığın ortaya çıkması; bireyin işini kaybetmesi; maddi olanakların kaybedilmesi; bir bebeğin doğumdan önce kaybedilmesi; bireyin işini değiştirmesi; bir okuldan mezun olması; emekli olması; çok yakın olduğu birisinin uzağa gitmesi; evcil hayvanını kaybetmesi gibi durumlarda da yaşanır.
Yas; kişiye özel yaşanan bir durumdur. Bireyin sorun çözme becerisi; duygularının farkındalığı; düşünce yapısı yası nasıl yaşayacağını belirler. Yas süresi de kişiye özeldir. Bazı kimselerde bir hafta; bazılarında bir ay; bazılarında bir sene; bazılarında da ömür boyu sürer. Her ne kadar yasın süresi kişiye özgü yaşansa da yasın çok uzun; örneğin; bir seneden fazla sürmesi kişiyi olumsuz etkiler. Fakat yasın yaşanmaması; bastırılması da kişiyi olumsuz etkiler. Kayıp yaşayan kişinin güçlü görünmek amacıyla gerçek duygularını bastırması hiç beklemediği bir zamanda; belki yıllar sonra çözülmesi çok daha zor bir biçimde ortaya çıkar.
Kayıp yaşama sürecinde bireylerin beş ayrı süreçten geçtiği saptanmıştır. Bu evreler şoka girme; kaybın farkına varma; içe kapanma; iyileşme ve yenilenmedir. Kayıp yaşayan kişi önce bu durumu inkâr eder; inanmak istemez; yok sayar; neden ben? diye sorgular; sonrasında gerçekten kaybettiğinin farkına varır; derin üzüntü ve keder yaşar. Kendisini yalnız hisseder ve sıklıkla ağlama nöbeti geçirir. Kaybettiği kişiye ilişkin yaptıklarını ve yapmadıklarını gözden geçirir; gidene öfke duyar; öfke duyduğu için suçluluk yaşar. Ayrıca; diğer yakınlarını kaybetmekten korkar; kayıp bir yakının ölümüyse ölümden korkmaya başlar. Mide bulantısı; kilo kaybı; kilo alımı; baş ağrıları; sebepsiz sızılar; uykusuzluk gibi fiziksel sıkıntılar da görülür. Sonrasında da kayıp yaşayan kişi zamanla kaybettiğiyle bağlarını tamamen koparmadan yaşama uyum sağlamaya başlar. Kaybettiğini anılaştırır ve o yanında yokken ama kalbindeyken yaşamını sürdürmenin yollarını arar bulur.
Yas yaşayan birisine yapılacak en iyi yardım; onun duygularını paylaşmak; yorum yapmadan kabul ederek dinlemek; ona “hayat devam ediyor” gibi cümlelerle telkinde bulunmamak; yaygın olan inancın tersine kayıp ile ilgili konuşmak; dikkatlice dinleyip anlamaya çalışmaktır.
Yas yaşayan bir kişinin acısını çevresindeki yakınlarıyla paylaşması; duygularını paylaşabileceğine ve anlaşılacağına inandığı bir destek grubuna katılması; kendine özen göstermesi; iyi olacağı konusunda umudunu kaybetmemesi; psikolojik destek alması için yönlendirilmesi kendisini iyi hissetmesine sebep olur. Alacağı psikolojik destek; sonradan ortaya çıkabilecek güçlüklerin önlenmesine ve acının kronikleşmesine engel olur. Eğer yas süreci uzadıysa; altı ayı; bir seneyi geçtiyse psikolojik destek kaçınılmazdır. Çünkü yas; normal ve evrensel bir kriz dönemidir. Böyle bir yaşantının tek başına atlatılması ve kişinin bu yükü tek başına taşıması çok zordur. Bu sebeple kendisine uzatılacak bir yardım eline ihtiyacı vardır.