Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Hüzün Duygusu: Dünya Karanlık mı Görünüyor?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
DÜNYA KARANLIK MI GÖRÜNÜYOR?

Hüzün insanların kendileri için önemli olan bir şeyi kaybettiklerinde ya da herhangi bir konuda hayal kırıklığı yaşadıklarında hissettikleri birçok normal insan duygusundan biridir. Hüzünlü olduğunuzda dünya karanlık ve düşmanca görünebilir; sizi ağlamaklı yapabilir; hatta bazen gözyaşlarınızı durdurmakta zorlanabilirsiniz. Sıklıkla ağlamak kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olur. Hüzünlü olduğunuzda kendinizi yalnız hissedebilir; birinin sizi rahatlatmasını ya da sadece sizinle birlikte olmasını isteyebilirsiniz. Sizi hüzünlendiren şey konusunda konuşmak genellikle hüznün dağılmasına yardımcı olur.

Hüzünlü bir duygu durum içindeyken; bu durum sanki hiç bitmeyecekmiş gibi hissedebilirsiniz. Oysa genellikle hüzün duygusu çok uzun sürmez; birkaç saat; bir ya da iki gün içinde sona erer. Bazen; hüzne suçluluk ve kızgınlık gibi duygular da eşlik edebilir.

Hüzün duygusu genellikle görünen yaşam koşuluyla çelişir. “Her şeyi olan (her şeye sahip olan)” bir kişi kendisini hüzünlü hissedebilir ve hiçbir şeyi olmayan bir kişi durumundan hoşnut olabilir; hatta kendisini mutlu hissedebilir. Örneğin; işinde çok istediği bir üst pozisyona yükseltildiği haberini alan bir satış görevlisi mutluluk yerine hüzün yaşayabilir. Kızı çok uygun; iyi bir adamla evlenen bir anne kendini mutsuz hissedebilir. Satış görevlisi; başka bir yere gitmesi gerektiğini ve orada arkadaşları olamayacağını düşünmüş olabilir. Anne; “bebeğimi kaybediyorum” diye düşünmüş olabilir. Bu kişiler yaşamlarında uzun süredir istedikleri hedeflerine ulaşmış olsalar da; yaptıkları yorumlar; yani düşünceleri bunun tersi şeklinde olabilir. Yani; yaşamlarında değerli olan bir şeyi kaybetmektedirler. Birçok yaşam durumu; örn.; değer verilen gerçek; somut bir nesnenin kaybedilmesi; beklentiler ve gerçekte elde edilenler arasında bir uyuşmazlığın olması;vb. kayıp olarak değerlendirilebilir ve hüzne yol açabilir.

Belirli bir kaybın kişi için özel anlamı kişinin hüzün yaşayıp yaşamayacağını belirleyecektir. Bir kişinin kızgınlık; umutsuzluk; kaygı gibi olumsuz duygular yaşamasının en önemli nedeni olayların kendisi değil; kişinin bu olaylarla ilgili beklentileri ve getirdiği yorumlardır. Bir olaya verilen farklı anlamlar farklı duygusal tepkilerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Örneğin; kişi kendisinin tehlike altında olduğunu düşünürse; kaygı; kendisine saldırıldığını (fiziksel ya da sözel olarak) ya da bir isteğinin engellendiğini düşünürse kızgınlık yaşayacaktır.

Kendimizi hüzünlü; kederli hissetmeye başladığımızda; kendimize “Şu anda aklımdan neler geçiyor?” sorusunu sorarak o anda yaşanan olayla ilgili ne tür yorumlar yaptığımızı; bu olayın bizim için ne anlama geldiğini ve o sıradaki düşüncelerimizi yakalama fırsatını elde edebiliriz.

Kişinin kendisini bir süre hüzünlü hissetmesi doğaldır. İstediğiniz bir şey olmamıştır; birini kaybetmişsinizdir; sevdiğiniz biri sizinle arkadaş olmak istememiştir.

Çoğunlukla hüzün ve depresyon terimleri eş anlamlıymış gibi birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Fakat oldukça farklıdırlar. Hüznün daha derin; yoğun ve daha uzun süren türüne depresyon denir. Hüzün aklın duygusal bir durumu iken; depresyon bir hastalıktır; bir duygu-durum bozukluğudur ve bazı belirtilerin bir toplamıdır.
Depresyon günlük yaşam üzerinde şiddetli bir etki yaratan felç edici bir acı (keder)dır. Hüznü yüzeysel bir “sıyrık”’a; depresyonu ise turnike gerektiren bir yaraya benzetebiliriz. Hüzün görüşümüzü çarpıtabilir; böylece parlak renkler donuklaşır; fakat depresyon tüm ışığı bozar ve bize kararmış; yakıp yıkılmış bir alan bırakır. Hüzünlü olan insanlar rahatlatılmaya gereksinim duyarken; depresif kişilerin tedavi edilmesi gerekir.
Bu özelliklerinin yanı sıra; hüznün kaynağını da biliriz ve günlük işlevselliğimiz bozulmaz. Hüzünlü olduğumuzda; çocuklarımıza anne-babalık etmeye devam edebiliriz; işimizde çalışabiliriz ve hobilerimizden hoşlanmaya devam edebiliriz. Hatta bazı durumlarda hüzün olumlu ya da motive edici bir güç bile olabilir. Olayları yeniden değerlendirmemizi ve kendimizi daha farklı görmemizi; yeni bir bakış açısı geliştirmemizi sağlayabilir.

Oysa; depresyon ciddi bir ruhsal sağlık sorunudur. Depresyondaki kişi; hüznün yanı sıra; çöküntü; mutsuzluk; korkaklık; boşluk; perişanlık; ezilmişlik; yenilmişlik; umutsuzluk; çaresizlik gibi birçok duyguyu da yaşar. Depresif kişiler aşağıya doğru çekilirler. Hüznü çamurlu bir yolda yürümeye benzetirsek; depresyon kaygan kum içinde çaresizce dövünmek gibidir. Bizi egemenliği altına aldığında; kendimizi güçsüz; kaybolmuş ve seçeneksiz hissederiz.

Depresyon biyo-psiko-sosyal bir bozukluktur ve çok çeşitli psikolojik ve psikofizyolojik mekanizma (evlilik sorunları; bir yakının kaybedilmesi; tiroid hastalığı; hormonal bir dengesizlik; kronik fiziksel hastalıklar; vb.) depresyona neden olabilir. Nedeni ne olursa olsun; depresyon işlevselliğin birçok yönünü bozar. Depresif kişiler ağlamaklıdırlar; her şeyden ellerini ayaklarını çekmişlerdir ve sosyal etkileşimlere ilgileri azalmıştır. Suçluluk duyguları; bellek ve konsantrasyon güçlükleri yaşarlar; uyku düzenleri ve yeme alışkanlıkları değişmiştir. Olağan doyum kaynaklarının hiç birinin artık onlara zevk vermediğini belirtirler. Depresif kişi; günlük olayları kayıp olarak değerlendirme (seçici soyutlama) ve olumlu yorumlara duyarsız olma eğilimindedir. Kaybı düşündüren uyaranlara karşı aşırı duyarlı; kazancı temsil eden uyaranlara karşı kördür. Geçmiş olayları hatırlamada da aynı türde bir seçicilik söz konusudur. Bu “tünelden bakış” sonucunda; kişi hoş duyguları ortaya çıkarabilecek olayların girmesine izin vermez hale gelebilir.Hüzünlü kişiler durumlarından dolayı utanç ya da suçluluk yaşamazken; depresif kişiler çoğunlukla kendilerini zayıf ya da eksik olarak görürler ve bu nedenle de yoğun acılarını göstermemek için kendilerini zorlayabilirler. Bazı depresifler mutlu rolü oynamaya çalışırlar. Depresyon daha da ağırlaştığında duygusal olarak tepki verme yetenekleri bile bozulabilir. Zaman geçtikçe; bu durumun sonunun olmadığını ve bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapılamayacağını düşünmeye başlarlar. Böylece umutsuzluk artar ve hastalık o kadar acı verici hale gelir ki; kendine zarar verme düşüncelerine yol açabilir. Kişi ölümü düşünmeye; intihar planları yapmaya başlayabilir.

Eğer hüzün duygusu uzun süre devam ediyorsa; işlevselliğimizde ve ilişkilerimizde bozulmalara yol açıyorsa; eşlik eden başka belirtiler varsa mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına başvurulması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. Çünkü depresyon uygun ilaç ve psikoterapatik tedaviler ile üstesinden gelinebilecek bir hastalıktır.