Ağır bir psikiyatrik rahatsızlığı nedeniyle tedavi görmüş; iyileşmiş ya da iyileşememiş insana; toplumların tarih boyunca hep olumsuz davrandığını; dışladığını; toplum dışına ittiğini biliyoruz. Her ne kadar dinimiz hoş görü dini olsa ve hiç iyileşmediyse eğer mükellef bile kabul etmeyip; doğrudan Cennetle müjdelese de; toplumumuzun da; bu konuda diğer toplumlardan önde olduğunu düşünmüyorum.
Günümüzde WHO verilerine göre; her üç insandan biri; benim gözlemlediğim kadarıyla yarısından çok daha fazlası; hayatının herhangi bir döneminde depresyon geçirmekte; antidepresan almak; neredeyse ağrı kesici almak kadar yaygınlaşmış bulunmakta; bu nedenle de depresyon; anksiyete bozuklukları gibi nisbeten daha hafif gibi algılanan rahatsızlıklar kişinin çevresinde ya da iş yaşamında pek bir değişikliğe neden olmamaktadır.
Ama toplum tarafından deli; akıl hastası; ruh sağlığı bozuk; her ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın; şizofreni gibi; bipolar affektif bozukluk gibi akıl sağlığını bariz bir şekilde kaybetmiş bir insan; iyileşse ve ömür boyu bir daha hastalanmasa bile damgasıyla yaşamak zorunda kalmaktadır.
Peki ama neden? Birincisi insanların konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan da fikir sahibi olması ve o insanı bir önyargıyla işe yaramaz olarak etiketlemesidir ki; kişi ağzıyla kuş da tutsa artık o topluma yaranamayacaktır. İyi bir komşu; eş; akraba; çalışan olması; işini özveriyle yapması; kimseyi incitmeyecek karakterde bir insan olması gibi özellikleri kesinlikle kaale alınmaz bile! İnsan beyni olumludan çok olumsuza odaklanır çünkü; kendini korumak için; ondan zarar görme ihtimali vardır ve uzak durmalıdır. Yüz tane iyi özelliği de olsa; misal bir ay psikiyatri servisinde yatmış olmak; geri kalan insanların; onu toplum dışına itme; aşağılama; işe yaramaz insan muamelesi yapma; belki hastalığının nüksüne sebep olma; tedaviyi yarım bırakma; işini ya da yaşadığı şehri bırakma gibi durumlara maruz bırakmasına; üstelik bunu kendilerini çok da haklı görerek yapmalarına neden olabilmektedir. Sonuçta o bir deli dir ve normal insanların arasında yeri yoktur. Einstein in dediği gibi Önyargıyı yıkmak; atomu parçalamaktan daha zordur.
İkinci bir neden; kendisi ve dünyayla barışık olmayan insan; başka insanların eksiklerinden ve bunu anlatmaktan haz alır. Zekasına; yaptığı işe; kişiliğine güvenen insan; karşısındakini çok daha objektif değerlendirecek; o insanın her davranışını hastalığının getirisi olarak görmeyecektir. Yoksa da; misal; baharın gelmesi bipolar bozuklukta manik atak dönemi olarak kafada yer edecek; kişinin; gülmesi; ağlaması; o gün renkli giyinmiş olması; zaten her zamanki gibi hızlı konuşuyor olması; kısacası nefes alması bile nükse yorulacak; bu da onun normal insanlar tarafından selamı bile alınmayan insan haline gelmesine; daha fazla içe kapanmasına ve kendini toplumdan soyutlamasına neden olacaktır.
Toplumların kültür ve ekonomik düzeyi arttıkça; damgalanmanın azaldığını da biliyoruz. Bizimki gibi; bir türlü gelişememiş; sürekli gelişmekte olan ülkelerde; hele de eskiden beri her köyün bir delisinin olduğu bir toplumda; akıl sağlığı bir şekilde bozulmuş insanın işi de iyice zorlaşmaktadır. Delidir; ne yapsa yeridir! Deliye her gün bayram gibi aslında toplumun algısını çok güzel özetleyen sözlerimiz de mevcuttur. İyileştiyse; her gün haram ama! Niye iyileşiyor ki; gene delirsin; toplum içinde kendine yer edinmeye falan da çalışmasın! Mümkünse çeksin gitsin!
Bir diğer mevzu da; hapishaneler normal tabir edilen; hiçbir şekilde psikiyatri tedavisi görmemiş mahkumla doluyken; bir tek akıl sağlığı bozuk insanın işlediği cinayet ya da karıştığı yaralama olayı; basın tarafından sürekli ısıtılıp ısıtılıp verilmekte; hepsi suça eğilimli olarak hafızalara kazınmaktadır. Dün sokakta gördüm de; gayet de her gün bayram sözünün hakkını veren bir şizofren; nereden bulduysa artık; polis yazısı diktirdiği elbisesiyle; elinde oyuncak tabancasıyla gelene geçene ateş ediyordu; tabancada su bile yoktu ama!
Tarih boyunca ve günümüzde de birçok bilim adamı; sanatçı; ağır bir ruhsal problemine rağmen; keşifler yapmış; sanat eserleri vermiştir. Bugün birçoğumuzun hayranlıkla izlediği dünya çapında ünlü sanatçıların şizofren ya da bipolar olanları var ve misal manik dönemde sürekli fikir üretiyormuş gibi olunan dönemde; kurdukları hayalleri; iyileşince proje haline getirdiklerini ve aslında rahatsızlıklarından beslendiklerini; yoksa da sıradan bir insan olacaklarını ifade etmektedirler. İsim vermek; kişilik haklarına saygısızlık olacağı için; dileyen bu bilgilere çok rahat ulaşabilir.
Problemin bir diğer yönü de; hasta kişinin ailesinin de işin içine katılması ve tüm ailenin toplum tarafından dışlanmasıdır. Bu nedenlerden dolayı; hem hastanın kendisi; hem ailesi; çoğu zaman; becerebiliyorsa eğer hastalığı saklamaya uğraşmakta; değilse de dışlanmayla baş etmeye çalışmakta ya da kendilerini komple toplumdan soyutlayıp garip insanlar halinde yaşamaktadırlar.
Özetle; kimin başına; ne zaman; ne geleceğinin bir garantisi yok. Çok geç yaşlarda da başlayabilen hastalıklar söz konusu olan. Tabii ki; bire bir yaşamayan; tam bir empati kuramaz; ama karşıdakilerin de insan olduğunu bilmek ve sadece insan gibi davranmak; hasta insanlara yetecek; çoğu zaman moral olacağı için nüksün önlenmesine de oldukça katkısı olacaktır. Kısacası Düşmez kalkmaz bir Allah! diye boşuna denmediğini düşünüyorum.