Sadece günümüzde değil; tarih boyunca toplumların çoğunda kadınlar ikinci sınıf vatandaş olarak görülmüş; ezilmiş; horlanmış; cinayetten tecavüze her türlü şiddete maruz kalmıştır. Cennet i anaların ayakları altına koyan bir dinin mensupları; kendisi de ana olan karısını insan yerine bile koymamıştır; hep evin reisi; hep ne isterse olsun isteyen erkeğe; kadının onunla eşit haklara sahip olduğunu iddia bile edemez hale gelmiş bulunmaktayız. Gün geçmiyor ki; eşi; sevgilisi; hatta eski eşi tarafından öldürülen; tanıdık ya da yabancı biri tarafından tecavüze uğrayan bir kadın haberine rastlamayalım. Erkek; kendisine bahşedilen fiziksel gücü; sanırım yanlış yorumlayıp yanlış kullanmaktadır. O daha ağır işlerde çalışabilmek içindi bildiğimiz kadarıyla ama!
Bizimki gibi erkek egemen toplumlarda çalışan kadın olmak; kadın olmaya ek külfetler eklemek anlamına gelebilmektedir. İş yerinde mobbingin istifaya zorlamaktan cinsel tacizine kadar her türlüsüne maruz kalan kadın; susmak zorunda bırakılmakta; tıpkı evdeki gibi kırılan kolun yen içinde kalması beklenmektedir. Erkek çalışan ya da amir; erk sahibi ve kadına göre ek güce sahip olduğunu düşünebilmekte; hangi konumda çalışırsa çalışsın; ne kadar dürüst ve özverili olursa olsun; kadına bir hiç muamelesi yapabilmekte ve bu da yıldırma taktiklerinin en alt seviyesi olmaktadır.
Muhtemelen baba tarafından ezilmiş bir annenin olduğu evlerde büyüyen pek saygıdeğer erk sahipleri; kendini padişah; hatta Mısır Firavunu sanabilmekte; çalışan kadından da; onun tebası; kuluymuşçasına sogusuz sualsiz itaat beklemekte; sorgulama karşısında da öğrenciyi notla korkutan kötü öğretmen gibi; kötü idarecilik vasfının sonuna kadar hakkını verip cezaya başvurabilmektedir.
Gelelim çalışan eş olarak kadının durumuna. Kadın erkekten daha çok çalışıyor ve daha çok para kazanıyor olsa bile; ev hanımlarının ancak koca bir günde yaptığı tüm işi 3-4 saate sığdırmak ve de reis bey hazretlerine beğendirmek durumunda kalmaktadır. Yemeğin tuzu az olmuş gibi bir bahaneyi kavga sebebi olarak göstermek keşke sadece komedi programlarında olsaydı; ama maalesef tuz ekmekten aciz insanımıza koz olabilmektedir. Gerçekte eksik olan yemeğin tuzu olsa da eksiltilen hayatın tadı-tuzudur. Tüm gün işte yorulan kadına yardım etmek bir yana; kusursuz hizmet etmesi ve bunu görevi olarak kabul etmesi beklenmektedir.
Anne olmak; kadına özgüdür; tamam; ama Kalk çocuğun ağlıyor! diye bir kadını dürtmek; uykudan uyandırmak; erkeğin en doğal hakkıdır kendisine göre; çocuk büyüyüp bir yerlere gelince gurur duyacak ya babası olarak; daha ne yapsın! Sanki çocuk tek başına yapılıyormuş; sadece kadının çocuğuymuş gibi uykusuz kalması gereken; mamasını vermesi; bezini değiştirmesi; büyüdüğünde derslerine yardımcı olması; okula; arkadaşlarına; öğretmenlerine; ergenliğe uyum sağlamasına yardımcı olması gereken de genelde kadındır çoğu durumda.
İşe; eşe; eve; çocuğa yetişme telaşıyla harap olan; belki sabaha kadar ağlayan çocuğu belli bir yaşa gelene kadar deliksiz bir uykuya hasret kalan kadın; yanlış yapma ve dikkatsiz olma lüksüne de sahip değildir. Robot olsa bozulunacak bir tempoda hiç kusursuz; tıkır tıkır ve de mızmızlanmadan her şeyi mükemmel yapacak; üste takdir falan da beklemeyecektir; çok bekler çünkü!
Sözüm tabii ki tüm erkeklere değil; sadece; eşini; çalışanını anlamaya bile çalışmayan; kadının yapı itibariyle ne kadar kırılgan olduğunu göz önünde bulundurmayan; işte işini zora koşan; evde bir işin ucundan tutmaya yanaşmayanlara! Tamam; kadın ve erkek; yaradılış olarak bir elmanın iki yarısı falan değil; fiziksel; hormonal; beyin yapısı; duygular açısından çok farklıyız; ama bu bizim uyum içinde davranabilmemizin önünde engel olmamalıdır. Evet; kadın-erkek eşit haklara sahip görünür kanun önünde ama; uygulama maalesef o şekilde olmamaktadır.