Yaygın gelişimsel bozukluklar; erken çocukluk döneminde başlayan sosyal beceri; dil gelişimi ve davranış alanında uygun gelişmeme veya kaybın olduğu bir grup psikiyatrik bozukluktur. Genel olarak bu sendromlar gelişimin birçok alanını etkilerler ve süreğen işlev bozukluklarına yol açarlar.
Dünyada; ADD ( Dikkat Eksikliği ); ADHD (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite); SPD (Semantik Pragmatik Dil Bozukluğu); OCD (Obsesive Compalsive Bozukluk); ASPERGER gibi gelişimsel problemlere sebep olan tanılara P.D.D. içerisinde yer verilmektedir. Ülkemizde ise bu tanılar Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk başlığı içerisinde değerlendirilmiştir.
PDD yelpazesinin içersinde tanının doğru konulması tedavi sürecinde çok önemli bir unsurdur. Çünkü her tanının tedavi programı farklı olmaktadır. PDD yelpazesindeki tanıların bazı ortak belirtilerinin olması aileleri yanıltmaktadır. Ama bilinmelidir ki belirgin olarak tanıları birbirinden ayıran belirtiler olmaktadır. Bu tanıların belirginleşmesi erken çocukluk döneminden sonra olmaktadır. Erken tanılama döneminde ortak belirtiler gösterilmektedir. Ortak belirtilere göre tedavi süreci başlatılmaktadır. Tanılama sürecinin doğru konulmasının önemi ve ölçütleri doğru yöntem ve teknikleri oluşturmaktır.
Tanıları birbirinden ayıran birkaç örnek verecek olursak;
Örneğin ADD ile ADHD arasında önemli bir belirti ayrımı vardır. ADD tanısındaki bireylerin yaşadığı problemler ileriki aşamalarda depresyona yol açarken; ADHD tanısındaki bireylerin yaşadığı problemler ileriki aşamalarda problem davranış yoğunluğu göstermelerine yol açmaktadır. Bu iki tanının aynı tanılar olarak algılanmasında bu örnek önemli bir ayrım olduğunu göstermektedir.
Otizmi yoğun yaşayan bir çocuk algılama problemi yaşamaktadır. Bundan dolayı erken çocukluk döneminde otizm yoğun görülen çocuklara öğretmek yerine algılamasının geliştirilmesi gerekmektedir.
Genel olarak değerlendirecek olursak PDD yelpazesindeki bütün tanıların ortak olarak 0-6 yaş aralığında yoğun duyusal problemlerle karşılaştıkları görülmüştür. Duyusal problemler bu çocuklarda norolojik ve psikiyatrik gelişim geriliğine neden olmaktadır. Bu yaş aralığında çocuklar duyusal uyaranlara maruz kalmaktadırlar. Doğru uyaranları alamamaları amaçsız hareketler göstermelerine ve bu durum zamanla algılama ve dikkat problemlerini ortaya çıkarmaktadır. Temel olarak her birey duyusal uyaranlara ihtiyaç duymaktadır. Erken tanılı çocukların algı - motor becerilerinin geliştirilmesi ve duyusal problemlerinin giderilmesiyle erken çocukluktan sonraki dönemlerde hangi tanının içerisinde olursa olsun tanısından dolayı yaşamış olduğu norolojik zorlukları daha erken aşıp ve gelişimsel olarak daha iyi bir noktaya ulaşacaktır.
Otizm’de en belirgin olarak göze çarpan sorun Duyusal Entegrasyon Yetersizliğidir. Dünyada otizmin tedavisinde erken tanının çok önemli olduğu sonucuna varılmıştır. Sonrasında kabul edilen en etkin yöntem bireyin gelişimsel özelliklerini ve bireysel ihtiyaçlarını ele alan (flor-time; uğraşı terapisi gibi birçok yöntemden faydalanan; özel eğitimi içeren; bilişsel açıdan zenginleştirilmiş; belli içerikler oluşturulan; terapi özelliği olan; bilişsel hedefler oluşturan; amaçlı hareketler bütünlüğü sağlayan) Duyusal Bütünleme Terapisi’dir.
Otizmde görülen belirtileri üç temel grupta toplamak mümkündür;
1-Toplumsal ilişkilerin gelişiminde bozukluk;
2-Sözel ve sözel olmayan iletişimde bozukluk; sembolik oyun da dâhil olmak üzere hayal gücünden yoksunluk;
3-Takıntılı; tekrarlayıcı davranışlar; ilgi alanının kısıtlılığı ve darlığı.
DUYUSAL BÜTÜNLEME MERKEZİ” tedavi programlarını bu yaklaşıma uygun şekilde oluşturmuştur. Bu sayede çocuğun itibarlı; bağımsız ve yaratıcı çalıştığı; topluma dahil olduğu bir yaşama kavuşması; her çocuk gibi “çocukluğunu yaşama hakkını” teslim etmek hedeflenir. Çocuk; yoğun tedavi ile çevresindeki dünyaya nasıl göğüs gereceğini; kişiler arası iletişimde kendini doğru yönlendirmeyi ve aile-toplum içinde yerini bulmasını öğrenecektir. Halen daha ülkemizde bu yaklaşımlar doğru şekilde anlaşılamamış veya yanlış uygulamalar sonucu kötü sonuçlar ortaya konulmuştur.