Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Çocuk Cinsel Suistimalleri Artıyor mu? (Tespitler - Öneriler)

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
Bir şehrin tek devlet hastanesinde çalışıyor olmak sadece klinik vaka zenginliği bakımından bir artı oluşturmakla kalmıyor; aynı zamanda gözlem; araştırma; tespit olanağına da imkan sağlıyor. Bu bağlamda; son dönemde 18 yaş altı çocukların cinsel suistimallerinde anlamlı düzeyde bir artış olduğunu gözlüyorum. Bunu zaten mevcut araştırma bulguları da teyit ediyor.

İNTERNET ORTAMSAL (KAPAN); PARA DA TUZAK (PEYNİR) İŞLEVİ GÖRÜYOR.

Bu konuda özellikle de internet iyi bir tanışma ortamı / aracı (bir bakıma kapan) işlevi görürken "para" da bu kapandaki peynir; yani çocukları ödüllendirme pekiştireci olarak kullanılıyor. Televizyon ve dizler ayrıca paraya ve şatafatlı yaşama yükledikleri abartılı atıfla bu yönde bir zaaf ve eğilim de inşaa ediyorlar. Çocuklarda henüz denetleyen ego ile yapma; ayıp vs. diyen süper ego gelişmemiştir; başlangıçta sadece"id" dediğimiz beklemeyi; ertelemeyi bilmeyen; salt doyumu esas alan bir yapı mevcuttur. Bir de bu yapı bahsi edidlen yayınlarla desteklenince ortaya suistimale daha da açık çocuklar çıkmaktadır.

TELEVİZYONDAKİ PROGRAMLAR DA GÜÇLÜ EĞİLİM İNŞA EDEREK BU ATEŞE BENZİN TAŞIYORLAR

Nasrettin Hocanın da dediği gibi bu sorunda sadece hırsız değil; ev sahibi de kabahatli. Anılan sonuçta insanın uyarıcılara tepki verme; telkinlerden etkilenme -ki bir çok dizide haz; aşk; cinsellik odaklı benzer kurgularla ruhlara yönelik sürekli telkin mesajı bombardımanı yapılıyor. Maalesef ki koca ülkenin çocuk ve ruh sağlığı; aile hayatı; yani geleceği bir kaç ulusal kanal sahibinin ticari kazanç kaygısı / reytingi uğruna feda ediliyor- eğiliminde bir canlı olması nedeniyle televizyon dizi ve filmlerinin önemli bir etkisi olduğu biliniyor.

BU YANGINA NİÇİN SESSİZ KALINIYOR PEKİ?

Bunun en temel nedeni; "Ateşin sadece düştüğü yeri yakması" gerçeği. "Daha çok yer yanmalı ki adım atılabilsin" şeklindeki bilindik atalet... Diğer bir neden de şu olabilir:

Kanaatimce bu duruma bir kesim; olup bitenleri “modernlik” olarak algıladıklarından; modernliği de çok kaygılandıkları potansiyel “dincilik” tehlikesine karşı ülkemizin en güçlü panzehiri olarak gördüklerinden olsa gerek; pek ses çıkarmıyorlar. Yine muhafazakar olarak addedilen diğer büyük bir kesim de; “Zaten adımız çıkmış dokuza…” şeklinde düşünüyor; baskıcı görünmeme; özgürlüğe karşı ve mahalle baskısı yapıyor olarak anılmama adına bu gidişata müdahale etme konusunda çekimser kalıyorlar. Bu yüzden ortak payda olan ve herkesi ilgilendiren “toplumsal ahlak normları” konusunda bir orta yol ve uzlaşı sahası bulunamıyor.

Bu yazımda bahsetmeye çalıştığım aslında bu sorun değil. Asıl değinmek istediğim mesele şu:

Cinsel tacize ya da suistimale maruz kalındığında mağdurun psikolojisinin bozulup bozulmadığına dair rapor isteniyor; malum. Bu konudaki yanlışlara dair birkaç tespitim var.

Şöyle ki:

Birincisi; failin alacağı cezanın mağdurun gördüğü psikolojik zarara göre belirlenmesi son derece yanlıştır. Çünkü bir insan rızası dışı ya da reşit olmadığı halde cinsellik gibi ahlak dışı / adi bir suçla iğfal ediliyorsa bu; alınacak caydırıcı bir ceza için fazlasıyla yeterli olmalıdır.

İkincisi; bir insanın bu gibi durumlarda gördüğü ya da görebileceği zarar sadece ve sadece psikolojik zarar değildir. Kişinin hayata bakışı; ahlaka ilişkin algısı; insanlara; özellikle de erkeklere ilişkin güven duygusu erozyonu; çevrenin bakış tarzı gibi açılardan uğradığı sosyal; kişisel; beklentisel kayıpları ne olacaktır? Bunları birkaç dakikalık tıbbi veya psikolojik muayene ile anlamak mümkün müdür? Hele hele de psikiyatri gibi ölçüm aletlerinin fazla bulunmadığı; bulunanların da geçerlilik ve güvenirliğinin tartışmalı olduğu; yani nesnel sonuç imkanının çok az olduğu bir alanda!

Üçüncüsü ve önemlisi de şu:

Psikolojik zararın; olayın hemen akabinde gönderilen bir klinikte uzmanın yapacağı muayeneyle anlaşılması çok zordur. Çünkü bu türden travmatik olaylar sonrasında geçici bir şok ve kütlük hali oluşur ki bu durum kişinin yaşadığı olayın farkındalığını azaltır. Henüz savunma mekanizmaları devrededir çünkü. Gerçek etki; elimizi bıçak kestiğinde sıcağı sıcağına acı hissetmemek; asıl acıyı bir süre sonra algılamak misali bu türden olayların üzerinden makul bir süre geçtikten sonra görülmektedir.

Dört: Psikolojik muayenede doğru sonuç için esas olan bir diğer etmen de söz konusu uzmanların ünvanları ve mesleki yeterlilikleri değildir. Diğer bir deyimle bu muayeneyi uzmana; profesöre yaptırmak; hatta bu muayenenin heyetçe yerine getirilmesini sağlamak sağlıklı bir sonuç olasılığını artırmak demek değildir. Bu gibi durumlarda psikolojik muayene zamana yayılması gereken; uzun süreli takibi gerektiren; dikkatlice gözlem ve görüşme yapılması gereken bir süreçtir. Yani mağdur günlerce; hatta aylarca izlenmelidir.

Oysa ülkemizde mağdur; olayın hemen akabinde; sıcağı sıcağına hastaneye gönderilmekte; ayaküstü kolaycılığında bir muayene ile “etkilenmiştir - etkilenmemiştir” raporu verilmektedir. Böylece mağdurun cinsel mağduriyetine bir de hastaneden çıkan sonucun getirdiği ikinci bir mağduriyet eklenebilmektedir.

Nesnel ölçüm imkanlarının son derece kısıtlı olduğu; bulguların yetersiz; olanların da büyük ölçüde tartışmalı olduğu böylesi subjektif ve soyut bir alanda uzman olmak bir insanın hayatı hakkında üç - beş dakikada karar verebilme ehliyetini veremez; vermemelidir.

Nitekim veriyor.

Hem de yıllardır.

Psk. İzzet Güllü