Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kaybedilen Ağırlığın Korunması

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
KAYBEDİLEN AĞIRLIĞIN KORUNMASI

Obezite; ABD’de önlenebilir ölümlerin nedenleri sıralamasında sigaradan sonra ikinci sırayı alıyor. Her yıl yaklaşık 8 milyon Amerikalı; kilo verdirme programlarına yazılıyor. Ancak araştırmalar; 5 yıl boyunca yapılan izleme sonucunda; verilen kiloların %95’inin geri alındığını; yalnızca % 5’inin korunabildiğini gösteriyor.

Araştırmalar; çeşitli zayıflama programlarına katılan kişilerin hedefledikleri oranda kilo verdiklerini; ancak program tamamlandıktan sonra verdikleri kiloları zamanla geri alma eğiliminde olduklarını gösteriyor. İnsanlar kilo vermeyi başarsalar bile; uzun vadede kaybedilmiş kiloları geri alma riskiyle karşı karşıyalar ve bu; günümüzde büyük bir sorun.

2007’de Amerika Journal Klinik’in yayımladığı bir çalışmada; ortalama ağırlığı 160 kg olan 63 erkek ve 55 kadının; 44 haftada 61 kg verdiği verisi bulunuyor. Yaklaşık 5 yıl izlenen bu grup; 30 kiloluk ağırlık kaybını korumuşlar.
15 yıldır insanları zayıflatıyorum. Kilo verme dönemi çok zorlu da olsa hem benim için; hem de danışanlarım için hayli zevkli geçiyor. Sağlık sorunları olan danışanlar; başlangıçtaki kilolarının yüzde 10’unu verdikten sonra kendilerini hem bedenen; hem de ruhen çok daha sağlıklı hissediyorlar. Hangi hastalıklar bunlar?: Diyabet; eklem rahatsızlıkları; bel ya da boyun fıtığı; polikistik over; kalp hastalığı; yüksek kolesterol; karaciğer yağlanması; insülin direnci… Daha sayabilirim.

Kilolu ya da obez olmayan ve hayatında herhangi bir zayıflama programına katılmamış veya çaba bile göstermemiş birinin bunu anlaması zor olabilir. Kişi zayıflamaya karar verir ve bir diyetisyene başvurur. Diyetisyene gitmesi; misafirlikte ikram edilen yiyecekleri kabul etmemesi demektir. Gece acıktığında buzdolabının önünde bir süre dikilip; sonra kendine hâkim olmayı başararak yatağına geri dönmesi ve karın gurultusuyla tekrar uyumaya çalışması demektir. Diyetisyenine her hafta ne yiyip ne yemediğinin hesabını vermesi demektir. Çocukken ailesinin yemekle zorlama bir duygusal bağ kurup ağzına kâh günah olur; arkandan ağlar diyerek; kâh beni seviyorsan sömürüsüne girişerek tıkıştırdığı yemeklerle edindiği yeme kültürünü reddetmesi demektir. Kokusu burnunda tüten çok sevdiği bir besine direnebilmesi demektir. “Aman yine mi diyet! Verdiğin her kiloyu misliyle geri alacaksın” alaycılığına maruz kalmak demektir. “Paranı çöpe atıyorsun!” sözlerine sürekli savunma geliştirmek demektir.

Bir diyetisyene gitmeye karar vermek; zaten çok radikal bir adımdır. Kişi karar verir ve bir kilo verdirme programına katılır. Ancak herkes gibi o da gıda endüstrisinin korkunç pazarlama stratejilerine karşı direnmek durumundadır. Kitle iletişim ortamlarında yayımlanan ürün reklamlarının; TV yemek programlarının; hipermarket raflarındaki sayısız besinin bombardımanı altındadır. Tüm bunlara karşın büyük bir savaşım vermiş ve başarmış; hedeflenen kiloya ulaşmıştır. Kendini bedenen ve ruhen tüy gibi hafiflemiş hissetmektedir. Mutludur ve zaferinin tadını gönül rahatlığıyla çıkarabilecektir. Çıkarır da…

Aradan 1 yıl geçer. Zaferin tadı biraz fazla mı çıkarılmıştır ne? Onca emekle verilen kilolar yeniden alınmaya başlanmıştır. 5 yılın sonunda ise tartının ibresi; eski kilosunu göstermektedir. Kapım bir kez daha çalınır. Bedenen ve ruhen kendini yenilemiş; sağlığına kavuşmuş hâlde bıraktığım danışanım; onu tanıdığım ilk hâliyle karşımdadır.

Yeniden başlayabilir miyiz?

“Tamam; eski kiloma döndüm ama üzülmeyin; yine başaracağım.” Pişmanlık ve üzüntüyle sarf edilen bu cümlenin benim için de ne kadar ağır olacağını tahmin edersiniz. Zorlu bir yola birlikte çıkmıştık. El ele tutuşmuş; kol kola girmiş; hedeflediğimiz noktaya ulaşmış; birlikte başarmıştık. Onu bıraktığım sağlıklı noktadan itibaren danışanım bunu tek başına sürdürecekti. Ancak bir nedenle bant başa sardı. Ve işte başladığımız noktadayız yeniden…

Kişinin; diyetisyen kontrolünde; haftada 0;5 ilâ 1 kg vermesi doğru olsa da verdiği kiloları geri alma olasılığı %95’tir. Çünkü bir insanın günlük alması gereken enerji ile harcadığı enerji bellidir. Diyetisyen; kişiye günlük olarak alması gereken enerjiye uygun bir beslenme programı hazırlar. Ne zaman ki kişi bunu devam ettirmekte zorlanır ve eski beslenme alışkanlıklarına döner; yeniden kilo alması da kaçınılmaz olur. Şöyle örnek vereyim: Kendinizi 200 gr.lık bir bardak olarak düşünün. Bu bardağa yalnızca 200 gr su konulabilir; 1 gr bile üzerine çıksanız bardak taşar. Bardağın şekli belli; aldığı su miktarı da… En ideal çözüm; bardağı taşırmamak!

Geri dönüşün nedenleri

Tartı ibresinin; beslenme programının başındaki sayıyı göstermesi az görülür bir durum değildir ve nedenleri vardır. Ve bundan kişi tek başına sorumlu değildir. Suç ortakları vardır. Genetik problemler; edinilen yemek kültürü; maruz kalınan gıda bombardımanı; pastane vitrinlerinde sergilenen albenisi yüksek gıdalar; marketlerde havaya yayılan baştan çıkarıcı kokular… Hepsi tek başına ya da birlikte önemli etkenlerdir. Şunu hiç düşünmüş müydünüz örneğin? Aileniz; siz küçükken her ağladığınızda susmanız için çikolata ya da tatlı verdiyse; yetişkin biri olduğunuzda; sizi üzen; sıkıntıya sokan; huzursuzluk veren her olayda yemeğe sarılırsınız. Alın size bir etken daha! Ya da ikramlarda takınılan aşırı ısrarcı tavır. Sizin iyiliğine gibi algılatılan “Hatırım için ye”; aslında sizi değil; ısrar eden kişiyi mutlu etmek içindir.

Bunlara bir de tıbbi özgeçmişteki rahatsızlıklar eklenince; yeniden kilo alımı kaçınılmaz bir hâl alabilir. Peki; kimler verdikleri kiloları geri alma konusunda daha çok risk altındadır? Ailesinde obezite ve diyabet öyküsü olanlar; sürekli yemekle ilgili mesajlarla büyütülenler; egzersiz kültürü olmayan veya egzersize zamanı olmayanlar; reaktif hipoglisemi ya da erişkin hiperaktivite tanısı konulanlar; mutfakta çok fazla zaman geçirenler (aşçı/ev hanımı); sürekli fast food’la beslenenler; çikolata; cips; tatlı; alkol; şekerli ve gazlı içecekleri sık ve fazla tüketenler; sık depresyona girenler; duygusal açlıklarını yemekle doyuranlar; boşanma; ölüm; iş/kent/ülke değişikliği yaşayanlar; travma geçirenler; antidepresan ve kortizon ilaçları kullananlar…

Sıralanan risk grubundaki insanların kaybettikleri kiloları geri alma olasılıkları daha yüksektir. Bu noktada çevresel etkenler daha da önem kazanır. Acaba çevresindeki insanlar bu kişiye yeterince anlayışlı davranıyor mudur? Annesi; babası; eşi; komşusu; iş arkadaşları; patronu; halası; dayısı; teyzesi; ağabeyi ya da ablası şöyle bir yaklaşımda bulunmuş mudur?: “Sen bunu beceremeyeceksin”; “Senin harcın değil zayıflamak!”; “Az yesen olmaz mı!!!”; “Yeter artık yediğin”; “Şişko patates!”; “Verdin ama bak hepsini geri aldın!” Bu tür sözlü tacizlerden mutlaka payını alacaktır bu kişi…
Kilo verme programına verdiğiniz emeği ve gösterdiğiniz çabayı; kilo koruma programında da aynen uygulamanız gerekir. Açlık diyeti yaparak çok hızlı kilo veren ya da kendilerine uygun beslenme programı çizilmeyen kişiler; kilolarını misliyle geri alırlar. Çünkü genler; vücudun yaşamını sürdürmesine kodlanmıştır. Vücut; üzerindeki yaşamsal tehlike ortadan kalktığında; kendisini korumak için savunmaya geçer. Bu da ya kilo vermemek; ya da kişiye aşırı açlık uyarısı göndermek ve kontrolsüz yemek yemesini sağlamakla gerçekleşir. Kişi 1 ayda 15 kilo verdiyse; ardından 30 kiloyu geri alabilir.

Kilolu kişiler nelerle yaşamak zorunda?

Kilolu biri olsaydınız şu türden tacizler yaşamınızın ayrılmaz bir parçası olacaktı: Sokakta baştan ayağa süzülecektiniz kilonuzdan ötürü… Kinayeli bakışlara maruz kalacaktınız. Arkanızdan laf işittireceklerdi. Tanımadığınız biri; potansiyel alıcı olduğunuzu düşünerek önünüzü kesip herhangi bir zayıflama ürününü satmaya kalkışacaktı. Daha adımınızı atar atmaz tezgâhtar “Sizin bedeninize uygun kıyafemiz yok” diyerek sizi rencide edecekti. Zihninize; şişmanlığın çirkin; zayıflığın güzel olduğunu her gün; her dakika kazıyan TV reklamları; kadın programları ve doktor söyleşileri de cabası…

2007’de yapılan çalışmalar şunu gösteriyor: Obezite alanında uzmanlaşmış deneyimli bir klinik psikologdan yardım alarak otokontrolü ele alabilen bireyler; yaşamlarını gözden geçirip; edinilmiş alışkanlıklarını; bilinçli; yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarıyla değiştirebildikleri ve duygusal açlıklarını; yemekle doyurma alışkanlığını terk edebildikleri için 5 yılın sonunda kaybettikleri ağırlığı koruyabiliyorlar. Ve bu oran %36. Tatmin edici bir oran; ne dersiniz?

Obezitenin tedavisi henüz bulunmadı. Bu nedenle kilolu kişilerde; tıbbi beslenme tedavisi sonrasında ağırlık kayıplarını korumak zordur. Nasıl ki kilo verilmesi sırasında sabır ve sebat gösteriliyorsa; verilen kilonun korunmasında da aynı tavrın; titizlikle ve dirençle sergilenmesi gerekir. Kalıcı kilo kontrolü ancak bu şekilde mümkündür.