Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Nesne Nedir? İmgesel Bir Nesne Olarak Ego ve Narsisizm

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
NESNE NEDİR? İMGESEL BİR NESNE OLARAK EGO VE NARSİSİZM

“Fenomen bir görünüşe çıkış ve kayboluş sürecidir” ( Hegel; Çev. Nejat Bozkurt; Say Yayınları; 3. Baskı; 2009; İstanbul. S 70). Nesneyi bir fenomen olarak ele almak yanlış olmaz; bu durumda nesnenin görünüşe çıkıp kaybolduğu yeri de bilinç olarak ele almak gerekir. Nesneyi tanımlamak için nesnenin bilinçte oluşan temsilcisinin varlığını tanımlamak şarttır; temsilcisi olmayan nesneyi bilinç tanıyamaz. Bir şeyin bilinçte temsil edilmesi için ise onun yok olması gerekir. Örneğin anne memesiyle ilk kez karşılaşmış olan bebeğin zihninde henüz memenin temsilcisi yoktur; ancak bebeğin karnı doyup da meme ortadan çekildikten sonra; bebek hallüsinatuar biçimde doyumu ve kendisine bu doyumu yaşatan nesneyi deneyimlemeye başlar; bebek doyumu oluşturan “nesne” nin hayalini kurmayı sürdürür. Bunun gerçekleşmesi için memenin o anda ortada olmaması gerekmektedir; ortada olan bir “nesne”nin hayalini kurma gereksinimi de oluşmaz. Bu ilk hayalleme; nesnenin zihinde oluşan ilk temsilcisidir aynı zamanda. Bebeğin yaşam deneyimi geliştikçe; iletişime girdiği tüm “nesne”lerin temsilcilerini zihninde oluşturur. Bu nedenle bir fenomen olarak nesneden söz ediyorsak; nesnenin zihinsel temsilcisinden söz ediyor oluruz. Bunun aksini Hegel; “insancanın karşıtı olan hayvancalık; duyumda kalmak ve ancak duyum yoluyla anlaşabilmekte yatar” (age; s 71) biçiminde tanımlar.

Bu durumda insan bilincinde bir kendilik kavramının oluşabilmesi için; bu kavramın zihindeki temsilcisinin ve bu temsilcinin öncü temsilcilerinin bulunması gerektiği sonucuna ulaşabiliriz. Hegel; “insanın varoluşu; bir bilinçler ortaklığının gerçekleşmesinde bulunur” (age; s 71) der. Demek ki kendisi olarak insan; bilinçte bir temsilcidir; önce kendi bilincinde; sonra da bilinçler ortaklığında. Nesnenin bilinçte temsilcisinin oluşma sürecinin aynısını; kendilik de bir nesne olarak yaşamalıdır. İnsanın kendi bilincinde; kendisi için bu süreci tanımlamak karmaşık görünebilir. Doğumu izleyen ilk dönemde insan kendi içinde bir varlıktır; bu dönemde bir kendilik bilinci oluşmamıştır çünkü henüz bilinç kendisini kendi dışında yakalayamamıştır. Kendilik kavramının gelişebilmesi için; önce bilincin kendisini kendisinin dışında yakalaması gerekir. Bunun için çocuğun kendisini; hissettiğinden farklı olarak; dışarıda görmesi gerekir. Bunun bedeli de yabancılaşmadır. Kendine yabancılaşmayan hiçbir bilinç; kendisini nesne olarak yakalayamayacağı için; kendi bilincinde kendisinin temsilcisini oluşturamaz. Yani bilincin; o ana dek içsel varsaydığını dışsal olarak deneyimlemesi gerekir. Bunun ilk adımı memeden kesmedir.

Bilincin kendilik kavramını oluşturabilmesi için; kendi dışında yakaladığı bir kendiliğin; kendi içinde bir temsilcisini oluşturması gerekiyorsa; bilinç kendiliğini kendi dışında nerede yakalamaktadır? Kendine yabancılaşan bilinç; ilk olarak; kendi bilincinde anne için oluşturmuş olduğu temsilcinin bir kenarında kendisine yer bulur. Bu yer; daha çok annenin tutuşu; davranışı; bakışı ve gözlerindedir. Bu yabancılaşma ve dışsallaşma ile bilinç kendi içinden dışarıya çıkmış olur; bu adım aynalama döneminin başlangıcıdır. Burada en önemli nokta; “Öteki” olarak annenin varolması ve yokolması dönemlerinde; annenin zihinsel temsilcisinin bir kenarında varolan çocuğun kendiliğinin de aynı zamanda varolup yokoluyor olmasıdır (Lacan; The Absolute Master; Mikkel Borch-Jacobsen; Stanford University Press; 1991; California; s 48). Ancak bu yokolmalar; çocuğun bilincinin; kendi kendiliği için de bir zihinsel temsilci oluşturmasını teşvik eder; çünkü daha önce belirtildiği gibi; bir nesnenin zihinsel temsilcisinin oluşabilmesi için onun yokolması gerekir. Böylece bir “nesne” olarak kendimizi kendi bilincimizde oluştururuz.

Ego oluşumu; aynalama evresinin daha ileri dönemlerinde oluşur. Kendisini aynada gören ya da kendi yaşıtını gören çocuk; bu görüntünün mükemmelliğine hayran olur. Henüz kendi vücudu üzerinde kontrol sahibi olamayan ve kendi vücudunu henüz bir bütünlük oluşturamayan; biçimsiz parçalardan oluşan bir yapı olarak gören çocuk için; bu ayna görüntüleri hayranlıkla tapınılacak bir mükemmellik temsilcileridir (age; s 49). Çocuk kendisine baktığında gövdesinin bir kısmını; kollarını ve bacaklarını görür; kafasını göremez. Oysa aynada çocuğa; herşeyi yerli yerinde olan bir estetik mükemmellik görünmektedir. Bu mükemmellik; çocuğun kendiliğini; bu görüntüye dışsallaştırmasını teşvik eder. İşte egoyu yaratan şey; aynadaki bu mükemmel imgedir; yani ego başlangıçta bütünüyle görsel ve imgeseldir; öyle de kalır. Aynadaki mükemmel estetik görüntüdeki bir kendilik temsilcisi olarak ego; çocuğun kendi üzerinde hakimiyet kazanmasının öncesinde geliştiği için; omnipotensin ve de dolayısıyla narsisiszmin nedenidir. Çocuk bu dönemde tüm libidosunu bu görsel imgesel bütünlüğün zihinsel temsilcisi olan egoya yatırır. Ego; imgesel-narsisistik dönemde; libidinal kateksisin üzerinde toplandığı omnipotent bir zihinsel kendilik temsilci olarak görsel-imgesel bir nesnedir. Egonun kendilik ile spekülatif birliği gerçekleşmez ve kendilik imge ile barışmaz (age; s 52). Ayna görüntüsü ile birlikte dışarıda kalan ego; hareketsiz; donmuş ve heykelleşmiş olarak kalır. Bu sağlıksız kendilik temsilcisi; toplumsal simgesellikle alışveriş içine girilerek; özne-Öteki diyalektiği içinde; simgesel kendilik temsilcisinin zihinde oluşması ile aşılabilir.

Mutluhan İzmir
Aralık 2010; Ankara