Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Uyuşturucular

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
Dr.Ali AYYILDIZ
Veteriner Hekim – Anatomi Uzmanı Dr.

UYUŞTURUCULAR

Sizlere İnsanlığın baş belası olan; gençliği ve insanlığı mahveden Uyuşturucular hakkında bilgilendirmek amacı ile bu yazıyı yazmaya karar verdim.
İnsanlar en eski uygarlık çağlarından beri; ağrı ve acıyı dindirme yollarını aramışlardır.
İnsanlar; ağrı ve acının dindirilmesi için uğraşırlarken; bunun yanında; günlük hayatın monoton gidişini değiştirmek için de değişik yollar aramışlardır. Birçok insan Hobi dediğimiz yan uğraşlarla; asıl mesleklerinin dışında kendilerini dinlendirmek; keyiflenmek; bulutlar üzerinde uçmak gibi düşüncelere kapılıp; zevk verici maddeler kullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu Kısa yoldan hazza ulaşma isteği; onları; çevrelerindeki tabiat ürünlerinden yararlanma yoluna sevk etmiş; uyuşturucu ve uyarıcı maddeleri bulmaya; bu amaçla çeşitli çiçek;meyve;ot;sebze ve tohumlardan yararlanmaya çalışmışlardır.Bazen de Tedavi amacıyla aldıkları ilaçların yan etkileri dolayısıyla uyuşturucu maddelerin esiri olmuşlardır. Gerçeği yaşamaktan kaçan insanlar; insani yolu bulamadıkları zaman; uyuşturucu zehirlerden medet ummuşlardır. Bu maddeler; onlar için artık yaşamanın tek amacı haline gelmiştir.Uyuşturucu belası altında Sahte Cennette yaşamaya başlamışlar ve bir çok insan bu yüzden genç yaşta feci şekilde ölmüştür.

UYUŞTURUCUYA ALIŞTIRMA YÖNTEMLERİ

Unutmayın; sigara; esrar; diğer uyuşturucular ve eroin bağımlılığının ilk adımı arkadaş kıyağı ile atılır .
Eğer arkadaşınız ; gerçekten de arkadaş değil de bir "ayakçı" ise; birkaç hafta sonu devam eden bu kıyakçılığı " bombalama" denilen ikinci aşama izler. Bu aşamada bir gün ziyaretinize gelen ayakçı; kıyağını yaptıktan sonra giderken; nasılsa yanındaki yüklüce miktarda eroini almayı unutuverir. Bir eroinmanın malını asla unutmayacağını bilmediğiniz için kuşkulanmazsınız. Birkaç gün gelip almasını beklersiniz. Gelmez. Bir gün; "yahu şundan bir kere çeksek ne olur sanki?" dersiniz. Sonra bunun gerisi gelir. Mal bittiğinde bombalanmışınız demektir. Artık bir eroin bağımlısı olarak; her yerde kıyakçınızı; daha doğrusu ayakçınızı arar ve kolaylıkla bulursunuz.
Özellikle genç yaştaki insanlar arasında; guruptan bir yada birkaç kişinin uyuşturucu kullanması ; diğerlerinin de en azından bir kez denemesi için yeterli bir neden.

Gençler ; birbirlerine sigara ikram eder gibi yada hastalığını iyileştirmek amacıyla ilaç verir gibi uyuşturucu sağlayabiliyorlar. Gençler; arasındaki sohbetin dışında kalmasını istemedikleri arkadaşlarını da kendileri gibi uyuşturucu kullanmaya zorlayabilirler. Kullanmaya itiraz eden arkadaşlarını dışlıyor yada "arabesk" türü tanımlamalarla ; kendilerince aşağılama yolu seçiyorlar.

Okul önleri de artık satıcılar için vazgeçilmez mekanlardan. İstanbul da bulunan pek çok okulun kapısında ; özellikle çıkış saatlerinde uyuşturucu satıcılarına rastlanıyor. Okul yönetimi nemi yapıyor? Hayır onların okulunda uyuşturucu kullanan öğrenci yok ki. Neden böyle bir konuyu düşünsünler?
Esrar bağımlıları ; kullandıkları malın içine eroin karıştırılarak bu uyuşturucuya da alıştırılabilirler. Eroin krizleriyle birlikte de bağımlılık başlar.

UYUŞTURUCU KÜLTÜRÜNÜN SEBEPLERİ

Toplumu ayakta tutan ; ona yücelme ve yasama gücünü kazandıran ; manevi ; ahlaki ve hamasi değerlerini çürüterek ; Her zaman uyuşturucu tacirlerinin ağına takılmaya hazır "sokaktaki başı boş insanlar ve çocuklar"

MADDE KULLANIMININ NEDENLERİ

Bilgisizlik : Tehlikeden habersiz ve bu sebeple konuyu hafife almak.

Özenti: Özenti sergilemede en önemli payın medyaya ait olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Bira-bahane: Diskotek ve diğer kafa bulma-eğlenme yerleri. Bunlar beyaz ölüm değirmeninin çarkları ve tuzaklarıdır. Giren büyük ihtimalle öğütülür.

Gurup baskıları: kötü arkadaş.

Merak: Denerim; bırakırım kafası. Fakat bir veya iki deneme genci belki de dönüşü olmayan yola sokmaya yeterli gelmektedir.

Moda: Çevreye uyma havası... Bozuk çevre ve hasta toplum. Bilindiği gibi hastalıklarda insandan insana kolaylıkla geçebilir. Gençlerde tehlike sevgisi ; cinsel bozukluklar ; kendini aşma ; ispatlama içgüdüsü veya gayreti. Genetik yapının maddeye yatkınlığı. Gençlerdeki manevi boşluk ; inanç zaafı. Bozuk aile ve hasta toplumdan kaynaklanan güvensizlik duygusu. Gelecek karşısındaki kaygılar strese; sıkıntıya ve yalnızlığa itiyor. Aile yapısındaki bozukluklar ; geçimsizlikler. Ahlaki manevi zaaflar. Yine ailelerdeki ekonomik bozukluklar çoklukla normaliteyi bozar. Bilhassa yokluktakini bunalıma ve intihara ; varlıktakini şımarıklığa ; taşkınlığa ; tahribe yöneltir. Eğitimdeki zafiyet ; yetersizlik ve yanlışlıklar. Maddeci felsefeye dayalı eğitimler insanları bencilliğe (egoizme) ; şahsi çıkarcılığa iten temeldeki sebeplerdir.

Arkadaş Çevresi :Çocuklar ve gençler aileden ve okuldan ; zamanla arkadaş çevresinden etkilenirler. Arkadaş çevresinde kabul edilmek için gençler; ekseriya çevresinin baskısına dayanamaz aşağılık duygusu ile uyuşturucu kullanır. Sanıldığının aksine ; uyuşturucu ile ilk temas ; sokak başında bilinmeyen satıcı vasıtası ile değil ; bilakis arkadaş çevresiyle olmaktadır..

UYUŞTURUCUNUN ETKİLERİ

FİZİKSEL ETKİLERİ

Beyin ve Merkezi Sinir sisteminde : Sigaradan itibaren bütün uyuşturucuların en büyük zararı ve tahribatı beyin ve merkezi sinir sistemi üzerindedir.

Bu sebeple beynin koruyucusu olan aklı ve iradeyi işlemez hale getirir. Kişiyi dengeden; normal yaşam ve davranışlardan uzaklaştırırlar.

Beyin ve akıl sağlığının en büyük düşmanı uyuşturuculardır. Bağımlılarda beliren ilk olgu; akıl ve sinir hastalıkları ve arızalarıdır. Delilik; erken bunama; şuur kaybı; uykusuzluk; felçler hezeyan (sayıklama; saçmalama; akıl dışı davranışlar ) halüsinasyonlar (vehim; hayal görme; işitme vs. ); zeka ve hafıza kayıpları.En kısa ifade ile: Akıl hastalıkları; zihni ve ruhi karmaşa ve kaoslar .

Sindirim Sisteminde: Bulantı; kusma; karın ağrıları; kabızlık; ishal; mide ve bağırsak spazmları; kanama ve yaraları; gastrit; ülser vs.

Karaciğer ve Böbreklerde: Bu zehirlerin organizmadan atılmasında en ağır görev bu organlara düşmekte olup; karaciğer ve böbreklerde büyük arıza ve tıkanmalara; karaciğerde yetersizlik; yağlanma ;sertleşme (siroz)...
Böbreklerde büyük tahribat; albümin; kan ve idrar çoğalması; tıkanmalar ;ağır böbrek hastalıkları

Gözlerde: Işık ve mesafede uyumsuzluk; şaşılık gece körlüğü; göz bebeği büyümesi; küçülmesi; göz kaslarının felci bilinen sonuçlar ve tezahürlerdir.

Solunum Sisteminde: nefes darlığı; öksürük; boğulma hissi; bu yolla kalp sıkışmaları; solunum felçleri ve ölümler bilinen olaylardır.

Kan organlarında: Kan ;insan hayatının en önemli organı olup; uyuşturuculardan büyük zararlar görür. Kansızlık ;kan zehirlenmeleri; kan hücrelerinde şekil ve miktar değişiklikleri; kanın korkulu arızası olan pıhtılaşma ve kangrenler başlıca arızalardır.

Zehirlenme: Uyuşturucuların başta gelen olumsuzluğu zehirlenmeler ve bu yolla gelen ölümlerdir. İlk defa olursa HAD; tekerrür ederse "Müzmin Zehirlenme" adını alır.

SOSYAL ve MADDİ ETKİLERİ

Sosyal bir varlık olan insanın çevresi ile uyum içinde olması; akıl ve zihin sağlığı ile mümkündür.

Bu sebeple akli ve zihni hayatın en büyük düşmanı olan uyuşturucular; insanın uyum gücünü zaafa ve iflasa sürüklemekte onu aileden; toplumdan ve çevresinden kopararak; yalnızlığa; bunalıma ve hemen ardından da sorumsuz; hippisel (hayvani) bir hayata mahkum eder. Bağımlıyı yaşayan bir ölü haline getirir. (Hippi Kültürü)

Bu sebeple; uyuşturucuların; bağımlıya; aile hayatına; doğacak çocuklara; iş hayatına; aile ve ülke ekonomisine; ferdi ne toplumsal ahlaka (namus ;iffet; şeref; haysiyet v.s.) verdiği zararlar ifadelere sığdırılamaz.

İntiharların; cinayetlerin; her türlü fuhuş; gasp ve anarşinin temelinde uyuşturucu vardır.

İç ve dış düşmanların en tahripkar silahı uyuşturucu ve uyuşturucu salgınlarının itici gücü olan uyuşturucu kültürü (hippi kültürü) dür. Cemiyetleri çöküşe sürükleyen her türlü maddi ve manevi tahribatın temeldeki sebebidir. Bunlar.

Ayrıca AİDS; frengi; verem; kanser; Gangren ve benzeri bir çok ölümcül hastalığın yayılmasında da en büyük fail uyuşturucular ve bağımlılarıdır.
Sosyal bir varlık olan insanın çevresi ile uyum içinde olması; akıl ve zihin sağlığı ile mümkündür.


Bu uyuşturucu maddelerden Koka bitkisi; Kenevir(Esrar); Afyon(Haşhaş); Çavdar Mahmuzu (LSD); Morfin; Eroin(Heroin); Kodein; Petidin; Peyot kaktüsü(Meskalin); Amfetamin’ i sizlere anlatmaya çalışacağım.

KOKA BİTKİSİ

Koka bitkisi; küçük bir ağaçtır. Kullanılan yeri yapraklarıdır.Eskiden en çok Peru’da yetişirken; günümüzde Orta Amerika; Arjantin; Bolivya; Kolombiya; Cava; Endonezya; ve Seylan’da da yetiştirilmektedir. Eski çağlarda Koka yaprakları; Bolivya ve Peru yerlileri tarafından; açlık; susuzluk ve yorgunluğu giderdiği için çiğnenerek kullanılırdı. Dil ve Mide mukozasını kaplayan Koka bitkisi özsuyu buralarda bir tabaka oluşturur ve salgıyı önler. Bu nedenden dolayı açlık ve susuzluk hissi duyulmaz. Bolivya ve Peru yerlileri Akayupyu denilen Koka yaprağı çiğneme törenleri düzenlerler; bu sırada ağız ve burunlarında uyuşukluk meydana gelir;kendilerinden geçerler ve bir tür cezbe durumuna girerlerdi.Peru’da yapılan kazılarda; mezarların içinde demetler halinde Koka yaprakları bulunmuştur.Bunların; ölünün ikinci hayatında kullanması için bırakıldığı tahmin edilmektedir.Koka ağacı yılda dört defa ürün verir.Hava sıcaksa; toplanan ürün üç saatte kurur.Çeşitli havuzlarda bir takım işlemlere tabi tutulan Koka yapraklarındaki kokain maddesi suya geçer.Bu suya sülfirik asit ve gazyağı katılır; tekrar bir takım işlemlerden geçirilir.Damıtma yoluyla beyaz; toz halinde kokain elde edilir. Koka hamuruna Toko denilmektedir.İlkel yöntemlerle kokain yapan kişilere Psikataro adı verilmektedir.

KENEVİR(ESRAR) Cannabis sativa – Cannabis indika

Esrarın ana maddesi olan Kenevir; çok eski zamanlarda kültüre alınmış bir bitkidir. Çinlilere göre Milattan önce 5.yüzyılda yazılmış eserlerde; Kenevir tarımının yapıldığı; bu bitkinin erkek ve dişi olmak üzere iki cinsi bulunduğu yazılıdır. Kenevirin anavatanı Orta Asya’dır. Bazı yazarlar Kenevirin anavatanının İran olduğunu kabul ederler.Kenevir; milattan önce 5. yüzyılda Batı’ya giden kavimler eliyle Avrupa’ya gelmiştir.Kaynağı Orta Asya olan Kenevir bitkisi dünyaya yayılırken; geçtiği yolların çevre koşulları altında(ekolojik olarak) büyük değişikliğe uğramıştır.Hazar Deniz ve Kuzey’i takip edenlerle kısa boylu; kısa gelişme süreli Rus Keneviri; Güney’i takip edenlerle uzun boylu; uzun gelişme süreli İtalyan Kenevirimeydana gelmiştir.Bizim Kenevirimiz de; İtalyan – Güney Keneviri (Cannabis indika) tipidir.Daha fazla esrar ihtiva eder.
Kenevir bir senelik bir bitkidir.Boyları üç – dört metreye ulaşanları vardır. Esrar elde etmek istenince seyrek ekilir. Erkek ve dişi iki cinsi vardır. Erkeklerin cinsleri belirginleşince; tarladan sökülüp atılırlar.Böylece dişiler daha rahat gelişir ve tarlada üç – beş hafta daha büyütülürler.Dişi çiçekler menekşe renklidir. İki meyve yaprağı vardır.Esrar reçinesi bu yaprakların ve tepeye yakın yerdeki taze yaprakların altındaki keseciklerin içindedir. Bitki taze iken;keseciklerin içindeki sıvı; kıvamlı ve yapışkandır. Bu dönmede tarlada dolaşan bir insan uyuşukluk hisseder.Bizde esrar şöyle elde edilir. Üst yapraklar ve çiçekler itinayla toplanır; kıyılır ve tel süzgeçten geçirilir. Her seferinde daha ince tel süzgeçten geçirilerek; pudra benzeri koyu nefti renkli bir toz elde edilir. Ekstra-ekstra esrar 35-40 derecede hamur gibi; elin şeklini alan ; kınadan daha kesif; yağlı ve zamklı bir reçinedir. Ne kadar ince elekten geçirilirse; etkili madde miktarı % 15 ten %60 a çıkar.Eskiden Hindistan’da; olgunlaşmış tarlada deri elbiseler giymiş insanlar koşarlardı.Elbiselere yapışan reçine toplanırdı. Bu reçine Charros ismiyle satılırdı. Arap Yarımadası’nda ise; taze yapraklar sıkılır; süzülür; kurutulur ve kurutma sırasında Basillus butiricus cinsinden bir bakteri fermentasyonu ile mayalanmış bir yağ elde edilir. Bu yağ ceviz yaprağı gibi kokar ve adına Haşiş denilirdi. Kenevir; Meksika’da Marihuana; İran’da Assasins; Amerika’da Cannabis sativa; Fransa’da Chanvre indien; adı ile anılır. En kalitesiz Kenevir ürünü ise Paspal ismini alır. Bir de Sarıkız vardır. Taze çiçekli yapraklar ıslak çarşafla kapatılır; özel tokmakla dövülür. Çarşaftaki reçine Sarıkız dır. Esrar tesirindedir. Bir dekar tarladan 1- 2 kg esrar elde edilir. Cannabis indika ‘ da % 7 ; Cannabis sativa’ da % 5 oranında esrar reçinesi mevcuttur. Esrar reçinesinin tamamı etkin madde taşımaktadır. Esrar reçinesi ya tavada ısıtılıp yumuşatılır veya elle yoğurulup hamur yapılır sonra pres edilen esrar plaka haline getirilir; çikolata; ciklet veya çubuk biçiminde kesilir. Önce jelatin kağıdına sonra Barakadı verilen yaldız kağıdına veya gazeteye sarılarak satılır.Suyla karıştırılıp hamur yapılan toz esrara küçük boru; tesbih; yumak biçimi verildiği görülmüştür.Genel olarak esrar sigara ve içkiyle içilerek yahut tatlı içinde yenilerek kullanılır. En yaygın kullanış biçimi esrarlı sigaradır.

TÜRK ARGOSUNDA ESRAR

Ampes : Küçük parça esrar

Boş kafa : Esrar almamış bağımlı

Cila : Esrar içtikten sonra tatlı yemek

Çalışmak : Esrarlı sigara satmak

Çıkıntı yapmak : Ortaya esrar çıkarmak

Davultozu : Esrarın verdiği rahatlık

İçi kesmek : Tam kafayı bulmak

Keyif : Esrar

Muamele : Esrar

Ot : Kötü cins esrar

Sarıkız : İyi cins esrar

Toprak : En kötü cins esrar


AFYON BİTKİSİ (HAŞHAŞ) – Papaver somniferum

Afyon bitkisinin ilk olarak ne şekilde elde edildiği meselesi henüz çözümlenebilmiş değildir. Bu husutaki düşüncelerden birisi; bu türün bazı Papaver türlerinin melezlenmesi sonucunda meydana geldiği; diğeri ise yabani bir Papaver türünün kültüre alındığı düşüncesidir. Bu fikre göre; kültür haşhaşı İspanya; Cezayir; Yunanistan; Anadolu gibi Batı Akdeniz memleketlerinde yabani olarak yetişen Papaver setigerum türünün kültüre alınmasıyla meydana gelmiştir. Haşhaş tarımının ilk defa nerede başlamış olduğu meselesi de henüz çözümlenememiş bir konudur. Bazı yazarlara göre bu yer Uzak Doğu veya Mezopotampya yada Orta Asya’dır. Türklerin anayurdu olan Orta Asya’da Afyon tarımı yapılmakta ve göçlerle etrafa yayıldığı söylenmektedir. Anadolu’da tarımın ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle beraber; arkeolojik kazılardan elde edilen bazı taşlar üzerindeki resimlere göre; Etiler zamanında Anadolu’da Haşhaş ekimi yapıldığı kuvvetle muhtemeldir.Fransız araştırmacılardan Pierre Belon (1516-1564) Yakındoğu ve Anadolu’ya yaptığı gezilerde; Bolu; Ankara ve Niğde civarında Haşhaş tarımının yapılmakta olduduğu kaydetmiştir.

Memleketimizde 1933 yılına kadar Haşhaş ekimi serbest idi. 10 Ağustos 1933 tarihinden sonra 14 İl’de Haşhaş tarımına müsaade ediliyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında Afyon’a ve Haşhaş yağı’na talep artınca 35 İl’de ekime (tarım yapılmasına) izin verildi. 1960 yılında Afyon tarımı 21 İl’e indirildi.1968 yılında dış baskıların yoğunlaşmasıyla bu sayı 11 İl’e indirildi.1970 yılında ise özellikle A.B.D.’nin iyice baskısı ile Afyon tarımı Türkiye’de 4 İl ile sınırlandırıldı. Ne var ki A.B.D’ne giren Afyon miktarının daha da arttığı ve bu ülkenin zehirlenmesinde Türkiye’nin bir kusuru olmadığı anlaşıldı. Sırf bu tarımla uğraşarak geçimini sağlayan binlerce ailenin ve tabi bu arada Türk ekonomisinin zararından başka bir sonuç getirmeyen uygulama 1974 yılında biraz gevşetilerek Afyon tarımı 6 İl ve 4 İlçe’ye çıktı.

Afyon alış ve satışı 1933 yılında Uyuşturucu Maddeler İnhisarı’na alınmıştır.Bu tarihten sonra Afyon; standart şekil ve tertipte satılmaya başlamıştır. 1938 yılından sonra Afyon İşleri Toprak Mahsülleri Ofisi’ne devredilmiş olup günümüze kadar Ofis bu ürünü iki kiloluk parçalar halinde özel ambalaj ile satmaktadır.

Haşhaş bitkisi; killi ve fazla su tutmayan topraklarda iyi yetişir.Kökleri derine gitmediği için rüzgardan etkilenir.Toprağın zenginliği önemlidir ve iki ila üç yıldan fazla aynı toprağa Afyon ekimi yapılmaz.Sonbaharda yağmurlardan sonra Afyon ekimi yapılır.Haşhaş kapsülü; gereken olgunluğa erişince çizilir.Bu çizim zamanı çok önemlidir.Afyon tarımı yapan insanlar yılların getirdiği tecrübe ile çizim zamanını tam olarak kestirebilmektedirler.Duman rengine gelip; lastik top sertliğini bulan Afyon kapsülü; çizme bıçağı denilen özel bıçaklarla çizilir. Bu bıçaklar düz veya dişidirler. Bol Afyon elde etmek için; kapsülün sadece dış kısmı çizilir. Çizme işlemi daha çok sabahları; çiy kalktıktan sonra yapılır. Kapsülün çizilmesiyle meydana çıkan beyaz renkli usareye Süt bunun zamanla koyulaşıp esmerleşmiş şekline ise Sakız adı verilir. Afyon kapsülleri sabahleyin çizilirler; akşam üstü Afyon Sütü toplanır. Tönbekibu sütün toplandığı kabın ismidir. Bir Afyon kapsülü 0;1 - 0;3 gram arasında Afyon verir. Bir dekar tarladan 1 – 3 kg arası Afyon elde edilir. Toplanan Afyon ıslak elle yoğurulur ve meydana gelen kütle; haşhaş veya labada yaprağına sarılır. Buna Topak veya Çörek denir. Afyon kütleleri satılıncaya kadar yün içerisinde saklanır. Kapsülün dış kısmı Sakız’la beraber alınırsa Konaklı Afyon; sadece sakız alınırsa İnce Afyon adı verilir.Konaklı Afyon’da morfin miktarı düşük; İnce Afyon’da ise morfin miktarı yüksektir. Merzifon; Amasya; Tokat’da İnce Afyon; Afyonkarahisar; Kütahya ve Konya’da Konaklı Afyon üretilmektedir.Türk Afyonunun kimyasal bileşimini İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi hocalarından Eczacı Faik Paşa ( Georgio Della Suda (1831 – 1913); ilk defa inceleyen kişi olmuştur.Faik Paşa 1867 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun değişik bölgelerinden 92 adet Afyon örneği temin etmiş; bunlarda % 2 ila % 13 arasında değişen miktarlarda Morfin olduğunu bulmuştur. Türk Afyonları % 10 – 25 alkaloid; % 35 – 40 suda eriyen maddeler; % 35 -40 da su içermektedir.

Afyon ve Afyon Ürünleri 4 ana başlık altında incelenir.

1- Afyon içinde doğal olarak bulunan alkaloidler. Bunların en önemlileri; Morfin; Kodein ve Papaverindir.
2- Doğal olarak Afyonda bulunmayan fakat Afyon’un doğal alkaloidlerinden kısmi sentez yolu ile elde edilen alkaloidler.Bunlar; Dionin; Heroin; Dilaudid; Dicodid ve Metopan’dır.
3- Total sentez ile elde edilen; etkileri Aftyon alkaloidlerinin aynı veya benzeri olan alkaloidler. Bunlar Pethidin ve Metadon’dur.
4- Afyon Preparatları :

- Afyon Tentürü ( 5 kısım Afyon; 20 kısım etil alkol; 25 kısım su). Afyon tentürü % 10 afyon tozu; yani % 1 Morfin içerir.
- Afyon Hülasası. % 20 Morfin içerir.
- Afyon Konsantresi. % 50 Morfin içerir.
- Afyon Tozu. % 10 Morfin içerir.
- Dover Tozu ( 1 kısım Afyon tozu; 1 kısım İpeka kökü tozu; 8 kısım laktoz karışımıdır) % 1 Morfin içerir.
- Teinture d’opium safranne ( Lavdanum ) : Latince övülmüş; beğenilmiş anlamına gelen Lavdanum’un 45 damlası 1 gram gelir. 1 gramında 0;01 gram Morfin vardır.

KOKA YAPRAĞI; KENEVİR VE AFYON KULLANIMININ TARİHÇESİ

Tarih çağlarının başlangıcından günümüze kadar; haşhaş; hintkeneviri ve koka yaprakları; kronolojik bir sıra altında şu şekilde kullanılagelmiştir.İlkel toplumlarda; dini ayinlerde vecd hali için (aşk; muhabbet; kendinden geçecek kadar uyuşma durumu; çakırkeyf olma ) kullanıldığı anlaşılan bu maddeleri; din adamları şifa ve din gücünü sağlamak amacıyla kullanmışlardır. Yazılı belgelerde şu tariflere rastlanmaktadır. Milattan önce 4000 yılında Aşağı Mezopotomya’da yerleşmiş olan Sümer’lerin Afyon ve Kenevir yetiştirdikleri; bunları tedavide kullandıkları bilinmektedir. Pers’lerin ünlü Peygamberi Zerdüşt’ün kitabı Avesta’da; kenevirin insanı neşeye boğan; kederi ve üzüntüyü unutturan bir Tanrı armağanı olduğu yazılıdır. Hint rahipleri bu maddeyi Tanrı’nın insana bir armağanı olarak kabul etmişlerdir. Hintlilere göre kenevir; Tanrı Vişnu’ nun sırt kıllarının değişimi sonucu meydana gelmiştir. Hint rahipleri kenevire Mutluluk anlamına gelen Ananda adını vermişlerdir. Milattan önce 1600 yıllarında yazılan kitaplarda Coşkunluk yaptığı; fazla alınınca öldürdüğü yazılıdır. Tanrı İndra; savaşcılarına Hint kenevirinden yapılmış Soma içkisini; güç vermesi için içirirmiş. Sümer site devletlerinin en önemlilerinden olan Mari; Ur; Kiş; Uruk; Lagaş gibi şehirlerde yapılan kazılarda ortaya çıkan mezarlarda Afyon ve Kenevirin ekim ve toplanmasıyla ilgili kabartmalar bulunmuştur. Uruk şehrinde bulunan kilden tabletler üzerinde Gil ve Hull kelimeleri görülmüştür. Gil kelimesi Haşhaş – Afyon anlamındadır. Hull kelimesi ise eğlendiren; hoşa giden anlamına gelmektedir. Bu bitkiye Neşe Bitkisi de denilmiştir. M.Ö. 3000 – 612 yılları arasında Yukarı Mezopotomya’da yerleşmiş olan Asur’lular; Afyonu biliyorlar ve ona dini bir saygı gösterdikleri için; Tanrı ve Kral heykellerinde haşhaş motifleri kullanıyorlardı. Asur Uygarlığı Suriye ve Mısır’a yayılınca; haşhaş oralara da gitmiştir. M.Ö. 9. yüzyılda yaşayan Sardanapal zamanında haşhaş yaygın bir bitkiydi ve adına Kunuba denilmekteydi. Sardanapal’ın mezarında da haşhaş biçimli kabartmalar vardır. Hint Kenevirinin fiziksel ve ruhsal etkilerini anlatan M.Ö. 2737 yılında Çin İmparatoru Shen Nung zamanında hazırlanmış Pun Ta Ao adlı kitapta; 265 şifalı bitki hakkında bilgi verilmiş; özellikle kadınların zayıflığı; gut; romatizma ve düşünce bozukluğunda kullanılması tavsiye edilmiştir. M.Ö. 2000 – 1500 yıllarından kaldığı sanılan Papiruslarda; Afyonun kullanıldığına dair kayıtlar mevcuttur.1873 yılında Alman George MORITZ tarafından bulunan Ebers Papirusu ve 1889 yılında bulunan Heart Papirusu’nda ; tedavide kullanılan ilaçlar anlatılmaktadır. Ayrıca haşhaştan elde edilen Afyonun çocuklarda huzursuzluğu; ağlamayı kestiği belirtilmektedir. M.Ö. 1500 yıllarında yine Çin’de yazılmış olan Thy - ya isimli kitapta elde edilen Afyonun çocuklarda huzursuzluğu; ağlamayı kestiği belirtilmektedir. M.Ö. 1500 yıllarında yine Çin’de yazılmış olan THY-YA adlı kitapta; kenevirin çok dayanıklı olduğu; halat ve ip yapımında kullanıldığı; ayrıca besleyici ve ağrıları kesici olduğu yazılıdır. Elde edilen yağın kulak ağrılarına iyi geldiği de belirtilmektedir.

Sümer’lerin Mezopotamya’ya gelmeden önce yaşadıkları Sin – Tchiang Dağları çevresinde haşhaş tarımı yaptıkları ve haşhaş’ın Çin’den geldiği tahmin edilmektedir. BUDA heykellerinde; Buda’nın düşük göz kapaklarının haşhaşın mahmurluğundan olduğu; anlatılan efsaneler arasındadır. Çin efsanelerinde ve masallarında haşhaş’tan bahsedilmektedir. Çin efsaneleri; Yunan Mitolojisini etkilemiştir. M.Ö. 1000 – 900 yıllarında Anadolu’dan Yunanistan’a geçen haşhaş; önceleri yağı için kullanılmıştır. Hesiodes; Peloponez bölgesinde haşhaş yetiştiği için buraya Haşhaş Şehri demektedir.

Yunan mitolojisine göre insanların dostu olan Bereket Tanrısı Demeter; ava ve savaşa giden erkeklerin tarlada bıraktıkları karılarının dostu ve yardımcısıdır. Kadınlar onu çok sever; heykellerini haşhaş çiçekleri ve meyveleriyle süslerlerdi. Demeter kızını çirkin Yer altı Tanrısı Pluto ile evlendirdikten sonra uykuları kaçmış ve haşhaşı yaratarak bu hastalığını yenmiştir. Bu efsane Yunan şairleri tarafından çeşitli biçimlerde yazılmıştır. M.Ö. 9 yüzyılda Homeros; haşhaşa benzer bir bitkiden; ünlü eseri İliada ve Odissea’da bahseder. Yunanlı gençler savaşa gitmeden önce ölüm korkularını yenmek için Afyon çekerlermiş. Bu aynı zamanda cesaret vermek için de yapılırmış. Heredot (M.Ö. 490 – 425); gerek Asur ve Sümer’lerin; gerek İskit’lerin keneviri bildiklerini ve dumanla sarhoş olduklarını yazar. M.Ö. 4. yüzyılda Asya’nın batısında; Volga ve Tuna nehirleri arasında bir devlet kurmuş olan Saka Türkleri’nin kenevir ektikleri ve meyvelerini ateşe atarak dumanla sarhoş oldukları biliniyor. Hipokrat (M.Ö. 460 – 377); ünlü Aforizma’sında Melankoli ve Histeri nöbetlerinde Afyon sütü kullanmayı tavsiye etmiştir. Ondan sonra gelenler; Hipokrat’ın bu fikrini kabul etmişler; Hekim Erasistratos (M.Ö. 280 e doğru yaşamıştır); haşhaş’ın tehlikesinden bahsetmiştir. M.Ö. 3 yüzyılda Sicilya’da doğan Teokritos; yeni evlilere haşhaş bitkisinden yapılmış çiçekler takıldığını yazmaktadır. Bu çiçeklerin yeni evlilere huzur getirdiğine ve sevgi bağlarını arttırdığına inanılıyordu.

M.Ö. 2 yüzyılda Pompeius; bal; süt ve Afyon’dan yapılmış COCOETUM adlı bir içkiyi anlatır ve bunu kadınların Venüs Bayramında kullandığını; ayrıca gelinlere; gerdeğe girmeden önce içirildiğini yazar. M.Ö. 43 ve M.S. 17 yılları arasaında yaşayan şair Ovidius; Afyon’un cinsel gücü arttırdığını ve uykusuzluk ve sıkınıtıyı giderdiğini kaydeder. Yunan Uyku Tanrısı Hypnos ve Roma Uyku Tanrısı Somnus; haşhaş çiçekleri ve haşhaş kapsülünden akan özsu ile temsil edilirler. M.Ö. 123 – 63 yılları arasında yaşamış olan Pontus Kralı Mithridates; zehirli bitkilerle ilgilenmiş ve bu nedenden dolayı Toksikoloji’nin babası olarak kabul edilmiştir. Yaşadığı devirde - ya öleceksin ya öldüreceksin – düşüncesi hakim olduğu için; kendisi ve yakınlarının yaşaması ; bütün çalışmalarının odak noktası olmuş; türlü zehirlere karşı Panzehir araştırmalarında bulunmuştur. Haşhaş’tan elde edilen Afyon’u hem zehir; hem panzehir olarak denemiş; Afyon sütü ve bir çok bitki özsuyunu karıştırarak Mithridatum adlı sıkıntıları ve türlü hastalıkları gideren ilacı yapmıştır. Bu ilaca Bergama’lı Galen (M.Ö. 131 – 201) tiryak adını vermiştir.Tiryak yüzlerce yıl hekimlikte kullanılmıştır. Galen; haşhaşı çeşitli hastalıklarda uygulamış; içinde Afyon bulunan ve Panacea adını verdiği ilaçların uzun süre alınmasının zararlı etkileri üzerinde durmuştur. Roma İmparatoru Marcus Aurelius; yorucu çalışmalarından sonra ortaya çıkan başağrılarını panacea kullanarak gidermiş; fakat zamanla bu ilaca bağımlılık başlamış; güçten düşmüş ve ölmüştür. Ölümü hakkında çeşitli söylentiler vardır. Afyon zehirlenmesinden veya uzun süre kullanmadan dolayı vücut ve ruh çöküntüsünden ölmüş olabilir. Tarihde bilinen ilk Afyon bağımlısı olan Roma İmparatoru marcus Aurelius’tur. Bu olay; Galen’in bağımlılıktan bahsetmesine sebep olmuştur. Yine Galen’in kenevir tohumu yağının kulak ağrısına iyi geldiğini; fazla kullanılması durumunda sersemlik verdiğini; cinsel isteği arttırdığını yazar.

Opium ismini ilk defa kullanan; M.S. 23 – 79 yılları arasında yaşamış Plinius’tur. Bu kelimeyi Yunanca bitki usaresi anlamına gelen opion kelimesinden almıştır. M.S. 1. yüzyılda Neron’un Hekimi Andromak; Tiryak Andromak’ın içine Afyon da koymuştur. M.S. 100 yılında Adana civarındaki Anazarba (Klikya)’da doğan ve hayatının büyük bölümünü burada geçiren Yunanlı Hekim Dioscorides; Materia Medica adlı eserinde; haşhaş ve Afyon içeren ilaçlardan bahseder. Afyonun gözyaşı tabir ettiği Afyon sakızı kullanarak yapılmış ilaçları ilaçları ağrı kesici olarak tavsiye eder. Afyon başına (kapsüle) diakodon demiş ve bu ilacı öksürük için tavsiye etmiştir. Dioscorides’in kullandığı terim sonraları kodein ismiyle öksürük ilaçlarını oluşturmuş-
tur.

Fransız İmparatoru Büyük Charles (714 – 742); haşhaş ekimin teşvik etmiş; kendi devrinde haşhaş yağı ve afyon sakızı yapımı yaygınlaşmıştır. Bizans İmparatoru I. Justinian (527 – 565); hastalıkların iyileştirilmesi için kullanılan ilaçların tariflerini 12 ciltlik ilaç kodeksinde yayınlatmıştır. Afyonlu karışıma Afyon yapraklarının köpek diline benzemesi nedeniyle Masse de Cynoglosse adını vermiştir. Bu madde Fransız Kodeksinde hala bulunmaktadır.

Ortaçağda Bilim ve Tıp alanındaki çalışmalar daha çok İslam aleminde ve Doğu’da yoğunlaşmıştır. Bu bakımdan İslam Bilginleri bu çağa hakimdirler. Bilindiği gibi Kutsal kitabımız Kuran’da içki hakkında kesin ve açık ayetler olmasına rağmen; Afyon; Esrar ve benzeri keyif vericiler hakkında bir hüküm yoktur. Bu nedenden Müslümanlar arasında yaygın olarak kullanılmışlardır.Bu kullanım ilk zamanlar tedavi amacıyla olmuştur. Daha sonraları ise keyif verici özellikleri için tercih edilir hale gelmişlerdir. İslam dünyasında esrar; Müslümanlığın doğuşundan çok sonra görülür. Uzakdoğu’dan; Çin ve Hint’ten gelmiştir. 9. yüzyılda Ebu Cafer Muhammed bin Cerir el Taberi (838 -923); Afyonun başta safra kesesi taşlarının yol açtığı şiddetli ağrılar olmak üzere; baş; göz; diş ağrıları ve öksürük tedavisinde Tiryak ve Macun halinde kullanılmasını tavsiye etmiştir. Aynı yüzyılda yaşamış olan Ebu Musa Cabir bin Hayan el Azdi el Kafi (8. yüzyılın sonu - 9. yüzyılın ortası ? ) ise dikkatli kullanılması gerektiğini söylemiştir. Ebubekir Zekeriya Razi (841 – 926) ve Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el Biruni (973 – 13 Aralık 1048); eserlerinde Afyonla bazı ağrıların geçtiğini yazmışlardır.

Ünlü İslam Düşünürü; Araştırmacı ve Hekim İbni Sina (980 – 1037); ünlü eseri el Kanun ( Kanun – Hekimlik Yasası ) adlı kitabında ayrıntılı biçimde Afyonun etkisi; kullanım yerleri ve miktarları üzerinde durmuştur. 57 yaşında ölen İbni Sina’nın erken sayılacak bir yaşta hayata veda etmesinin sebeplerini araştıranlar olmuştur. Bu Bilginin; kendi hayatını anlatan şu satırlarıyla bazı yorumlar çıkarılmıştır.’’ Gece evde mum ışığında; uykum gelinceye kadar çalışırım. Kuvvetim azalınca bir bardak baharatlı şurup içerim. Gücüm kesilince şarap içerim. Uykuya dalmadan önce karışık biçimde kafamdan taşan düşünceler; uyuşup uyandıktan sonra aydınlığa kavuşur.’’ İbni Sina aynı eserinde ’’ uzun süre Afyon kullananların ’’ dış görünüşlerini şöyle anlatır. ’’ Bedenleri ve terleri Afyon kokar. Gözleri çukura kaçar. Yüzleri sararır. Zor konuşurlar. Görme bozukluğu olur. Yürümeleri sarhoş gibidir. Soğuk soğuk terlerler. Bu durum öldürücü olabilir. ’’ Bu durumlar hem Afyona bağımlılığı; hem de yoksunluğu anlatır. İbni Sina ’’ bu durumdaki insan kalın giydirilmeli; bal suyu; sirkeli ada soğanı ve şarap verilmeli; sıcak tutulmalı… ’’ şeklinde tavsiyelerde bulunmuştur. İncelediği ve yazdığı 860 ilaç arasında Yunan ve Süryani kökeninden gelme ’’Kınnap ’’ yada farscadan arapcalılaştırılan ’’ şah : danaç ’’ tabir edilen Kenevir’den de bahseder. Kunnab el beng’ten nasıl ilaç yapıldığını anlatır. ’’ Kenevir yaprakları iyice kaynatıldık-tan sonra yumuşayan kısımları hamur haline getirilerek ince pastiller yapılıp yutulur yada kurutulan yapraklar sonra iyice ıslatılır; ufalanır; susam tohumu ve şekerle karıştırılıp macun yapılarak yutulur yada tütün içine karıştırılıp içilir. ’’ diye anlatır.

Ünlü İslam Cerrahı Cordoba’lı Ebu Kasım Halef İbni Abbas el Zahravi (936 – 1013); el Tasrif adlı eserinde; genel ve lokal anestezide Afyondan yararlandığını yazmıştır. 1091 – 1276 yılları arasında İran’da yüksek bir dağ üzerinde bulunan Alamut Kalesi’nde yaşayan

’’ Haşhaşın Devleti ’’ ve bu Devletin başında bulunan Hasan Sabah; kenevirin kullanımını başka amaçlar için denemiştir. İsmaili Mezhebi’ni kurmuş; insanlığını devam ettirmek için gençleri yetiştirmiş; alkol; afyon ve esrar kullanarak gençlerin beyinlerini yıkamıştır. Hasan Sabah; kenevir ve afyon kullanımını; hem tarikatını yürütmek; hem gücünü ispat etmek için tedavi amacının dışında kullanmıştır. Tanrı İndra’nın meşhur Soma içkisi; Marco Polo (1254 – 1321) ile Avrupa’ya gitmiştir. Çin’e yaptığı gezi sırasında Alamut Kalesi’ni ve Hasan Sabbah’ın hikayelerini dinlemiş; eserinde onlardan bahsetmiştir. İslam Medeniyetinin her devrinde esrar ve afyon; çeşitli tedavilerde; özellikle ağrı giderici ve uyku verici olarak kullanılmıştır. İbni Nefis (1210 – 1288); haşhaş başının bal ve şekerle karıştırılarak kullanılan şeklini ’’ kuvvetli uyuşturucu ve ağrı kesici ’’ olarak anlatmıştır. İbni Baytar (1197 – 1248) Kitabül Cami Müfredatül Edviye ve Agdiye adlı eserinde; ’’ Haşhaş önemli bir ilaçtır; şiş ve ağrılı yerlere konulduğunda yararlı olur. Bal ile karıştırılarak yapılan tabletlerden öksürükte ve barsak sürgünlerinde yararlanılır. Haşhaştan yapılan yağlı macunlar baş ağrısına iyi gelir. Haşhaş kabuğu dövülüp arap zamkı ile karıştırılıp suyla hamur yapıldıktan sonra hap haline getirilirse; bundan nohut büyüklüğünde yutulduğunda safra kesesi ağrılarını keser… ’’ demektedir. İbni Baytar’ın Kitabül Haşhiş