İLETİŞİM NEDİR?
İletişimin bir çok tanımı yapılabilir. İletişim; önderici ve alıcı olarak adlandırılan iki insan ya da insan grubu arasında gerçekleşen bir duygu; düşünce; davranış ve bilgi alışverişi olarak tanımlanabilir.Doğumdan ölüme kadar iletişim kurarız.Hayatımızın her aşamasında iletişim vardır.Sosyal bir varlık olmanın şartı iletişim kurmaktır.
Bir insanın uyku dışında iki tür faaliyet içinde olduğu görülür. Ya iletişim kuran kişi rolündedir ya da kendisiyle iletişim kurulmaktadır.
İletişimin üç temel unsurundan bahsedebiliriz:
1- İletişimi başlatan (iletileri gönderen)
2- İletiler (mesajlar; gönderilen içerik) ve
3- İletileri alan (iletilerin hedefi). Bu üç temel unsur bir çok iletişim kuramında ya da modelinde çeşitli adlarla ya da fonksiyonlarla kullanılmaktadır.
Genel anlamda iletişimin gerçekleşmesi için iki sistemin varlığı ve bu sistemler arasında bir alış-veriş şart koşulmaktadır. Bu sistemler iki insan ; iki hayvan yahut iki makine olabileceği gibi bir insan bir hayvan veya bir insan bir makine de olabilir.
Araştırmalara bakılırsa; ortalama bir insana her gün 1500 ile 1800 arasında mesaj gönderilmektedir.
Yine araştırmalara göre uyku dışında kalan sürenin yaklaşık % 75’i sözlü iletişim ile geçmektedir.Sözlü iletişimle geçen bu % 75’in de % 30’u konuşarak geçmektedir.% 45’i ise dinleyerek geçmektedir.
Engelli konuşma kişinin gerek aile içi gerekse aile dışındaki yaşantısında büyük güçlüklere neden olmaktadır. Bu güçlükler çeşitli uyum sorunlarına dönüşebileceği gibi; eğitim ve öğrenimi aksatıcı; engelleyici; hatta tıkayıcı bir nitelikte oluşturabilmektedir.Bizim amacımız hayatımızda bu kadar büyük önem arz eden konuşmanın engellenmesi; bozulması konularının derinlemesine irdelenmesidir.
Konuşma Bozuklukları
İletişim insan yaşamında çok önemli bir yere sahiptir.İnsan sosyal bir varlık olduğu için çevresindeki insanlarla iletişim yoluyla irtibata geçer.İletişim bozuklukları; dil ve konuşma bozuklukları olarak iki grupta incelenmektedir. Konuşma bozuklukları; konuşma ve dil gelişiminde gecikme ve bozulmalar; artikülasyon güçlükleri; ses ve akıcılıkta sorunlar gibi çeşitli bozuklukları kapsamaktadır. Bu bozukluklar; gelişimsel olabileceği gibi sonradan da edinilebilirler ve dereceleri hafif ile şiddetli arasında değişebilmektedir.
Amerikan Konuşma-Dil-İşitme Birliği nin (ASHA) tanımına göre; konuşma bozukluğu; konuşma seslerinin çıkartılmasında; artikülasyonunda ya da kekemelikte olduğu gibi konuşmanın akıcılığındaki bozulmadır. Başka deyişle kekemelik konuşmanın akışında; ritminde; tizliğinde vurgularında; ses birimlerinin çıkarılmasında ve anlaşılmasında bir bozukluğun olması durumudur. Konuşma bozukluğu; yapısal ya da işlevsel nedenlerle konuşmanın anlaşılmasını güçleştirecek biçimde değişkenlik göstermesi durumudur.
Kirk ve Gallagher; bireyin konuşma engelli olarak kabul edilmesi için; aşağıdaki durumlardan en az birinde sorun yaşaması gerektiğini söylemektedirler.
■ Sesin bozuk ve tırmalayıcı olması;
■ Sesin çıkarılmasının; ritminin ve vurgularının bozuk olması;
■ Konuşmanın anlaşılır şekilde olmaması;
■ Konuşmanın duyulmasında yetersizlik olması;
■ Dil yönünden kelime dağarcığı ve gramer yetersizliklerinin olması;
■ Konuşmanın bireyin yaşına ve fiziksel yapısına uygunsuzluğu;
■ Konuşmanın semantik (anlamsal) yapısında bozuklukların olması;
■ Konuşmanın tonunda dengesizlikler olması.
Konuşma bozuklukları arasında; gecikmiş konuşma; artikülasyon sorunları ve kekemeliğe diğerlerinden daha sık rastlandığı ve bu bozuklukların tüm konuşma bozukluklarının yüzde sekseni gibi oldukça önemli bir bölümünü oluşturduğu belirtilmektedir (Knopf; 1979).
ASHA nın konuşma bozukluklarını tanımladığı raporunda; konuşma bozuklukları kısaca şöyle sınıflandırılmıştır.
■Artikülasyon Bozukluğu: Gelişimsel Söylem Bozukluğu veya Fonolojik Bozukluk olarak da bilinen Artikülasyon Bozukluğu; sesleri bozarak söylemek; değiştirmek; seslerin yerlerini karıştırmak; sesleri atlamak gibi konuşma seslemin üretimindeki bozukluklar olarak tanımlanmaktadır.
■Ses Bozukluğu: Kimi zaman tek başına; kimi zaman da diğer konuşma bozuklukları ile birlikte bulunabilen bu bozukluk; ses kalitesinin; ses yüksekliğinin; ses perdesinin; rezonansının ve sürekliliğinin üretimindeki eksiklik veya bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
■Akıcılık Bozukluğu: Konuşmanın ritim ve hızındaki bozulmayla birlikte görülen zorlanma davranışları sonucunda ortaya çıkan akıcılıktaki bozulmalar şeklinde tanımlanmaktadır. Akıcılıktaki bozulmalar; gelişimsel olabildiği gibi; nörolojik bir sorundan da kaynaklanabilir. Nörolojik olan akıcılık bozukluğu kelime ve hece atlanmasını da kapsamakta ve genellikle "dağınık konuşma" (cluttering) olarak tanımlanmaktadır. Nörolojik bir durum söz konusu olmadığında gözlenen; gelişimsel akıcılık bozukluğu ise "kekemelik" olarak tanımlanmaktadır.
Konuşma Bozukluğunun Nedenleri
Konuşma gelişimini yavaşlatan; engelleyen; engeli oluşturan ve sürdüren nedenler çok çeşitlidir. Bir kişide konuşma engeli oluşturan neden bir başka kişide herhangi bir engel oluşturmayabilir. Bazı bireyler çok hafif organik bir nedenden dolayı belirli biçimde kekeleme bozukluğu gösterirken bazı bireyler ise belirli yapısal bozukluğuna karşın kekeleme güçlüğü çekmeyebilir. Örneğin; bazı çocukların; yeni bir kardeşin doğumuyla konuşmaları gerileyerek bebeksi konuşmaya kolayca dönebilir; bazıları ise yeni doğan kardeşini umursamadan olağan konuşma gelişimini sürdürebilir.
Konuşma bozukluklarının nedenleri yapısal; işlevsel ve psikolojik bağlamda incelenmektedir.
■İşlevsel Nedenler: Konuşma organları tam ve sağlam olduğu halde görevlerini yerine getiremez ya da yanlış görev yaptıklarında konuşma engeli meydana gelir. Ayrıca evde ikinci bir dilin konuşulması; konuşma dilinin kalitesiz oluşu; konuşmayı kazanma ve pekiştirme döneminde çocukla ilgilenecek bir yetişkinin olmayışı gibi nedenlerden dolayı konuşma organları beklenen konuşma görevini yerine getirmeyi öğrenememiş olabilirler. Çünkü konuşma işitme ve taklit yoluyla kazanılır. Yanlış ses duyulduğunda taklit sonucu çıkarılan sesler de yanlış olur. Birey; konuşması bozuk olan bir model ile etkileşimde bulunduğunda; ondan normal ve düzgün konuşma kazanmasını beklemek mümkün değildir. Konuşma öğrenilen bir beceri olduğundan; yanlış öğretilmesi sonucunda bireyde konuşma bozukluğu gerçekleşebilecektir.
■Yapısal Nedenler: Bazı konuşma bozuklukları organik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Örneğin; dil kaslarının olağan işleyişten yoksun oluşu; dil altı sinir ve kas bağlantılarının dil ucuna kadar uzaması; dudakların yarıklığı; burunda et kitlesinin oluşu; dişlerin yokluğu ya da bozuk dizilişi; çenedeki kas ve sinirlerin bozukluğu; işitme kaybı; beyindeki konuşmadan sorumlu Broka merkezinin herhangi bir nedenle zedelenmiş olması konuşmayı olumsuz yönde etkileyebilir. Alt ve üst solunum yollarını olumsuz etkileyen uzun süreli ve ağır hastalıklar bazı bireylerde konuşma özrüne neden olabilir. Bu nedenlerin oluş zamanı ve biçimi konuşma engelinin başlatıcısı olduğu gibi; engelin devamını da sağlayabilir.
■Psikolojik Nedenler: Bireyin duygusal yapısı da konuşmasını etkileyen bir etmendir. Bireyin ruhsal çalışma içinde olması; anne babanın uyum sorunları yaşamaları bireyin konuşmalarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ayrıca; çocukların aşırı derecede duyarlı; çekingen ve utangaç olmaları da konuşma gelişimini etkileyen önemli nedenlerdendir. Diğer önemli bir neden de çocukların belirli bir olgunluğa gelmeden konuşmaya zorlanmalarıdır.
KEKEMELİK
DSM-IV kekemeliği ses ve hece yinelemeleri; sesleri uzatma; ünlemlemeler; sözcüklerin parçalanması; duyulabilir ya da sessiz bloklar; dolambaçlı yoldan konuşma; sözcükleri aşırı bir fiziksel gerginlikle söyleme ve tek heceli sözcük yinelemeleri durumlarından birinin veya birden fazlasının sık ortaya çıkması ile belirli; konuşmanın akıcılığında ve zamanlama örüntüsünde bozukluk olması biçiminde tanımlamaktadır
Blok; kekemeliğin daha sonra ortaya çıkan bir özelliğidir ve blok durumunda ses akışının yanı sıra hava akışı da kesintiye uğramaktadır. Blok; genellikle sözcüğün ilk hecesinde ortaya çıkmakta ve giderek daha uzun sürmektedir. Kişide blokla beraber özellikle dil ve dudaklarda titremeler görülebilir. Bu durumda; hava akışı kapanır ve kaslar gerginleşir. Kekemelik; konuşma akıcılığında duraklama; uzatma; yineleme ve bazen beden hareketleriyle birlikte gözlenen; sözel iletişimin düzen ve estetiğini etkileyen bir ritim bozukluğudur.
Kekemeliğin çeşitli açılardan yapılmış bir çok tanımı vardır. Ses üretiminde; ses tonunun kalite ve ritminde ortaya çıkan bozukluklar kekemelik olarak tanımlanır.
Özyürek e (1984) göre kekemelik:
1. Yüz ifadesinde bozukluk; duraklama; uzatma; konuşmanın ritminde bozukluk ya da konuşmanın akıcılığının bozulmasıyla;
2. Kekemelik oluştuğuna ilişkin olarak konuşmacı ve dinleyici arasında ortak anlayışın olması ve konuşmacının ritmi bozmadan konuşmayı denemesi ancak başaramamasıyla;
3. Kaygı ve hissedilen güçsüzlük duygularının kekemeliği ortaya çıkarmasıyla;
4. Kendisinden emin olmamasının sonucunda; konuşma yeteneğini bozmasıyla;
5. Konuşmacının kendisini kekeme olarak algılaması; dinleyiciyi rahatsız ettiğini ve doğal konuşamadığına ilişkin yanlış inancıyla betimlenebilir.
APA’nın (2000) tanımına göre de kekemelik; konuşma akışında tutukluk; bir sözcük ya da sesi tekrarlayarak duraklama; sesi uzatma; anlamlı bir konuşmada psikolojik; nörolojik ve fizyolojik bir ritim bozukluğudur.Kekemeliğin nedenleri konusundaki çeşitli görüşler arasında birlik ve beraberlik yoktur ve ileri sürülen görüşler oldukça değişiktir.Kekemeliği yapısal bir problem olarak kabul edenler; bir kişilik bozukluğu olduğunu ileri sürenler; direniş belirtisi olarak açıklayanlar vardır.Kekemelik için kısaca; kişinin konuşurken nefesini ve konuşma hızını ayarlayamaması diyebiliriz.
Kekemeliğin Nedenleri
Kekemeliğin nedenleri hakkında bir çok görüş ileri sürülmüştür. Bu değişik görüşleri beş ana başlık altında toplayabiliriz.Bunlar;
A. Kekemeliği öğrenilmiş bir davranış olarak kabul edenler: Bunlara göre kekemelerle kekeme olmayanlar arasında küme olarak kalıtım; fizik gelişim; sağlık gelişimi; zeka ya da kekemeliğe neden olabilecek tek etken yönünden hiç bir ayrıcalık yoktur. Kekemelik öğrenilen bir davranıştır. B. Kekemeliği perseverasyon belirtisi olarak açıklamaya çalışanlar : Bunlar bireyin direnmeye neden olan bir durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır ya da kişi kendisini konuşmak için zorunlu hissederse direnme etkisi onun konuşmasını etkiler. Bu direnme ve tepki konuşmada tutulma; yineleme ya da uzatma biçiminde ortaya çıkar. C. Kekemeliği yapısal bir problem olarak ele alanlar: Kekemeliği; bedensel; fizyolojik ya da nörolojik bir nedene bağlamaya çalışırlar; Bu görüşte olanlara göre; kekeme olan bireyler aslında kekemeliğe uygun; yatkındırlar. Eğer çevre koşulları kekemeliği önleyecek durumdaysa çocuk kekeme olmadan dönemi geçirir.Fakat çevre koşulları çocuğun bünyesi ile bağdaşırsa kekemelik gelişir. Kısaca; bu görüşte olanlara göre fizik yapı kekemeliğe uygun ortam hazırlar. D. Kekemeliğin bir kişilik bozukluğu olduğu görüşünde olanlar: Bunlar çoğunlukla ruh bilimci ve ruhsal sağaltımcılardır. Onlara göre kekemelik kişilik bozukluğunun bir belirtisidir. Kekemelik benlik ve rol çatışmasıdır. E. Kekemeliğin tek bir nedene bağlı olmadığı görüşünde olanlar : Riper e göre kekeme çocuklar; duygusal çatışmaları olan bir geçmişe; konuşmada olağan sayılabilecek tutukluğu kekemelik diye tanımlayan; damgalayan bir aileye; kendilerini kekemeliğe kadar götürebilecek uygun bir bünyeye; konuşmalarının akıcılığını engelleyen bir çevreye ve sınırlı hoşgörüye sahiptirler.
Kekemelerin Kişilik Yapısı
Kekemeler üzerinde yapılan araştırmalar kekemelerin özel bir kişilik yapısı göstermediğini ancak; bazı belirleyici özelliklere sahip olduklarını; kekeme bireylerin kişiler arası ilişkilerinin bozuk; mutsuz; içekapanık; kekeme olmayanlardan daha az soğukkanlı ve kendileri ile ilgili algılarının daha düşük olduğunu göstermektedir. Kekemeliğin ortaya çıkışı hiç kuşkusuz çocuğun toplumsal uyumunu aksatır. Çocuk alay konusu olur; konuşmaktan çekinir. Kekeleyen çocuklarda hayal kırıklığı; utanma; çekingenlik; güvensizlik ve kızgınlık duygulan gelişebilir.
Yapılan çalışmaların çoğunda; kekeleyen ve akıcı konuşan kişilerin fiziksel yapı; gelişim; zeka ve kişilik açısından anlamlı bir farklılık göstermedikleri veya çok az farklılık gösterdikleri görülmektedir.
Mc Dowell ın kekemelerin zeka düzeyleri ile ilgili gerçekleştirdiği çalışma sonucunda; kekeme olan ve olmayanların Stanford-Binet zeka testi sonuçları ve akademik başarılarının anlamlı bir farklılık göstermediği ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde Andrews ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri çalışmada kekeleyen ve akıcı konuşan çocukların zekaları arasında anlamlı bir fark olmadığını bulgulamıştır.
Kekemelerin kişilik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan çeşitli çalışmalarda kekemelere TAT (Tematik Algı Testi) ve Rorschach gibi projektif testler uygulanmış ve kekeleyen kişilerin normallerle arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Buna karşın İnceer ve Kocadere’nin (1999) gerçekleştirdiği çalışmada kekeleyen kişilerin Rorschach sonuçlarının normallere göre anlamlı farklılık gösterdiği bulgulanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre kekeleyen kişilerin normallere göre; duygusal kaynaklı entelektüel işlev görmelerinin zayıf olduğu; içsel konuşmalarını tanımada güçlük çektikleri; çevrelerine karşı saldırgan ve ani tepkiler verdikleri; obsesif kompulsif nitelikler taşıdıkları; içgörü ve empati düzeylerinin düşük olduğu belirtilmiştir (İnceer; Kocadere; 1999).
MMPI (Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri) kullanılan çeşitli çalışmalarda da kekemelerin normal sınırlar içinde oldukları; ancak normal örnekleme göre daha az uyumlu oldukları belirtilmiştir (Bloodstein; 1993). Bazı çalışmalarda ise kekemelerin özgüvenlerinin kekeme olmayanlara daha düşük olduğu ve kekemelerin daha az sosyal kişiler oldukları bulgulanmıştır. Kontrol grubu kullanılarak üniversite öğrencisi kekemeler üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre kekemelerin daha fazla içedönük ve daha az dominant oldukları saptanmıştır (Andrews vd.; 1991). Benzer şekilde Fitzgerald ve arkadaşları; kekeleyen ve akıcı konuşan kişilere uyguladıkları kişilik testi sonucunda; kekeleyen kişilerin akıcı konuşanlara oranla sosyal ilişkilerinde daha hassas; kırılgan ve içedönük olduklarını ortaya çıkarmışlardır.
Bloodstein; yapılan çalışmalar ve uygulanan psikolojik testler sonucunda kekeleyen kişilerde görülebilen uyumsuzluk belirtilerini kekemeliğin nedeni değil; sonucu olarak değerlendirmiştir.
Kekemelik ve Cinsiyet İlişkisi
Kekemeliğe cinsiyet değişkeni açısından bakıldığında; kadınlara oranla erkeklerde daha sık görülmektedir. Belgin’e (1985) göre ise; bu oran beş erkek çocuğa karşı bir kız çocuk şeklindedir. Kekemeliğin erkeklerde kadınlara oranla beş kat fazla bulunduğunu belirten Schwartz ise; erkeklerin gerginlik hissettiklerinde; bu gerilimi ses telleri üzerinde odaklaştırmaya eğilimli olduklarını belirtmiştir.
Kızlarda ve erkeklerde kekemeliğe rastlanma oranı yaşla birlikte değişmektedir Ambrose ve arkadaşları (1997); kekemeliğin iyileşme oranında cinsiyetler arasında kesin farklılıklar olduğunu; kızlarda iyileşmenin; erkeklere göre iki de bir oranında daha fazla görüldüğünü işaret etmektedir.
Cinsiyetler arasındaki bu farkı genetik ve çevresel olarak açıklayan görüşler de vardır. Bu durumu; genetik olarak açıklayanlar; erkeklerde kekemeliğe karşı doğuştan bir eğilim olduğunu savunmaktadırlar. Çevresel görüşte olanlar ise; erkeklerin kızlara oranla daha yüksek standart ve beklentiler içine alınarak baskıya maruz kaldıklarını ya da anne ve babaların erkek ve kızlara karşı farklı tutum ve tepkiler içinde olduklarını belirtmektedirler. Bir başka görüşe göre ise; cinsiyetler arasındaki bu farklılığın; kız çocukların adrenalin değişiminin erkek çocuklardan daha erken başlamasıyla; sosyal becerilerinin gelişip; konuşma isteklerinin azalmasından kaynaklandığı belirtilmektedir.
7-Beyin okumak
Kekemelerin en büyük olumsuz otomatik düşünce kalıplarından biri de karşıdaki insanların beynini okumaya çalışmalarıdır. “Kekelersem benim hakkımda olumsuz düşünür. Daha konuşmasını bilmiyor der” gibi beyin okuma faaliyetlerinde bulunur kekeme. Kekeme başkalarının kendi hakkındaki düşüncesine çok fazla odaklanır. Hayatta herkesin bizim hakkımızda olumlu düşünmesi mümkün değildir. Sevenimiz olduğu gibi sevmeyenimizde olacak. Dostumuz ve düşmanımız olacak. Bu hayatın kurallarından biridir. Yaşamış çok ünlü insanların seveni sevmeyeni hep olmuştur. İnsanları hep memnun etmemiz mümkün değildir. Karşımızdaki insanların bizim hakkımızda ne düşündüklerini merak ediyorsak onlara sorarız ve verdikleri cevabı doğru olarak kabul ederiz. Karşımızdaki rakiplerimizin beyninden geçen şeyleri bilmemiz mümkün değildir. Ve beyin okumaya çalışmak da yanlış bir düşünce şeklidir. Olumsuz tahminler üzerimizdeki sıkıntı ve stresi artırmaktan başka bir şeye yaramaz. Kekeme beyin okuma işlemini genellikle otorite karşısında yapar. Kekeme beyin okuduğunun farkına varırsa bu işlemi iptal edebilir. “Ben yine beyin okumaya başladım” gibi düşünce kekemede farkındalık oluşturur.İnsanlarla konuşurken; iletişim kurarken her zaman yanlış anlaşılma ihtimalimiz vardır. Örneğin; düşündüğünüz; söylemek istediğiniz; söylediğinizi sandığınız; söylediğiniz; karşınızdakinin duymak istediği; duyduğu; anlamak istediği; anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal vardır.Bu yanlış anlamaları önlemenin en güzel yolu iletişimde açık olmak ve anlamadığımız şeyleri sormaktır.
8-Gelecekle ilgili kehanette bulunma (falcılık)
Kekemelerin yine en fazla kullandığı olumsuz otomatik düşünce kalıplarından biri de
–cekli;-caklı cümlelerdir. “ Kekelersem……..……. bana gülecekler…….benimle alay edecekler…….mahcup olacağım……..rezil olacağım” gibi cümleleri kekemeler çok kullanırlar.Halbuki yarın ne olacağını bilmemiz mümkün değildir.Şimdi şöyle düşündüğünüzü varsayalım:Bir hekime gittiniz;
-Doktor bey; ben 23 yaşındayım. Bir sene sonra evleneceğim.Evlendikten bir sene sonra oğlum olacak.Oğlum 2 yaşına gelince bronşit olacak.Sizden oğlumu şimdi tedavi etmenizi istiyorum;deseniz doktor size ne der?
-Kardeşim sen aklını mı yitirdin? 4 yıl sonra olma ihtimali olan bir olay hakkında ne yapabilirim? Daha evleneceksin;çocuğun olacak;hasta olacak; tedavi ettireceksin. Git işine ya…Olayların böyle olacağı konusunda delilin nedir? Demez mi doktor?
Kekemeler bu olumsuz otomatik düşünce kalıbını her zaman kullanırlar. Sanki geçmişte kekelemiş olmaları şimdi de kekeleyecekleri anlamına geliyormuş gibi… Eğer gelecekle ilgili –cekli; -caklı kelimeler kullanıyorsanız bunun yanlış olduğunu düşünmeniz sizi rahatlatır. Kullanmaya devam ederseniz beyninizi olumsuza programlamış olursunuz. “Kekeleyeceğim” diyen kekeme kekeler. Çünkü beyninize hangi talimatı verirseniz beyin onu gerçekleştirir. Gelecekle ilgili kehanette bulunma içerikli cümleler kullanmaya başladığınızda kendi kendinize “ Yine gelecekle ilgili kehanette bulunmaya başladım” demeniz bu hatayı yapmanızı engeller.Önemli olan yapılan hatanın farkına varmaktır.Farkına varmadığınız hatayı ömür boyu kullanmaya ve kendinizi kötü hissetmeye devam
edersiniz.
9-Başarısızlığa odaklanmak
Hiç başarısızlık üzerine düşündünüz mü?Ya da bir işi sonuçlandıramadığınız zaman hemen kendinizi “başarısız” olarak mı adlandırdınız? Sahi nedir başarısızlık? Başaramamak başarısızlık mıdır?
Başaramamakla İlgili Gerçekler:
İnternetten derlenmiş bu yazıyı size sunuyorum.
Başarısızlık sizin başarısız olduğunuz anlamına gelmez sadece "henüz" başarmadığınız anlamına gelir...
Başarısızlık hiç bir şey başarmadığınız anlamına gelmez bir şey öğrendiğiniz anlamına gelir.
Başaramamak sizin aptal olduğunuz anlamına gelmez denemek için çok fazla inancınız olduğu anlamına gelir...
Başaramamak utanmanızı gerektirmez çabalamaya niyetli olduğunuz anlamına gelir.
Başaramamak ona sahip olmadığınız anlamına gelmez bir şeyi daha farklı yapmanız gerektiği anlamına gelir.
Başarısızlık sizin daha aşağı olduğunuz anlamına gelmez mükemmel olmadığınız anlamına gelir.
Başarısızlık hayatınızı boşa harcadığınız anlamına gelmez yeniden başlamak için bir nedeniniz olduğu anlamına gelir.
Başarısızlık pes etmeniz gerektiği anlamına gelmez daha fazla çabalamanız gerektiği anlamına gelir.
Başarısızlık hiç bir zaman yapamayacağınız anlamına gelmez sadece biraz daha uzun süreceği anlamına gelir
10-Başarı İçin: "İMGELEME;GÖZÜNDE CANLANDIRMA"
Biz toplum olarak negatif düşünen bir toplumuz.Hatta olumlu olayları bile olumsuz kavramlarla anlatırız.Şimdi sevdiğimiz bir arkadaşımızı tarif edelim.
-Ayhan nasıl biri? Ayhan;
-Yalan söylemez;cimri değildir;hırsızlık yapmaz;işten kaçmaz;gece hayatı yoktur;başkasının namusuna yan gözle bakmaz;sigarası;alkolü yoktur vb.
Dikkat edersek arkadaşımızın olumlu özelliklerini hep olumsuz kavramlarla ifade ediyoruz.Örnek; ‘yalan söylemez’ yerine ‘doğru’ bir insan diyebilirdik.Şimdi aynı kişiyi olumlu kelimelerle ifade edelim.
-Doğru bir insandır. Cömert;çalışkan;namuslu;aile hayatına önem veren biridir.Sağlıklı yaşamı önemser.
Toplum olarak negatif olduğumuz gibi fert olarak da negatifiz. Günlük hayatta yaptığımız her işte genellikle hep olumsuzlukları düşünürüz. Bir görüşmeye gideceğimiz zaman en olumsuza şartlandırırız kendimizi. Bu negatif düşünce yapımızla giriştiğimiz bir çok işten de başarısız olarak dönüveririz.Kekemeler bunu çok kullanırlar.Yapacağı her konuşma öncesi “ya takılırsam…kekeleyeceğim ve rezil olacağım.Bana gülecekler.” Bu negatif düşüncelere negatif görüntüler eşlik eder. Bu durumu tersine çevirecek bir teknik var. “Gözünde canlandırma tekniği”
Bu teknik hiç de yeni bir teknik değil. Uzmanlar; sporcuların; hizmet ve eğlence sektöründe çalışanların ve satış elemanlarının yıllardır bu “gözünde canlandırma” tekniğini kullandıklarını söylüyor. Teknik insanlarla iletişim kurmak zorunda olanlar için çok büyük bir avantaj sağlıyor. “Journal of Consulting Psychology” Dergisi’nde bununla ilgili bir çalışma yapılmış. Çalışmanın özeti şöyle. İş arama sürecindeki iki grup insan; standart kariyer danışmanlığı ve mülakat koçluğu ile iş görüşmelerine hazırlanmış. Ancak ikinci gruba ayrıca bu konularla ilgili imgeleme (gözünde canlandırma) tekniği de öğretilmiş. Eğitimden iki ay sonra birinci grubun % 21’inin iş bulabildiği görülmüş. Bu gözünde canlandırma tekniğini kullanan diğer grup üyelerinin ise % 66’sının işe başladığı tespit edilmiş. Gözünde canlandırma tekniğini kullanan grup iş bulma konusunda diğer gruptan 3 kat daha başarılı olmuştur.
Bu tekniğin temelinde beynimizin basit bir özelliği yatıyor. “Beynimiz gerçeklerle hayalleri ayırt edemiyor”. Bilim adamları bazı nörolojik testler yapmışlar; bir nesneye baktığımız anda gördüğümüz nesne doğrultusunda beynimizin belli bir kısmının aktif hale geçtiğini; o bölgenin kanlandığını tespit etmişler. Daha sonra aynı nesneye bakmadan; sadece bu nesneyi imgelediğimizde de beynin aynı kısmının aktif hale geçtiği;kanlandığı tespit edilmiş.
Bunu örnekle açıklayacak olursak; rengarenk çiçeklerin olduğu bir bahçeyi gerçekte gördüğünüzde de beyninizin aynı kısmı aktif hale geliyor; tamamen farklı alakasız bir yerde olduğunuzda; ama bu rengarenk çiçekli bahçeyi imgelediğinizde de beyninizin aynı kısmı aktif hale geçiyor; kanlanıyor. Beynimizdeki hipofiz bezleri ise imgelediklerinize uyumlu frekanstaki kimyasalları vücudunuza salıyor. “Kısacası beyniniz aslında gerçek ile imgelemeyi ayırt edemiyor.” Aslında bu tek cümlelik özellik hayatınızı büyük oranda değiştirmeye yetebilir. Bir başka örnekle daha açıklayalım bu beyin özelliğini:Televizyonda Ferdi Tayfur ile Necla Nazır’ın bir aşk filmini seyrediyorsunuz. Ferdi kahyanın oğlu;Necla ağanın kızı… Birbirlerini çılgınlar gibi seviyorlar. Ama ağa kızını Ferdi’ye vermez. Ferdi şehre gider sanatçı olur vb… Bunun film olduğunu biliyorsunuz. Çeviren sanatçıları tanıyorsunuz. Günümüzde Ferdi ile Necla birlikte yaşıyorlar… Bir kızları var.Peki neden etkilenip ağlıyorsunuz.Ya da bir korku filmi…Senaryosunu biliyorsunuz.Filmde rol alan sanatçıları tanıyorsunuz.Hepsinden önemlisi film olduğunu biliyorsunuz ama neden seyredince korkuyorsunuz?İşte burada beynimizin bu özelliği devreye giriyor. Beyin onu film olarak algılamıyor. Gerçekmiş gibi algılıyor. Duygusal filmde ağlarken korku filminde korkuyoruz. İmgeleme yada gözünde canlandırma bu açıdan önemli. Biz gözümüzde canlandırdığımızda beyin sanki o olayı gerçekten yaşamışız gibi algılıyor.Bize düşen beynimizin bu özelliğinden faydalanmak…
İmgeleme ile hayalden şu açıdan farklı: Hayalde belli bir amaç yoktur.Rast gele aklınıza gelen hoşunuza giden şeyleri düşünürsünüz.İmgeleme ise bir amaç doğrultusunda; sadece olmasını istediğiniz güzel sonuçları gözünüzde canlandırmak için zihni programlama… Yani planlı programlı düş kurma.
İşte başarılı bir mülakata; görüşmeye;sunuma hazırlanırken takip edilecek adımlar:
1. Önce gevşeme. Sessiz bir odada rahatça uzanın veya rahat bir koltuğa oturup bacaklarınızı uzatın. Gözlerinizi kapatın ve aldığınız her nefesi baştan aşağı tüm bedeninizi rahatlatmak için kullanın. Önce bütün vücudunuzu gevşetmeye çalışın;bunu 7 kere diyaframdan derin