Hep ilgimi çekmiştir; o yüzden de üzerinde çok düşünmüşümdür:
Doktor ara sıra; yani kafası estiğinde hasta bakmaz. Aynı şekilde öğretmen eğitim görevini bazı zamanlar değil; mesaisinin tamamında yerine getirir. Hayır; bunlarda herhangi bir gariplik yoktur. Zaten olması gereken budur.
Peki trafik zabıtaları / polisleri neden en asli görevlerini vazife yerleri olan trafikte; en önemlisi de bu işi mesailerinin tamamına yayarak yerine getirmezler?
Niçin trafik gün boyu sürekli aktığı; o halde ihtiyaç kesintisiz sürdüğü halde trafiği sürekli ve kesintisiz bir biçimde değil de ara sıra denetlerler?
Niçin mesela; “Sabah 8 ile 9 arasında denetleme var” ya da “İki gündür şu güzergahta denetleme yapılıyormuş” denilir.
Denetlemeye sadece o saatlerde ve belirli güzergahlarda mı ihtiyaç vardır trafikte?
Denetlemedeki bu keyfilik niçin görev ihmali sayılmaz?
Hem doktorun çalışma yeri hastane; çiftçininki tarla; öğretmeninki de okulken trafik zabıtalarının / polislerinin görev yeri neden trafik ortamı değildir de trafiğin uzağındaki yalıtılmış büro ve ofis odalarıdır? (Akşama dek araç içinde gezmeyi kastetmiyorum. Bu; denetimin etkinliği ve sürekliliği demek değildir.)
Kilo vermek sadece estetik görünüm için değil; sağlık için de gereklidir. Aynı şekilde trafikteki denetimler sadece kazaların önlenmesi; can ve mal kayıplarının en aza indirilmesi bakımından değil; şimdi bahsedeceğim önemi açısından da gereklidir.
(Oysa bize yıllardır hep bu boyutu anlatıldı. Kimsenin psikolojiyi olması gerektiği şekilde bildiği ve önemsediği yoktur ülkemizde. Bilenlerin neredeyse tamamı psikolojiyi sadece hastanelerde işe yarayan bir bilim dalı olarak görür. Bilen çok az kişinin önemli bir bölümü de -“Beni bir tek sen anladın; sen de yanlış anladın” deyişinde olduğu gibi- bu branşın sadece “delilere” hizmet ürettiği zannıyla yaşar gider. Oysa bu bilimin akıllılara; en çok da yöneten üst düzey akıl sahiplerine verebileceği o kadar çok şey vardır ki. “Duygularını alabilir miyim” dendiğinde düşüncelerin söylendiği; “Düşüncelerini öğrenebilir miyim” denildiğinde de duyguların dile getirildiği toplumumuzda bir takım gerçeklerin olduğu gibi anlaşılabilmesinden daha zor ne olabilir!)
Psikoloji bilimi gerçeklerine dayalı önemli bir öneri
Trafikteki denetimlerin ve yaptırımların zayıflığı (tutarsızlığı ve istikrarsızlığı) insanların davranışlarını belirleyen tabii dürtü kontrol mekanizmasını bozar; insanlardaki kurallı; dengeli ve disiplinli davranma eğilimlerini köreltir. Böylece toplumun atipik bireylerle (dürtü kontrolü bozuk; kural tanımaz; öfkeli; asabi; saygısız; acımasız) dolmasında; şehirlerin zaman içinde “patolojik insan yığını” haline gelmesinde ciddi oranda rol oynar. (İlk akla gelen bir başka etken de cıvık tavırlı; laubali tarzları olan kişilerin; en çok da lise çağı öğrencilerinin rol model olarak sunulduğu tv dizi ve programlarıdır.)
Kurumlara Öneri 1: Emniyete
Trafikteki denetimler zaman zaman ve yer yer değil; kesintisiz bir biçimde ve taviz tanımaz bir tutarlılıkla yapılmalıdır. Böylece kurallara uyma / uymama davranışının ardındaki “kuralsızlık eğilimi” disipline edilmelidir. Bir insan her ışık ihlalinde ceza görürse karşılaştığı kırmızı ışıkların tamamında durmaya başlar. Bu davranış bir süre sonra içselleşerek kişide bu yönde bir eğilim inşa eder; bu oluşan yapı ise -velev ki artık polis ve ceza olmasa bile- kişide caydırıcı bir işlev görür hale gelir. Bu yapının oluşumunu gerek engelleyen gerekse bozan en temel unsur ise bu yaptırımlardaki keyfilik ve tutarsızlıktır.
Kurumlara Öneri 2: Belediyeye
Belediyelerin sorumlu olduğu şehirlerde herkes önüne gelen yerlerden karşı kaldırıma geçememelidir. Buna kesinlikle müsaade edilmemelidir. Bu başıbozuk davranış bireylerin tüm davranışlarının filizlendiği ruh tarlasını “başıbozuk” bir hale getirir. Ruhu başıbozuk hale gelen bireylerden dışarı sızan en temel belirti ise “öfke kontrol” sorunudur. Öfke kontrolü bozulan birey ilk tartışmada kavgaya yeltenir; mesela yumruğa sarılır. Evlendiğinde ise -aile kurumu kurallı davranmayı gerektirdiği için- buna bir türlü alışamaz. Çünkü o güne kadar kuralsız ve keyfi davranmaya şartlanmıştır. Derken huzur bulması gereken evinde sıkılır; kısa sürede yorulur; belki de boşanmaya kalkar vs.
Öyleyse şehirlerde karşıya geçilen yerler “kalın şeritler” halinde çizilmelidir. Gerekirse geçiş riski yüksek yerlere bariyerler yapılmalıdır. Olmadı ceza kesilmeli; ne yapılıp edilmeli sadece belli bölgelerden karşıya geçilmesi sağlanmalıdır. Kişiler buralara kadar yürümeli; böylece sabırlı olmayı; beklemeyi; ertelemeyi; yoksa tahammül etmeyi öğrenebilmelilerdir. Bütün bunlar okulda; masa başında değil; yaşamın içinde; bu tür uygulamalarla öğrenilebilir ancak. Bunlar birer “sabır ve hoşgörü” egzersizleridir aynı zamanda.
(Hatırlatma: Büyük şehirlerdeki insanların daha medeni; daha saygılı ve hoşgörülü olduğu söylenir. Doğrudur; hakikaten de öyledir. Niçin peki? Büyükşehirlerin havasından yahut suyundan mı? Elbette ki hayır! Büyük şehirlerde uyulması gereken kurallarla daha sık karşılaşılır da ondan! Yani büyük şehirlerde daha sık; daha yoğun sabır ve hoşgörü egzersizleri yapılır. Daha fazla çalışan sporcuyla daha az egzersiz yapanın kas yapısı; fizik gelişimi bir ve aynı olabilir mi!)
Kaldırım ve yol ihtiyacı kadar önemli olduğunu zannettiğim bu hayati sorunun çözümü için öncelikle işin psikolojik yönü kavranmalı; sonra da iki kova kirecin insanlardan ve onların huzurundan önemli olmadığı gerçeğinin daha derinlikli olarak idrak edilmesi lazımdır.
Batı’da karşıya geçilen yerlerin tamamı kalın şeritler halinde çizilmiştir. Burada bir araç (şoför) kaza yaparak suç işlediğinde cezası artırılarak verilir. O yüzden araçlar oraya geldiklerinde yavaşlarlar; önceliği yayaya verirler. Işık olsa da olmasa da... Şuradaki akılcılığa bir bakın! Bizde maazallah adımını yolda biraz hızlı atma da; karşı kaldırıma doğru can havliyle koşma da gör gününü! Sanki altına alacakmış gibi üzerine sürer şoförler arabalarını. Sanırsın ki çabucak kaldırıma çıkmasan vuracak; bu onun en doğal hakkı olacak! Toplum bu kuralsız; ilkesiz; saygısız; kaba; hoyrat; yoz hale anasının karnında gelmiyor. İnsanoğlu bu hale; insan gerçeğini dikkate almayan “başıbozuk” uygulamalar neticesinde getiriliyor.
İşin enteresan yanı bu türden uygulamalara gereken önem vermenin para pulla; maliyetle; bütçe sınırlılığıyla vs. izah edilebilir bir yanı da bulunmuyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi yaya geçiş yerlerine çizgi çizmek için pahalı altın yaldızlar kullanmak gerekmiyor; üç - beş kuruşluk bir - kaç torba kireç yeterli olabiliyor.