Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

“duvara Karşı” da Ötekinin Temsili

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
“ Öteki Öldürmek İsteyebileceğim Tek Varlıktır.”

“...Sevgili kocam; Buraya geleli birkaç hafta oldu.İstanbul renkli;hayat dolu bir şehir.Burada yaşamayan tek şey benim...”
“Alman-Alman;Alman-Türk ve Türk kültür çatışması” içinde bir oyun. Bir evlilik oyunu...İnsanlardan gözü korkmuş hayatın kendi içinde cesurca yaşatamadığı gerçekleri bu oyunun içine dahil eden; onları sergileyen iki kişi... Hayat bileği dikine kesince mi daha çok kanıyor/ağlıyor; yoksa enine mi? Maksat kendi canını mı acıtmak; yoksa hayatın mı bilemiyoruz.
Bu oyun “Duvara Karşı”...Kadın cinsini kategorize eden; onu ötekileştiren Türk kollektif bilinçdışına karşı. Saygın kadınlar anne; kızkardeş ve eşlerken; anne;kızkardeş ve eş dışında kalan bütün kadınları fahişeler olarak gören ; namusu için kardeşini yaşatmamayı düşünen fakat kendi eniştesini geneleve çağıran zihniyete karşı. Türklerin mevcut ahlak anlayışının sahteliğine ve Türk erkeklerinin Berlin Duvarı ndan bile kalın görünen ama herhangi bir ırktan herhangi bir kadın türüyle kolayca yıkılacak kadar sahte namus duvarlarına karşı.

Duvara karşı filmi; Nazım Hikmet’in kadının ötekileştirilmesi bağlamında kullandığı “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız” sözünün gerçekliğini doğrular şekilde; filmin ana karakteri Sibel’in temsilciliğiyle ötekiyle ilişki kuruyor. Sibel feminizmin vaad ettiği özgürlüğe cinselikle ulaşmaya çalışan bir karakterdir. “Feminizme göre kadın bedeni erkeğin baskı kurduğu; ‘ahlak’a ait değerlerle dizginlemeye çalıştığı ve sürekli denetlendiği bir bedendir ve kadın kendi bedeni üstünde söz sahibi olmaya başlayarak kendi kimliğini yeniden oluşturacaktır.” Sibel davranışlarıyla ve seçimleriyle cinsel özgürlüğünün hakkı olduğunu savunuyor ve tipik olarak erkekçe sayılan bu davranışlar onun ailesi tarafından reddedilmesiyle sonuçlanıyor. Baba; kızının masum bebeklik fotoğraflarını onun artık “kirli “olduğu gerekçesiyle ateşe verirken; anne; kızının yanan resimlerini mutfakta musluk altında söndürmeye çalışıyor..

“Öteki” ile ilişkinin filozofu olan Levinas şöyle der : “ Öteki; öldürmek isteyebileceğim tek varlıktır. Onu şiddet kullanarak iktidarım altına aldığım zaman; kısmen de olsa yadsımış olurum.” Sibel’in babası kızının masum bebeklik fotoğraflarını yakarken sembolik olarak ; kendisinin iktidarına direnen Sibel’i ve Sibel’in kendisinden bağımsız olarakta bir anlam ifade eden öteki yüzünü; kısaca Sibel’in temsil ettiği bütün ötekileri öldürüyor aslında. Fotoğrafları yakma eylemiyle artık kendisiyle bir ilişkisi kalmayan ötekinin üzerinde sembolik olarak iktidar kuran baba aslında kendi iktidarsızlığını doğruluyor bu davranışıyla.

Geleneklerin ve aile baskısının Sibel in üzerinde oluşturduğu acı baskı; Sibel in “Bu parayı nereden buldun?”diye soran Cahit e gülümseyerek “Birgün evden kaçarım diye para biriktirmiştim”diye verdiği cevabın ve Sibel in gelinliği üzerinde daha ilk geceden başka bir erkekle birlikte olmasının suçlusudur. Filmin en etkileyici sahnelerinden biri; Sibel in evlendiğinin ilk günü başka kocasından başka bir adamla birlikte olduktan sonra;gündüz vakti üzerinde gelinlikle özgürce ve kendisiyle gurur duyarak;sokakta yürüdüğü sahnedir. Sibel in o güçlü yürüyüş sahnesi sahte evliliğinin beyaz gelinliğiyle kazandığını sandığı özgürlüğü temsil eder. Gelinliğin içine sığınan; dalından erken düşmüş “çocuk bir kadın”dır Sibel. “Bu yaşta ciddi ciddi evlenecek miydim;ev kadını mı olacaktım?”diyen Sibel in korkusu Ataerkil düzenden;baba ya da ağabey dayağından kaçan ya da kaçamayan; bir imza kağıdına hapsolmuş Türk kadınlarının erkeklerine teslim olmuş korkularının genç halidir.

Sibel bir çifti karı-koca yapan ve aşkı cinselliğe indirgeyen (gerdek gecesi gibi) kültürel referansların hepsini yavaş yavaş çürütüyor filmde. O toplumsal cinsiyet rolünü yerine getirmeyerek her bir Türk kadınının diğerinin yerine geçebileceği; “homojen; benzer bir yığın” ın içine girmeyi de reddediyor ve böylece öteki olmanın insana atfettiği gizemli ayrıcalığını filmin bu parçasında koruyor.


İdeal Kadın Sibel: “Ağzıma Bir Parmak Bal Çal.”

“Laura Mulvey’e göre filmde üç tür bakış açısı vardır. Kadın karakteri kontrol eden izleyicinin bakışı; kameranın ve film içindeki erkek karakterin bakışı.Kadınlar erkek arzularının nesnesi; fetişi ve erkek iktidarının edilgen doğrulayıcılarıdırlar.” Filmde Sibel erkek karakterlerin arzu nesnesi olması bakımından bu tanıma uysa da;edilgen ve güçsüz olmaması bakımından Laura Mulvey in sinematik tanımlamaların cinsel farklılık çizgileriyle birlikte yapılandırıldığı görüşüne ters düşer. Filmde Cahit yani erkek kahraman “daha mükemmel;daha güçlü ideal ego” olarak sunulmamıştır. Aksine yavru bir kedi olan Cahit i Sibel koynuna almış; dayak yediğinde yaralarını sarmış; sanki onu emzirmiş; ona bir nevi annelik yapmış gibi görünmektedir. Sibel (gerçek hayatta Sibel Kekilli nin de olduğu gibi) filmdeki erkek karakterlerin arzu nesnesidir. Laura Mulvey bu durumu; sinemanın erkek arzusuna tamamen uygun olan bir görsel mekanizma olmasıyla açıklar. Filmde birçok sahnede bunun örneğini görebiliriz. Sibel evliliğinin ilk zamanlarında; Cahit le gittiği barda önden Cahit in; arkadan ise yabancı bir adamın bakışları arasında içinde bulunduğu durumdan haz alarak dans ederken; izleyici ve kamera da bu hazza ortak diğer gözlerdir. Sibel in bir yeraltı barında aşırı doz alkol eşliğinde dans ettiği ve ardından aynı mekanda yerde sızmış şekilde yatarken tecavüze uğradığı sahne Pam Cook ve Clarie Jonston un dediği gibi sinemasal imgenin kadın bedenini erotik eril bakışa sunduğu böylece kadın imgesinin fallusla (Ataerkil düzende penisin temsil ettiği simgesel düzen) yer değiştirdiği bir sahnedir. Bu sahnede Sibel in temsil ettiği şey kendisi değil; yerine geçtiği; yer değiştirdiği eril fallustur.Bu bağlamda Sibel bir fetişistik unsurudur. Tecavüz sahnesinden sonra Sibel in tükenmişliğini hızlandıran dar sokaktaki gece dayağı sahnesinde Sibel in temsil etiği ötekinin yüzünde somutlaşan sonsuzluk yolda yürüyen 3 erkek tarafından fark edilir. Sibel’in saçları kısa; ve erkeksi giyimi içinde özgürce ve cesaretle o dar karanlık sokakta gezmesi ; üç adam tarafından onların iktidarına karşı bir direniş olarak algılanır ve onların iktidarını rahatsız eden bu “öteki yüzü” bütünüyle yadsımak isteyen adamlar nefretle Sibel’in yüzünü kandan görünmeyecek hale getirirler ve son olarakta bir bıçak darbesiyle onu yere yığarlar. Sibel hem bıçağı saplayan kişinin Sibel izleyen arkadaşlarının gözünde; hem de filmi izleyenlerin gözünde “fallik”bıçağın hedefi olan fetişistik bir nesneye dönüşür. Ama yüzü öldürmek imkansızdır.

Robin Wood’a göre ideal kadın yansımaları; eş ve anne; mükemmel bir arkadaş; sonsuza kadar yuvasının ve evinin güvenilir dayanağıdır. Sibel filmin başında serüvenci ve cinsel ilişkilerinde özgür bir kadınken filmin sonuna doğru onu bir tercih yapmak zorunda kalmış ve sevginin anlamını sorgularken görüyoruz. Aldığı kararla Sibel;filmin başından beri üzerine karar veremediği kimliğine kavuşur. Sibel feminizmi üzerinde taşımaktan vazgeçer; toplumsal cinsiyet rolünü kabul eder ve anneliği; yuvasının kadını olmayı büyük aşkına tercih eder ve Robin Wood un ideal kadın yansımalarına yakın bir kimliğe bürünür. Artık Sibel “öteki” değildir.

Oyunun (evilik oyunu) gerçek olduğunu sanıp; hayatın yalancılığına karşı “Batsın bu dünya” diyerek avunduğumuz noktada; oyun hayata yani yalanın kendisine; son ise başlangıca dönüşüveriyor. Erkeklerle eşitlik isteyen Sibel in bir bebeği oluyor ve pembe-mavi ayrımını simgeleyen bu bebecik filmi yeniden başka bir yönüyle doğuruyor. Sibel bu kez de; Simone de Beauvoir ın İkinci Cinsiyet kitabında "ebedi kadın miti" diye betimlediği "ağzına bir parmak bal çalan" ve kadını "cennetin ayaklarının altında" olduğuna inandıran farklılığın temsilcisi haline geliyor.

REFERANSLAR

Kadın ve Bedeni; Yasemin İnceoğlu; Altan Kar ; Ayrıntı Yayınları; 2010

http://bianet.org/kadin/diger/120793-yok-mu-birbirimizden-farkimiz; “Yok mu Birbirimizden farkımız?” ; Hülya Durudoğan; 22 Mart 2010 Pazartesi

http://www.lambdaistanbul.org/php/main.php?menuID=6&altMenuI D=42&icerikID=4054 http://www.sinemasal.gen.tr/ertan.htm ;

“Sinemada Cinsiyet ve Cinselliğin Sunumu”; Jill Nelmes

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=4971 ; “Beyazperdeye Yansıyan Dişil Suret” ; Hande Öğüt