Normal şartlarda insanoğlu ölmeye değil; yaşamaya programlıdır. Ancak zaman zaman bu doğal / fıtri yaşam dürtüsünün pasif kaldığı; ikinci plana düştüğü; böylece ölme ve öldürme güdüsünün daha baskın bir hale gelerek ön plana geçtiği zamanlar vardır.
İnsanın kendi (ve başkalarının) yaşamına yönelmiş öz kıyım olgusunu gerek niteliği gerekse yöneldiği hedef bakımından “kişisel intihar” ve “canlı bombalı intihar” olarak ikiye ayırmak mümkündür.
Fakat bu temel ayrıma karşın her iki intihar türünde de ortak olan husus; “Beynin sağlıklı işleyişinin bozulması; böylece makul düşünebilmc; sağlıklı analiz edebilme ve gerçekçi çıkarıma gidebilme kabiliyetinin zaafa uğratılmış olması” gerçeğidir.
Beynin sağlıklı işleyişini bozan iki ana unsurdan birincisi; genellikle ani gelişen; komplikasyonları ağır seyreden akut ya da kronik “kriz” yaşantılarıdır. Bu yaşantının özellikle duygu bileşeni çok güçlüdür. Beynin sağlıklı çalışma sistematiğini bozan diğer bir durum da belli bir süre boyunca tek yanlı bilgi girdisi ile yüklenme; yani “telkin” faktörüdür. Burada güçlü olan bileşen ise daha çok düşüncedir. Canlı intihar bombası olgusunun ekseriyetle “düşünceyi” baz alan bu ikinci tür yaşantının bir sonucu olarak ortaya çıktığı gözlenir.
İnsan beyni iplik; kumaş; boya vb. hammadde girdileriyle çalışarak pantolon üreten bir tekstil makinasına benzer. Girdi eksik olursa çıkan ürün de eksik ve hatalı olur. Bu tür kişiler insan psikolojisini iyi bilen ellerce ve “Damlayan su taşı bile deler. Taşı delen suyun gücü değil; damlaların sürekliliğidir” ilkesi gereğince belli kamplarda; telkin etkisini sağlayacak süre boyunca; en önemlisi de diğer bilgilere / uyarıcılara kapalı tutularak yüklenmekte; böylece kişilerin beyni adeta yeniden programlanmaktadır. İyi programlanmış; diğer bir ifadeyle duyguları alabildiğine tetiklenmiş; buna mukabil sağlıklı düşünce süreci telkin metoduyla sekteye uğratılmış kişiler hedefine yönelmiş bir güdümlü füzeden farksızdırlar.
Canlı bomba yetiştirme sürecinde temel alınan telkin metodunun en temel kriterleri şunlardır:
Bilginin sadece tek yanlı doğrular ve gerçeklikler içermesi;
Sürecin daha çok psikolojik bakımdan duyarlılığa müsait olan insan ve toplum odaklı haksızlıklar; olumsuzluklar; acılar üzerine bir kompozisyon içermesi;
Özellikle namus; gurur; onur; haysiyet konulu temaların dile getirilmesi; (toprağa namus gözüyle bakılması yahut tipik bir haksızlığın ırza geçilme olarak görülmesi gibi vs.)
Bilgi aktarım sürecinde bazen sürece bazen de sonuca önem atfedilmesi; yani bilgi üzerinde keyfi manipülasyon yapılması;
Bilginin anlaşılması güç öğeler ile karmaşık unsurlar içermesi (bu durum muhatapta etkilenmeyi artırır; inandırıcılığı sağlar);
Bu bilgilerin telkin sürecinde soğumanın (sönmenin) engellenmesi amacıyla ara vermeden; çok yoğun bir program dahilinde sunulması;
Bir paket halinde yürütülen eğitim / telkin işleminin en az 6 ay; 1 yıl gibi belli bir süreyi kapsaması. Çünkü arzulanılan telkinin etkisi sadece telkinin gücü ile değil; süresiyle de doğrudan ilişkilidir.
Ruhu tetikleyerek “alıcılığa” hazır hale (hazır bulunuşluluk) getirmeye dönük; duygu körükleyici; düşünceye duyguların da eşlik etmesini sağlayıcı marş ve ezgilerle "duygusal besleme" faaliyetleri;
Hedef kişi yahut kitle; kurum ya da sistem ile ilgili küçük düşürücü bilgi ve bulguları paylaşma; bu tarzda yorumlar / espriler yapma; aşağılayıcı üslubta hikayeler aktarma; programlar; gösteriler sunma (mesela namaz kılmayla dalga geçme; yukarıdan yağan yağmur için "İsmail işiyor" deme yahut Türkiye Cumhuriyeti yrine küçümseyici "TC" difadesini kullanma gibi)
Ölüm sonrası için direnç kırıcı mantıksal kurgulama (dini bir örgüt ise cennete; dinsiz bir teşkilat ise hiçliğe; toprak olmaya; yokluğa; geride “iz” bırakmaya dair güçlü vurgu)
Çözüm Ne Olabilir?
Gerek birey hayatındaki sorunların (belli hastalıkların vb) gerekse toplum merkezli sosyal problemlerin tamamında her zaman için çözüm mümkün olmayabilmektedir. Daha doğru bir anlatımla her sorunun her zaman için illaki bir çözümü bulunamayabilmektedir. Söz gelimi bir takım kişiler ölmek istiyorsa; buna kesin bir karalılıkla söz vermişlerse bu kişilerin hepsini birden yüzde yüz bir başarıyla engelleyebilmek her zaman için mümkün değildir. Bu durumda bazı sorunlarda -doğası gereği- çözümsüz kalınması; belli başlı problemler karşısında çaresiz kalınması kaçınılmaz bir gerçeklik olmaktadır. Ancak her konuda ve yüzde yüz olmasa bile her zaman için yine de yapılabilecek bazı şeyler vardır; olmalıdır da. Öyleyse yaşanılan sorunlar karşısında; “Bir şey büsbütün yapılamazsa da büsbütün de terk edilmez” prensibi gereğince en azından yapılabilecek kadarının yapılması gerekmektedir.
Gazali; “Hastalıklar sebeplerinin zıddı ile tedavi edilir” der. Bu ilke bilimsel olarak da doğrudur. Sözgelimi sorun tansiyon; nedeni de beslenme (aşırı tuz tüketimi vb) yanlışları ise çözüm sebebinin zıddı; yani yemenin düzenlenmesi; mesela tuz miktarını azaltılması olmalıdır. O halde canlı bomba faillerine yönelik polisiye tedbirlerin dışındaki bilimsel çözüm; birileri beyne tek yanlı bilgi girdisi yükleyerek telkin etkisi oluşturmaya; böylece düşüncesini zaafa uğratarak kişiyi hedefine kilitlemeye çalışırken “anti telkin” metoduyla (sebep telkin; çözüm anti telkin) bu kişilere ulaşabilmektir. Bir damla mürekkebin bir kova suyu kendi rengine çevirebilmesi misali 6 aylık telkin etkisini birkaç günlük "anti telkin" metoduyla kırabilmek; kişileri oluşan telkinin büyüsünden kurtarabilmek mümkündür. Bu belki büyük bir avantajdır ancak her canlı bomba failine anti telkin materyalleriyle birlikte ulaşabilmenin kolay olmaması gerçeği işin dezavantajlı yönüdür.
Anti telkin çalışması dışında kalan (teknik / polisiye tedbirler hariç tabiki. Onlar illaki olacaktır; olmalıdır.) diğer bir çözüm de okullarda; en çok da riskli okullarda telkinin büyü etkisi yaptığı bilimsel gerçeğinden bahsetmek; böylece kişileri olası telkin sağanağına / saldırısına karşı baştan uyararak uyandırmak / hazırlamak olmalıdır.
Son olarak telkine; dolayısı ile canlı bomba başta olmak üzere belli maksatlarla yönlendirilebilmeye müsait olan kişilik özelliklerinden bahsetmek istiyorum.
Hemen belirteyim ki her hastanın aynı ilaca verdiği tepkilerin farklı olabilmesi misali belli kişiler genel kişilik yapıları gereği telkine / yönetilmeye daha yatkındırlar. Bu özelliklerin belli başlı olanları şunlardır:
*Daha kalabalık ve sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi düşük ailelerde yetişmiş olma;
*Yeteri kadar sevgi ve ilgi görmemiş; böylece kendilik algısı; öz saygısı düşük kalmış; kendisiyle barışık olmayan; mutsuz; sorunlu;
*Muhtemelen daha önce suç işlemiş (ya da bilerek işletilmiş); böylece hayatla olan ümit bağı iyice kesilmiş; bir umudu dahi kalmamış / bırakılmamış;
*Fiziksel olarak kendisiyle barışık olmayan; büyük ölçüde kendisini beğenmeyen; yaşamda fiziği önemseyen ancak bundan dolayı duyduğu küskünlüğü ve kompleksi derinleşmiş olan;
*Yaşamda belli bir başarı gösterememiş; birkaç ufak girişimi olmuşsa da hep hayal kırıklığı yaşamış; böylece sosyal başarıya ve itibara / onaya aç;
*Duygusal mizaçlı; güce özenen; kendini ispat etme arayışı büyük; anti psikotik eğilimleri baskın;
*Özellikle inanç konusunda kafası karışık (ya da inançsızlığa meyilli); en çok da bu konuda cüretkar; dertli; kafa tutan; asi; isyankar;
*Ufku dar; eğitimsiz; sorgulamaktan uzak; elinde sadece kimliği ve koyu bir taassupla şartlandırıldığı "davası" olan;
*Genellikle “sınır” mental düzeye sahip;
Kolayca etkilenebilen; itaatkar olduğu için karşı çıkamayan; çekingen; hayır diyemeyen; toplum karşısında; özellikle de karşı cinsin bol olduğu ortamda ezilen; bunun için de kolayca tesir altında kalabilen (asosyal); heyecanlı;
*En çok da ailesiyle sorunlu; birilerine (ailesine; millete; devlete vs.) mesaj vermek; intikam almak isteyen kişiler;