Yaşam bir dizi sınavla dolu uzun bir yol. Ben yaşıyorum; ben varım dedikçe hayat her an varoluşumuzu sınava çekmek için yeni yeni engeller çıkarıyor karşımıza… Her birimizi çeşitli yollarla sınıyor; insanlığımızı test ediyor adeta… Bazen en yakınlarımızın kaybıyla sınanıyoruz. Annemizi; babamızı; eşimizi; çocuğumuzu kaybediyoruz. Bazen işimizden oluyoruz sebepsiz yere. Bazen sevgilimizden ayrılıyor; bazen ise boşanıyoruz eşimizden… Bazen haksız yere eleştiriliyor; bazen suçsuz yere suçlanıyor ve hatta bazen atılan iftira altında eziliyoruz… Tüm bu olaylardaki ortak yan fiziksel; duygusal; psikolojik olarak sömürülmemiz; şiddete uğramamız oluyor ise çoğu kez.
Peki nedir şiddet? Şiddet bir insanın varoluş alanına onun izni ve rızası olmadan zorla ve kaba kuvvetle girmek; onun bedeni; ruhu; duyguları; düşünceleri üzerinde geri dönüşümsüz ve telafisiimkansız izler bırakmaktır. Şiddet insanın hayata duyduğu güveni alt üst etmek; yaşama sevincini elinden almak; onu hayata küstürmek ve ona o yaşına dek yaşadığı tüm hayatı; kurduğu tüm ilişkileri sorgulatmaktır… Şiddet; insana insan olduğunu unutturan; ona kendisini bir “şeymiş” gibi hissettiren ama ne olduğunu kendisinin bile anlayamadığı bir konuma sokmaktır. Şiddet; kişiye evren karşısında ne kadar güçsüz olduğunu; ne kadar savunmasız ve korunmasız olduğunu; hayatın ölüme ne kadar yakın durduğunu hatırlatan ve hatta bunu hafızasına kazıtarak asla aklından çıkaramamasına yol açan bir durumdur. Şiddet; şiddetli bir ruhsal acıdır; şiddet acımasızlıktır; şiddet acıdır…
Peki ya şiddete seyirci kalmak? Şiddete uğrayana destek olmamak? Onun yaralarına merhem olmaya çalışmaktansa “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla hayatına hiçbirşey olmamış gibi devam etmek nedir? Nedir şiddete karşı insanlığı böylesine duyarsız kılan zihniyet? Şiddete karşı duyulan bu duyarsızlık nedendir?
Bir insana uygulanan şiddet tüm insanlığın ortak bilincine yapılmış bir saldırıdır. Şiddeti uygulayan kadar şiddete seyirci kalan ve/veya şiddete uğrayana destek olmayan; şiddete uğrayanın yanında olmayanlar da suçludur! Gerek kendi vicdanlarında; gerekse kamu vicdanında onarılmaz yaralar açar şiddete seyirci/duyarsız/tepkisiz kalanlar…
Şuna da bir açıklık getirelim. Şiddete uğrayana tepkisiz kalmak ne demektir? Şiddete müsamaha göstermek; şiddeti uygulayanı korumak; şiddet uygulandığı gerçeğini görmezden gelmek veya gelmeye çalışmak; şiddet mağdurunun sosyal; psikolojik; maddi ve manevi bağlamda yanında olmamak; şiddeti haklı çıkartacak açıklamalar getirmek; şiddeti normal kabul etmek; sorunları şiddetle çözmeyi haklı görmek vs. gibi davranış biçimlerinin ve durumların hepsi şiddete tepkisiz kalmak; duyarsızlaşmak demektir.
Şiddete uğrayanın yanında olmak o kişiyi o an uğradığı şiddetten kurtarmak demek değildir sadece. O işin önemli bir kısmıdır tabii ki. Ancak o kişinin can güvenliğini o an için kurtarmak sadece o an’ı kurtarmaktır. Asıl sorun şiddet olayı bittikten sonra kişi psikolojik yıkımı yaşarken ona destek olabilmektir. Kişiyi arayıp sormak yapılabileceklerden biridir. Ama asıl yapılması gereken bir kişiye uygulanan şiddetin herkese uygulanabileceği gerçeğini akıldan çıkartmadan şiddetin uygulandığı an’da tepkiyi ortaya koyabilmektir. Bu tepki şiddeti yapana yönelik olabileceği gibi; şiddetin gerçekleşmesine zemin hazırlayan; şiddeti ört bas eden; şiddeti akla uygun hale getirmeye çalışan; bir insana karşı şiddet uygulandığı gerçeğini değil de şiddet uygulayan kişinin; buna zemin hazırlayan yerin çıkarlarını düşünen zihniyete karşı durabilmektir. O zihniyeti beslememek gerekir. Unutulmamalıdır ki şiddete maruz kalanın yaşadığı duygular hiçbir şekilde telafi edilebilir değildir. O kişiye gerçek anlamda manevi destek olunarak yaralarının bir an önce iyileşmesi sağlanabilir. “Geçmiş olsun” demek yerine “Geçmesi için ben ne yapabilirim?” diye kişinin kendisine sorması ve şiddete uğrayan kişinin yerine kendisini koyarak düşünüp öyle davranışlar sergilenmesi gerekir. Şiddete uğrayan kişinin neler yapması mantıklı geliyorsa şiddete tanık olanlarında aynılarını yapmaları gerekir.
Unutmayalım şiddet sadece bireysel bir konu değildir. Hatta şiddet -ne türlü olursa olsun- toplumsal bir sorundur. Toplum vicdanın kanadığının göstergesidir. Toplum vicdanını onarmak da sadece şiddete uğrayanın görevi değil; tüm toplumun görevidir. Ve şiddete tanık olmasına rağmen korktuğu; çekindiği; ürktüğü; paniklediği vb. gibi sebeplerden ötürü sesini çıkarmamak da insanlık onuruna aykırıdır! Bir kişiye atılan bir tokat bile toplumun vicdanı üzerinde patlama yapar; yapmalıdır.
Şimdi soruyorum sizlere sevgili okurlar; sizlerin arasında hiç şiddete maruz kalan birisine tanık olup da onu çeşitli sebeplerinden ötürü kendi mağduriyeti içinde yalnız bırakıp; hayatına hiçbirşey olmamış gibi kaldığınız yerden devam eden oldu mu? Cevabınız evet ise insanlık onurunuzu; toplumsal sorumluluk bilincinizi ve insanlık tanımınızı tekrar gözden geçirmenizi tavsiye eder ve bunu bir an önce yapmanızı dilerim.