Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Psikolojik Danışma Yaklaşımları - Teknikler ve Terapi Yöntemleri

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
PSİKOLOJİK DANIŞMA YAKLAŞIMLARI

1. Psikanalitik Terapi Anahtar Kişi Freud
Psikoterapi tarihinin ilk görüşüdür; ilk sistemidir. Psikanaliz bir kişilik kuramıdır; bir felsefi sistemdir; bir psiko-terapi yöntemidir.

2. Psikanalitik Terapinin Uyarımcıları ve Evrimleşmiş ŞekilleriAnahtar Kişiler Jung; Adler; Fromm; Horney; Sullivan; Rich; Ericson Freud tan etkilenmişlerdir.
Ortodoks psikanalizi değiştirmek üzere kuram geliştirmişlerdir. Sosyo-kültürel etkenlerin önemini vurgularlar. Bilinçli etkenler; kişilerarası ilişkiler; bireyin gelişiminde önem taşır. Halen hepsinin görüşü geçerlidir. Yeni gelişmeler bu görüşler üzerine yapılmaktadır.

3. Varoluşçu Terapi Anahtar Kişiler May;Maslow;Frankl; Jourard
Psikolojide üçüncü güçtür. Hem psikanalize hem de davranışçılığa tepki olarak gelişti. İnsan varlığını denek yapmaya karşıdır.

4. Kişi Merkezli Terapi Anahtar Kişi Carl Rogers
PDR nin babasıdır. Psikanalize tepki olarak 1940 yıllarında yönlendirici olmayan terapi adı altında gelişti. Danışana terapide daha fazla sorumluluk yüklenir.

5. Gestalt Terapi Anahtar Kişi Fritz Perls
Analitik terapiye karşıt olarak gelişmiştir. Deneyimlere önem verme; günlük yaşama önem verme; farkındalık ve bütünleşmeye önem verme esastır. Zihin ve beden işlevlerinin bütünleştirilmesi esasına dayanır. Örnek; dans ederek tedavi bunun bir şeklidir.

6. Transaksiyonel Analiz Anahtar Kişi Eric Berne
Çağdaş modeldir. Bilişsel ve davranışsal yönlerin bütünleştirilmesi esasına dayanır. İnsanlara şu andaki farkındalıkları içinde kararlarını gözden geçirme; analiz etme esasına dayanır.

7. Davranışçı Terapi Anahtar Kişiler Bandura; Mahoney; Weichanbaum; Beck; Wolpe; Lazarus; Kordin
Davranış bozukluklarının düzeltilmesinde öğrenme prensipleri uygulanır. Her sonuç yeni bir araştırma için oluşturucudur. Burada her teknik yeniden ıslah edilmesi gereken bir özellik taşır.

8. Rasyonel Emotif Terapi ( RET ) Mantıksal; Duygusal Tedavi Anahtar Kişi Albert Allis
Üst düzeyde öğretici; bilişsel; eylem yönelimli tedavi modelidir. Kişisel problemlerin temelinde inanç sistemlerinin ve düşüncenin rolü olduğu şeklinde görüşleri vardır.

9. Gerçek Tedavi (Reality Teraphy) Anahtar Kişi William Glasser
Geleneksel tedavilere tepki olarak gelişmiştir. Şu ana vurgu yapar. Gelecek ve geçmiş değil; şimdi önemlidir. Kıssa sürelidir. 4-5 seansta bitirilir. Kişinin gücünün açığa çıkarılması esastır. Temelde kişiye gerçekçi olma yolları öğretilir. Gerçekçi davranış başarıya ulaşmak için esastır.

Bu dokuz temel yaklaşım 4 kategoride ele alınır:

1. Psikodinamik yaklaşım
2. Yedi sosyal psikolojik kuramcı ve ego psikologları denen grup (bunlara neo-freudianlar ya da neo-analitik uygulamacılar diyoruz)
3. Varoluşçu yaklaşım; kişi merkezli yaklaşım ve Gestalt terapiyi kapsayan; insancıl psikoloji üzerinde temellenmiş deneysel ilişki yönelimli terapiler (Hümanistik Psikoloji)
4. Bilişsel ve davranışsal yönelimli; hareket yönelimli tedaviler (T.A.; RET; Davranış Tedavisi; Gerçeklik Tedavisi)

1. PSİKODİNAMİK YAKLAŞIM: İçgörü; bilinçdışı; güdülenme; kişiliğin yeniden yapılandırılması temeline dayanır. Psikanalitik modelin; danışma kuramlarında ilk ele alınmasının nedeni; bütün psikoterapi yöntemleri içinde hepsini etkileyen bir sistem olmasındandır. Terapatik modellerin bazıları temelde psikanalizin genişletilmiş şekliyken; diğer bazıları analitik kavramını ve süreçlerin değiştirilip geliştirilmesiyle; diğer bazıları da ona tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Danışma kuramlarının pek çoğu analitik yaklaşımın teknik ve prensiplerini bütünleştirip kullanmışlardır. Bu model çağdaş psikoterapide tarihi yönden olan üstünlüğü kadar pratik yönden olan üstünlüğünü de sürdürmektedir.


2. PSİKANALİTİK TERAPİNİN UYARLAMALARI VE EVRİMLEŞMİŞ ŞEKİLLERİ: Bunların çoğu kişiliğin biyolojik belirleyicilerinden daha fazla; sosyo-kültürel belirleyicilerinin üzerinde durmuşlardır. Hepsi de Freud un bilinçdışının temel öneminin olduğu yaşamın ilk 5 yılını; daha sonraki gelişimin belirleyicisi olduğu cinsellik ve saldırganlığın önemli rol oynadığı tarzındaki deterministik görüşüne tepki göstermişlerdir. Bu kuramların hepsi psikanalizin uzantısı ve uyarlaması olup; bireyin bütün yaşama sürecinin önemli olduğu konusuna vurgu yaparlar. Ayrıca günlük yaşama da önem verirler. Bu özellikle Jungien analiz; Adlerien danışma ve terapi; Ericson un ego psikolojisi ve gelişimsel yaklaşımı Rich in beden yönelikli psikoterapileri geçerlidir.


3. Varoluşçu yaklaşım insan olmanın anlamı üzerine odaklaşır. Bu kuram insana ilişkin durumların bir parçası olan özgürlük; sorumluluk; anksiyete; suçluluk; sonun farkında olma; yaşamın anlamı; dünyada bir anlam yaratma; kişinin geleceğini biçimlendirmesi gibi kavramlar ortaya koyarlar. Bu yaklaşım açık bir kuramı ve sistematik teknikler seti olan tek bir terapide olumlu değildir. Daha çok kişinin öznel dünyasını anlamaya yönelik farklı yöntemleri vurgulayan danışma felsefesidir. Kişi merkezli yaklaşım kökenini varoluşçu felsefeden alıp; terapistin temel tutumları üzerine vurgu yapar. Danışan; danışman ikilisi terapotik sürecin belirleyicisidir. Bu kuramın felsefesine göre birey; terapistin üstünde kendini yönetme; güç ve kapasitesine sahiptir. Terapistle olan ilişkisi bu gücü arttırır. Gestalt terapi; uyguladığı özel tekniklerle danışanın şu anı yaşayabilmesini mümkün kılan yardımlar yapar. Yaşamın her bir anında kişinin duyguları üzerinde odaklaşabilmesi yeteneğini arttırır. Duyguların açık hale gelmesi için bireye yardımcı olur.

4. T.A. (Transaksiyonel Analiz) yaşamda; ebeveynsel yaşamların nasıl çocuksu tepkiler vererek; düşünmeden kararlar alabildiğimizi ortaya koyar. Bu kuram; yaşam planının yeni kararlar almadaki belirleyiciliğini vurgular. Davranışın tedavisi somut adımlar belirleyerek yeni davranışların yerleştirilmesi esasına dayanır. Davranışı tedavi eden yeni bir eğilim bilişsel farkındalığın arttırılmasıyla; davranışın belirlenmesinin sağlanmasıdır. Bu gibi yaklaşım; davranışın daha önemli olarak bilişi öne koyar. Eğer biliş değişirse davranış da değiştirilebilir. Bu sistem RET i etkilemiştir. RET kişinin hatalı inanç sisteminin; nasıl bozuk davranışlara neden olabileceğini ortaya koymuştur.
Bu sistem bilişsel; duygusal ve davranışsal birçok tekniği diğer terapi sistemlerinden ödünç almıştır. Bireye olumsuz duyguların nedeni olan hatalı inanç sistemleri fark ettirilerek daha gerçekçi yaşam felsefesi oluşturulmaya çalışılır. Gerçek tedavisi çok popüler uygulama alanına sahiptir. Birçok ruhsal tedavi için bu terapi kullanılır. Danışanın davranışı ve kendisini değiştirmek ve geliştirmek için öncelikle kişisel sorumluluk alması gerektiğini vurgular. Bütün danışman ve terapistler şunlara dikkat etmelidir: "Danışanın duyguları; düşünceleri ve davranışları problemi ne ölçüde etkilemektedir?" Genelde hiçbiri tek başına problemi yaratmaz. Bir kombinasyon söz konusudur. Bu kombinasyonun ağırlık dağılımına göre uygun danışma ve terapi yöntemlerinin gerektiğinde eklektik olarak kullanılması gerekebilir. Danışana; bilgi düzeyinize; koşullarınıza göre yöntem seçmelisiniz. Davranış üzerinde duran yöntemler davranışçı ve bilişsel ağırlıklı hareket tedavileridir. Düşünceler üzerinde ağırlıklı olan bilişsel tedavilerdir. Duygular üzerinde ağırlıklı olan psikanalitik tedavilerdir. Bazı tedavi teknikleri ise eklektiktir. Örnek; Gestalt; RET.

PSİKANALİTİK TERAPİ

Anahtar Kavramlar

1. Kişiliğin Yapısı: Bunlar süreç isimleri olup birbirinden bağımsız işlev görmezler. Sadece kişiliğin anlaşılmasını sağlamak için belirlenmiş hipotetik yapılardır. İd; biyolojik; ego; psikolojik; süperego; sosyal yönleridir.

İD : İnsan doğduğu zaman tamamıyla id dir. Psişik enerjinin kaynağıdır. İç güdülerin merkezidir. Organizasyon yoktur. İsteyicidir ve kararlıdır. Birinci süreç düşünceye göre işlev görür. Bunun anlamı zaman; mekan ve mantık kavramının olmamasıdır. Rüyalarda görülür. İd gerilimi kaldıramaz. Böylece hemen "homeostazis"i sağlamaya çalışır. Zevk prensibine göre hareket eder. Zevke yönelir; acıdan kaçar. Mantıksız ahlaksız ve düşüncesizdir. Düşünmez; ister ve yapar. İd bilinçdışıdır. Fakat bilinç öncesi e bilinçte de işlev görür.

EGO :.Gerçek ve dış dünya ile bağlantıyı sağlar. İkincil süreç düşünceye göre işlev görür. Mantık esastır. Yer ve durum; zaman gözetilir. Kişiliğin hükümeti; yürütme organı; kontrol edici ve düzenleyicidir. İd; süper ego ve dış dünyadan gelen mesajları yöneten trafik lambası gibidir. Sansür ederek bilinci kontrol eder. Gerçeklik prensibine göre çalışır. Gereksinimlerini doyurmak için planlar düzenler ve uygular. İd in impulslarını mantık süzgecinden geçirerek kontrol eder. İd sadece öznel gerçekliği bilir. Ego ise öznel gerçekliği dış gerçekliğe uydurmaya çalışır.

SÜPER EGO : Ahlaklı; kuralcı ve yargılayıcıdır. Kişinin davranışlarını iyi mi ya da kötü mü; doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu görevlendirir. Yasama organı gibi görev yürütür. İdeali belirler; gerçeği değil. Sadece zevk için değil mükemmel olmak için hareket işler. Geleneksel değerleri; toplum ideallerini içerir. Anne-baba-toplum etkisi ile oluşur. İd güdülerini bastırır; egoyu ahlaklı davranmak için iknaya çalışır ve mükemmeli arar. Anne-baba-toplum değerlerinin içselleştirilmesi ile oluşur. Bu da ödül veya ceza yöntemiyle yapılmıştır. İçselleştirilen ödül ve gurur duygusuna ve benlik sevgisine; ceza ise suçluluk ve aşağılık duygusuna neden olur.

2. İnsan Doğasına Bakış : (Nedene Dayalı) Deterministiktir. Freud a göre insanlar mantık dışı güçler; güdüler ve yaşamın ilk beş yılı içerisindeki psiko-seksüel olaylar sonucunda oluşan kişilik çerçevesinde davranırlar. Ortodoks Freudien görüş; her davranışın bir nedeni olduğuna inanır. İnsan bir enerji sisteminden ibarettir.Bu enerjinin id; ego ve süper ego arasındaki dağılımı; kişiliğin işleyişini belirler. Bu enerjiye libido adını vermiştir. Başlangıçta sadece cinsel enerji denen libido; kuramın evrimleşmesi ile yaşam enerjisi anlamına dönüşmüştür. Ortodoks Freudien bakış açısı; insanları enerji sistemleri olarak görür. Enerji miktarı sınırlıdır. İd; ego ve süper ego gibi sistemlerden bir tanesi; diğer iki sistem arasında kontrol kurar. Böylelikle kişinin davranış yönelimi belirlenir. İd psişik enerjinin deposudur. Ego ve süper egonun çalışması için güç sağlar. İd aynı zamanda libido ile bağlantılıdır. Libido insan ırkının ve bireyin yaşamını devam ettirmeyi hedefler. Büyüme; gelişme ve yaratıcılığı sağlar. Bunun tam karşıtı ölüm korkusudur (Destrudo). Saldırganlık dürtüleri destrudonun ürünüdür. Freud un insan ırkına karşı kötü bakış açısı; daha sonraları çok eleştirilmiştir. Saldırganlığın doğuştan olduğu düşüncesi en fazla eleştiri alan görüşüdür.

3. Bilinçdışı ve Bilinç : Bilinçdışı kavramı Freud un psikolojiye getirdiği en büyük katkısıdır. Davranış problemlerinin anlaşılmasında ana kavram olmuştur. Bilinçdışı üzerinde direkt olarak çalışılamaz. Ancak bazı klinik yöntemler ve gözlemlerle fark edilebilir. Bunlar;

a. Rüyalar;
b. Dil sürçmeleri ve unutmalar;
c. Hipnoz esnasında yapılan telkinlerin daha sonra davranışa dönüşümü
d. Serbest çağrışım tekniklerinden çıkarılan materyaller ile;
e. Projektif tekniklerden çıkarılan materyaller ile;

Freud a göre bilinçlilik; toplam zihnin çok az bir bölümünü işgal eder. Bilinç dışı ile bilinç arasında istendiği zaman fark edilebilir bir alan vardır. Buraya bilinç öncesi denir. Kabul edilemeyen gereksinim ve istekler bilinçdışına bastırılır. Psikanalitik terapide amaç; gerçek psikolojik fonksiyonların içinde geçtiği bilinçdışını; bilinçli kılmaktır. Bilinçdışını fark etmiyor olsak bile; davranışlarımızı etkileyicidir. Bilinçdışı süreçler; bütün nevrotik tipteki davranışların kökenini teşkil eder. Bilinçdışının fark ettirilmesi durumuna "içgörü" denir.

İki türlüdür:
1. Bilişsel İçgörü
2. Duygusal İçgörü

Bilişsel içgörü tek başına davranışı değiştirici değildir. Semptomun anlamını keşfetme; bilinçdışı bastırılmış materyalin açığa çıkmasını sağlar.

ANKSİYETE - KAYGI (Freud)

Psikanalitik görüşte; insan doğasını anlamanın bir yolu da; bu kavramda kapsamlı olarak ele alınan anksiyete kavramıdır. Anksiyete; bizi bir şeyler yapmaya iten bir gerilim durumudur. İd-ego-süper ego arasındaki çatışmalar sonucu ortaya çıkar. Bunun işlevi; egoyu bilinç dışı dürtülerin ortaya çıkması tehdidine karşı uyarmaktır. Eğer ego akılcı ve direkt yöntemlerle anksiyeteyi kontrol edemezse; gerçek dışı yöntemlere yani savunma mekanizmalarına başvurur.

3 tür anksiyete vardır :

1. Gerçeklik Anksiyetesi : Dış dünyadan gelen tehditlere karşı duyulan korkudur. Anksiyetenin düzeyi tehdit düzeyi ile gerçekçi olarak bağlantılıdır.
2. Nevrotik Anksiyete : İç güdülerinin elden gideceği korkusudur. Cezalandırılma korkusu esastır.
3. Törel Anksiyete Kişinin kendi vicdanından korkmasıdır. Bilinci iyi gelişmiş bir insan bu son iki anksiyeteyi fazla yaşamaz. Vicdanı çok fazla gelişmiş bir insan; ahlaki değerlerine ters hareket ettiği zaman rahatsızlık duyuyor.

SAVUNMA MEKANİZMALARI

Bireyin anksiyete ile başa çıkmasında ve egonun hasar görmemesinde yardımcıdır. Patolojik olmaları gerekmez. Gerçek ile yüzleşmekten kaçınma ve bir yaşam stili olma söz konusu değilse; uyumsal değere sahiptir. Savunmalar kişinin gelişim düzeyine ve anksiyetenin derecesine göre kullanılır.
Genelde 2 özellikleri vardır:
a. Gerçeği bozar veya inkar ederler
b. Bilinçdışı düzeyde işlev görürler . Freud un kuramına göre gerilimi azaltarak denge sağlamada (homeostatis) yardımcıdır.

1. Represyon (Bastırma) : En önemli savunma mekanizmasıdır. Freudien süreçte; diğer ego savunma mekanizmalarının ve nevrotik bozuklukların temeli olarak bilinir. Toplum istekleri için bastırıldığından nevrotik olurlar. Freud a göre depresyon; herhangi bir şeyin istemsiz; bilinçsiz olarak; olacak hale getirmesidir. Yaşamın ilk 5 yılı içerisinde acı veren olayların; çocuğun represe edilerek daha sonraki davranışları etkilediği varsayılır.

2. Denial (İnkar) : Cameron a göre denial; represyona benzer. Fakat hem bilinç öncesini hem de bilinç düzeyini etkiler. Gerçeğin inkarı bütün savunma mekanizmalarının en basitidir. Travma yaratan koşulda bireyin düşünce; duygu ve algılarının saptırılması esasına dayanır. Kişinin; anksiyeteye karşı gözlerini kapatma yolu ile gerçeği görmeze gelmesiyle; mücadelesidir. Savaş ve diğer felaketlerde bazı insanlar acı veren durumu kabul etmemek için kendi kendilerini kör etme eğilimi taşırlar.

3. Reaksiyon Formasyon (Tepki Oluşturma) : Tehdit edici iç dürtüye karşı bir dürtüyle mücadele etmektedir. Böylelikle kişi; bu dürtünün yaratacağı anksiyeteden tersi yönde tutum ve davranışlar geliştirerek kurtulur. Çok sevdiğimiz birinden nefret etmemiz ve ya tersi veya kabalığı aşırı nezaketle örtmemiz buna örnektir.

4. Projeksiyon (Yansıtma) : Kabul edilmeyen istek ve dürtülerin bir başka kişiye atfedilmesidir. Saldırganlık gibi impulslar bende yok onda var kaydında düşünülerek rahatlama sağlanır. Buna örnek olarak kızına cinsel ilgi duyan bir adam onu baştan çıkarıcı olmakla suçlayabilir. Böylece kendi isteklerini görmeze gelir.

5. Deplasman (Yön Değiştirme) : Anksiyete ile başa çıkmanın bir diğer yolu; tehdit edici uyarandan emin bir uyarana içgüdünün boşalımının yönlendirilmesidir. Tehdit edilen uyarandan çekilen enerji diğer emin uyarana aktarılır. Örnek; patronuna kızan kişinin çocuğuna bağırması.


6. Rasyonalizasyon (Akla Uydurma) : Bazı kişiler egolarını kandırmak için iyi nedenler bulurlar. Kişi başarısızlığa uğradığı zaman bunu gerçekte istemediğini söyleyebilir. Böylelikle becerememe ve kayıp duygusundan kurtulunur.

7. Süblimasyon (Yüceltme) : Freudien bakış açısına göre yaratıcı özellik; cinsel enerjinin yön değiştirerek yaratıcı davranışlara yüceltilmesi esasına dayanır. Böylelikle cinsel enerji kabul edilebilir ya da hayran olunabilir hale gelir. Örnek; saldırganlık dürtüleri sportif aktivitelerle yüceltilebilir. Böylelikle kişi saldırganlık dürtülerine karşı ödül alır.

8. Regresyon (Gerileme) : Geçmiş dönemlere dönülerek stresin yarattığı gerilimden kurtulmaya; olgunlaşmamış ve uygunsuz davranışlar yapılarak anksiyete ile başa çıkmaya kalkışılır. Örnek; okulda korkmuş olan çocuklar ağlayarak; aşırı bağımlılık göstererek; parmak emerek; saklanarak; öğretmene meydan okuyarak regrese olurlar. Kendilerini güvende hissettikleri dönemde genelde regrese olurlar.

9. Intrejeksiyon (İçe Alma) : Diğer insanların değer ve standartlarının yutulmasıdır. Örnek; esir kamplarında mahkumlar düşmanın değer yargılarını kabul ederek; saldırganla özdeşleşerek anksiyeteden korunmaya çalışırlar. Çok dayak yiyen çocukların çok kavga etmeleri buna örnektir. İçe almanın anne-baba değerlerini; tutumlarını; terapistin tutumlarını içe almada olduğu gibi olumlu şekilleri de vardır.

10. Identifikasyon (Özdeşleşme) : Çocuklukta cinsel rol; davranışların öğrenildiği gelişimsel bir süreçtir. Aynı zamanda bir savunma tepkisidir. Başarısız olma duygusunun ortaya çıkmasını engeller. Bu nedenle aşağılık duygusu olan insanlar; bazı örgütler; fikirler veya kişilerle özdeşleşerek kendilerini değerli hissetmeye çalışırlar.

11. Kompensasyon (Telafi Etme) : Kişinin sınırlılıklarını kapatmak için olumlu özellikler göstermesidir. Aşağılık duygusu olan insanlar bedensel olarak kendini güzelleştirmeye çalışırlar. Sosyal olarak yetersiz; yalnız kişiler; zihinsel olarak kendini geliştiren zeki insanlardır. Bu mekanizma direkt olarak uyum sağlama değeri taşır. Beni yetersizliklerimle değil başarımla değerlendirsinler düşüncesini yansıtır.

12. Ritüel Undoing (Yapboz veya İptal) : Suçluluk duygusu taşıyan insanlar; yap boz eylemleri ile ayrıntılı ritüellerle (tören) bu duygularını yok etmeye çalışırlar. Olumsuz düşünce ve davranışın iptalini temsil eder. Sıkıntı bu yöntemle bir miktar azaltılabilir. Çocuğunu reddetme düşüncelerine sahip bir baba ona aşırı ilgi gösterebilir.

Psikoterapi Süreci
Amaçları
Freudian psikanalitik terapinin iki amacı vardır:
1. Bilinçdışını bilinçli kılarak bireyin kişilik yapısını iyileştirmek;
2. Davranışları iç güdüsel yönelimli olmaktan çıkartıp daha gerçek yönelimli yapmak için egoyu güçlendirmek.
Bu amaçlar doğrultusunda kullanılan yöntemler; bilinçdışını açığa çıkarmaya yönelik bir özellik taşır. Terapi süreci çocukluk yaşantılarının üzerinde odaklaşır. Bu yaşantılar tartışılır; yorumlanır; analiz edilir ve böylelikle kişilik yeniden yapılandırılır. Psikanalitik terapi kişiliği oluşturan yapı taşlarının tek tek tanımı kişiyi rahatsız etmeden çıkartılıp yeniden inşa edilmesi esasındadır. Amaç sadece problemleri çözmek ve yeni davranışlar kazanmak değildir. Kişilik değişimini sağlayabilmek için; geçmişin derinliklerine inmek yolu ile benlik anlayışının arttırılması esastır. Analitik terapi iç görüyü sağlamak esasına dayanır. Bu entelektüel olarak kişiliği anlamaktan farklı bir anlamdadır. Geçmişle bağlantılı duygu ve anıların anımsanması esastır.

TERAPİSTİN İŞLEV ve ROLLERİ

Klasik analiz; beyaz bir perde gibidir. Kendi kişiliğine ilişkin hiçbir mesaj vermemeye çalışır; nötr olmak zorundadır. Hastayla beraber üzülüp sevinmemelidir. Çünkü bu tür tutumlar transferans ilişkisini kuvvetlendirir. Eğer terapistler kendilerine ait mesajlar vermezlerse; inanç ve tutum ortaya koymazlarsa; hastanın ona yönelik duyguları; tam anlamıyla onun geçmişinden getirdiği materyaller olur. Bu tür projeksiyonlar; kişinin geçmişinde bastırdığı duygu ve yaşantılara ait bilgi edinilmesini kolaylaştırır. Ancak kısa psikanalitik terapilerde bu yöntemin kullanılması mümkün olmaz. Çünkü transferans analizi zaman alıcıdır. Analistin temel görevlerinden bir tanesi; onun sevmesi ve çalışması için yeterince özgür olabileceği ortamlar yaratmasına yardımcı olmaktır. Terapistin diğer işlevleri; danışanın benlik farkındalığını arttırmak; dürüst ve etkili kişiler arası ilişkiler kurmasına yardımcı olmak; sıkıntı ile baş etmede gerçekçi yollar bulmasını sağlatmak; içgüdüleri ve mantıksız davranışları üzerinde kontrol kurmasına yardımcı olmaktır. Bunları yapabilmek için öncelikle hastayla çok iyi diyalog kurmalıdır. Bundan sonra dinleme ve yorumlamaya başlayabilir. Hastanın direncinin üzerinde durulması önemli bir sorundur. Öncelikle hastanın konuşmalarını çok iyi dinlemeli; terapinin ileri safhalarında yorum yapılmalıdır. Erken yorum hastanın kaçmasına neden olur. Terapist; danışanın anlattıklarındaki yetersizlik ve boşlukları; unutulan ve eksik bırakılan şeyleri çok iyi analiz etmelidir. Terapi seanslarını çok dikkatli gözlemlemelidir ve danışanı ona yönelik duyguları ile ilgili ipuçlarına çok dikkat etmelidir. Kişilik yapısının ve psiko-dinamiklerin anlaşılması; danışanın problemlerinin gerçek doğasının anlaşılmasını sağlar. Danışmanın temel işlevlerinden biride; danışanın problemlerine iç görü sağlayabilmesi için kendi kendisini gözlemleyebilmesini öğretmektir. Kişi iç görü sağlamayı başardıkça yaşamı üzerinde de gerçekçi kontroller kurabilmeyi başarır.

DANIŞANIN TERAPİDE YAŞADIKLARI

Danışanlar yoğun ve uzun süreli bir terapiye geldiklerinin bilincinde olmalı ve istemli olmalıdırlar. Genel olarak terapi haftada birkaç kez; bir saat olmak üzere 3-5 yıl sürer. Yüz yüze konuşulan seanstan sonra; terapist danışanı serbest çağrışım başlatmak üzere divana yatırır. Serbest çağrışım esnasında danışan duygularını; yaşantılarını; çağrışımlarını; anı ve fantezilerini anlatır. Bir divan üzerinde uzanıyor olmak; çevre uyaranlardan kişinin en üst düzeyde yalıtılması için gereklidir. Klasik psikanaliz divan konusunda ısrarcı olmakla birlikte; bir çok psikanalitik terapi yüz yüze konuşma esaslı yapılmaktadır. Bu terapiler serbest çağrışım yöntemini kullanmazlar. Direkt olarak transferans; rüyalar ve diğer bilinç dışı ip ucu veren yöntemleri kullanırlar. Danışan analize gelmeye karar verdikten sonra ücret konusu mutlaka ödenmek üzere anlaşılmış olunmalıdır. Kesinlikle her şeyin konuşulması konusunda anlaşılmış olunmalıdır. Terapi seansları boyunca danışan değişik dönemlerden geçer. Bu dönemler şunlardır:

1. Analistle iyi bir ilişkinin sağlanması;
2. Tedavi konusundaki çatışmaları yansıtma;
3. Geçmişe ve bilinç dışına iç görü sağlama;
4. Kendisi hakkında daha fazla öğrenmemek için direnç geliştirme;
5. Analistle transferans ilişkisi kurma;
6. Tedavinin derinleştirilerek dirençlerinin giderilmesi; örtülü materyallerin açığa çıkmasına izin verme;
7. Tedavinin sonlandırılması.

TERAPİST-HASTA İLİŞKİLERİ

Danışanın analistle ilişkileri transferans kavramı içinde yer alır. Transferans süreci psikanalitik yaklaşımın odak noktasıdır. Transferans hastanın geçmişindeki önemli kişilerin hasta üzerinde yarattığı etkiye ilişkin bilgi sağlamaktır. Terapi ilerledikçe çocukluktaki duygu ve çatışmalar derinden yüzeye çıkar. Danışan duygusal olarak represe olur.

Güvenip güvenmeme; sevmeye karşılık nefret; bağımlılığa karşı bağımsızlık; otoriteye karşı utanç ve suçluluk ... gibi çatışmalar ve bunlara ilişkin duygular yüzeye çıkar. Hastanın geçmişinde sevgi; cinsellik; saldırganlık; sıkıntı ... gibi çatışmalar transferansta ifade edilir. Bunları yeniden yaşayarak ve bunları analistle bağlantılayarak kişi; bu eski materyalleri gündeme getirmiş olur. Danışan analisti cezalandırıcı; kontrol edici; isteyici; otorite figürü olarak görebilir. Örnek; sevmediği babasını analiste transfer edebilir. Bu negatif transferanstır. Ya da pozitif transferans yaparak analiste aşık olabilir. Böylelikle ihtiyacı olan sevgi; kabul ve onayı terapistin güçlü kişiliğinden sağlamaya çalışarak benliğini iyileştirmeye çalışabilir. Eğer terapide transferans ilişkisi çözülürse hasta iyileşebilir. Buradaki çözülmenin anlamı; danışanın geçmişindeki yaşantıları nasıl bugüne getirdiğini; fark ettirilmesidir. Böylelikle danışan günlük yaşamdaki çatışma ve savunmalarını anlayabilir. Transferans analizi terapi sürecinin çok önemli kısmını işgal eder.
Transferansla uğraşma süreci; bilinçdışı materyallerin ve savunmaların keşfedilmesi sürecidir. Bu savunmaların çoğu erken çocuklukta edinilir. Sevgi gereksinimi ve anne baba figürlerini kabul etmesi gibi; bebeklik dönemine ait dürtülerin yol açtığı davranışlar ve bilinçdışı materyaller kişiye farkettirilerek; ruhsal anlamda özgür olması sağlanır. Eğer telepatik ilişki içerisinde; hastanın bu talepte bulunuculuk dönemi anlaşılıp çözümlenmezse; kişi bu bebeksi isteklerine diğer insanlar tarafından sevilme ve kabul edilmek için gereksinim duymak şekline dönüştürülür. Terapist hasta ilişkisi; çocukluğa ilişkin bu güdülerin görünür hale geldiği bir sahnedir.
"Transferans tam anlamıyla çözülebilir mi?"
Çocukluğa ait bütün gereksinim ve travmalar tek bir terapiste yansıtılamayacağı için çözülemez. Terapide bizim üzerinde durduğumuz günlük yaşamımızdaki diğer insanlara yansıttığımız; yönelttiğimiz bilinçdışı duygular ve gerçekçi olmayan isteklerin fark ettirilmesidir. Terapist de bin insan olduğuna göre terapistin geçmişi de; çözmemiş olduğu çalışmalarda danışana yansıyabilir. Terapistin kendisi bu yoğun ilişki içerisinde bilinçdışı çatışmalar yaşayabilir. Hatta terapistin kendisi terapiden geçmiş olsa bile bu durum olabilir. Kontrtransferans dediğimiz bu durum terapistin gereksinimlerini; çözemediği çalışmalarını; mantıklı olmayan tepkilerini danışana yansıtmasıdır. Örnek; aşırı bağımlı bir hasta koruyucu anne ya da babavari tutumuyla hastayı aşırı şekilde yönlendirerek ona nasıl yaşayacağını; nasıl seveceğini; annesine nasıl güvenmesi gerektiğini söyleyerek onu yönlendirebilir. Böylelikle hastanın bağımlılık derecesini arttırırı. Kendisi bu durumu yaşayarak kendisini önemli hissetme gereksinimini karşılayacak; kendi kendisine terapi yapmaya çalışacaktır. Bu türdeki tutumlar terapinin ilerlemesini engeller.

Analist ne tür hastaların ve ne tür problemlerin kendisinde duygusal tepkiler uyandırdığının farkında olmalıdır. Kendi çatışmalarını fark ederek; bunların çözümü ve iyileştirilmesi yoluna gitmeli; en azından kendisini bu gibi durumlarda frenleyebilmelidir. Objektif olmalı; öfke; sevgi; eleştiri gibi yoğun duyguları danışana yöneltmemelidir. Terapist insan olsa bile mesleği gereği problemlerini çözmek zorunda olan bir insandır. Çözülmemiş problemlerini terapiye yansıtmamaya özen gösterilmelidir.

Hastanın terapiste yönelttiği bütün bu duygular transferans değildir. Bunların birçoğu gerçekten terapiste karşı hissedilen duygularda olabilir. Terapiste yönelik her olumlu duygu (+) transferans olmayabilir; olumsuz duygu da (-) transferans değildir. Aynı şekilde terapistin hastaya duyduğu her duygu da kontrtransferans değildir. Gerçekle bağlantılı olabilir. Diğer terapilerden daha fazla psikanalitik terapide hasta terapist ilişkisine önem verilir. Çünkü transferans üzerinde çalışılarak; bilinçdışı psikodinamiklere içgörü sağlanır.

Psikanalitik yaklaşım tam bir kişilik değişimi veya yüzeysel çatışmaların giderilmesine yönelik değildir. Dinamik anlamda benlik anlayışının kazanılması esastır.


Uygulama :

TERAPİ TEKNİKLERİ VE SÜREÇ

Psikanalitik terapi teknikleri hastanın davranış ve semptomlarına; entelektüel içgörü sağlamasına yöneliktir. Terapi ilerledikçe hastanın kendisini anlatmasıyla sağlanan katarsisin (boşalma); tedavi edici etkisinin yanı sıra bilinçdışı materyali içgörünün sağlanması yoluyla yeniden eğitim ve kişilikte kalıcı değişiklik sağlanması mümkün olur. Psikanalitik terapinin 5 temel tekniği vardır :


1. Serbest Çağrışım : Temel bir tekniktir. Analist hiçbir sansür yapmaksızın hastanın zihnine gelen düşüncelere;i ona acı ve acı verse bile durmaksızın söylemesini ister. Böylelikle gerçekte danışan kendi düşünce ve duygularını izleme olanağı bulur. Divan üzerine uzanmış hastanın serbest çağrışımları hiç kesilmeksizin dinlenir. Serbest çağrışın bilinçdışı istek; fantezi; çatışma ve güdülere bir kapı açılmasına yardımcı olur. Güçlü ve yoğun duygular açığa çıkar. Geçmişle bağlantısı anlaşılır. Analistin görevi bu materyalin içinden represe materyalleri çıkarmak; bilinçdışının kilitlerini araştırmaktır. Serbest çağrışımdaki sıralanım; analiste; danışanın olanlar arasında bağlantı kurma tarzını anlamasına olanak sağlar. Çağrışımdaki engellemeler; kesilmeler; anksiyete yaratan materyalin açığa çıkmasını engellemek içindir. Analist hastaya içgörü kazandırmak amacıyla bu materyalden yola çıkarak yorum yapar.

2. Yorum : Serbest çağrışımların; rüyaların; dirençlerin ve transferansın analizi ile yapılır. Analist hastanın rüyalarında; serbest çağrışımında; direncinde ve terapatik ilişkisindeki davranışlarının anlamlarını danışana açıklar; hatta öğretir. Yorumun işlevi egonun bilindışından gelen bu eni materyallerin özümletmesini sağlatmak; bilinçdışı materyalin üzerindeki örtüyü biraz olsun kaldırabilmektir. Çok iyi zamanlanmalıdır. Eğer erken yapılırsa danışan yorumu reddeder. Hasta kendi bilinçdışı materyalleri tolere edecek haldeyken (kabul edecek) yorum yapılmalıdır. Bir diğer kural yorumun yüzeyden derine doğru kademe kademe yapılmasıdır. Yorumdan önce mutlaka savunma ve dirençlerin çözülmüş olması gerekir; yoksa duygusal içgörü sağlanamaz.

3. Rüya Analizi : Rüyalar bilinçdışı materyallerin anlaşılmasına olanak sağlar. Çözülmemiş sorun alanlarına içgörü sağlar. Uyku sırasında savunmalar azalmıştır. Bu nedenle represe edilmiş materyal yüzeye çıkar; bilinçdışı istek ve gereksinim ve korkular ifade edilir. Bazı materyaller direkt olarak değil sembolik olarak sunulmuştur. Rüya analizi yapabilmek için sembollerin anlamını çok iyi bilmek gerekir; Rüyalar iki düzeyde içeriğe sahiptir:

a. Gizli içerik b. Görünürdeki içerik
Gizli içerik sembolik ve bilinçdışı güdüleri kapsar. Bunlar bilinçdışı saldırganlık ve cinsellik içgüdülerinin kişiyi rahatsız etmesi; dolayısıyla şekil değiştirerek daha kabul edilir görünürdeki içeriğe dönüşmesiyle kişi tarafından kabul edilebilir hale gelir. Rüya analiste; rüyayı analiz yaparken serbest çağrışım da yaptırabilir. Böylece görünürdeki içeriğin altındaki gizli içerik anlaşılabilir.
4.Direncin Analiz ve Yorumu : Direnç terapinin ilerlemesini engelleyen her türlü şeydir. Bilinçdışı materyalin anlaşılmasını hedefler. Hasta rüya ve serbest çağrışım analizleri esnasında; bazı duygu; düşünce ve yaşantıları konuşmak istemeyebilir. Freud a göre bunun nedeni; bilinçdışı bastırılmış materyalin açığa çıkmasıyla ortaya çıkabilecek anksiyeteyi önlemektir.

Analist; direnç yorumu esnasında danışana direncinin nedenlerinin farkına varmasını sağlatmayı hedefler. Direnç genellikle danışanın yorumu reddetmesi olasılığını azaltır ve direnç davranışını anlayabilmesine olanak sağlar. Direnç; günlük yaşamdaki savunma mekanizmalarının işlevine sahiptir. Hastayı anksiyeteden korur. Fakat günlük yaşamında dirençli bir kişi; yaşamını yaşayamaz. Direnç; anlamı bilinçdışı materyalin bilince seçmesini engellemektir. Transferansın gelişimi esnasında direnç oluşumu psikanalitik terapinin normal bir gelişim olayıdır. Terapi ilişkisi esnasında danışanın kaçındığı her hangi bir durum bilinçdışı materyalin açıldığını gösteren fakat kapatılmaya çalışıldığının bilgisini veren terapist tarafından yorumlanması gereken önemli bir ipucudur.

5.Transferans Yorum ve Analizi : Danışan analistle ilişkisinde; geçmişinde anne-baba veya başkalarına yönelik reddettiği duyguları ve saldırganlığı yeniden yaşar. Klasik analizde transferans istenilen bir şeydir. Ve analist mümkün olduğu kadar nötr; ayna gibi olarak bunu güçlendirir. Ancak bir çok analitik terapist bu kadar önem verme