İnfertilite (kısırlık) korunmaksızın düzenli ilişkiye karşın 1 yıl içinde gebelik oluşmaması olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde bu sorunun sıklığıhakkında yapılmış doyurucu bir çalışma yoktur. Ancak Avrupa ve ABD den bildirilen raporlardan toplumda çiftlerin % 10-15 in böyle bir problemle ilgilenmek zorunda kaldıklarını bilmekteyiz.
Toplumda bu sorunun sıklığının artık benzeri oranda olmasına karşın gerek II. Dünya Savaşı sonrası üreme çağındaki populasyonun çoğalması gerekse sunulan tıbbi tanı olanaklarının yetkinleşmesi nedeniyle infertilite kliniklerine
başvuran çiftlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Herhangi bir çiftin herhangi bir ay gebe kalma oranının % 20-15 dolayında olduğu bilinmektedir. Genel olarak toplumda çiftlerin % 85 in 1 yıl içinde; % 93 ün ise 2. yılın sonunda gebe kaldıklarını görmekteyiz. İngiltere de 1550 ile 1850 yılları arasındaki arşivleri inceleyen bir çalışmada kadınların ancak % 8 in yaşamı boyunca gebe kalamadığı bulunmuştur.
Kısırlık son yıllarda gerek toplumun gerekse de medyanın gündemini giderek daha fazla işgal eden bir sağlık sorunu olmuştur. Bu konu hakkında doğru ve yanlış pek çok beyanat verilmekte ve çocuk sahibi olamayan çiftlerin yönlendirilmesi güçleşmektedir. Kısırlığın tedavisinde özellikle son 10 yıl içerisinde büyük aşamalar kaydedilmiş ve önceleri tedavi edilemez gözüyle bakılan çiftlere çocuk sahibi olma imkanı tanınmıştır. Kadına ait kısırlık yumurta yapımının uyarılması; tüp cerrahisi ve Tüpbebek yöntemleri ile büyük ölçüde çözümlenebilmektedir. Kadının yaşının ileri olması veya yumurtalıklarının verilen ilaçlara yeterli cevap vermemesi tedavinin etkinliğini kısıtlayan en önemli faktörlerdir. Son 3 - 4 yıldır kullanılmakta olan mikroenjeksiyon erkek kısırlığının tedavisinde büyük bir devrim olarak nitelendirilmektedir. Tek spermin tek yumurta içine zerk edilmesi esasına dayanan ve ileri bir tüp bebek yöntemi olan Mikroenjeksiyon ile daha önceleri tedavi edilemez gözü ile bakılan pek çok erkek baba olma şansını yakalamıştır.
Menisinde hiç sperm bulunmayan erkeklerde bile testislerden sperm alınarak Mikroenjeksiyon yapılmakta ve gebelikler elde edilmektedir. Yirminci yüzyılın başından bu yana sperm sayısının giderek azaldığını gösteren verilerin ışığında bu tedavi yöntemlerinin daha da değer kazanacağı açıktır.
Anlaşılacağı gibi kısırlık tedavisinde katedilen mesafeler çok büyük olup tıp ve teknoloji bugün kısır çiftlerin pek çoğunu çocuk sahibi yapabilecek bir noktaya gelmiştir. Tedavinin başarısını belirleyen en önemli unsurlar ise doğru tanı ve çifti yormadan en etkin tedavinin seçilerek hızlı bir şekilde uygulanmasıdır.
Kısırlığın teşhisi
İnfertil bir çiftin araştırılması kadın ve erkeğin birlikte geldiği bir öngörüşme ile başlar. Bu sırada varsa çifte ait önceki tetkik ve filmlerin değerlendirilmesi yapılır. Kadının dahili ve jinekolojik öyküsü alınır; varsa erkeğe ait sorun hakkında konuşulur. Aynı seansta ya da daha sonraki bir seansta kadının jinekolojik muayenesi ve ultrasonografisi yapılır. Bunların sonucunda herhangi bir patoloji olup olmadığı not edilir. Eğer gerekiyorsa erkeğin ürolojik muayenesi istenir. Daha sonra o ana kadar oluşan kanaat ve bulgular doğrultusunda aşağıda söz edilecek tetkiklerden bir ya da birkaçı istenir. Bu testleri şu ana başlıklar altında inceleyebiliriz:
1. Kadının üreme organlarının değerlendirilmesi Rahim ağzının değerlendirilmesi
Rahim ağzının spermler için geçirgen olup olmadığının anlaşılması için yapılan teste postkoital test adı verilir. Kadının yumurtasının çatlayacağı öngörülen gün ilişkiden 2-8 saat içinde jinekolojik muayene yapılır ve rahim ağzından alınan mukus içerdiği sperm (erkek hücresi) açısından incelenir. Spermin mukus içindeki hareketleri ve ilerlemesi araştırılır. Ancak testin tekrarlandığında aynı sonuçları vermemesi ve testi anormal olan kadınlarda bile gebeliklerin görülmesi nedeniyle modern infertilite yaklaşımında bu yöntem önemini yitirmiştir.
Uterusun değerlendirilmesi Uterus (rahim) faktörü için histerosalpingografi (HSG: rahim filmi); histeroskopi; histerosonografi ve falloposkopi kullanılan yöntemler arasında sayılabilir. HSG adet bitiminden 5-7 gün içinde yapılabilen suda veya yağda eriyen ve röntgen ışınında görünen maddeler kullanılarak rahim içinin normal olup olmadığını ve tüplerin açıklığını değerlendiren bir testtir. HSG ile rahimin içinde olabilecek miyom; polip ve yapısal bozukluklar (çift rahim vb.) görülebilir.
Histerosonografi yine aynı amaçla kullanılan rahmin içine sıvı verilerek yapılan ultrasonografik bir yöntemdir. HSG den daha az ağrılı ve ucuz olması ve X ışını gerektirmemesi nedeniyle değeri gün geçtikçe artmaktadır. Histeroskopi ise videomonitor sisteminin eklendiği bir teleskop ile genel anestezi altında rahimin içinin doğrudan görülebildiği tekniktir. Saptanan miyom; polip ya da rahimi daraltan bir zar o anda elektrokoter ya da lazer ile giderilebilir. Giderek popülaritesi artan bu teknik ile hastanede kalmak tarihe karışmıştır Üstelik birkaç gün içinde normal yaşama dönmek mümkün olabilmektedir.
Tüplerin değerlendirilmesi Tüplerin geçirgenliği; anatomisi; çevresine ait yapışıklıkları ve fonksiyonunu değerlendirmek infertilite araştırmasının en kritik aşamalarından biridir. HSG yine bu amaçla halen en yaygın kullanılan değerli bir testtir. Rahim ağzından verilen kontrast maddenin her iki tüpten karına dökülüp dökülmediği ve bu akışın normal olup olmadığı yorumlanır. Yine bu amaçla renkli Doppler ultrasonografi; radyonüklid HSG gibi araştırma halinde olan yeni teknikler sözkonusudur. Ancak laparoskopi bu konuda belirleyici tekniktir. Bu sırada saptanan patolojiler gözle izlenir; değeri tartışmasızdır.
Laparoskopi Genel anestezi altında göbek altından girilen 1 cm. genişliğindeki kılıftan karına iletilen teleskopun aldığı görüntü canlı olarak monitöre yansıtılır rahim; tüpler ve her iki yumurtalık; karın iç zarı (periton) bağırsaklar; mesanenin durumu doğrudan izlenir ve organların birbirleriyle olan ilişkileri; aralarındaki yapışıklıklar; yumurtalıklara ait kistler saptanabilir. Üstelik o anda diğer ince kılıflar aracılığıyla karına ulaştırılan ince aletlerle gebeliği engelleyen problemler giderilebilir (bıçaksız; dikişsiz ameliyat). Endometriozis denilen hastalık ve tüpler en iyi laparoskopi ile tanınır. Rahim ağzından verilen mavi boyanın tüplerden geçip karına ulaşıp ulaşmadığı izlenerek tüplerin geçirgenliği hakkında karar verilir. Yine hasta aynı gün taburcu olabilir ve birkaç gün içinde eski yaşam temposuna ulaşabilir.
Falloposkopi ve tubal kanalizasyon Vaginal ya da abdominal yoldan ince hassas esneyebilir kanüllerle tüpün içine girilebilir; döllenmeyi kolaylaştıran
tüysü yüzeylerin sağlığı değerlendirilebilir. Henüz infertilite incelemelerinde rutine girmemiş; gelecekte çok daha fazla
yararlanılacağını düşündüğümüz tekniklerdir.
2. Kadının hormonal durumunun değerlendirilmesi
Kadının üremesini doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen folikül uyaran hormon (FSH); luteinize eden hormon (LH); estradiol; prolaktin; progesteron; dehidroepiandrosteron sülfat; testosteron; tiroid uyaran hormon (TSH); tiroid hormonları (T3; T4) ve diğer androgenler gibi hormonlardır. Bu hormonların azalması; yükselmesi ya da birbirlerine olan oranlarındaki değişmeleri kadının yumurtlamasında; sonuç olarak üremesinde problemlere yol açabilmektedir. Kıllanma artışı olan; göğsünden süt gelen ya da guatrı olan bir hastanın hormonlarında sorun olabileceği ve belki de bu durumun basit bir ilaç tedavisi ile kontrol altına alınarak çiftin çocuk sahibi olabileceği bilinmelidir.
3. Yumurtlamanın (ovulasyonun) değerlendiriımesi
Bir çiftin çocuk sahibi olabilmesi için erkekte yeterli sperm olması bir yana kadının da o ay sağlıklı bir yumurta (oosit) geliştirmesi ve sperm ile döllenen bu yumurtanın cenin (embryo) haline geldikten sonra yerleştiği rahim iç zarının (endometrium) yeterli sağlık ve besleyicilikte olması gerekir. Bu durum; basal vücut ısısı; progesteron düzeyi; endometrial biyopsi; idrarda bakılan hazır ev testleri ile takip edilip değerlendirilebilir. Basal vücut ısısı; kadının adetinin ilk gününden tekrar adet gördüğü güne kadar sabah yerinden kalkmadan vücut ısısının ölçülmesi esasına dayanır. Adet döneminin ortasında vücut ısısında 0.3-0.5 dereceye varan bir yükselme olur. Yumurtlama olması sonucunda belirginleşen sağlıklı hormonal ortam nedeniyle bu yükselme yeni bir adete kadar sürer. Eğer gebelik oluşursa aynı şekilde devam eder. Progesteron hormonu düzeyi ise tahmini yumurtlamadan
sonraki dönemin tam ortasında (midluteal) alınan kanda saptanır ve gerekli şekilde yükselmesi istenir.0vulasyon sonrası oluşan ortamın bir gebeliğe uygunluğu için dolaylı bir fikir verir. Yine adetin başlangıcından sonraki belli günlerde kadının idrarında LH düzeyinin subjektif olarak takip edilmesini sağlayan hazır evde kullanımlık testler mevcuttur. Böylece yumurtlamanın olacağını idrarda LH nin pozitifleşmesiyle öğrenilebilir ve çifte uygun birleşme takvimi verilebilir.
Endometrial biyopsi Yumurtlama ve sonrasında embryonun oluşmasıyla rahim iç zarında (endometrium); buna uygun hazırlıkların yapılması; sağlıklı bir gebelik oluşması için gereklidir. Endometriumdaki dokunun bu olgunlukta olup olmadığı yine beklenen adetten 48 saat içinde yapılacak bir biyopsi ile yorumlanabilir.
4. Erkeğin değerlendirilmesi
Herkesin bildiği gibi böyle bir durumda ilk akla gelendir. Son yıllarda androloji adında ortaya çıkan bilim dalı kaba bir sperm analizinden öteye geçerek sperme ait daha ayrıntılı fonksiyonel birçok değerlendirme yöntemi ortaya koymuş ve hala bu alanda yolun başında olduğumuzu bize söylemektedir. Bunları kısaca sperme ait; biyokimyasal; genetik testler; elektron mikroskopik incelemesi; başka hayvan yumurtaları ile dölleyebilirliliğine dayanan ya da fizyokimyasal yapısına yönelik (hipoosmotik şişme testi) ve benzeri şeklinde sayabiliriz. Sperm analizi Erkeğin 3-4 günlük cinsel perhizden sonra herhangi bir kimyasal maddenin yardımı olmaksızın mastürbasyon ile menisi temiz bir kaba alınır. Hacim; koku; renk; sıvılaşma süresi; sayı; hareket ve normal oranı açısından değerlendirilir. Yoğun lökosit içerikten herhangi bir iltihabi durum şüphelenilebilir. Spermlerin birbirine yapışık kitle halinde durması immünolojik bir infertiliteyi düşündürür ve ileri testleri gerektirir. Sayı 20 milyon/ml.; hareket % 50 nin üzeri ve bunun çoğunun nitelikli tarzda olması; normal oranının yeni bir sınıflamaya göre % 14 ün üzerinde olması durumunda bir sperm analizine normal ya da yeterli diyebiliriz. Ancak erkeğin doğasından ötürü şüpheli durumlarda en az 3 hafta ara ile tekrarlanmasında yarar vardır. Spermin özelliklerinden bir ya da birkaçındaki bozukluklar bazen kadının durumu ne olursa olsun doğrudan infertil çiftlerdeki problemi ortaya koyabilir ve tedaviyi belirleyebilir.