Diş hekimliğinin ilgi alanı; yakın zamana kadar esas olarak ağızdaki ağrıların giderilmesi; hastanın ağrıdan kurtarılması ve kaybolmuş çiğneme fonksiyonun belli ölçüde geri kazandırılmasıyla sınırlıydı.
Eski diş hekimlerinin en sık uyguladıkları tedavi diş çekimiydi; “mümkün olan” durumlarda ve “diş ölmemişse” dolgu da yapılırdı. Çekilen dişlerin yerine yapay dişlerin yapılması; oluşan boşlukların doldurulması da başarı için yeterli bir ölçüt idi.
Bunu sağlarken; mümkün olabildiği ölçüde estetiğin de sağlanması gözetilmekle birlikte; fonksiyonun sağlanması her zaman ön plandaydı. Ön dişlerde mümkün olduğu ölçüde estetik; arka dişlerde ise sağlamlık her zaman tercih edilirdi.
Eskiden insanlar; arka dişlerindeki çürüklerin tedavisinde; çok kötü bir görünüme sahip olsalar da yüksek çiğneme basıncına dayanıklı oldukları için amalgam dolgularla yetinmek zorundalardı örneğin…
Kronların; köprülerin çiğneyici yüzeyleri; sağlam olabilmeleri ve kırılmamaları için hep metal oldular uzun yıllar boyunca... Kısmi diş eksiklikleri varlığında; insanlar takılıp çıkarılan protezlerin ağızlarında tutunabilmeleri için kancaların kötü görüntüsüne razı olmak zorunda kaldılar.
Zaman geçtikçe ve teknoloji ilerledikçe; hayatın her alanında eskiden aklımıza bile getiremediğimiz gelişmeler hayatımıza girmeye başladı. Teknolojiden yararlanmak zorunda olan diş hekimliği alanında da üstün teknolojinin yarattığı materyaller ve teknikler uygulanmaya başlandı. Bu sayede; yakın zamana kadar hayal bile edemediğimiz tedavileri artık her birimiz kliniklerimizde uygulama şansına sahibiz.
Artık ne gümüş rengi dolgulara mahkumuz; ne kötü görünümlü kron ve köprülere; ne de protezlerdeki kancalara... Sağlamlıkla estetik arasında bir seçim yapmak zorunda kalıp da zorunlu olarak sağlamlığı tercih ettiğimiz günler gerilerde kaldı artık... Günümüzde hiç kimse yemek yiyebilmekle yetinip; gülerken ağzını eliyle kapatmak zorunda değil.
İşte; bütün teknolojik gelişmelerin diş hekimliği alanında yer bulması; önceleri çok yüksek ekonomik bedeller gerektiren bu yeniliklerin yaygınlaşıp giderek daha ekonomik hale gelmesi; estetik diş hekimliği denilen bir kavramın doğup gelişmesini sağladı.
Bu sayede artık hem fonksiyon; hem estetik; hem de doğallık bir arada sağlanabiliyor. Üstelik yakın zamana kadar birinden birini seçmek zorunda olduğumuz; bir arada hayal bile edemeyeceğimiz bu kavramları yaşantımıza geçirmek gittikçe daha kolaylaşıyor.
Bu noktadan baktığımızda; ağızda sağlık; fonksiyon; estetik ve uyumu bir arada sağlamaya yönelik bütün uygulamalar estetik diş hekimliğinin ilgi alanına giriyor. Kompozit dolgulardan tutun da diş beyazlatmaya; metal altyapılı ya da metal altyapısız porselen kron ve köprülerden tutun gülüşünüzün şekillendirilmesine; laminate porselenlerden tutun dişetlerinizin sağlıklı hale getirilmesine kadar; uçsuz bucaksız bir çalışma alanı var estetik diş hekimliğinin…
Estetik diş hekimliği; dolgu ve pansuman hekimliğini çoktan aşmış bir anlayışla; hastasının sağlıklı güzelliğini ve aynaya bakarken mutlu olmasını sağlamayı gözeten hekimlerin çalıştığı bir alan...
Estetik dişhekimliği felsefesi; mümkün olan en inandırıcı doğal diş dizisini kazandırırken; onu en üst standartlara yükseltmek biçiminde tanımlanabilir.
Biz diş hekimlerinin çalıştığı alan; beslenme gibi yaşamsal bir fonksiyonun sağlanmasına olanak verdiği kadar; bizi doğanın en gelişmiş varlığı haline getiren özelliğimiz olan düşündüğümüzü söze dökme; hissettiklerimizi ifade etme; mimiklerimizle ruh halimizi iletme yeteneğimizi kullandığımız çok önemli bir bölgedir.
Estetik dişhekimi için insan; öğüten bir makineden öteye; sağlıklı bir güzelliği güven ve gururla sergilemek için yaratılmış; mükemmel olduğu kadar da hassas bir varlıktır.
Bu hekimin görevi; kişinin içindeki güzelliği ifade edebilmesi için; sanatına ve de kullandığı malzemeye hayran bir heykeltıraş gibi çalışıp; bütünde detaya mükemmellik getirmektir.
Mesele sadece bir kaç dişi beyazlatmak ve düzeltmekten öteye; onlara can vermek; bir karakter ve ruh vermek; sahibiyle bütünleştirmektir.