Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kanser Tedavisinde Psikolojik Destek Neden Gerekli

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
Kanser hiç şüphesiz günümüz dünyasında neredeyse bir grip kadar yaygın ama ne yazık ki asla “bir hücre ölmesi” gibi algılanamayacak kadar psikolojik etkileri son derece çarpıcı bir sağlık sorunudur. Elbette tıp hekimleri bugün; kanserin nedenlerine ve kanserden korunma yöntemlerine ilişkin birçok açıklama yapmaktadırlar ancak halen kanserli hastalar için gerekli psikolojik destek verilmediği kanaatindeyim. Bugün onkoloji servislerine şöyle bir ziyarete gittiğinizde onlarca umutsuz insanı ve O insanlarla canla başla mücadele eden hekimleri ve sağlık çalışanlarını rahatlıkla görebilirsiniz. Ama bu noktada ne yazık ki psikoloji alanında çalışanlar unutulmaktadırlar. Oysa kanser tedavisinde ruhsal destek son derece önemlidir. Moral; motivasyon; kişinin tedaviye tutunması; iyileşeceğine dair inanç ve umut geliştirebilmesi hiç kaçınmasız tedavide ilaçlar kadar etkilidir.

Hastaların her şeyden önce hastalığı kişiselleştirmemeleri gerekmektedir. Bunu başka bir dille şöyle ifade etmem gerekirse. Bir kanser hastasına asla “ KANSERSİN” diye bir ifade kullanılmamalı. Peki neden? Çünkü bu direk kişinin kişiliğine yapışır. Oysa hastalık tamamen kişilikten ayrı bir parça olarak tedaviye alınmalıdır. Doktor ve hasta “ kanserli alanı” birlikte karşılarına alıp tedavi için elele verebilmelidir. “Sen kansersin; yandın” gibi bir psikoloji kişiyi bildik sona götürüyor.

Hastaların hastalığa uyumu tedaviye ilişkin beklentilerini ve uyumlarını kolaylaştırmakta ya da tamamıyla zorlaştırmaktadır. Hastalığa karşı uyum gösteren hastaların hastalık üzerinde daha fazla kontrol sahibi oldukları da Türkiye’de yapılmış çeşitli çalışmalarda kendini göstermektedir.

Yurtdışı kaynaklı bir çalışmada insanların kansere yakalanmak ya da kalp krizi geçirmek gibi olumsuz bir olayın başlarına gelme olasılığı değerlendirmeleri istenmiş ve özünde kendilerin başına böyle bir olayın geleceğini asla beklemediklerini ifade ettikleri saptanmıştır. Tam bu noktada da insanların kurban psikolojisine kapıldıkları görülmektedir. Neden ben; zaten ne kadar kötü talih varsa hep beni bulur; bu olumsuz düşünce treni ard arda kendini olumsuz düşünce vagonlarına teslim eder. Ben bittim mahvoldum; kanser her yerime yayılacak; tüm vücudumu ele geçirecek; çok yakında zaten öleceğim ve bu böyle devam eder gider. Bu düşünceler kişiyi ölümcül bir depresyona doğru da götürebilmektedir

Halbuki yaşam dediğimiz yolculuk kolayca kontrol edilebilen ve sadece olumlu olayların başımıza geldiği bir alan değildir. Yaşamda insanların başına trafik kazası da gelebilir; kronik bir hastalığa yakalanmak da ; ani ve beklenmedik bir olumsuz olay da. Bura da önemli olan; olayın bizim başımıza gelmesi değil de başımıza gelen olayı değerlendirme biçimimizdir

Kanserli bir hücreye sahipseniz stres; sıkıntı ve yıkıntıya harcayacağınız enerjiyi bir an önce kendimi bu kanserli hücreden nasıl kurtarabilirime harcamanızda büyük fayda vardır. Olumsuz rayda giden trenden bir an önce kurtulup trenin makasını değiştirin ve olumlu raylara geçiniz lütfen bu sizin için çok daha olumlu sonuçlar doğuracak ve sımsıkı doktorunuzun ve tedavinizin elini tutmanızı sağlayacaktır.

Peki ya meme kanseri olan bir kadın ne düşünür ne hisseder

Elbette her kanser türü kendi içinde çeşitli yıkımlar yaratabilmektedir ama herhalde hiç şüphesiz bunlardan özellikle “meme kanseri” olduğunu öğrenen bir kadın diğerlerine oranla daha incitici gibi görünmektedir. Ama yine burada da kanserli olduğunu öğrenen kadının olayı algılayış biçimi; bilişsel ögeleri olayı değerlendirmesinde çok ama çok etkili olacaktır. Her olayları zaten kendisine yönelik olumsuz değerlendirmek gibi bir olumsuz alt yapısı varsa bunu büyük bir şansızlık olarak değerlendirecek aksi halde “olabilir ha meme ha ciğer ne fark eder bir an önce bununla baş etmeliyim” diyecektir. Olaylar üzerinde kontrol etme kapasitesi yüksek birisi değilse sıcak sudaki bir kahve gibi dağılacak ya da “ hadi bakalım şu yaşam problemini de çözelim” diyecektir. Kişinin kendisine yönelik algısı ve kontrol inancı tedavide son derece etkilidir.

Nitekim Türkiye de Öner ve İmamoğlu nun (1992); Ankara nın çeşiti özel ya da devlet hastanlerinde meme kanseri teşhisi ile ameliyat olan kadınlar arasında seçtikleri örneklem grubu ile yaptıkları araştırmada şu üç soruya yanıt aramışlardır:


1.Meme kanseri olan Türk kadınlarının ameliyatın etkilerine yönelik beklenti ve algılarına ilişkin yargıları nelerdir ve bunların hastaların uyumlarına ilişkin yargıları ile ilişkisi nedir?

2. Meme kanseri olan Türk kadınları kanser deneyiminde anlam buluyorlar mı? Hastalık deneyiminde buldukları anlam ile hastalıklarına uyumlarına ilişkin yargıları arasında ne gibi bir ilişki vardır?

3. Kontrol inancı ile hastalıklarına uyumlarına ilişkin yargıları arasında ne gibi bir ilişki vardır?

Veriler hastaların evleri ziyaret edilerek teker teker kişisel görüşmelerle toplanmıştır.

Araştırma sonuçlarına baktığımızda;


Hastaların %58 i kanser deneyiminin yaşama bakışlarını ya "çok fazla" ya da tamamen" etkilediğini belirtirken; %14 ü yaşama bakışlarının "oldukça" %8 i de "biraz" tkilendiğini belirtmişler. Kalan %20 ise kanser deneyiminin yaşama bakışlarını hiç etkilemediğini belirtmişlerdir



Araştırmanın tartışma ve yorum kısmını incelediğimizde; "Bulgular hastaların ameliyatın etkilerine ilişkin algılarının beklentilerinden daha olumlu olduğunu ortaya koymaktadır. Hastaların beklentileri ile algıları arasında bu farklılık hastaların kanserin ölümcül bir hastalık olduğuna dair sahip oldukları inançtan kaynaklanıyor olabilir. Ameliyattan önce ve hemen sonra hastalar için en önemli nokta yaşayıp yaşamayacaklarını öğrenmek gibi görünüyor." ifedesine rastlamaktayız.



Hastaların kanserin nedeni ya da nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları da ameliyatın etkilerine ilişkin olumsuz bir beklenti geliştirmelerine yol açmış olabilir. Ameliyattan sonra normal yaşantılarına geri dönüp; kanserle birlikte yaşamaya alıştıktan sonra hastalar ameliyatın yaşamları üzerinde bekledikleri kadar olumsuz bir etki yaratmadığını fark etmiş olabilirler


Yine araştırmada dikkat çeken bir başka bulgu "Ameliyatın etkilerinin olumlu algılanması ile hastalığa uyum sağlamak arasındaki ilişki ile ilgili bulgu; bir yandan hastaların ameliyatın etkileri ve kanserle yaşama alıştıkça; kanserin etkilerini daha


olumlu algıladıklarına; iyi uyum sağlamış hastaların ameliyatın ve hastalığın yarattığı olumsuz etkileri önemsemediklerine işaret etmektedir.


Araştırmaya yönelik paylaşacağım son bulgu ise; kanserin hastaların %80 nin yaşama bakışını etkilediğini ve bu hastaların %48 inin sözkonusu etkiyi olumlu olarak değerlendirdiğini; ayrıca bu olumlu değerlendirmenin hastalığa iyi uyumla anlamlı bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur. Bu sonuç bize hastaların; kanseri; yaşamlarını daha olumlu bir biçimde yeniden yapılandırmak; yaşamlarına; dünyaya ve insanlara bakış açılarını yeniden değerlendirmek için bir itici güç olarak gördüklerini göstermektedir. Diğer bir deyişle; hastalar kanseri yaşamlarına olumlu katkıları olan bir deneyim olarak algılama çabası içindedir.

Bu yapılmış değerli araştırma sonuçlarında da görüldüğü gibi aslında insanların başına gelen olaylar etkisizdir. Olayın etkisi insanların o olayı değerlendirme biçimlerinde; tepkilerinde ve o olayın ardında yapacakları eylemlerde saklıdır. O halde önemli olan olayların zihnimizdeki bilişsel etkilerini; anlamlarını ve yorumlarını değiştirebilmektir.

Sağlık ve esenlikler dilerim