Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Psikoanaliz Yazıları: Ölüm Gerçeğini Bilerek Yaşamanın İnsan Üzerindeki Etkisi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56

"Dünya üzerinde bir gün öleceğini bilerek yaşayan tek canlı; insanoğludur".

Bu bilme; ku
şkusuz ki Romanya’nın başkentinin Bükreş olduğunu ya da birazdan babamızın işten eve geleceğini bilmek gibi bir bilme değildir. Bu bigiyle yaşamak; ruh dünyamız üzerinde derin izler açan; farklı; çok önemli bir bilme biçimidir. Çünkü buradaki bilgi; duygu bileşeni çok güçlü; benliğimiz üzerindeki tesiri çok yüksek olan bir bilgidir.

"Bilindiği gibi insan; hazzı arama ve elemden kaçınma temel eğilimi içersinde yaratılmıştır."

Freud’a ait bu insan psikolojisi çözümlemesi; diğer bir anlatımla insanın haz vereni arama; ona yaklaşma; acı verenden ise kaçma ya da kaçınma eğiliminde olduğunu ifade eder. Ölüm gerçekten de yaşayan her insan için çok önemli bir elem kaynağıdır. Ölümden korkan insanoğlu aynı zamanda korktuğu şeyin düşüncesinden de; yani ölümü düşünmekten de korkar. Temel eğilimi gereği de korktuğu şeyden hep kaçınır; uzak durmaya çalışır. Bunu bazen bilinçli yoldan yapar bazen de sözkonusu kaçışı istemsiz olarak bilinçdışı düzeyde gerçekleştirir. Onun için toplumumuzda ölümden her bahsedildiğinde "ağzını hayra aç" denir; hemen bir metal ya da tahta parçası bulunur ve oraya "tık tık" diye iki kere vurulur.

Ölüm düşüncesinden ve bizzat ölümü hatırlamaktan kaçış aslında bizim kendimize verdiğimiz ve ölümün kaçılacak kadar korkunç bir yaşam gerçeği olduğuna ilişkin son derece yanlış bir mesaj şeklidir.
Bu mesaj zaten var olan ölüm korkumuzu iyice su yüzüne çıkarır; daha çok derinleştirir. Onun için ölüm gibi son derece mühim bir yaşam gerçeğinin gerçekliğini zihin düzeyinde evvela kabul etmeli; onunla her yeri geldiğinde korkmadan yüzleşebilmeli; üzerinde bir kaç çift laf edebilmeli; böylece beynimize yanlış mesajlar göndermemeye azami derecede özen göstermeliyiz.

(Çoğu kişi belki korkmadığını söyleyebilir. Ancak bir çok duygu bilinçdışı düzeyde yaşanır; bilinç alanında farkedilmeyebilir. Fakat bu yaşantı bizi tıpkı bilinç düzeyindeki duygularımız gibi alttan alta etkiler. Durup dururken gelişen; bakınca sebepsiz gibi görünen; düşündüğünüzde açıkçası bir sebep de göremediğiniz bazı sıkıntılı; kasvetli; karamsar anlarınızı hatırlayın! Beyin böylesi anlarda bilinçdışı boyutta bir şeylerle uğraşıyor; daha çok da olumsuz nitelikli anılarınız ya da kaygılarınız üzerinde bir dizi çalışma yapıyordur genellikle.)

"Ölüm korkusu sadece ölüm anından ya da hayatın sonlanacak olmasından duyulan yüzeysel bir korku değildir. Bu korku aslında ölüm sonrası için duyulan endişelerin yol açtığı çok daha derin ve köklü bir korkudur"

MÜHİM BİR BİLİŞSEL ÇELİŞKİMİZ:
"BİR GÜN ÖLECEĞİMİZİ BİLDİĞİMİZ HALDE HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞAMAK"

"Bilişsel çelişki" olgusu psikolojinin önemli konuları arasındadır. Her bilişsel çelişki sahip olunulan bilişlerin önemiyle orantılı olarak bir stres; gerginlik; huzursuzluk ve çatışmaya neden olur. Evet; bir gün öleceği gerçeğini bilinçli yahut bilinçdışı farkındalık düzeyinde ama mutlaka bilip de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak bu bilişsel çelişkilerimizin başında gelir.

Ya
şayan bir insanın kendisini bekleyen ölüm gibi acı bir akıbetten hiç ürkmemesi; iç dünyasında bu ürkütücü gerçekle ilgili bir takım psikolojik reaksiyonların gözlenmemesi takdir edilmelidir ki pek mümkün değildir. İnsan düşünen bir canlı olduğu için; kendisini beklediğini iyi bildiği / inandığı bir gelecekten elbetteki endişe duyar. Bu son derece doğal bir tepkidir. Ölüm gerçeği her insanın başına bir kere gelecek. Ancak ölüm korkusuna sebep olan ölme düşüncesi kapımızı sık çalan davetsiz misafirlerimizden.

Bu çelişkimizi biraz olsun zayıflatarak üzerimizdeki tesirini azaltabilmek bakımından şunu deneyebilirsiniz:

Bu yüzü soğuk misafirimizin zaman zaman (bir yakınımız öldüğünde vs.) zihin evimize kendiliğinden gelip de bizi hazırlıksız yakalamasını beklememeli; uygun zamanlarımızda; zaten gelecek olan misafirimizi kendimiz davet etmeliyiz.
Böylece bu düşünceye karşı duyarsızlaşabilmeliyiz. Ölüm gerçeğini biliyor olmamız; bir gün öleceğimizi bile bile hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak zorunda olmamız; nedeni belirsizmiş gibi görünen bazı iç huzursuzluklarımızın bir kısmının asıl müsebbibidir. Yegane çözüm ise ölüm gerçeğinden kaçış değil; onunla sık sık ve samimi olarak yüzleşmektir.

"İnsanoğlu yaşarken korkulu ölüm bekleyişinden her ne kadar uzak bir görüntü çizse de aslında bu anlamlı korku hücrelerinin en ücra gözeneklerine kadar sinmiştir bir defa. Zihni olmasa bile hücreleri bu gerçeğin farkındadır artık"

50 yaşında olan Ahmet Bey yılların emeği olan birikimleri ile çok güzel bir villa alır. Yıllardır başını sokacağı küçücük bir yuvanın özlemini duyarken aldığı bu villa hiç tahmin bile edemeyeceği bir mükafattır kendisine. Öyle ya; çok; çok mutlu olmalıdır. Evet; gerçekten de çok mutludur aslında. Özellikle de ilk başlarda. Ama bu mutluluğu da diğerleri gibi yine kısa sürer. 1 hafta; belki de 1 ay sonra ruh dünyasında her şey yine eski tas eski hamam olmaya başlar. Konu açıldıkça; "Evim - evim güzel evim" der belki ağzıyla ama artık iç dünyası bu seslenişe; eskiden ki o güzelim duygusal reaksiyonları vermez olur. Kendisini kendisi yapan bütün hücreleri bu geçici hedefinden kurtulmuş; yine o görünmez mecraya kilitlenmiştir sanki. Öyle ya; darağacına asılacağını iyi bilen ve bunu her an bekleyen bir kişi kaç dakika uzak tutabilir ki kendisini bu mühim gerçekten! Kaç dakika oyalayabilir ki kendisini incik boncuk kabilinden uğraşılarla!

Hiç ölmeyecekmiş gibi çabalama ve yaşama bizde; ölüm korkusuna ek olarak; sahip olduklarımızı kaybetme gibi haklı bir endişenin yol açtığı başka tür bir korkuya da sebep olur. Korkumuz böylece katmerleşir. Çok şeye sahip olan insanların bir çoğunun daha az mutlu olmasının temelinde yatan nedenlerden biri de işte budur. Sahip olunan onca güzellikleri bir gün uzaktan bakan garip bir yabancı gibi öylece bırakıp gitmek! (Öneri: Sahip olduklarınızdan zaman zaman az da olsa verin ki vermenin; yani kaybetmenin o kadar kötü bir şey olmadığına zihninizi inandırın.)

"Kaybetmekten en çok; kaybedeceği şeyi en çok olanlar korkar."

Ben hiç ölüm korkusu yaşamadım ki diyenlerimiz bilinç altı derinliklerinde neler olup bittiğini keşke görebilselerdi! Yoksa; görünürde bir sebep olmadığı halde onca varın içinde daha çok mutlu olmamız gerekmez miydi!

Psk. İzzet Güllü