Son zamanlarda televizyon kanallarında içerikte aynı ancak formatta farklı birçok yarışma programı türedi. Yarışanlar kimler? Çocuklar; anneler; babalar; damatlar; gelinler... Hepsi psikolojik ve fizyolojik bir yarış içinde.
Peki bu yarışmalar birdenbire böyle nasıl yaygınlaştı? Türkiye nin ilk güzellik yarışması; 1926’da İpek Film Şirketi tarafından düzenlendi. ’16-25 yaş arasındaki hanımlar arasında mühim ve ciddi bir müsabaka yapılacaktır’ başlığıyla reklamlarda yerini aldı. Güzellik derecelendi. Peki ya elenenler? Güzellik yarışmalarının peşi sıra tarih 2000 li yılların başlarını gösterdiğinde gözetlenme yarışmaları ve gelin-kaynana programları sıradaydı. Onu takip eden eğlence yarışmaları ve bilgi karşılığında para kazandıran yarışmalardı. Yurtdışından kopya edilen bu yarışmalar ülkemize göre değiştirildi ve ekranlarda yerini aldı. Ekonomik krizin baş gösterdiği vakitlere denk getirildi yarışmalar. İş bulamayan kişilere bir çıkış kapısı şöhret olmak. Böyle gösterildi; böyle anlatıldı halka. Şöhret olursan hayatın kurtulur hem senin hem de ailenin. Kısa yoldan kazanç böyle sağlanıyordu. Tabi ki işin iç yüzü farklıydı. İnsanların kendilerini ispatlamak adına başvurdukları bu yarışmaların son kurbanları da çocuklar.
İlk önceleri en güzel çocuk yarışması yapıldı. En güzel çocuk kimin? Gelinlikle poz verdirilen çocuklara bir de cinsellik motifleri eklendi; göğüs dekoltesi ve değişik pozlarla. Sonrasında en iyi ağlayan çocuk yarışması. Anneler ve babalar çocuklarını kıyasıya ağlattılar. En iyi kim ağlayacak; en çok kim acı çekecek? Bir çocuk nasıl olurda böyle zorlamalara tabi tutulabilir? Yeteneklerini milyonlara ispatlamak zorunda bırakılan çocukların psikolojik durumu nasıl bu kadar göz ardı edilebilir? Çocukları ele alırken onların ruhsal ve bedensel gelişimine zarar vermemek gerekiyor.
Peki bu yarışmalar bu kadar dikkatli mi davranıyor?
Yarışmalarda çocuklar büyük insanlar gibi gösteriliyor; kıyafetler; saçlar; makyajlar… 9 yaşında çocuk ağıt yakıyor tüm içtenliğiyle; sesine o hüznü yansıtmaya çalışıyor; diğer yandan 10 yaşında başka bir kız çocuğu tuhaf bakışlar atarak seyirciye oynuyor. Bunların yanında aileler de çocuklarının bu durumuna destek oluyor ve daha çok oy almaları için yüreklendirmenin yanında onlarla birlikte yarışmaya katılıyorlar. Sanatı ve sanatçılığı böyle aktarıyorlar çocuklara. Halbuki bu yarışmalara katılan çocuklar meslek seçimine karar verebilecek yaşlarda değiller. Şarkıcılık onlara ve ailelerine bir kurtuluş yolu olarak empoze ediliyor. Bir maraton koşusu gibi; çocuk her hafta biraz daha iyi olmaya çalışıyor. Reyting için kullanılıyor.
Sahne önünde çocuğuna sarılarak ağlayan anne ve çocuğun psikolojisi halkı da ağlatıyor; böylece reytingler onlara yüzlere katlanıyor. Bunun yanı sıra yarışmalardaki dekorda bir diğer problem. Ekrandaki led ışıklar epilepsi hastalarını krize sokabilecek nitelikte. Hem psikolojik hem de bedensel sağlığı tehdit eden yarışmalar için tek önlem; programların kısa aralıklarla bölünüp reklam alınması oluyor.
Kültür nereye gidiyor? Evlenmek için; borçlarımızı ödemek için; güzelliğimizi ve yeteneklerimizi kanıtlamak için; değişmek ve değiştirmek için yarışmalara katılıyoruz.
Medenileşme olarak algıladığımız aslında kültürümüzün yozlaşması mı?
Bu biz miyiz?
Biz nereye gidiyoruz?
ANAHTAR KELİMELER:
Reyting: Televizyon kanallarının izlenme oranlarına göre alınan sayısal sonuç
Ruhsal Ve Bedensel Gelişim: Yaş düzeyine;çevresel faktörlere göre değişen psikolojik ve fiziksel değişim ve gelişim