Konuşmalarımız bu şekildeyse karşımızdaki kişide şu duygulara neden olur:
EMRETME; YÖNETME:
Yapman gerekir……………….yapmak zorundasın………………………..
· Korku yada aktif direnç yaratabilir;
· Söylenenin tersini denemeye davet edebilir;
· İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açabilir.
UYARMA; TEHDİT ETME (GÖZ DAĞI VERME)
“……………yapamazsın…………………..olur”; Ya yaparsın; yoksa……………”
Korku; boğun eğme yaratabilir;
Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelemeyeceğini denemeye yol açar.
Gücenme; kızgınlık; isyankarlığa neden olabilir.
AHLAK DERSİ VAAZ VERME
“………………yapmalıydın”; “senin sorumluluğun”;
Zorunluluk ya da suçluluk duygusu yaratır;
Kişinin durumu daha şiddetli savunmasına yol açabilir;
Kişinin sorumluluk duygusuna güvenilmediği izlenimini verir.
ÖĞÜT VERME; ÇÖZÜM GETİRME; FİKİR VERME
“Ben olsam…………….”; neden……………yapmıyorsun?”; sana önerim……”
Kişinin kendi sorunlarını çözmesinde aciz olduğunu ima eder;
Kişinin sorunu bütünüyle düşünüp; değişik çözümler getirip seçenekleri denemesine engel olur;
Bağımlılık yapabilir.
MANTIK YOLUYLA İNANDIRMA; TARTIŞMA
“İşte bu nedenle hatalısın…..”; “olaylar gösterir ki…………”; “gerçek şu ki……….”
· Savunucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır;
· Kişinin kendisini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.
· Çoğunlukla kişinin sizinle iletişimini kesmesine ve artık sizi dinlememesine yol açar.
YARGILAMA;ELEŞTİRME; SUÇLAMA
“Olgunca düşünmüyorsun..”; “sen zaten hep tembelsin……”
· Yetersizlik; aptallık; yanlış değerlendirme anlamını taşır;
· Kişiyi olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açar;
· Genellikle kişi yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar (ben kötüyüm) karşılık vermesine yol açar (sanki kendisi mükemmel)
ÖVME; GÖRÜŞÜNE KATILMA
“Çok güzel…….”; “bence harika bir iş yapıyorsun”; “bence de o kişi berbat biri”
· O kişiye karşı beklentilerinizin çok olduğunu ima eder;
· İstenilen davranışı yaptırabilmek için;söylenen içtenlikten yoksun bir manevra gibi algılanabilir;
· Kişinin benlik algısı ile övgü uygun değilse kişide kaygı yaratabilir.
AD TAKMA; GÜLÜNÇ DURUMA DÜŞÜRME
“Koca bebek…….”; “hadi bakalım Süpermen…..”; “geri zekalı”; hadi sende sulu göz”
· Kişinin kendini değersiz hissetmesine ; sevilmediği kanısına varmasına yol açar;
· Kişinin benlik algısı üzerinde olumsuz etki yapar;
· Genellikle kişiyi karşılık vermeye yöneltir.
TAHLİL ETME; TEŞHİS; TANI KOYMA
“Senin derdin ne biliyor musun?”; “aslında sen öyle demek istemiyorsun”
· Tehdit edici; tedirgin edici olabilir; ya da başarısızlık duygusu uyandırabilir;
· Kişi kendini korumasız; kıstırılmış hissedebilir; kendisine inanılmadığı kanısına varabilir;
· Kişi yanlış anlaşılma endişesi ile iletişimi kesebilir.
GÜVEN VERME TESKİN; TESELLİ ETME
“Aldırma……”; “boşver düzelir………”; “hadi biraz neşelen…………”;
· Kişinin kendini anlaşılmamış hissetmesine neden olur;
· Kızgınlık duyguları uyandırır; (sana göre kolay tabi)
· Genellikle “kendini kötü hissetmen doğru değil” biçiminde algılanır.
İNCELEMEK; ARAŞTIRMAK; SORUŞTURMAK
“neden?.......Kim?.......Sen ne yaptın?.......Nasıl?......”
· Soruları cevaplama genellikle eleştiri veya zorunlu çözüm getirdiğinden; kişiler genellikle; yarı doğru cevap vermeye; kaçmaya ya da yalan söylemeye yönelir.
· Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından; kişi sorunu gözden kaçırabilir.
KONUYU DEĞİŞTİRMEK; İŞİ ALAYA ALMAK;
“daha güzel şeylerden konuşalım…”; hadi yine dünyayı kurtardın”
· Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine; onlardan kaçmak gerektiği mesajını ima edebilir;
· Kişiye sorunlarının önemsiz; saçma; ve geçersiz olduğu anlamını verebilir;
· Kişi bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir.
Kendinize bu testi uygulayın ama unutmayın bu test nasıl iletişim kurduğunuzu değil; iletişimde kendinizi nasıl gördüğünüzü ölçer. Hem testten yüksek puan aldıysanız hemde yukarıda ki iletişim engellerinizi kullanıyorsanız iletişim problemi yaşadığınızı ama bunun karşınızdaki kişiden kaynaklandığını düşündüğünüzü gösterir. O zaman insanlarla çatışma yaşar ama düzeltmek için çaba harcamazsınız.
İLETİŞİM TESTİ
1= Asla 2= Çok seyrek 3= Bazen 4= Genellikle 5= Her zaman
1
Görüşmelerde; zamanın yüzde ellisinden azında ben konuşurum.
1
2
3
4
5
2
Konuşmakta olduğum kişinin rahat mı yoksa gergin mi olduğunu bir bakışta anlarım.
1
2
3
4
5
3
İnsanlarla görüşürken bilerek onları rahatlatacak şeyler yaparım.
1
2
3
4
5
4
Karşımdakine dinlemekte olduğumu ve ilgilendiğimi belirtmek için basit sorular sormaya çalışırım.
1
2
3
4
5
5
Başkaları konuşurken sabırlı olur; onların sözünü kesmem.
1
2
3
4
5
6
Benimki farklı olduğunda; karşımdakinin bakış açısını gerçekten anlamaya gayret gösteririm.
1
2
3
4
5
7
Kavgalara ben başlamam; başlamış olanlara katılmam.
1
2
3
4
5
8
Onları düzeltmek zorunda kalsam dahi insanları eleştirmem.
1
2
3
4
5
9
Birisi bir soru yönelttiğinde kısa ve doğrudan bir yanıt verir ve gereksiz açıklamalardan kaçınırım.
1
2
3
4
5
10
İnsanlara yanıtlamakta zorlanacakları ani sorular yöneltmem.
1
2
3
4
5
11
Başkaları ile konuşurken; söylemek istediğimi ilk 30 saniye içinde ifade ederim.
1
2
3
4
5
12
Dinleyicim anlamaz göründüğünde; iletmek istediklerimi tekrarlar; yeni kelimelerle ifade eder ve özetlerim.
1
2
3
4
5
13
Dinleyicimin ne söylediğimi anladığından emin olmak için; düzenli olarak ondan yanıt almaya çalışırım.
1
2
3
4
5
14
Diğer kişilerin aynı fikirde olmadığını sezdiğimde; konuşmayı keser; ona fikrini sorar ve itirazlarını karşılamadan önce onun görüşlerini anlatıp tamamlamasını beklerim
1
2
3
4
5
DEĞERLENDİRME
60-70
İletişim yeteneğiniz kusursuz
45-59
İletişim yeteneğiniz iyi
34-44
İletişim yeteneğiniz ortalama
35’in altı
İletişim yeteneğiniz ortalamanın altında
1. İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ ÇEŞİTLERİ
a. Aktif Çatışma ( Kötü Adam Ne Söylerse Kötüdür) :
(1) Karşı karşıya gelen kişilerin; birbirlerinden hoşlanmamaları; birbirlerine kızmaları durumunda; aktif çatışma ortaya çıkar. Aktif çatışma sergileyen kişiler; birbirlerinin ne söylediğine aldırmadan; hatta birbirlerini yeterince dinlemeden karşılıklı eleştiri yöneltirler yada kavga ederler. Arabaları çarpıştıktan sonra; meraklı kalabalığın ortasında uzun tartışmalara girişen sürücüleri bilirsiniz. Bir defasında gözlemiştim sürücülerden birisi; geniş el ve kol hareketleri yaparak; bağıra çağıra “Ya anlaşalım ya da polis çağıralım” diyordu. Öteki sürücü de benzer bir öfkeyle bağıra; bağıra “Hayır; ya polis çağıralım ya da anlaşalım” diyordu.Bu tartışma aktif çatışmaya örnektir.
(2) Diyelim ki bir arkadaşınız size belli bir konuda haksızlık etti; siz de “ayıp olur” diyerek sesinizi çıkarmadınız. Aradan zaman geçti ve aynı arkadaşınız; sizin yanınızda farkında olmadan küçük bir pot kırdı. Siz de hemen parlayıp “Sen zaten hep böyle yaparsın” derseniz; bir aktif çatışma başlatmış olursunuz. “Sen zaten hep…” sözü; zamanlaması kötü ve suçlayıcı bir genellemedir. Böyle yapmak yerine; arkadaşınız size haksızlık ettiğinde; anında tepki vermeliydiniz.
(3) Eğer görünürde belirgin bir sebep olmadan karşımızdaki insandan rahatsız oluyorsak; bu rahatsızlığa yol açan sebep; büyük bir ihtimalle bizim içimizde gizlidir. Örneğin; sahip olduğumuz fakat hoşlanmadığımız bazı özelliklerimiz vardır; ve bu özelliklere sahip olduğumuzun farkına da varmayız. Böyle bir özelliği bir başka insanda gözlediğimizde; bilinçli olmaksızın o insandan rahatsızlık duyabiliriz. Diyelim ki ben telaşlı bir insanım; telaşlı olmaktan ötürü rahatsızlık duyuyorum ve bu durumunda farkında değilim. Bu özelliklere sahip biriyle tanıştığımda; o kişiye açık-seçik tanımlayamadığım bir öfke duyabilirim. Temelde öfkem kendime yöneliktir. Kendimize öfkelenmek yerine bir başkasına öfkelenmek iletişim çatışmalarına sebep olabilir; fakat herhalde kaygımızı azaltan bir yoldur. Çünkü bir başkasına öfkelenmek; kendimize öfkelenmeye oranla daha ekonomiktir; bize daha az acı verir.
2. Pasif Çatışma (Küsler Diyalogu) :
a. Birbirlerine küs olan kişilerin; sokakta ya da bir koridorda karşılaştıklarını görmüşsünüzdür. Genellikle olay şöyle gelişir: Birbirlerini daha uzaktan görür görmez “kanları beyinlerine hücum eder.” Yakın geçmemek için arayı açarlar; mümkünse birisi karşı kaldırıma geçer. Aynı hizaya geldiklerinde başlarını hızla yan tarafa çevirirler. Bu sırada kalp atışları artmış solukları hızlanmış; yüzlerinin rengi değişmiştir. Göz göze gelmeden hızla geçip giderler. Bu kişiler birbirlerine iki mesaj vermektedirler;
(I) Birinci mesaj: “Sen benim için önemli değilsin; yoksun; bak işte görmedim seni” şeklindedir. Bu mesaj yüzeysel bir mesajdır. Bu kişiler birbirlerine farkında olmadan bir mesaj daha vermektedirler.
(II) İkinci mesaj: “Sen benim için çok önemlisin; senin için yollarımı değiştirdim; kalbim soluğum hızlandı; yüzüm gözüm kızardı; sen beni çok ilgilendiriyorsun”
b. Gerçektende; her ne kadar “Sen beni ilgilendirmiyorsun “ mesajını vermeye çalışsak da; küs olduğumuz insanlar aslında bizi çok ilgilendirir. Çünkü; bizi gerçekten ilgilendirmeyen tanımadığımız insanları görünce böylesine zahmetlere girişmeyiz. O halde birbirimize küserek; birisi yüzeyde; diğeri ise gizli olan iki mesaj veriyorsak; çelişkili davranıyoruz demektir. Bu çelişkimizi fark ettiğimizde; bize acı veren birtakım küskünlüklere son verebiliriz.
c. Kendi içimizdeki çatışmayı çözdüğümüzde; karşımızdaki ile yaşadığımız pasif çatışmayı giderme ihtimalimiz artar. Özellikle küserken; farkında olmadığımız birtakım psikolojik ihtiyaçlarımızı gidermek amacıyla yola çıkarız. Eğer küsen ben isem kendime şu soruyu sormalıyım: “Karşımdakine küsmem; benim hangi ihtiyacımı gideriyor; küsmek dışında başka hangi yolla bu ihtiyacımı giderebilirim?” Söz gelişi; bazı küsmelerimizin altında yatan temel neden “ilgi görme” ihtiyacımız olabilir. Eğer bu gerçeği fark edersek; söz konusu ihtiyacımızı küserek gidermeye çalışmak yerine; daha dolaysız yollara yönelebiliriz.
d. Pasif çatışmanın sergilendiği durumlardan birisi de öfkenin içe atılması; ifade edilmemesidir. Birbirlerine kızan insanlar; aralarında hiçbir şey yokmuşçasına iletişimlerini sürdürdüklerinde; pasif çatışma sergilemiş olurlar.
3. Varoluş Çatışması:
a. Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa yada onun sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse; bu duruma varoluş çatışması denir. Varoluş çatışması sırasında kişinin dikkati; karşısındakine değil kendisine yönelmiştir. Yani bu tür çatışma sergileyen kişilerin her biri kendi varoluşunu yaşamaktadır. Bu yüzden de birbirlerine gönderdikleri mesajlar yerine ulaşmaz; adeta teğet geçer. Aşağıda birbirlerini iyi
işitmeyen iki kişinin konuşmasına bakalım.
(1). Eve mi gidiyorsun?
(2). Hayır eve gidiyorum?
(3). Ben de eve gittiğini sanmıştım.
(4). Yukarıdaki konuşmada mesajlar yerine varmamış; dolayısıyla da iki insan iletişimde bulunmuş gibi gözükseler de birbirlerine ulaşamamışlardır.
b. Bazen de birbirimizi doğru işitiriz ama işittiğimizle ilgisi olmayan cevaplar veririz. Örneğin:
1. Ayşe- çok mutluyum; sonunda o konsere bilet buldum.
2. Elif- Kitabımı gördün mü yarın sınavım var.
3. Ayşe- Hem de en önde.
4. Elif- Kaybettim galiba; şimdi ben ne yapacağım.
Bu örnekte Ayşe de Elif de yalnızca kendileriyle ilgilendiler: Birbirlerinin söylediğini ya dinlemediler ya da dinleseler bile; işittikleri mesaja uygun bir cevap vermek yerine; kendi iç dünyalarına uygun bir şeyler söylediler. Günlük yaşamdaki sıkıntılarımız; dikkatimizi başkalarına yöneltmek yerine; kendi ihtiyaçlarımıza; sıkıntılarımıza yöneltmemize yol açabilir. Diğer bir söyleyişle; sahip olduğumuz sorunlardan ötürü; ben-merkezci ( ego-santrik) davranabilir; karşımızdakini anlamak yerine; kişisel duygu ve düşüncelerimizi ifade edebiliriz. Zaman zaman her bireyin böyle davranması; yani varoluş çatışması sergilemesi doğaldır. Fakat ben-merkezci davranmayı; varoluş çatışması sergilemeyi bir alışkanlık /bir kişilik özelliği haline getirmişsek; bu durum hayatımızı güçleştirebilir.
c. Günlük yaşamımızda sıklıkla imalı iletişimler sırasında da varoluş çatışması yaşanması ihtimali oldukça yüksektir. “Kızım sana söylüyorum; gelinim sen anla” anlayışının hakim olduğu iletişimlerde; mesaj sahibi tarafından asıl hedeflenen kişi; üzerine alınmayabilir ya da mesajı yanlış anlayabilir. Bazen de; imalı iletişime alışmış kişiler; aslında başkalarına verilen mesajların; kendilerine verildiğini zannedip alınırlar. Bu da bir varoluş çatışmasıdır.
4. Tümden Reddetme ( Hiç……..)
a. Eğer bir kişi kendisine yöneltilen mesajı tümüyle reddeder; tamamen aksi görüşü savunursa; tümden reddetme çatışması sergilemiş olur.
b. Tümden reddetme davranışı sergileyenler; belli bir konu üzerinde enine boyuna düşünmek; ayrıntılara inmek yerine; kolayca toptancı çözümlere ulaşıverirler. Ayrıntıya inmek; irdelemek ve araştırmak; tümden reddetmeyle bağdaşmaz. Çünkü bir konunun ayrıntılarına inerek incelediğiniz zaman; o konuya ilişkin olarak karşınızdakinin belirtmiş olduğu bazı görüşlere katılma ihtimaliniz ortaya çıkar.
c. Tümden reddetme çatışmasında ise karşıdakinin görüşlerini sorgusuz sualsiz reddetme eğilimi vardır. Günlük yaşamda bu tür çatışmanın sergilendiği ilginç örnekleri görmek mümkündür. Örneğin “Tek Yolculuk”; “Tek yol benim partim” diyen bir kişi tümden reddetme çatışması sergilemektedir. Yada “En Büyükçülük”. “En büyük takım bizim takım” diyenlerde tümden reddetme çatışması içine girmektedirler. Çünkü bir siyasi partinin de; bir spor takımının da her zaman; her alanda her açıdan üstün olması pek akla yakın gözükmemektedir; bütün parti ve takımların güçlü yanlarının olduğu gibi; zayıf yanları da bulunabilir. Fakat bu şekilde düşünmek; ayrıntıya inmektir. Böyle bir ayrıntıya inip; düşünmek yerine; toptan bir hüküm verip; “Tek yol bizimki; en büyük bizimki” demek herhalde insanlara daha kolay gelmektedir. Yalnız bu kolay çözüm yanında önemli bir sorun getirmektedir. “Tek…… “ ya da “En…” diye söze başlayanların karşılarındaki kişilerde; benzeri bir tavırla tümden reddetme çatışmasına girebilir. Bu durumda kiminkinin gerçekten “tek” ya da “en” olduğuna karar vermek oldukça güç olabileceği gibi; inatlaşma sonucunda daha büyük çatışmaların ortaya çıkması da söz konusudur.
5. Önyargılı Çatışma ( Ben kararımı çoktan verdim….)
a. Önyargılı çatışmada kişiler; belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce o konuda bir önyargı/ peşin hüküm edinmişlerdir; tartışma sırasında ısrarla bu önyargılarını savunurlar; tartışma; onların başlangıçta vermiş oldukları kararı herhangi bir şekilde etkilemez. Örneğin patronundan zam istemeye gelen bir çalışan; ücretinin çok az olduğunu düşünmektedir. Patron ise yeterli –hatta fazla- ücret ödediği kanısındadır. Oturup konuşurlar; tartışırlar; ikisi de birbirini ikna etmeye çalışır. Fakat masadan kalktıklarında; başlangıçtaki görüşleri değişmemiş; zam yapılmamıştır.
b. Yukarıdaki örnekte ve benzeri diğer önyargılı çatışmalarda çatışmanın sürmesine yol açan temel etken; önyargılı kişinin; önyargısını test etmek istememesidir. Önyargısını test etmeye niyeti olmayan kişi; bu yargısını değiştirebilecek nitelikteki birtakım yeni bilgilere kulaklarını kapatır. Dolayısıyla karşısındaki kişinin sözlerine de kulaklarını kapatmaya çalışır; o ne söylerse söylesin; kendi görüşünü sürdürür.Önyargılı çatışma sergileyen kişiler; karşılarındaki kişiyi dinlememeyi bazen o kadar ileri götürürler ki; “Ben onun fikrinin dibini bilirim” derler. Bu şu anlama geliyor: Eğer karşınızdaki kişinin fikirlerini dip köşe bildiğinizi sanıyorsanız; artık zahmet edip onu bir daha dinlemeniz gerekmez. Böyle olunca da; önyargınızı değiştirmenizde gerekmez.
6. Yoğunluk Çatışması ( Haklısın ama…….)
a. İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması söz konusu demektir.
b. Örneğin; bir kişinin çok güzel bulduğu bir film için diğeri”güzeldi ama o kadar da değil “ derse bu bir yoğunluk çatışmasıdır.
2. İNSANLAR NEDEN BİRBİRLERİYLE TARTIŞIR?
a. Sahip olduğumuz birtakım düşünceler bizi mutsuz edebilir; ruh sağlığımızı bozabilir. Söz konusu bu tür düşüncelere çeşitli adlar verebiliriz. Örneğin; “hatalı düşünceler”; “çarpıtılmış düşünceler ”yada “otomatik düşünceler” adı verilebilir. Genel olarak bir isim vermek gerekirse “Kalıplaşmış düşünceler” diyebiliriz.
b. Diyelim ki bir genç belediye otobüsüne bindi ve koridorun başında beklemeye başladı. Şoför de; “Arka kapıya yürüsene aslanım” diye seslendi. Bunun üzerine de genç adam sinirlendi ; kavga etti ya da en azından içinden köpürmeye başladı. Şimdi bu noktada gencin sinirlenmesine neden olan şeyin şoförün sözleri olduğunu ileri sürebilirsiniz. Oysa gencin sinirlenmesine sebep olan asıl sebep; onun kafasında zaten mevcut olan ve şöförün sözleri üzerine ortaya çıkan birtakım kalıplaşmış düşüncelerdir. Örneğin bu düşünceler şunlar olabilir; “Herkes bana kibar davranmalı”;”benimle nasıl böyle konuşur”. Söz konusu bu düşünceler; gencin sinirlenmesine; kavga etmesine yol açabilir. Halbuki; aynı kalıp düşüncelere sahip olmayan bir başka kişi;”şoförün görevi bu; otobüsün nizamını kollayacak elbette” diye düşünerek sinirlenmeden yürüyebilir.
c. Bunun yanı sıra “aslanım” sözü bazıları için bir hakaret; bazıları için övücü bir sıfattır. Kişiler arasında bu tür farklılıkların ortaya çıkmasına sebep olan temel faktör; her birinin farklı bir düşünce kalıbına sahip olmasıdır.
d. Duygularımızı ve davranışlarımızı yönlendiren düşüncelerimizi iki ana gruba ayırabiliriz. Birinci gruptaki düşüncelerimiz; gerçekçi ve akılcıdır. İkinci gruptakiler ise akılcı ve gerçekçi değildir. Söz gelişi bir tanıdığım yolda bana selam verdiğinde; aklımdan “beni seven iyi bir dost” düşüncesi geçerse ve mutlu olursam; mutlu olmama yol açan bu düşünce gerçekçi ve akılcı sayılabilir. Aynı dostum yolda telaşla giderken beni görmezse ya da görmezlikten gelirse; bende “kimse beni sevmiyor; bu da yüz çevirdi” diye düşünüp üzülmeye başlarsam; muhtemelen gerçeklikten uzak davranmış olurum. Çünkü bu dünyada beni sevmeyen bazıları bulunabilir; fakat beni seven tek bir insan bile bulunmadığını ileri sürersem; her halde abartmış olurum. Şöyle bir düşündüğümde beni seven birçok kişinin bulunduğu muhtemeldir. “Kimse beni sevmiyor; bütün aksilikler beni bulur; her işte birinci olmalıyım” türündeki düşünceler; insanların kafalarında kalıplaşmış; katılaşmış; -büyük bir ihtimalle farkında olunmadan taşınan- birtakım kesin düşüncelerdir. İnsanlar bu tür düşüncelerinin doğru olup olmadığını test etmeye yönelmezler; bu düşüncelerini değiştirebilecek nitelikteki her türlü yeni bilgiden uzak dururlar.
1. Aşırı Genelleme:
a. Belli bir durumun ya da belli bir özelliğin; her yerde; herkes için geçerli olduğunu düşünmek genelleme yapmaktır. Genelleme yapan kişiler; bütün ile parça arasındaki farklılığı gözden kaçırırlar; “her kes; her zaman; daima; asla” gibi sözcükleri çok severler.
b. Bazıları şöyle der; “Bütün aksilikler beni bulur; ne zaman şemsiyemi alsam yağmur yağmaz; ne zaman almasam yağar; sınavda çalıştığım yerlerden soru gelmez; hangi konuyu çalışmasam oradan soru gelir”. Bu genelleme de gerçekçi ve akılcı sayılmaz. Herhalde bulutlar; bazılarımızı seçip; şemsiyesini alıp almadığını gözlüyor olamaz. Yada öğretmenler öğrencilerinin çalışmadıkları konuları hissedip; oralardan soru soruyor olamazlar.
c. İnsanlar kendi kendilerine “Hiçbir zaman başarılı olamayacağım “ yada bir başkasına “Sen adam olmazsın” derler. Bu tür kestirip atan genellemeler; kişinin kendisine olan güvenini sarsıcı; karşısındakinin ise benlik saygısını düşürücü niteliktedir. Kendimiz için olsun; başkaları için olsun; katı ve olumsuz tahminlerde bulunduğumuzda; hem saygısızlık etmiş hem de insanlara ait önemli bir özelliği unutmuş oluruz. Çünkü insanların en önemli özelliklerinden birisi de gelişme ve öğrenme potansiyelleridir. Bugün başarısız olan birisinin; yarın yeni bir şeyler öğrenmeyeceğini; kendisini geliştiremeyeceğini söylemeye hakkımız yoktur.
2. Kutuplaştırma ( Ya hep ya hiç )
a. Olaylara ve insanlara yönelik tutumlarımız sadece uç noktalarda olduğunda kutuplaştırmış sayılırız. Belli bir olayı kutuplaştıran kişi; bu olayı ya siyah ya da beyaz olarak algılar. Çünkü kutuplaştırmada “gri” yoktur; “kısmen” yoktur; “ya hep ya hiç” vardır. Kutuplaştıranlar ya çok severler yada tamamen nefret ederler. Günlük yaşamda kutuplaştırma eğilimi yüksek olan kişilerin; iki kutup arasında gidip geldiklerini görürsünüz. Bazı insanlar –mesela bazı ev hanımları- birbirleriyle son derece iyi dostturlar; günün herhangi bir saatinde birbirlerine gidip gelirler; aralarında teklif yoktur. Sonra bir gün bakarsınız ki küsmüşler; ve bunardan birinin şöyle dediğini işitebilirsiniz: “Ne o benim ölüme gelsin; ne de ben onun ölüsüne giderim”. Bu ilişkideki sorun; kişilerin birbirlerine yönelik tutumlarının orta düzeyde olmaması; hep aşırı uçlarda gezinmesidir.
b. 1950’li -60’lı yılların masal havasından henüz kurtulamamış Türk filmlerini biliriz. Kahramanlar ya “çok iyi” yada “çok kötü”. Her halde o filmleri çevirenler ve o filmlerden zevk alanlar; bir insanın %95 iyi; %5 kötü olabileceğini ya da %90 kötü; %10 iyi olabileceğini kabullenemiyorlardı. Bu düşünce tarzı bir kutuplaşmadır.
3. Kişiselleştirme (Üzerine alınma):
a. Eğer bir insan; aslında hiçbir etkisi olmadığı halde; başkalarının uğradığı sıkıntılardan; ortaya çıkan sorunlardan kendisini sorumlu tutuyorsa; kişiselleştiriyor demektir. Bizde sık rastlanır; misafirin kendisinden kaynaklanan sebeplerden ötürü başı ağrısa; ev sahibi suçu kendisinde arar. Eğer ev sahibi sadece çocuğuna kızdığı için kaşlarını çatsa; bu sefer misafir kendi üzerine alınır. (Bu yüzden misafirin yanında çocuklar azarlanmaz.)
b. Kişiselleştirmede kendi kendini suçlama söz konusudur; alınganlık söz konusudur. İn