Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Obsesif Kompulsif Bozukluk - Takıntılar

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) belirtileri; tıp literatüründe ilk kez ondokuzuncu yüzyılda tanımlanmış; ancak yirminci yüzyıl başlarında ayrı bir klinik sendrom olarak ele alınmaya başlanmıştır. OKB de iki temel belirti kümesi bulunmaktadır: Obsesyonlar ve kompulsiyonlar. Obsesyon kişide belirgin anksiyete ya da sıkıntıya neden olan; inatçı; tekrarlayıcı ve rahatsız edici düşünce; imge veya dürtülerdir. Kompulsiyonlar ise bu rahatsız edici düşüncelerin oluşturduğu kaygıyı azaltmak ya da korkulan sonuçlardan korunmak veya kaçınmak için yapılan tekrarlayıcı davranış veya zihinsel eylemlerdir. Kompulsiyonlar; büyüsel bir düşünce biçiminin sonucu olarak; kişiyi veya yakınlarını ölüm-hastalık-uğursuzluk gibi felaketle sonuçlanabilecek durumlardan korunmak amacıyla yapılmaktadır.

En sık görülen obsesyonlar kirlenme; mikropla ya da zehirle bulaşma obsesyonlarıdır. Hasta buna karşı aşırı derecede yıkama; temizleme ve bunu yaparken de sayma veya süre tutma şeklinde kompulsiyonlar geliştirebilir. Kişinin kendisine veya başkalarına zarar vereceği ya da istenmeyen bir davranışta bulunacağı korkuları da sık görülen obsesyonlardandır. Hasta bu durumda zarar verip vermediğini sürekli kontrol etme; başkalarına sorma veya itiraf etme şeklinde kompulsiyonlar geliştirebilir ve emin olamadığı için de tekrar tekrar bunu yapar. Simetri ihtiyacı olan hastalar; eşyaları tekrar tekrar düzenledikleri halde mükemmele ulaşamadıklarını düşünüp bununla çok vakit harcayabilirler. Çöplerin veya işe yaramaz eşyaları atmanın kötü sonuçlar doğuracağını düşünüp istifleyebilirler. Yaptığından emin olamamayla ilgili düşünceler ( acaba ütüyü prizde unuttum mu? Sokak kapısını kapamayı unuttum mu? gibi) nedeniyle hasta birçok kez kontrol eder; yine de tatmin olamayıp o kaygıya rağmen bir noktada bırakabilir. Cinsel obsesyonlar (Acaba eşcinsel gibi mi davranıyorum? Acaba bakışlarım başkalarının cinsel bölgesine mi takılıyor? gibi) olabilir; hasta kaygısını azaltmak için toplum içine girmekten kaçınabilir.

Genellikle obsessif düşünceler; hastanın değer sistemi ve yargıları ile çelişir özellikler taşır. Örneğin çocuğunu çok seven bir anne; ona zarar verebileceğinden korkabilir ve bundan korunmak için evdeki bıçakları ortadan kaldırır veya balkon kapısını kilitler. Oldukça dindar bir kişinin aklına sürekli tanrıya küfür sözcükleri gelebilir; hasta da bu durumda kompulsif olarak dua ederek bunu nötralize etmeyi amaçlar. Buradan anlaşılacağı gibi kompulsiyonlar her zaman bir davranış olarak dışa vurmaz; bazen ‘dua etmek’ gibi zihinsel eylemler de olabilir.

Obsesyonlar bazen hayal etme olarak ortaya çıkar. Bunlar kişiyi son derece rahatsız eden; canlı ve görsel yaşantılardır. Örneğin; çocuğu ya da annesi ve babası ile cinsel ilişkiye girdiği ya da onlara zarar verdiği şeklindeki sahnelerin tekrar tekrar yaşantılanması gibi.

Benzer durumlarda hep aynı düzende ve kalıplaşmış şekilde yapılan gerçekleştirilen kompulsiyonlara ‘’ritüel’’ adı verilir. Örneğin; yatmadan önce yatağın etrafında dört defa döndükten sonra yatağa girme gibi.

Hemen her insanın yaşamında; kimi zaman istenmeyen düşünceler akla gelebileceği gibi; geçici sıkıntı duygusu yaşanabilir ya da ritüel şeklinde tekrarlayıcı biçimde yapılan bir takım davranışlar gözlenebilir. Bunlar normal insan doğasının bir parçasıdır. OKB tanısının konabilmesi için; sözü edilen bu durumların kişinin günlük hayatını; sosyal yaşamını ve işlevselliğini etkileyecek düzeyde aşırı olması gereklidir. Hastalar zamanlarının önemli bir kısmını obsesyonlar ve kompulsiyonlarla geçirir ve bundan büyük bir sıkıntı duyarlar. Bu tabloya bedensel anksiyete belirtileri (kalp çarpıntısı; göğüste sıkışma hissi; titreme; terleme; ağız kuruluğu; sık idrara çıkma; baş dönmesi gibi) sıklıkla eşlik eder. OKB hastalarında çoğunlukla; zaman içinde belirtilerde artıp azalmaların görüldüğü süreğen bir gidiş gözlenmektedir.

OKB hastalarının %28-38 inde depresyon da birlikte görülür. Bazı depresyon hastalarında da obsesif kompulsif belirtiler görülebilir; ancak bunlar depresyonun tedavisi ile düzelirler. Oysa OKB hastalarının tedaviye yanıtı genellikle daha güçtür ve yüksek ilaç dozlarını gerektirir. Ağır OKB tablosu ile; gerçeği değerlendirmenin bozulduğu psikotik bozukluklar arasında ince bir çizgi vardır. Tuhaf obsesyonların olması ve obsesyonların hasta tarafından abartılı bulunmuyor olması ve gerçekçi kabul edilmesi psikoz lehine değerlendirilir.

Çeşitli araştırmalarda; yaşam boyu OKB görülme sıklığının %2-3 olduğu bildirilmiştir. Ayrıca; obsesif-kompulsif belirtiler; tanı ölçütlerini karşılamasa da; eşik altı düzeyde bir çok insanın yaşamını önemli ölçüde etkilemektedir. Ortalama başlangıç yaşı erkeklerde 18; kadınlarda 21 civarındadır. OKB nin diğer aile bireylerinde görülme oranı %20 civarındadır. Çocuklukta ya da ergenlikte ortaya çıkan OKB için daha yüksek oranda ailesel geçişten bahsedilmektedir.

OKB nin ilaç tedavisinin temelini antidepresan ilaçlar oluşturur. Depresyon ilaçları normal dozlarının 3-4 katı yüksek dozlarda etkili olurlar. Bu tedavi ile hastaların %50 sinde yeterli tedavi yanıtı alınamaz ve başka ilaçlarla (antipsikotikler; buspiron; lityum; antiepileptikler gibi) tedavinin güçlendirilmesine ihtiyaç duyulur. Tedavi süresi en az bir yıldır ve tekrarlama olduğu takdirde tedavi süreleri daha uzun tutulmalıdır.
Tedavide ilaçlar kadar etkili olduğu ispatlanmış psikoterapi yöntemi bilişsel davranışçı psikoterapidir. Davranışçı terapi yaklaşımında kişi kaygı veren ve kaygı verdiği için kaçınma davranışı oluşturan düşüncelerle (obsesyon) karşılaştırılmakta ve bu karşılaşmanın oluşturduğu anksiyeteyi azaltmak için devreye giren tekrarlayıcı hareketler önlenmektedir (tepkiyi engelleme). Amaç; düşüncenin oluşturduğu anksiyeteyi söndürmek ve alışma durumunun ortaya çıkışını sağlamaktır. Bilişsel terapi yaklaşımı ise hastanın kendi düşüncelerini daha az tehdit edici bir biçimde yorumlamasını sağlayacak yeni bir açıklama getirmeyi ve bu düşüncelerle ilgili sorumluluk algısını azaltmayı hedefleyen teknikleri içerir. İlaç ve bilişsel davranışçı psikoterapinin birlikte kullanılmasının daha etkili olduğu ve psikoterapinin nüksleri engellediği bildirilmiştir.

Uzm.Dr.Bülent Altıntaş