Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Psikoloji Yazıları: İnsan Yağmur Yağdığı İçin Islanmaz!

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
PSİKOLOJİ YAZILARI: İNSAN YAĞMUR YAĞDIĞI İÇİN ISLANMAZ!

“Kişi için gerçek; algıladığıdır.”
“Yağmur yağdığı için değil; şemsiye kullanmadığımız için ıslanırız.”

Bu iki veciz tespit; dış dünyadaki gerçekten ziyade bu gerçekle ilgili “zihnimizde” oluşan kendi / öznel algılarımızın önemli olduğunu vurgulamaktadır. Bu kadar önemli olan “doğru algı” için evvela “doğru bilgi” sahibi olmak gerekir. Çünkü doğru bilgi doğru algıya; doğru algı da büyük ölçüde doğru davranışlara götürür. İnsan tabiatına uygun olan bu doğru davranışlar ise psikolojik savunma ve savaşım sistemimizin desteklenmesine gerek direkt gerekse dolaylı olarak hizmet eder. Bu yazımda; doğru algının önündeki en büyük engellerden olan "üç algılama ve zihinsel işlem hatamız" üzerinde durmaya çalışacağım.

1. İçimizdeki Gizil Kıyas: Bu 3 temel algısal hatamızın başında mevcut durumumuzu “geçmiş” durumumuzla veya “diğer insanların” durumlarıyla kıyaslanması gelir. Bilinçli farkındalık yahut bilinçdışı düzeyde; kıyaslayınca aradaki “fark” algılanır ve bu farktan dolayı kişinin zaten var olan “gerilimi ” daha da bir artar. Kişi bir anda; “Ben önce böyle değildim; şu an neden böyle oldum; acaba ne olacağım; bu böyle daha ne kadar sürecek” gibi otomatik düşünceler fırtınasına tutulur; beynini mevcut sorunları üzerine iyice yoğunlaştırır. Buna yoğunlaşmadan öte tam bir “kilitlenme” hali demek belki daha doğru olur. Böylece kişi aslında en büyük yanlışın tam da içine / ocağına düşer. Çünkü bu hata; içimizdeki savunma ve savaşım sistemimizin işleyişini olumsuz anlamda etkiler. Kişi burada ısrarla ve sadece; “Ben çok uzun yaşam yolculuğumda ancak bir nokta mesabesinde yer tutan olumsuz bir dönemden geçiyorum. Bu; adı üzerinde sadece ve sadece bir dönem” diye düşünmelidir. İnsan beyni muhatap olduğu kelimelere anlamına uygun çağrışımsal tepkiler verir. Yaşadıklarımızı "Ben böyle oldum" diye adlandırmakla "ben sadece bir dönem yaşıyorum" diyerek ifade etmek beynimiz için asla aynı anlama gelmez. Dolayısı ile bu iki farklı "anlamlandırma biçimi" aynı duygusal reaksiyonlara neden olmaz. Yaşamakta olduğunuz gerçeği; gerçekçi bir biçimde yansıtan doğru anlamlandırma ve düşünce tarzı size; içinden geçtiğiniz zor dönemde beklediğinizden çok daha fazla katkı sağlayacaktır. Şu gerçek hiç bir zaman unutulmamalıdr ki; böylesi anlarda beynimizin gerçekçi bir dosta ve ondan gerçekleri duymaya her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı vardır. Bu şekilde düşünülürse eğer; yaşananlar hakikaten de bir dönem olarak kalır. (Bu; bir yangına tepki verme biçimimizin yangının şiddetini azaltma ya da artırma anlamında etkilemesine benzer). Biz psikologların öncelikli görevlerinden biri de zaten budur: Kişilere bu zor süreçte; kolay gibi gözükse de aslında uygulamada hiç de kolay olmayan ancak yapılması da lazım gelen şeyleri (algı; düşünce ve davranış anlamında) yapabilmeleri hususunda insanlara hem teorik bilgi danışmanlığı yapmak hem de birebir destek uygulamalarında bulunmaktır.

2. Her Bir Dalı Ayrı Bir Ağaç Gibi Algılamak:Yaşanan her türlü psikolojik problem; genellikle başka / yan semptomları da beraberinde getirir. Bu sonderece normal bir durumdur. Kişi yine “yanlış bilgi” neticesinde yaşadığı her sıkıntıyı “ayrı / müstakil” birer hastalıkmış gibi düşünür. Böylece kendisini; birçok sorunu bir arada yaşayan; pekçok hastalık altında ezilen ağır ve kronik bir hasta gibi görmeye başlar. Bu düşünce biçimi kişinin mevcut - sınırlı yaşam enerjisini iyice dağıtır; mücadele gücünü kısa sürede hızla tüketir. Diğer eksik / yanlış bilgiler ve algılar da buna eklenince durum iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Oysa ki kişi bu dönemde sık sık; yaşadığı sorunların aslında tek bir gövdesinin bulunduğunu; diğer sorunların ise sadece bu gövdenin doğal uzantıları / dalları hükmünde olduğunu hatırlamalıdır. Ağacın gövdesi kesilince dalları da zaten kendiliğinden kurur; derken yok olur ve gider. Dolayısı ile; sözkonusu kişiler (ve tabiki uzmanlar) böyle bir durumda tek tek dallarla değil; ağacın ana gövdesini kesmeye çalışmakla meşgul olmalıdır.

3. Sorunsuz Bir Yaşan Ütopyası - Gizil Beklentisi:İnsanoğlu genellikle; hayatının hiçbir döneminde sanki hiçbir sorun yaşamayacakmış ya da yaşamaması gerekiyormuş gibi; normal olan sanki buymuş gibi ütopik bir düşünceye / inanca sahiptir. Bu yanlış inanç da büyük oranda yanlış bilgiden kaynaklanır. Zira her insan; zaman zaman muhtelif sorunlar yaşayabilir. Bu da son derece doğaldır. Zaten bunun aksi pek de mümkün değildir. Fakat şu çok önemli gerçek unutulmamalıdır ki; daha önce de iffade etmeye çalıştığım gibi; sorunları sorun yapan aslında bizim bu sorunları algılayış ve anlamlandırış biçimimizdir. Zaman zaman yaşayacağımız sorunları doğru algılayabilirsek eğer; acı bir biberin lezzetle yenmesi misali; sözkonusu sorunların büyük bir kısmı hayatımızın farklı dönemlerinin farklı tatları - lezzetleri olarak yaşanır; her yaşanan şey gibi nihayetinde biter; sonunda da çeker ve gider.

"Olumlu Değil; Gerçekçi Düşüncenin Gücü!"
“Olumsuz düşünce” kadar her koşulda ve durumda “olumlu düşünmek” de sanıldığının aksine çok doğru bir strateji değildir. Sırf olumlu düşünmenin gücü diye bir kişiye “sen istersen hayatta üstesinden gelemeyeceğin hiç bir şey yoktur” der ve böyle şartalandırırsanız eğer; bu kişiyi üstesinden gelemeyecği bir işle / engelle karşılaştığında (ki yaşam bu tür aşılması güç engellerle doludur) ancak daha çok “yıkıma” uğratmış olursunuz. Bu yaklaşım; haddi zatında olumsuz düşünme biçimine bir tepki / reaksiyon olarak doğmuştur. İnsanoğlu; çoğu zaman karşısında sadece “iki seçenek” vardır zanneder. Bir seçenek sonuç vermeyince de hemen diğer uçtakine tutunur. Oysa çoğu durumda gözden kaçırdığımız “üçüncü” bir seçeneğimiz daha vardır ve genellikle de doğru olan hep bu üçüncü seçenektir. Ne öldürmek; ne ölmek... Barış içinde yaşamak gibi. Ne olumlu düşünce; ne de olumsuz düşünce... Sadece; “gerçekçi” düşünce...

Yaşadıklarımız eğer bizim bir “gerçeğimiz” ise; onlar hakkındaki algılarımız; düşüncelerimiz ve değerlendirme biçimlerimiz de “gerçekçi” olmak zorunda. İçinde yaşadığımız dünyayı; bilimin; doğru bilginin; mantığın ve vicdanın eşgüdüm halinde çalışarak inşa ettiği sağlıklı bir “algısal pencereden” seyredebildiğimiz mutlu; daha az sorunlu bir yaşam dileğiyle.

Psk. İzzet GÜLLÜ