Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Göçmenliğin Psikolojimize Etkileri

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
Yaklaşık olarak son 10 yıldır ülkemizde ruhsal rahatsızlıklar giderek artıyor. Bu durumla ilgili terapi seanslarımdan edindiğim izlenimi sizlerle paylaşmak istedim.Biliyorsunuz bir zamanlar Turgut Özal ‘Küçük Amerika olacağız.’ demişti. Sosyolojik olarak toplumumuzun yapısına baktığımızda Türkiye’nin genel yapısı için; özellikle Bursa için bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Amerika için baktığımızda Kızılderililer dışında; ki nüfusları çok az kaldı; Amerika’nın yani ABD’nin yerli halkı yoktur. İlk gelenler İspanyollar; İngilizler olmasına rağmen bugün neredeyse dünyanın her ülkesinden insanla karşılaşabiliriz ABD’de. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Türkiye de kaybedilen İmparatorluk topraklarından çok göç aldı. Kafkas göçmenleri; Rumeli göçmenleri; Afrika’daki topraklarımızdan gelenler v.s. Bugün Türkiye’de Boşnak; Arnavut; Arap;Muhacir;Çerkez gibi pek çok etnik kökenden şu anda Türkiye sınırları içinde olmayan topraklardan göçen önemli bir nüfus var. Bursa da bu anlamda oldukça karışık etnik kökenlerden oluşan bir şehir. Özellikle 1950 sonrasındaki yıllarda ise Türkiye sınırları içindeki illerden de çok göç aldı.
Yukarıda anlattığım ve hemen herkesin aşina olduğu bu toplumsal yapıdan bahsetmemin nedeni göç olgusunun psikolojimiz üzerinde çok olumsuz etkilerinin olması. Göçler genellikle iki önemli nedenle gerçekleşmektedir: Birinci neden savaşlar; ikinci neden de geçim zorluğudur. Osmanlı imparatorluğu sırasında topraklarımızın her yerinden insanlar evlerini; arazilerini; bazen akrabalarını ve işlerini bırakarak sonlarının ne olacağını bilmeden Türkiye topraklarına göç etmek zorunda kaldılar. Burada memleketlerinde yaşadıkları koşullardan çok daha zor koşullarda parasızlık çektiler; ağır işlerde çalışmak zorunda kaldılar. Ekonomik güçlüklerin yanı sıra toplumsal güçlükler de yaşadılar. Çünkü Osmanlı topraklarında her etnik köken kendi gündelik kültürünü devam ettirirken; Türkiye’ye geldiklerinde bütün farklı kültürler aynı şehirde bir potada erimek zorunda kaldılar. Bu koşullar özellikle erkeklerde ‘Travma sonrası stres bozukluğuna’ neden oldu. Bu psikolojik durumun gündelik hayata çeşitli yansımaları oldu. Erkekler depresyona girdiler ve depresyonlarını görmemek için alkole başladılar.Geçmişte kendisi iş sahibiyken burada emir altında çalışmak öfke biriktirmelerine neden oldu.Evde eşlerine ve çocuklarına şiddet uyguladılar. Kendi yaşadıkları mahalle dışında hiçbir yeri güvenli saymadılar ve kendileri dışındaki kültürleri yabancı bellediler. Şiddet gören eş öfkesini kendi çocuklarından çıkardı. Çocuklar anne-babalarının kültürleriyle kendi geldikleri şehrin kültürü arasında kaldılar. Onlar anne-babalarının geçmiş yaşamlarını bilmediklerinden doğdukları şehre ayak uydurmak istediler. Anne-baba bunu gördüğünde çocukların ve kendilerinin yeni geldikleri şehir tarafından yutulacağından daha da korktu ve kültürel olarak içine kapandı.
1950’lere kadar; bütün göçenler Türkiye’ye biraz uyum sağlamışken bu tarihlerden sonra da ekonomik nedenlerle ülke içinde bir hareketlenme başladı. Ülkenin batısının nüfusu gittikçe artarken bir de ekonomik nedenlerle batı ülkeleriyle ticari yakınlaşma ve batı kültürüyle yakınlaşma başladı. Yani son 100 yılda Türkiye’nin başına gelen ‘pişmiş tavuğun başına gelmedi’. Başka ülkeler de savaş gördü ama örneğin İngiltere son 30 yıla kadar pek de göç görmedi. Oysa Türkiye son yüz yıldır sürekli kabuk değiştiriyor ve bir nesilde neredeyse 3 nesillik gelişme yaşıyor. Bu durum da şiddetli kuşak çatışmalarına neden oluyor.
Özellikle son yıllarda ailede doğru kabul edilen değerler Türkiye’deki batı menşeli şirketlerde yanlış olarak kabul edilir oldu. Yetişkin bir insan; ‘insanlar arasındaki dayanışmanın ve yardımlaşmanın çok önemli olduğu’ vurgulanarak yetiştirilmişken; işyerinde bireysel başarının ve rekabetçiliğin değerli bulunduğunu gördü. Bu durumda kendi içinde ‘değerler çatışması’ yaşadı; kendini yalnız hissetti; bu nedenle de ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıktı.
Bizim gibi 200 yılı 100 yıla sığdıran ülkelerin ruh sağlığı ile ilgili daha çok çalışma yapması ve eğitimler vermesi gerektiğine yürekten inanıyorum. Sağlıcakla kalın.

OLAY GAZETESİNDE DE YAYINLANMIŞTIR.