Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Otizm: Otizm Nedir - Otizmin Tarihçesi - Otistik Çocukların Özellikleri - Tanı ve Tedavi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
OTİZİM NEDİR?

Otizm yaşamın erken dönemlerinde başlayan ve yaşam boyu süren sosyal ilişkiler iletişim davranış ve bilişsel gelişmede gecikme ve sapmayla belirli nöropsikiyatrik bir bozukluk olarak kabul edilmektedir. Nadir görülmesine karşın bireyin ve ailesinin tüm yaşamını etkilemektedir. Otistik bozukluk; ayrıca bebeklik otizmi; çocukluk çağı otizmi; erken bebeklik otizmi olarak da adlandırılan ve yaygın gelişimsel bozuklukların içinde en çok bilinenidir. Bu durum; sosyal iletişimde sürekli ve belirgin bozulmayı iletişimde sapmayı; sınırlı ya da streotipik davranışları ve ilgileri olmasını içerebilir. İşlevselliğin bu alanlarındaki bozulmalar; 3 yaşından önce var olmalıdır. Yaklaşık olarak otistik bireylerin %70’inde zeka geriliği vardır ve zeka geriliği en sık eş tanılı durumdur ( Fred R. Volkmar; Amı Klın & Robert T. Schultz; 2003).

Otizm nelerle karıştırılır?

Özelikle küçük yaşlarda; otizm; özellikleri ve seyri bakımından otizmden çok farklı olan başka hastalık ve bozukluklarla karışabilir. Otizm; doğumsal sağırlık; çocukluk çağı depresyonu; çocukluk çağına uygun konuşma sorunları; zeka geriliği; dikkat eksikliğiyle (hiperaktivite sendromu ) ile karıştırılabilir. (Korkmaz;2000)

Otizm en erken nasıl tanınır?

Göz temasında yaşanan sorunlar; karşılıklı dikkatin gelişmemesi; göz göze gelindiğinde anlamlı bir iletişim kurulmaması; bebeğin gereksinimlerini ifade etmek için değişik ağlamalar kullanmaması; nesnelerle ilgilenmemesi; kucağa alınınca susmaması; kucağa alınmaya direnmesi şeklinde erken belirtiler saptanabilir. (Korkmaz;2000) Otizmin kesin tanısı için kullanılan nesnel objektif bir yöntem; biyolojik bir tetkik olanağı yoktur. Gözleme dayanarak ve aileden alınan bilgilere göre tanı konur.

Otistik bir bebeğin altı aylık olduktan sonra otizm ile ilgili ortaya çıkan belirtileri: Bebek ağzına hiçbir şey koymuyorsa; yemek ve içmek istemiyorsa; seslenildiğinde hiçbir tepki vermiyorsa; çevreyi gözlemlemiyor ya da hiç bir şeyi taklit etmiyorsa; akranlarına kıyasla çok belirgin bir sakinliğe sahipse; kişilere ve nesnelere karşı korkuya kapılıp aşırı tepki veriyorsa; davranışları basmakalıp ise otizm belirtilerinin olduğu söylenebilir.
Otizmin kızlara göre erkek çocuklarda görülme oranı 3- 4 kat daha fazladır. Her on bin kişi içinde dört beş kişi tipik otistiktir; yaklaşık 15- 20 kişi de otistik davranışlar sergilemektedir (Korkmaz; 2000).

Otizm tanısı almış çocukların %70’inde zeka problemi bulunmaktadır. Otistik çocukların %10-15’i normal ve normal üstü zekaya; % 25-35’i sınır veya hafif zihinsel engele; ortalama %50’si ağır zihinsel engele sahiptirler

OTİSTİK ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ

·Göz kontağı kurmazlar.
·Huzursuz görünürler. Etraftaki bir takım değişikliklere stresli bir tepki gösterirler.
·Sözel ya da sözel olmayan birtakım ifadelere tepki vermeyebilirler.
·Zihinsel bir takım engelleri bulunur. IQ seviyesi çoğunda 50’nın altında çok azında 50–70 arası veya 70’ın üstündedir.
·Bir takım ses koku ışık veya dokunuşa aşırı hassastırlar. Bazıları ise sıcak soğuk veya herhangi bir acıya karşı oldukça duyarsızdırlar.
·Rutin olarak görmeye ya da yapmaya alıştıkları şeyleri severler. Zihinlerinde yaşadıkları ortamın bir haritasını gezdirirler ve yapılan her küçük değişiklik çocuğun stres yaşamasına neden olur.
·Bazı çocuklar çok saldırgan olurlar. Kendilerine; başlarına ya da eşyalarına zarar verebilirler.
·Tehlike ve korku duygusu hissetmezler.
·Yeme bozuklukları vardır.
·İletişim için konuşmayı kullanmazlar. Bazen de konuşulanları papağan gibi tekrarlayabilirler (ekolali).
·Sosyal ve duygusal aşıdan kendilerini izole ederler.
·Çoğunluklar insanlara değil de objeleri ve cansız varlıkları tercih ederler.
·Diğer çocuklar üzerinde etkili olan bir takım motive ediciler bu çocuklar üzerinde aynı etkiyi yapmaz.
·Yaşadıkları duygular genellikle kesindir. İhtiyaçları önceliklidir ( Simons & Oishi; 1987).
·Çok duygusal çocuklardır. Bu nedenle duygusal yaklaşım çok önemlidir.
·Öğrenmede isteksiz çocuklardır. Anlama için aslında çok çaba harcarlar ancak bu çabaları çoğu zaman görülmez. Bazı durumlarda bizi dinleyemezler ve böylece yetişkinlerin tembel ve isteksiz kelimelerine maruz kalırlar.
·Eğer çok önemli ihtiyaçlarıyla çatışmıyorsa kuralara hep uyarlar.
·Genelde sürpriz sevmezler; ne olduğunun söylenmesini isterler.
·Kızlara oranla erkek çocuklarında 3- 4 kat daha sık görülür.
·Birçoğu için sesler son derece rahatsız edicidir ve kulaklarını kapatırlar.
·Bazılarının ise olağanüstü duyum yetenekleri vardır.
·Sınıf düzeninde en arka sırada oturmayı tercih ederler.
·Tekrarlayan zıplama; ısırma; vurma; sallanma duyusal ihtiyaçlarının bir ifadesidir.
·Dokunmaya aşırı duyarlı olabilirler.
·Başkalarının ne düşündüğünü ve ne hissettiğini anlayamazlar.
·Birçok ülkede yapılan çalışmalarda otizmin görülme sıklığının 10.000’de 4- 5 olduğu bulunmuştur.
Otistik özellikleri olanları diğerlerinden ayıran/farklılaştıran; düşünme; anlama özellikleri;
1. Anlamın Anlaşılmasında Yetersizdirler
Davranışlar; olaylar; beceriler; düşünceler arasındaki bağlantıları anlamakta güçlük çekerler. Kendi dünyaları birbiriyle ilişkisiz bir sürü deneyim ve istekten oluşur. Bunlar arasındaki ilişkiler; altta yatan temalar; nedenler veya prensipler onlar için belirsizdir.
Davranışlar arasındaki neden sonuç ilişkisini kavramakta zorluk çeker. Özellikle kendilerinden ne istendiğini; ne beklendiğini ve çevrede olup biteni anlamada güçlük çekerler. Bu nedenle sosyal ortamın gerektirdiği kuralların altında yatan mantığı kavramakta zorlanırlar ve sosyal becerileri kazanmaları; çevrelerini gözlemleyerek; kendiliğinden gelişmez. Her bir sosyal davranışı tek tek öğrenmeleri gerekir. Örneğin; merhaba demek için öğretmenine elini uzatmayı öğrenen bir çocuk başka bir kişiye merhaba demek için elini uzatmaz. Birisiyle karşılaştığımızda merhabalaşmamız gerektiğini; bunun en basit sosyal iletişim davranışlarından biri olduğu bağlantısını kuramaz; çünkü bu davranışının altında yatan temayı kavrayamaz; sadece öğretmeniyle ilişkisi için gerekli bir davranış olduğunu düşünür.
Zeka düzeyi çok yüksek otistikler bile kültüre ait beklentileri; görenekleri anlamada karmaşa yaşarlar. Sosyal; kültürel çevrenin isteklerini; onlardan ne talep ettiğini anlamakta çok zorlanırlar.


2. Detaylara Aşırı odaklanma nedeniyle; Bütünü Algılamakta Zorluk Çekerler
Çok ufak ayrıntıları; özellikle görsel ayrıntıları fark etmede çok başarılıdırlar. Örneğin bir oyuncak arabanın kenarındaki minicik bir yazıyı görebilirler. Bu detaya takılıp arabayla ilgilenip onunla oynamaya başlamazlar. Bazıları ise farklı duyusal detayları fark etme özelliğine sahiptirler. Bu nedenle yemek odasına girdiklerinde masadaki yemeğe yönelmeyip; vantilatörün sesi hakkında yorum yapabilirler. Arabada radyo dinlerken dinledikleri müziğe değil; radyonun istasyonuna veya markasına odaklanıp bundan söz edebilirler. Sorun; ilgi gösterdikleri detayın o andaki durum; olay; beklenti vb. açısından önemli olup olmadığını değerlendirememeleridir. Bulundukları ortamda; o anda yapılan etkinlik; iş vb. için önemli olan özelliklere ve yapılana değil; kendileri için önemli olana saplanıp kalırlar; bu nedenle algılamaları gerekeni algılayamazlar.

3. İstenilen Noktaya Dikkatlerini Veremezler
Otistik bireyler istenilen noktaya dikkatlerini yöneltmekte zorlanırlar. Bunun yerine kendileri için önemli ya da eğlenceli gelen şeylere odaklanırlar. Bir konudan diğerine odaklanmaları da çabuk değişir. Odada sizin söylediğiniz kelime yerine uzaktan gelen bir sese odaklanabilirler. Dışarıda dalları rüzgarla hareket eden bir ağaca odaklanıp masanın üzerindeki nesneye yönelmekte zorluk çekebilirler. Bulundukları ortamdaki pek çok uyarandan hangisini seçeceklerini; neye dikkat etmeleri gerektiğini ayırt etmekte zorluk çekerler. Bu nedenle ya hepsiyle aynı anda ilgilenir; bir ona bir buna giderek bakarlar; araştırırlar ya da sınırlı bir şekilde bir nesne ile ilgilenerek; diğerlerine kendilerini kapatırlar. Sadece dıştan gelen uyaranları sıraya koyma; öncelik/önem sırasına koymada zorluk çekmezler; aynı zamanda kendilerini bombardımana tutan düşünceleri de yorumlamada ve sıraya koymada zorluk çekerler.

4. Somut Düşünürler
Soyut ve kavramsal düşünme süreçlerinde problemler vardır. Bazıları soyut kavramları çalışmalarla kazanabilirken; bazıları asla kazanamazlar. Örneğin kızdığı için kitabı yere atan birine; “bunu neden yaptın?” yerine; “kitabı atmandan hoşlanmadım; dışarıya çıkmak istemiyorsan istemiyorum demelisin; kitabı atmamalısın” gibi açık ve net bir şekilde ne yaptığı sorulmalı; isteğini nasıl ifade edeceği somutlaştırılmalıdır. Otistik bireyler için kelimelerin tek bir anlamı vardır; ikinci bir anlamı veya mecazi anlamı yoktur. Bu nedenle soyut kelimeleri; sembolik anlatımları; atasözlerini; deyimleri; mecazi anlamı olan kelimeleri anlamakta zorluk çekerler. Örneğin; “damlaya damlaya göl olur” atasözünün; para biriktirmekle ilgili bir anlamı olduğunu kavraması otistik bir birey için çok zordur. Bizi kızdıran bir çocuğa “kafanı koparırım” dediğimizde çocuk kendisine kızdığımızı anlar ama kafasını koparmayacağımızı bilir. Oysa otistik bir çocuk gerçekten kafasını koparacağımızı düşünerek çok korkar. Bilginin soyutlanmasında; muhakeme etme; kavramsal problem çözmede; yorumlamada zorluk çekerler.

5. Fikirleri Birleştirmede Zorluk Çekerler
Otistikler için olayları; kavramları tek tek öğrenmek; anlamak kolaydır. Olaylar; fikirler arasındaki bağlantıyı kurmakta zorluk çekerler. Özellikle birbiriyle zıt görünen kavramlarla ilişkili bilgileri anlamada / birleştirmede sıkıntı yaşarlar. Örneğin çiçekleri seven birinin; arkadaşı için çiçek toplamasını anlamayabilirler. “Çiçekleri seviyorsa niye kopardı?” diye sorarak sevme ve koparma kavramlarının zıtlığı nedeniyle bir arada olamayacağını bunu anlamadıklarını ortaya koyarlar. Çiçekleri koparmak kötü bir şey olduğu için koparan kişinin çiçekleri sevmediğini düşünürler.



6. Düzenleme Ve Bir Sıra İzlemede Zorluk Çekerler
Bir işi organize ederken istenilen sonuca ulaşmak için çeşitli elemanların bir araya getirilmesi gereklidir. Örneğin sandviç yapacağımız zaman gereken malzemelerin alınıp bir araya getirilmesi gereklidir. Otistik bir birey çoğul bilgileri bir araya getirmede zorluk yaşadığı için; hangi malzemeler var; hangi aletler kullanılacak; eksik olanların önceden temin edilmesi vb. pek çok bilgiyi bir araya getirme; gerekli hazırlığı yapma yani organizasyon yapmada güçlük çeker. Sırayla yapılması gereken işleri yaparken de zorluk yaşarlar. Basamaklar arasındaki ilişkiyi veya sonuçla kalan basamaklar arasındaki ilişkiyi kurmada başarılı olamazlar. Örneğin giyinirken izlenmesi gereken sırayı atlayabilirler. Organizasyon gerektiren işler hem o anda olana; hem de sonuca odaklanmayı gerektirdiği için zorlanırlar.

7. Genelleme Yapmada Zorluk Çekerler

Öğrendikleri bir beceri ya da davranışı genelde bir durumda öğrenir ve bunu başka durumlara genelleyemezler. Örneğin merdiven basamaklarını çıkarken 10 kadar sayan bir çocuk masanın üzerine konan oyuncakları sayamayabilir. Öğrendiği bir beceriyi farklı materyallerle; farklı ortamlarla ve farklı kişilerle çalıştıkça bu beceriyi genellemeyi öğrenir. Genelleme sürecine ulaştıktan sonra gereksinim duyduğunda bu beceriyi kullanabilir. Pek çok otistik çocuk annesiyle iletişiminde kullandığı bazı kelimeleri bir başkası ile iletişimde kullanmaz. Okulda gayet iyi yaptığı eşleştirmeyi evde yapmaz. Bu nedenle bazı beceriler ağır otistik özellikleri olan çocuklarda her ortamda; herkesle; her durumda ve her materyalle denerek çok uzun bir sürede ve çok tekrarla kazanılabilirler. Bu özelliklerin bazıları; hatta birçoğu öğrenme güçlüğü; zihinsel yetersizlik gösteren bireylerde de görülmektedir. Ancak otistik özellikleri olanlarda; hepsinin bir arada ve karşılıklı etkileşim içinde olması anlaşılması daha güç ve karmaşık sorunlara yol açmaktadır.

OTİZMİN TARİHÇESİ

“O amaçsızca gülüyor; parmaklarını havaya kaldırarak kalıplaşmış hareketler yapıyordu. Kafasını oradan oraya sallayıp aynı ses tonuyla bir şeyler mırıldanıyordu. Bunu büyük bir keyifle yapıyordu. Bir odaya konduğunda; insanları hiç önemsemeyip sallanıyor; nesnelere yöneliyordu. Hareketini önleyecek her adımı ve eli kızgınca itiyordu (Kanner; 1943). Kanner bu açıklamayı 5 yaşındaki Donald’a 1938’te yaptı.1943’te yayımlanan “Autistic Disturbances of Affective Contact” isimli kitabında bu gözlemlere yer vermiştir.
İlk kez 1943’te Leo Kanner affetif bağlantının otistik bozuklukları olarak adlandırdığı 11 olgu tanımladı. Bu olgularda doğumsal olgularda doğumsal olarak diğer kişiler ile olağan ilişki kurabilme yetisi yoktu. Kanner ayrıca çevrelerine olan olağan dışı yanıtları bildirdi. Bu yanıtlar streotipik motor manyerizmleri değişikliği direnci ya da aynılıkta ısrar zamirleri ters kullanma ve ekolali gibi iletişim becerilerindeki olağan dışılığı içeriyordu. Kanner’in fenomonolojik tanımı gözden geçirilmeye değer olarak kalmıştır. Kanner’e göre otistik çocuk; göze çarpan önemli bir bozukluğa sahip ilişki kurmakta yetersiz olup hayatının başlangıcından bu yana umursamaz aldırmayan ve çevresindeki her şeye kapalı olandır (Kanner; 1943).

Ancak Kanner bozukluğun bazı yönlerini yanlış olarak yorumlamıştır ve onun erken dönemdeki yanlış yargılarının düzeltilmesi zaman almıştır. Örneğin; Kanner; çocukların zeki göründüklerinden ve zeka testinin bazı bölümlerinde başarılı olmalarından dolayı; bozukluğu zeka geriliği ile birlikte olmadığını bildirmiştir. Ancak zamanla bir çok çocukta zeka geriliğinin olduğu fark edilmiştir. Bununla birlikte Kanner’in orijinal gözlemi ile uyumlu olarak belli alanlarda gelişmiş beceriler sıkla gözlenmektedir. Kanner orijinal olgularında anne babaların iyi eğitimli ve işlerinde başarılı kişiler olduğunu bildirmiştir. Bu durum otizmin patalojik anne baba bakımından kaynaklandığını düşündürmüştür. Ancak birçok kanıt bunu desteklememiştir. Eğer birçok faktör kontrol edilerek araştırılırsa otizmde sosyal sınıf ayrımı yoktur. Ayrıca otistik çocukların anne babalarının anne babalık yetilerinde özgül bir sorun yoktur ve duygu-durum bozuklukları ve bazı gelişimsel güçlükler hariç psikiyatrik bakımından da fark göstermezler. Son olarak Kanner Eugen Bleuler’in tipik olarak şizofrenide ben merkezli düşünceyi tanımlamak için kullandığı otizm terimini kullanmıştır. Kanner otizm ve şizofreninin ilişkisiz olduğuna inanmışsa da bu kelimeyi kullanması yıllarca karışıklığa neden olmuştur. Bu konuda bozukluğun ciddiyetiyle ilgili bir inanış vardı. Otizm çok ciddi olduğundan şizofreninin devamı gibi düşünülmüştü.
Kanner olgu bilimlerinde dikkatli gözlemleriyle gelişimsel durumu ortaya koymuştur. Tanımında sosyal ilişkideki eksiklikleri ve olağan dışı davranışları vurgulamıştır. 1960’lar süresince otizm doğası ve etiyolojisi ile ilgili olarak çok karışıklık yaşanmıştır. 1960’ların erken dönemlerinde bozukluğun nöropatalojik bir bozukluk olduğuna dair kanıtlar toplanmaya başlanmıştır. Otizm ve çocukluk çağı şizofrenisi arasındaki benzerlikler; farklılıklar ve tanımlarındaki kavramsal güçlükler çeşitli komplikasyonlara neden olmuştur. 1970’lerin gelişiyle birlikte bozukluğun nörobiyolojik bir nedeni olduğunu düşündüren önemli kanıtlar toplanmıştır. Bu kanıtlar epilepsi nöbetlerinin sık görünmesi; olağan dışı ilkel reflekslerin uzun süre devam etmesi ve diğer nörolojik belirtilerdir. Ayrıca bu psikotik çocukların büyük gruplarıyla yapılan çalışmalar başlangıç yaşının bimodal dağılım gösterdiğini ortaya koymuştur. İsrael Kolvin; Michael Rutter ve diğerlerinin bildirdiği üzere erken başlangıçta grup Kanner’in tanımladığı özelliklere sahipti. Geç başlangıçlı (5–6 yaşından sonra) psikotik delüzyonları halüsinasyonları ve diğer belirtileri ile daha çok şizofreniye benziyordu. Ayrıca geç başlangıçlı grupta aile öyküsünde şizofreninin daha çok görülmesi iki grubu ayırt ettirebiliyordu. Michael Rutter 1978’de aşağıdaki ölçütlere dayanarak tanının koyulmasını önerdiğinde bozukluğun sınıflamasında önemli bir adım atıldı:
1)Sosyal alanda gecikme ve sapma ( sadece zeka geriliği yüzünden değildir).
2)İletişim sorunları ( sadece zeka geriliği yüzünden değildir).
3)Streotipik hareketler ve manyerizmler gibi olağan dışı davranışlar ( aynılıkta ısrarlar).
4)Başlangıcın 30 aydan küçük olması.
Rutter’in tanımı ve otizm üzerinde yapılan çalışmalar DSM–3’ de bozukluğun tanımı üzerinde etkili olmuştur. DSM-3’de bozukluk ilk kez tanımlanmış ve yeni bozukluklar içinde yer almıştır. Otizmin şizofreniden farklılaşmasında DSM–3 “yaygın gelişimsel bozukluklar”terimiyle tanıştırmıştır. Bu terim otizmin gelişimsel süreçte ciddi bir normalden sapma olduğu ve bu nedenle yetişkinlik döneminde başlayan diğer zeka rahatsızlıklarından farklı olduğunu vurgular. DSM-4’de otizm bazı yaygın gelişimsel bozukluklardan biri olarak yer almaktadır.

OTİZMİN TANISI

DSM–4-TR’YE OTİSTİK BOZUKLUKLARIN TANI ÖLÇÜTLERİ

A.En az ikisi (1)’inci maddelerden ve birer tanesi (2) ve (3)’üncü maddelerden olmak üzere (1);(2);(3) maddelerden toplam 6 (ya da daha fazla) maddelerin bulunması.
(1)Aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendisini gösteren toplumsal etkileşimde nitel bozulma:
(a)Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el-kol hareketleri; alınan vücut konumu; takınılan yüz ifadesi; göz göze gelme gibi sözel olmayan birçok davranışta belirgin bozulmanın olması
(b) Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe
(c) Diğer insanlarla eğlenme ilgilerinin ya da başarılarının kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama ( örneğin ilgilendiği nesneleri göstermeme; getirmeme ya da belirtmeme)
(d)Duygusal ya da toplumsal karşılıklar vermeme
(2)Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma
(a)Konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması ( el kol ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yoları gibi bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir).
(b)Konuşması yeterli olan kişilerde başkalarıyla söyleşiyi başlatma ayda sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması
(c)Basmakalıp; yineleyici ya da özel bir dil kullanma
(d)Gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama
(3)Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış ilgi ve etkinliklerde sınırlı basmakalıp ya da yineleyici örüntülerin olmadı:
(a)İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağan dışı birden basmakalıp ve sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma
(b)Özgül işlevsel olmayan alışılageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimleri hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma
(c)Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örneğin; parmak şaklatma el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)
(d)Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma
B.Aşağıdaki alanlardan en az birinde; 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağan dışı işlevselliğin olması:
(1)Toplumsal etkileşim
(2)Toplumsal iletişimde kullanılan dil
(3)Sembolik ya da imgesel oyun
C.Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da Çocukluk Dizintegratif Bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz.[*]

OTİSTİK BOZUKLUĞUN ETİYOLOJİSİ

A.PSİKOLOJİK TEMELLER
Otizmle ilgili en çok bilinen kuramlardan biri uzun yıllar otistik çocuklarla çalışan Bruno Bettelheim (1967) tarafından formüle edilmiştir. Bettelheim’in temel düşüncesi otizmin; 2.Dünya Savaşı Alman toplama kamplarındaki mahkumlarda gözlenen kayıtsızlık ve umutsuzluğu çağrıştırmasından ötürü erken çocukluk döneminde çok olumsuz bir şeylerin olması gerektiği şeklindedir. Bettelheim’in hipotezine göre küçük bebek ana babasını reddetmekte ve onların olumsuz duygularını anlayabilmektedir. Bu küçük bebek kendi hareketlerinin ailesinin kayıtsızlığı üzerinde az bir etki yarattığını görüyordu. Böylelikle çocuk dünyanın kendi tepkilerine olan duyarsızlığına olan inancından ötürü; dünyayı etkileme gücüne sahip olamadığına inanmaya başlar. Otistik çocuk hiçbir zaman bu dünyaya girmez ancak çocuk dünyadaki acı ve hayal kırıklığa karşı otizmin “boş kalesini” kurar.
B. BİYOLOJİK TEMELLER
1.Genetik Faktörler:Otizme yönelik kalıtsal araştırmalar; bozukluğun ender görülmesinden ötürü zor yürütülmektedir. Otistik kişilerin nerdeyse tümünün hiç evlenmemesinden ötürü aile çalışmaları yöntemi bazı özel sorunları beraberinde getirir. Bununla birlikte ortaya çıkan kanıtlar otizmin kalıtsal bir temeli olduğunu öngörmektedir. Örneğin; otizmin riski; kardeşlerin birinde otizm görüldüğünde hiç otizm görülmeyen durumlara oranla 75 kat daha fazladır ( McBride; Anderson & Shapiro; 1996).
2. Nörolojik Faktörler: Otistik çocukların EEG’leri üzerinde yapılan ilk dönem çalışmalar bu çocukların çoğunun anormal beyin dalgası örüntüleri olduğunu göstermektedir (örn. Hutt ve ark. 1964). Diğer tip nörolojik çalışmalarda yine bir çok otistik çocuğun beyin hasarlarına ilişkin bilgiler açıklanmıştır (örn. Compbell ve ark.; 1982).

OTİZMDEKİ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI VE YAPILACAKLAR

ØKoklama Davranışları: Çocuğun büyük bir ihtimalle kokuya karşı hassaslığı vardır ve çok güçlü kokular arar. Koklamayı seven çocuklar kişinin kişisel alanına saygı duyamaz ve diğer kişiyi koklamam için çok yakınına gelme ihtiyacı duyar.
Yapılacaklar: Başka koklama tecrübeleri oluşturun. Örneğin; Losyon sürün veya değişik kokularla küçük şişeler halinde bir koklama kutusu sunun. Eğer çocuğun temizlik maddelerine ilgisi varsa; onun yanında iken ona temizlik görevi verin. Bir ya da iki tane temizlik şişesi alın; renkli su ile doldurun ve onun hoşuna giden güçlü bir koku katın.
ØMastürbasyon: Dokunuş süreçleme zorluğu olan çoğu çocuk genital organlardan gelen dokunmayı daha rahat süreçliyorlar. Çünkü feed-back çok güçlüdür. Feed-back ayrıca tahmin edilebilir. Bu motor hareketi otistik çocuk; çabuk öğrenebilir ve başarı ile tekrarlayabilir. Ayrıca mastürbasyon ritmik bir aktivitedir ve ritmik aktivitelerin sakinleştirici özelliği vardır.
Yapılacaklar: Vücudun başka bir tarafından duyu verisini süreçlemesi için fırsat tanıyın. Derin baskıyı arttırın. Ağırlık giysileri ile veya mumya olmayı hayal ederek onu sıkıca bağlayın veya çocuğu plastik toplarla dolu bir yere bırakın ve toplar içinde emeklemesini sağlayın. Kızlar için oturma alternatifleri araştırın.
ØPica: Yenilmeyecek şeyleri ağza alma alışkanlığıdır. Örneğin; toz; taş vb. yenilmeyen şeyleri yemek duygusu algılamayan bir çocuk için güçlü koku ve tat sağlar. Ayrıca çeneye vibrasyon geçirebilir. Bu da vibrasyona hassas vertibüler sistemi uyarabilir.
Yapılacaklar: Ağzına alıp ısırması için çocuğa vibrasyonlu oyuncaklar verin. Gün boyunca normal saatlerde oral stimülasyonu için yiyecekler bulun.
ØVurma; Tokatlama ; Çimdikleme; Sıkma; Yakalama ve Çekme: Vücudun diğer bölgelerine göre el aşırı hassas olabilir. Avuçtaki duyu verisi hafif dokunuşu olan acı tepkisini geçirmede yardımcı olur (dokunmakla acıyı azaltabilir).
Yapılacaklar: Ellerini birbirine bastırın ve el masajı yaptırın. Eliyle oynayabileceği uygun oyuncakları seçmek için mesleki terapiste başvurun. Çocuğun ellerini meşgul tutabileceği aletler bulun. Lastik ip bileziği; diğer bilekler; kol saatleri baskı sağladığı için kullanılabilir.
ØTükürükle Oynama: Bu ağza; parmaklara ve ovulan yere taktile verisi sağlıyor. Ağız vücudun ilk doğru duyu reseptörüdür ve genellikle elinden taktile verisini alma ve uygun bir şekilde süreçleme yeteneğini geliştiren çocuklar tarafından kullanılır.
Yapılacaklar: Oral ve taktile tecrübeleri için gün boyunca fırsatları arttırın.
ØFlapping ( El Çırpma): Vücudun bu hareketi; omuz; kol ve bileğin eklem ve kaslarına proriseptif duyu sağlıyor. Bu sakinleştirme duyusu; aşırı duyu yükleminin işareti olabilir.
Yapılacaklar: Duvar şınavı; ellerle yüksek bir yeri tutup zıplama; top üstünde ellerle yürüme gibi şeyler yaptırılabilir.
ØKoruyucu Oyun: Genellikle zayıf vücut koordinasyonu olan çocuklarda tekrar edilen oyunlar vardır. Çünkü bu oyunlar sadece var olan yetenekler üzerinde gelişiyor ve sofistike motor planlaması gerektirmez.
Yapılacaklar: Çocuğun kalın ve ince motor hareketlerini geliştirin. Desen gerektiren oyuncaklarla oynamasına fırsat tanıyın. Çünkü çocuklar bu desenleri rahatlatıcı bulabilirler.
ØIsırma ve Diş Gıcırdatma: Sakinleştirici bir etkisi vardır ve büyük ihtimalle kendini incittiğinin farkında değildir.
Yapılacaklar: Isırmadan önceki durumlara bir bakın. Eğer saldırgan davranışının kökeni seste; dokunuşta; duyu savunmasında ise duyu hassaslığını tanımlamaya ve yok etmeye çalışın.
ØGöz Kontağından Kaçınma: Çocukların göz kontağından kaçınmasının pek çok nedeni vardır. Bunlar:
a. Yanlarına bakmak; bir şeye direkt bakmaktan daha stressiz olabilir.
b. Aynı anda görsel ve işitsel veriyi süreçlemek zor olabilir.
c. Çocuklar işitsel veriyi daha iyi süreçleyebilmek için gözünü çevirebilir.
d. Çocuk; çizgi ya da şekil arıyor olabilir. Çünkü periferal bakmak görsel bilgiyi
değiştirebilir.
Yapılacaklar: Çocuğun etrafındaki kişilerle güven dolu ilişkiler kurun. Çocuğa aynaya bakmasını öğretin; kendi görüntüsüne ve yavaş yavaş gözlere bakmasını sağlayın. Çocuğun güçlerini ve ilgilerini geliştirerek insanların gözlerinin burunlarıyla birlikte nasıl bir üçgen oluşturduğunu gösterin. Eğer ağzın oval ve yüzün kendisinin de oval olduğunu görürlerse göz kontağında daha rahat olurlar. Direkt görsel kontaktı kullanmayan bir çocuk için dinlediğini işaret eden vücut pozisyonları öğretin. (Örneğin; biri konuşurken ellerinin hareketsiz kalması gerektiğini öğretin.)

OTİSTİK BOZUKLUĞUN TEDAVİSİ

Yalnızlıklarının çok dokunaklı ve semptomlarının çok belirgin olmasından ötürü otistik çocukların iyileştirme çalışmalarına büyük dikkat verilmeye başlanmıştır. Otizmin etiyolojisine yönelik kuramla birlikte ilk çabalar psikolojik doğasına yönelmiştir. Otistik çocukların tedavisinde genellikle olağan olmayan davranışların azaltılmasına; iletişimlerin ve sosyal becerilerinin arttırılmasına çalışılmaktadır. Otistik çocukların eğitiminde amaç yıkıcı davranışları azaltmak özellikle dil kazanımı iletişim ve kendine bakım becerileri başta olmak üzere öğrenmeyi arttırmaktır. Otizm yaşam boyu süren bir yeti yitimine neden olur ve birçok bireyin toplumun ve ailenin desteğine ihtiyacı vardır. Erken müdahale ile uzun sürede birçok bireyde daha iyi sonuçlar alınmaktadır; yaklaşık %15 kadar otistik birey yetişkin olduğunda bağımsız yaşayabilmekte ve kendisine yetebilmektedir. Yaklaşık %20’inin ise arada sırada desteğe ihtiyacı olmaktadır. Yaş arttıkça bir çok bireyde; sosyal ilgide ve iletişimde ve kendine bakım becerilerinde iyileşme meydana gelir; uzun süreli ana amaç; önemli olabilecek uyumsal becerilerin kazanılmasını sağlamak ve bağımsızlık için potansiyeli arttırmak olmalıdır ( Sandra L. Haris ve Jan S. Handleman; New Jersey university).
A. Otistik Çocukların Eğitimindeki Özel Sorunlar
Otistik çocukların eğitimini güçselleştiren birçok sorun vardır. Öncelikle rutinlerinin değişimine karşı uyum göstermezler ancak tedavinin yapısı ve doğası da değişim içerir. İkinci olarak yalnızlıkları ve kendilerini uyarıcı hareketleri etkili öğrenimi etkileyebilir. Üçüncü olarak özellikle otistik çocukları motive edecek farklı yollar bulmak güçtür. Otistik çocuklarda pekiştirecin etkin olması için belirgin somut ve çarpıcı olması gerekmektedir. Otistik çocuğun yanıt verdiği pekiştiricilerin ranjını arttırmada kullanılan sık kullanılan yöntem; çok istenilen yiyecek birincil pekiştirici olarak kullanılarak; övgü gibi bir sosyal pekiştiriciyle eşleştirme yapmaktır.
Otistik çocukların öğrenmesini etkileyen bir başka sorun dikkatlerindeki aşırı seçiciliktir; çocuğun dikkati görev yada durumun belirli yönüne odaklandığında; diğer olasılıklar; ilişkili olanlar da dahil; fark edilmeyecektir (Lovaas& ark.; 1971). Bu çocukların dikkatlerinde görülen aşırı seçiciliğin doğası onarlın genellemelerinin ya da öğrendiklerini diğer alanlara uyarlamalarını güçselleştirir.
B. Otizmin Tedavisinde Kuramsal Yaklaşımlar
1)Eğitimsel Yaklaşım:Çocuk okul rutinlerini tolere edebildiği en erken dönemde iyi bir şekilde yapılandırılmış yoğun b ir özel eğitime başlanmalıdır. Otistik çocukların eğitimlerindeki güçlükler nedeniyle sınıf ortamında öğrenci oranının düşük olması temeldir. Bozukluğu daha ağır olan çocuklar için tipik olarak hiyerarşik öncelik şöyle olmalıdır:
ØGörevleri yerine getirirken erişkinin rehberliğini tolere edebilme
ØSürekli olarak günlük rutini izleyebilme
Øİletişimsel anlam ve niyetleri geliştirebilme
ØÇağrışımsal öğrenmeden kavramsal öğrenmeye geçme.
Öğrenme dikkati dağıtmayan bir yerde yapılmalıdır. Otistik