Ülkemizde Özel Öğrenme Güçlüğü yaşayan çocuk sayısı oldukça fazla. Özel Öğrenme Güçlüğü; eğitimciler ve aileler tarafından yeterince bilinmediğinden bu özellikteki çocuklar; gerek okul içinde gerekse aile ve çevre içinde pek çok zorlukla karşılaşmaktadırlar.
Özel öğrenme güçlüğüne geçmeden önce; Can Dündar’ın çocukluğunda yaşamış olduğu ve bu konuyla birebir ilişkili olan kısa ve hoş bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum.
“Her şey ben ilkokula yazıldıktan sonra başladı. Bir akşam evde ders çalışırken annemin bana tuhaf baktığını fark ettim. Yazdıklarımı dikkatle inceledikten sonra mırıldandı. Az sonra elinde düz beyaz bir kağıtla çıkageldi.
“Bir ağaç çiz” dedi; bana.
Çizdim. Önce köklerini; sonra aşağıdan yukarıya doğru gövdesini ve daha sonra dallarını ve yapraklarını... ben çizerken annem “Allah Allah” diye söyleniyordu. Sonra kendisi bir tane çizdi. Önce kalın bir gövde; sonra dallar ve yapraklar; en son kökler... Ne fark eder ki?..
Sonra yazı yazdırdı. Yazdım. Hemen yanına kendisi yazdı. Baktım B’leri; D’leri; N’leri benimkilere benzemiyor. Onunkiler ters.
Sabah ayakkabılarımı bağlarken (ben hala bağlayamıyordum)
- “Öğretmenin bu yazdıklarına bir şey demiyor mu? diye sordu. Zaman zaman bana kızdığını söyledim. Tahta da yazılanları deftere geçirirken zorlandığımı; gecikince de “Tembel” diye fırça yediğimi anlattım.
“Niye zorlanıyorsun?” diye sordu annem.
“Çünkü tahta da yazılanlar da senin gibi...” dedim. “Ters aynı...”
Öyleydi gerçekten de; benim “ev” diye yazdığımı sınıftakiler “ve” diye okuyorlardı. N’leri; P’leri; K’ları ters yazıyorlardı. Herkesin sağ bildiği benim solumdu.Tahtadakileri defterime geçirirken düzeltmeye çalışıyordum. O yüzden gecikiyordum.
O gün öğleden sonra annem okula geldi. Öğretmenle bir şeyler konuştu. Ertesi günde kapısında “Davranış Bilimleri Enstitüsü” yazan bir yere götürdü.
“Bak bu abla doktor. Seninle biraz konuşacak” dedi. Güler yüzlü bir abla adını söyleyip tokalaşmak için elini uzattı. Uzattığı eli tersti. Tokalaşamadık. Sonra o da bir şeyler yazıp çizmemi istedi. Bunun çocuklarda çok sık rastlanan bir sorun olduğunu söyledi. O sözcüğü ilk kez orada duydum.... DİSLEKSİ....
Doktor dönüp arkasındaki dosyalardan bir kağıt çıkardı.
- “Bu çizimler ve yanındaki notlar Leonardo da Vinci’ye ait” dedi. Yazılar bana çok tanıdık geldi. Benim gibi düz yazan birini bulmuştum işte.Sonra masanın üstündeki aynayı elindeki kağıda tutup bize gösterdi.Annem hayretler içinde kaldı.Notlar onların diline tercüme edilmişti sanki. Ayna bir şifre çözücü gibi düzeltmişti yazıları... doktor abla bunun bir hastalık değil; bazı çocuklar da rastlanan türden bir bozukluk olduğunu anlattı uzun uzun. Disleksilerin bazı harfleri ve sayıları ters yazdıklarını; ancak bunun bir zeka eksikliğinden kaynaklanmadığını; hatta tersine; disleksil çocukların çoğunda üstün zeka saptandığını söyledi.
Edison’un; John Lennon’ın; Michelangelo’nun; Steven Spielberg’in; Prens Charles’ın; J.F. Kennedy’nin disleksil olduklarından söz etti. Yine bir disleksil olan Einstein’ın okumayı 9 yaşında söktüğünü ve normal okulda başarılı olamayınca da babası tarafından askeri okula yazdırıldığını anlattı.
- “ Bu saydığım isimlerin hepsi birer dahi idi. Bize göre ters yazmalarına itiraz edilmediği; tersine hoşgörü ile bakıldığı için dehalarını kanıtlayabildiler.” dedi. Çıktığımızda hastalığımı sevmeye başlamıştım. Yanılmamıştım işte. Ben değildim ters yazan onlardı.... farklılığımdan utanmamaya başladım. Ertesi gün okula cebimde bir ayna ile gittim. Ayna benim tercümanım olmuştu adeta. Yazdıklarımı onların diline çeviriyordu.Onların yazdıklarını da benim için düzeltiyordu.
Ancak o gün resim dersinde koptu kıyamet. Öğretmen hepimizden bayrak çizmemizi istemişti. Bir ay yıldız çizip; boyayacak ve sıramızın üzerine asacaktık.Önce yıldızı çizip; yanına bir hilal kondurdum. Sonra öğretmen tepemde bitti.
“Bu hilal ters” dedi.
“Hayır; düz “ dedim. Kağıdı önümden çekip; sınıfa gösterdi.
“Sizce bu hilal ters mi; düz mü?” diye sordu. Çocuklar hep bir ağızdan “ ters; ters” diye bağırmaya başladılar.Öğretmen tahtaya kalkıp doğrusunu çizmemi istedi.Kalktım; çizdim. Sınıf katıla katıla gülüyordu. Öğretmen “bak yine ters yazıyor” diye bağırdı. “Sen benimle alay mı ediyorsun? Bu ülkenin bayrağını ters çizemezsin herkes gibi çizeceksin” diye gürledi. Korkarak cebimden aynamı çıkardım. Tahtaya doğru tutup bakmalarını istedim. Aynaya yansıyan görüntü tam onların çizdiği gibiydi. Tersti.Aldırmadılar... hem alay ediyor; hem öfkeyle “Düz çiz... düz çiz” diyordu. Öğretmen; elimi avuçlarının içine aldı ve zorla bana ters bir hilal çizdirdi. Sınıfa döndü “Şimdi düz mü?” diye sordu.Herkes hep bir ağızdan düz dedi.”Haydi şimdi yerine” dedi öğretmen. İşte ben de terstim artık. Sırama doğru yürürken ensemde öğretmenin sinirli ses dalgalarını hissettim. “ Sözümü dinlerseniz; yarın hepiniz birer Leonardo olabilirsiniz” diyordu. Güldüm. Oturduğumda ay; tahtadan ters ters bana bakıyordu.
CAN DÜNDAR
Öğrenme güçlüğü olan çocuklarda okul öncesi dönemde yapılan müdahaleler en etkin sonucu veriyor; bu nedenle çocukta öğrenme güçlüğü belirtileri olması durumunda zaman yitirilmeden uzman yardımı alınması gerekiyor...
Öğrenme güçlüğü zaman içerisinde kendiliğinden ortadan kalkan bir sorun olmadığından; ailelerin “bekle-gör” yaklaşımı izlemesinin sadece çocuğun akranları ile arasındaki farkın birikerek artmasına ve ilave başka sorunların ortaya çıkmasına yol açabilir.
Öğrenme güçlükleri ve bunlarla bağlantılı akademik sorunların yardımsız olarak aşılmasının söz konusu olmayıp böyle bir sorunu olan çocuk derslerde anlatılanları anlamakta zorlanır. Çeşitli bilgi ve becerilerin zamanında kazanılmamasının etkileri ise birikerek artar ve nihayetinde çocuğun bilişsel kabiliyetini etkileyebilir ve çeşitli davranış sorunları ile ruhsal sorunlar yaşamasına neden olabilir.
Çocukların öğrenme süreci başlıca üç aşamada gerçekleşir; bu aşamalar şu şekilde özetlenebilir:
Yeni becerilerin kazanılması
Örneğin okumada çocuk sesleri sembollerle (harflerle) eşleştirdiğinde ilk aşama geçilmiş olur. Bu becerilerin birinci veya en geç ikinci sınıfta kazanılmış olması beklense de; çocukların çoğu küçük yaşlarda yetişkinlerin kendilerine kitap okuması ile birlikte bu becerileri kazanmaya başlarlar.
Kazanılan beceride ustalaşma
7-9 yaş civarında çocuğun sesleri sembollerle eşleştirme sürecinde hız kazanmış olması gerekir. Yani artık bu yaşlarda çocuk harfleri; kelimeleri ve cümleleri tereddütsüz biçimde okuyabilmelidir.
Becerilerin karmaşık biçimlerde kullanılması
Bu aşamada çocuk yazılı bir metnin anlamını idrak etme ve düşüncelerini yazılı olarak ifade etme becerilerinde ustalaşır.
Diğer çocuklar sonraki aşamalarda ilerlerken; öğrenme güçlüğü nedeniyle çocuğun bu aşamalardan birinde takılıp kalmasının aradaki uçurumun giderek genişlemesine neden olacağını ve telafisi zor ve hatta olanaksız bir noktaya varılmasına dahi yol açabilir.
ÖĞRENME GECİKMESİ İLE ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ AYNI ŞEY DEĞİLDİR
“Öğrenme güçlükleri öğrenme gecikmesinden farklı bir durumdur. Küçüklüğünde kitaplarla fazla karşılaşmayan; anne-babası kendisine kitap okumayan ya da zayıf bir eğitim sisteminden gelen çocukların akranlarını yakalamak için bir-iki yıla gereksinimi olabilir. Ancak öğrenme güçlüğü olan çocuklar her türlü olanağa sahip olsalar dahi bilgiyi etkin bir şekilde işleyemezler ve karmaşık okuma ya da aritmetik becerilerini zamanında kavrayamadıkça da akranları ile aralarındaki fark sürekli açılır.”
NE ZAMAN UZMAN YARDIMI ALMAK GEREKİR?
“Öğrenme güçlüklerine müdahale açısından okul öncesi dönem ile ana sınıfı dönemi en uygun zamanlardır. Anne-babaların da potansiyel sorunlara işaret eden bazı ipuçlarını bu yaşlarda fark etmeleri mümkün olur.
Sözel olmayan (örneğin matematik) öğrenme güçlükleri olan okul öncesi çağdaki çocuklar genellikle kaba ve ince motor becerilerini kazanmakta zorluk çekerler. Bu çocuklar oyun çocukluğu çağında sakarlıklar yapabilir ve çevrelerindeki mekânı keşfetmekten kaçınabilirler. Ayrıca legolar ve bloklarla oynamakta; resim çizmekte; yazmakta veya boyaları tutmakta; düğme iliklemekte ve bağcık bağlamakta da zorlanabilirler.
Sözel öğrenme güçlüğü (örneğin okuma) riski ile karşı karşıya olan küçük çocuklar ise konuşulan kelimeleri anlamakta veya kafiyeleri fark etmekte zorlanabilirler. Bu çocuklar oyun sırasında sesleri manipüle edemeyebilir veya sözlü yönergeleri izleyemeyebilirler. Örneğin “baş” kelimesi ile kafiyeli kelimeler sorulduğunda “kaş”; “yaş” ya da “taş” cevabını vermekte zorlanırlar.
Zamanında yardım alınmaması durumunda öğrenme güçlüğü olan çocuklar belirli bir aktiviteye has davranış sorunları geliştirebilirler. Örneğin sözel olmayan öğrenme güçlüğü olan bir çocuk matematik dersinde yaramazlık ederken; Türkçe dersinde böyle bir tutum sergilemeyebilir. Okuma güçlüğü olan bir çocuk ise okuma ya da yazma içeren ödevlerini yapmayı reddedebilir.
Orta çocukluk ve ergenlik dönemindeyse özgüven düşüklüğü ve depresyon gibi ciddi davranış sorunları ve ruhsal sorunlar gelişebilir. Bu yaşlardaki çocuklar artık akranlarından geride olduklarının farkına varırlar ve başkaları tarafından “aptal” olarak görülmekten korkarlar.
Elbette büyük çocuklara da yardım edilmesi mümkündür ve onlara da öğrenme güçlüğü konusunda nasıl hareket etmeleri gerektiği öğretilebilir; ancak beyin gelişimi açısından bu gibi becerilerin çok daha kolay öğrenilebildiği kritik dönem geçirildiğinden bu becerileri kazanmaları çok daha zor olur.”