Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kanola Yağının Beslenmede ve Sağlıkta Önemi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:56    Güncellendi: 18.02.2025 21:56
KANOLA YAĞININ BESLENMEDE VE SAĞLIKTA ÖNEMİ - Önsöz

Diyetle alınan yağların çeşitlerinin beslenme ve sağlık üzerindeki etkileri yağların miktarından daha fazladır (1).

Kardiovasküler hastalıklar; kanser; aritmiler gibi birçok hastalığın yağların nitelik ve niceliği ile ilişkisi olduğu bilinmektedir. Önceki çalışmalar sadece miktara odaklanırken şuan biliyoruz ki; yağın niteliği niceliğinden çok daha fazla önem taşımaktadır (2).

Yağın niteliği olarak tanımlanabilecek omega-3; α linolenik asit (ALA); eicosapentaenoik asit (EPA); decosahexaenoik asit (DHA) ve omega-6 (linoneik asit; araşidonik asit) yağ asitleri günlük yaşantının sağlıklı sürdürülebilmesi ve vücut çalışması için önem taşımaktadır. Vücudumuzda ALA ve linoleik asit sentez edilemediğinden “elzem yağ asitleri” olarak ifade edilir ve bu nedenle diyetle alınmaları gerekmektedir (3).

Brassica napus ve Brassica campestris (rapa) tohumlarından doğal çimlendirme metotları ile elde edilen Kanola bitkisi bize kanola yağını sunmuştur. Kanola yağı hem yağının niteliği bakımından hem de diyetle alınması gereken elzem yağ asitlerini içermesi bakımından oldukça önemli bir bitkisel yağdır (4;5).

Kanola yağı; düşük düzeyde doymuş yağ asidi (%7); yüksek düzeyde tekli doymamış yağ asitleri (%61; büyük çoğunluğu C18:1n-9; Oleik asit) ve orta düzeyde çoklu doymamış linoleik (%21; C18:2n-6) ve linolenik (%11; C18:3n-3) asit içeriği ile sağlıklı yağ asidi profiline sahiptir (4).

Kanola yağı aynı zamanda içeriğindeki E vitamini; K vitamini ve bitkisel steroller açısından sağlığı destekleyici bir işleve sahiptir (6).

Kanola yağının tarihçesi

Kolza ilk olarak M.Ö. 2000 yılında Hindistan’da kültüre alınmış; daha sonra Çin’e ve Japonya’ya yayılmıştır (7).

Kolza (Brassica napus) aralarında turp; lahana ve hardalın bulunduğu Haçlılar familyasına (Cruciferae) dahil yıllık bir yağ bitkisidir. Kışlık ve yazlık türleri vardır. Kültür bitkileri içerisinde erken çiçek açan ve erken hasat edilen bir bitkidir. Birçok yağ bitkisi sıcak iklimde yetişmesine karşın kolza hem kışlık hem yazlık ekilir. Tohumlarında yüksek oranda yağ (%36-52) ve protein (%20-25) bulunur. Ülkemizde Raps ve Rapiska adları ile de anılmaktadır.

Kolza tohumları çeşidine ve yetiştirildiği çevre koşullarına göre değişen oranlarda zararlı maddeler içerebilmektedir. Bunlar kükürt içeren glikositler (glukosinolatlar) ile erusik asit ve eicosenoik gibi yağ asitleridir. Her iki grup da gerek insanlar için gerekse hayvanlar için zehir etkisi yapan maddelerdir.

Kolza yağının %20-50 oranında erusik asit ve küspesinin de yüksek oranda glukosinolat içermesi nedeniyle 1979 yılında Sağlık Bakanlığı’nın girişimi ile kolza üretimi; işlenmesi; muhafazası; ticarete sevki; gıdalara katılması; yemeklik yağ olarak satılması ve küspesinin hayvan yemi olarak kullanılması yasaklanmıştır.

Kolza tohumu; yağca ve yaklaşık soya proteini değerinde proteince zengin olan çok önemli bir üründür. Bu nedenle Avrupa ve Amerika’da bu tohumdaki zararlı maddelerden kurtulmak için çalışmalar yapılmıştır. Değişik çeşitleri ele alınarak glukosinolat miktarı (gramında 30 mikromolün altına) ve yağındaki erusik asit miktarı yok denecek kadar düşük düzeylere indirilebilmiştir. Elde edilen türlere değişik ticari isimler veya orijinal çeşidin ismi verilmiştir. Bunlar arasında en tanınanı Kanada’da geliştirilen Kanola’dır (4).

Uzun yıllardan beri Kanada başta olmak üzere pek çok ülkede geniş çapta ekiliş ve üretim potansiyeline sahip kanola; 1940’lı yıllarda ikinci dünya savaşının patlak vermesi ile üretimi artışa geçmiştir ve Türkiye’ye ancak bu tarihlerde Romanya ve Bulgaristan’dan gelen göçmenlerle girmiştir (8;7).

Kanola dünyanın birçok ülkesinde önemli endüstri bitkilerinden biridir ve günümüzde en hızlı artış hızına sahip olan yağlı tohum bitkisidir (7).

Kanola yağı

Kanola yağı karnabahar; brokoli; lahana gibi mustard sınıfındandır (5). Kanola yağı; Brassica napus ve Brassica campestris (rapa) tohumlarından doğal çimlendirme metodları ile elde edilerek Kanada’da üretilmiştir (4;5). Kanola terimi Canada Oil Low Acid kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiştir (8).

Kanola; tohumlarında %40-45 yağ bulunur (8). Kanola yağı; düşük düzeyde doymuş yağ asidi (%7); yüksek düzeyde tekli doymamış yağ asitleri (%61; büyük çoğunluğu C18:1n-9; Oleik asit) ve orta düzeyde çoklu doymamış linoleik (%21; C18:2n-6) ve linolenik (%11; C18:3n-3) asit içeriği ile sağlıklı yağ asidi profiline sahiptir. Kanola yağı; diğer yağlardan krolofil ve sülfür içeriğiyle de ayrılmaktadır (4).

Kanola yağı aynı zamanda E vitaminince zengin olması nedeni ile bilinen en iyi yağ bitkilerinden biridir ve K vitamini için de önemli bir kaynaktır (6). 100g kanola yağında 115-220 mcg K vitamini bulunmaktadır (9). Ayrıca sağlığı koruyucu bitkisel sterolleri de içermektedir (6).

Kanola yağı beklide bugün kullanılan en dengeli beslenme yağ örüntüsüne sahip yağdır. Kanola yağı; zeytinyağı gibi yüksek oleik aside sahiptir. Yapısındaki linolenik asit miktarı bakımından ise soya yağına benzemektedir (4). Diğer bitkisel yağlarla kıyaslandığında en düşük doymuş yağ asidine ve en yüksek α-linolenik asit içeriğine sahiptir. Ayrıca linolenik asit içeriği %8-12 arasında değişmektedir. Kanola aynı zamanda fenolik bileşikleri de içermektedir. Hatta bazı yapılan çalışmalarda; oksidatif stres üzerinde bu fenolik bileşiklerin; yapısında bulundurduğu E vitamininden daha etkili olduğu bulunmuştur (10).
Amerika’da 1 tatlı kaşığı miktarına göre;
14g kanola yağında; Kalori: 120 kkal
Doymuş yağ 1g
Trans yağ 0g
Çoklu doymamış yağ 4g
Tekli doymamış yağ asidi 8g
Vitamin E 2 mg bulunmaktadır (11).

Kanola yağını diğer bitkisel yağlarla karşılaştırıldığında en uzun raf ömrüne sahip yağdır. Karanlık ortamda; uygun koşulda saklandığı sürece 1 yıl dayanmaktadır. 7-80C en iyi saklama sıcaklığıdır (12).

Kanola yağı; tüketicilerin diyet hedeflerine ulaşmasında yardımcı olabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Çünkü en büyük özellik olarak en düşük doymuş yağa sahiptir. Mısır özü yağı %13; zeytinyağı%15; palmiye yağı %51; soya yağı %15 ve ayçiçeği %12 oranında doymuş yağ içerir. Diğer yağların yerine kanola yağının tercih edilmesi önemli ölçüde ALA alımını da arttırmaktadır (6).

Ceviz ile kanola yağının yağ asit örüntüsü birbirine benzerdir. Cevizin kardiyovasküler hastalık riskini azaltmasının sebebini araştıran bir çalışmada; kanola yağı ile zenginleştirilmiş tahıl ile ceviz karşılaştırılmıştır. Amaç; cevizin kolesterol düşürücü etkisinin içerdiği yağ örüntüsüyle mi yoksa içerdiği başka bileşiklerle mi ilişkili olduğunu kanıtlamaya çalışmaktır. Çalışmaya 28 kadın ve erkek katılmıştır. Çalışma 6 haftalık 2 periyot halinde yürütülmüştür. Bu iki periyot arasında 4 haftalık dinlenme süresi vardır. Bir grup günde 30g ceviz tüketmiştir; diğer grup ise günde bir porsiyon kanola yağı içeren tahıl ürünü tüketmiştir. Çalışmanın sonunda; her iki grupta da lipit; lipoprotein ve plazma yağ asit açısından bir fark bulunamamıştır ve her iki grupta da total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerinin düştüğü görülmüştür. Buna bağlı olarak; diyetle tüketilen yağ asit örüntüsünün kardiovasküler risk açısından önem taşıdığı vurgulanmıştır (13).

Kanola; katı sıvı ve ham yağ olarak kullanılması; kanola yağının kaynama noktasının yüksek olması (2380C) ve donma noktasının -18 ve -20 0F olması nedeni ile yüksek ısıya toleranslı; dayanıklı multifaktöriyel bir yapıdır (12;2). Nötr tadının olması ve düzgün yapısıyla tercih edilebilecek önemli bir yağdır (2). Kanola yağı yapısındaki çoklu doymamış yağ asitleri ile vücudun esansiyel yağ asitleri gereksinimini karşılayabilmektedir (4).

Kanola ve kolza

Kanola ve kolza terimleri birbirleri ile karıştırılmakla birlikte; birbirinin yerine de kullanılmaktadır. Ancak; kanola ile kolza birbirinden farklıdır;

Kanola; Brassica napus ve Brassica campestris (rapa) tohumlarından doğal çimlendirme metodları ile elde edilerek Kanada’da üretilmiştir. Bu kültivarlar düşük erusik asit ve düşük glikozinat içeriğine sahiptir. Bundan dolayı kanola yağı kimyasal; fiziksel ve besinsel özellikler bakımından yüksek erusik asitli kolza yağından farklıdır. Zira yüksek erusik asitli kolza yağlarının laboratuar hayvanlarında kalp ve kas lezyonlarına ve bunu takiben de kalp rahatsızlıklarına yol açtığı gösterilmiştir (4).

Geleneksel kolza tohumlarından elde edilen kolza yağının; yağ asitleri bileşiminde %50’si oranında 22 karbon zincirli erusik asit ve yüksek oranlarda 20 karbon zincirli eicosenik asit bulunmasının diğer yağ asitlerinin oksidasyonunu engelleyerek; canlıların yağ metabolizmasını bozduğunu ve dolaylı olarak kalpte trigliseridlerin birikmesine yol açtığını ortaya koyulmuştur. Kolzada bulunan glikosinolatlar suyun varlığında myrosinaz enzimi vasıtasıyla parçalanırlar ve farklı miktarlarda İsotiyosiyanat; Nitril ve Tiyosiyanat oluştururlar. İşte bu parçalanmada oluşan hidroliz ürünleri hayvan organizmasına toksik etkide bulunurlar. 1970-1980 yılları arasında yapılan çalışmalar neticesinde Kanada ve Batı Avrupa tohum ıslahçıları kolzadaki erusik asit oranını düşürmeyi başarmışlardır (8).

Kanola kolzadan gelişmiştir ancak kanola yağı kimyasal; fiziksel ve besinsel özellikler bakımından ve sağlık üzerine etkileri açısından kesinlikle kolzadan farklıdır.

Kanola yağının içeriği ve beslenmedeki önemi

Yapılan çalışmalar; diyetle alınan yağların miktarından çok çeşitlerinin hastalıklarla ilgili olduğunu vurgulamaktadır. Keys ve arkadaşları ile Hengted ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar; doymuş yağ asidi alımının total ve LDL kolesterolü düzeyini arttırdığını; n-6 çoklu doymamış yağ asidinin ise kolesterolü düşürdüğünü kanıtlamıştır.

Kanola yağı; düşük düzeyde doymuş yağ asidi (%7); yüksek düzeyde tekli doymamış yağ asitleri (%61; büyük çoğunluğu C18:1n-9; Oleik asit) ve orta düzeyde çoklu doymamış linoleik (%21; C18:2n-6) ve linolenik (%11; C18:3n-3) asit içeriği ile sağlıklı yağ asidi profiline sahiptir (4). Trans yağ asidi içermemesi ve stearidonik asit içermesi ile de büyük bir önem taşımaktadır (1).

Omega-3; α linolenik asit (ALA); eicosapentaenoik asit (EPA); decosahexaenoik asit (DHA) ve omega-6 (linoneik asit; araşidonik asit) yağ asitleri günlük yaşantının sağlıklı sürdürülebilmesi ve vücut çalışması için önem taşımaktadır. Vücudumuzda ALA ve linoleik asit sentez edilemediğinden “elzem yağ asitleri”dir.

Bu yağ asitleri vücuttaki her hücrenin zarında bulunmakta ve hücre zarının görevini yapmasını sağlamaktadır. Kalp-damar; üreme; bağışıklık ve sinir sisteminin işlevleri de dahil bütün biyolojik işlevlerin düzenlenmesinde kullanılmaktadır (3).

Son dönem yapılan çalışmalar göstermiştir ki; uzun zincirli n-3 yağ asidi hipotriglisemik ve trans yağ asitleri ise hiperkolesterolemiktir (l). Yüksek linoleik asit alımının α-linolenik asidi baskılayarak EPA ve DHA yapımını azalttığı ve araşidonik asidi arttırdığı savunulmaktadır (14). Kanola yağında Omega-6’ nın omega-3’ e oranı 2/1’dir ve bu anlamda da büyük önem taşımaktadır (10).

Diyetle alınan n-3 yağ asidinin EPA’ ya dönüşmesi töropatik etkisinden dolayı önem taşımaktadır. Ancak; plazmada ALA’nın %0;2 den daha az olması EPA için yetersiz demektir (2). Kanola yağı ile günlük n-3 yağ asidi gereksinimi karşılanabilmektedir (4).

Stearidonik asit (SDA) uzun zincirli n-3 yağ asididir ve EPA ve DHA’nın ön maddesidir. EPA ve DHA oluşumunda stearidonik asit α-linolenik asitten daha etkilidir. Bitkisel yağlardan sağlanan stearidonik asit balık yağı yerine bir alternatif de olabilir (1).

Diyetle alınan SDA dokularda özellikle EPA olmak üzere uzun zincirli çoklu doymamış yağların düzeyini arttırmaktadır (15). SDA ve omega-3 yağ asidinin diyetle karşılanması ile plazma EPA düzeyi artmaktadır (2). Bugün SDA kaynağı olarak temelde kanola yağı gösterilmektedir (15).

Yapılan bazı çalışmalarda; desatürasyon yöntemi ile stearidonik asit içeriği arttırılan kanola yağında bu miktarın 4 kat arttırılabileceği kanıtlanmıştır.(2)

Kanola yağı aynı zamanda E vitaminince zengin olması nedeni ile bilinen en iyi yağ bitkilerinden biridir (6). E vitamini antioksidan ve anti kanserojen bir vitamindir. A vitaminini koruyarak etkinliğini attırır. Hücreleri korur. LDL kolesterolün oksidasyonunu önleyerek kalp-damar sağlığını koruyucu etki gösterir. Kırmızı kan hücrelerini serbest radikallerin yıkıcı etkilerine karşı korur. E vitamini bazı kimyasal karsinojenleri etkisizleştirerek kanserden koruyucu etki gösterir (16).

Bitkisel yağlar yağda çözünen vitaminler; fitostrerol; isoflavanoid; tokoferol gibi bileşikler içerirler (17). Kanola yağı bu anlamda da bir avantajdır (10). Bu bileşikler özellikle antimutojen etkileri ile bilinmektedir (18).

Kanola yağı sağlığa yararlı bitkisel sterolleri de içermektedir (12). Bu bitkisel steroller kolesterol emilimini azaltarak total kolesterolü ve LDL kolesterolü düşürürler (19).

Kanola yağı ve sağlıktaki önemi

Kardiovasküler hastalıklar; kanser; aritmiler gibi birçok hastalığın yağların nitelik ve niceliği ile ilişkisi olduğu bilinmektedir. Önceki çalışmalar sadece miktara odaklanırken şuan biliyoruz ki yağın niteliği niceliğinden çok daha fazla önem taşımaktadır (2).

Yapılan çeşitli araştırmaların sonuçları; omega-3 yağ asitlerinin sağlığın sürdürülmesi; kalp damar hastalıklarının önlenmesi; romatoid artrit; alzheimer gibi hastalıklara karşı korunmada; hamilelik ve bebeklik döneminde beyin ve göz gelişiminin desteklenmesinde katkı sağladığını göstermiştir.

Son yıllarda toplumumuzda kalp damar hastalıklarının yaygınlığı; yaş ortalamalarının artmasına paralel olarak alzheimer hastaların sayısının artış gösterdiği ve her 200 kişiden birisinde romatoid artrit görüldüğü ifade edilmektedir. Bu tür hastalıkların oluşum riskini azaltmada ve sağlığın korunmasında omega-3 yağ asitlerinin olumlu yönde etkilerinin olduğu çeşitli araştırmalarla ortaya konulmuştur (3).

Kanola yağı en iyi E vitamini kaynaklarından biridir (6). E vitamini promotasyonu inhibe ederek kanserde koruyucu rol oynar (21). Ayrıca; hücreleri korur ve LDL kolesterolün oksidasyonunu önleyerek kalp-damar sağlığını da koruyucu etki gösterir (16).

Kanola yağı içerdiği bitkisel steroller ve fitokimyasallar ile sağlığı geliştirici özellik taşımaktadır (6;10).

Ayrıca kanola yağının sindirimi; uzun zincirli omega-3 yağ asitlerinin plazma ve trombosit fosfolipidlerindeki düzeyini arttırmaktadır. Dolayısıyla kanola yağı sağlık açısından sağladığı yararlardan ötürü tüketilmesi önerilecek bir yağdır (4).
  • Şişmanlık ve kanola yağı
Bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boya göre ağırlığın arzu edilen düzeyin üstüne çıkması şişmanlık olarak tanımlanmaktadır (22).

Tekli doymamış yağ asitlerinden zengin kanola yağı; n-6 çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin mısır özü yağı ve hindistan cevizi yağının adipoz doku üzerine etkilerini araştıran ratlar üzerinde yapılan bir çalışmada; bu üç yağ iki şekilde tüketilmiştir. İlki yüksek yağlı diyettir ve enerjinin % 40’ ı yağlardan gelmektedir; ikincisi ise düşük yağlı diyettir ve enerjinin % 6’ sı yağlardan gelmektedir. Çalışmanın bitiminde; yüksek yağlı diyeti tüketen ratların vücut ağırlıkları; adipoz doku depoları ve toplam vücut yağ yüzdeleri düşük yağlı diyeti tüketen ratlara göre çok daha fazla ölçülmüştür. Mısır özü yağı içeren düşük yağlı diyeti tüketen ratların vücut ağırlıkları ve toplam vücut yağları ise kanola yağı içeren düşük yağlı diyeti ve hindistan cevizi yağı içeren düşük yağlı diyeti tüketen ratlara göre daha fazla bulunmuştur.

Yağ kaynakları adipoz dokudaki yağ hücrelerinin sayısını ve büyüklüğünü etkilemektedir. Yüksek yağlı diyet grubunda; mısır özü yağı tüketen ratlarda yağ hücreleri daha büyük olarak tespit edilmiştir; yağ hücre sayısı ise hindistan cevizi yağı tüketen ratlarda daha fazla bulunmuştur. Yüksek yağlı diyet tüketen grupta; kanola yağı tüketen ratlarda yağ hücre büyüklüğünün çok daha az olduğu gözlenmiştir ve plazma lipitleri diğer gruplara göre çok daha azdır. Sonuç olarak; kanola yağı diyetle yüksek alınsa dahi; diğer yağlarla karşılaştırıldığında adipoz dokulara etkisi daha azken; plazma lipitlerine olan olumlu etkileri daha fazladır (23).
  • Felç ve kanola yağı
Felç; kan damarlarının çatlaması (hemorajik felç) ya da kan pıhtısının damarları tıkamasıyla (trombotik veya iskemik felç) beynin bölümlerine kan akışı sonucu görülen bir hastalıktır. Omega-3 yağ asitleri alımı ile felç oluşumu arasındaki ilişkilerin incelendiği bazı araştırmalarda bu yağ asitlerinin felç oluşumunu engellediği; bazı çalışmalarda ise önemli bir etkisinin olmadığı ifade edilmektedir (3).
  • Zihinsel sağlık ve kanola yağı
Omega-3 yağ asitlerinin antisosyal davranış gösteren; öğrenme güçlüğü olan; şizofreni ve depresyona yol açan zihinsel dengesizliği bulunan bireylerin tedavisinde de etkili sonuçlar gösterdiği belirtilmektedir.

ABD’nin Boston kentinde şiddetli depresyonu bulunan ve intihar eğilimi olan bireylerde yapılan bir araştırmada bir gruba omega-3 yağ asitleri diğer bir gruba da plasebo verilmiştir. Omega-3 takviyesi yapılan grupta öylesine çarpıcı düzelmeler saptanmıştır ki; placebo grubunun omega-3 yağ asitlerinin faydasından yoksun kalmamaları için araştırma erken durdurulmuştur.

Omega-3 yağ asitleri ile yapılan diğer bir çalışmanın sonucunda da; özellikle EPA’nın depresyon; manik depresyon; şizofreni hastalarının tedavilerinde yardımcı olduğu görülmüştür (3).
  • Romatoid artrit ve kanola yağı
Romatoid artrit (eklem iltihabı) en yaygın romatizmal hastalıklardan biridir ve kadınlarda daha fazla görülmektedir. Hastalığın nedeni henüz tam açıklanamamıştır; ancak genetik faktörler ile otoimmünite süreçleri ile bağlantıları olduğu kabul edilmektedir. Eklemlerde şişme; özellikle sabah saatlerinde hareket zorluğu; yorgunluk ve halsizlik gibi hastalık belirtilerinin olduğu ve bu hastalık belirtilerin önlenmesinde omega-3 yağ asitlerinin olumlu etkisinin olduğu belirtilmektedir.

İspanya’da yapılan bir araştırmada romatoid artrit hastalarının kanlarındaki ve eklem sıvılarındaki yağ asitlerinin profilleri incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda tüm hastaların hem kanlarındaki hem de eklem sıvılarındaki EPA düzeyinin önemli oranda düşük; ALA düzeyinin ise eklem sıvılarındaki oranının düşük; kanda normal ve DHA oranının ise kanda düşük; eklem sıvılarında normal düzeyde olduğu bulunmuştur.

Yapılan bir başka çalışmada günde 2.6 g omega-3 yağ asidi eki verilen hastalar 12 ay süresince izlenmiş ve bunun sonucunda omega-3 yağ asitlerinin hastaların durumlarında iyileşme sağladığı ve ağrılarını hafiflettiği görülmüştür. Ayrıca damar yolundan verilen omega-3 yağ asitlerinin romatoid artrit hastalığının aktivitesini ciddi anlamda azalttığı belirtilmektedir (3).
  • Hamilelik dönemi ve kanola yağı
Anne karnındaki ve yeni doğmuş bebeklerin gelişiminde omega-3 yağ asitlerinin önemini göstermek için çeşitli araştırmalar yapılarak bilimsel kanıtlar toplanmıştır. Özellikle hamileliğin son üç ayında ve bebeklik döneminde gerekli olan omega-3 yağ asitlerinin beyin; göz ve sinir sistemi gelişimi için oldukça önemli olduğu belirtilmektedir. Ayrıca; hamilelik döneminde; omega-3 yağ asitleri alınmasının prematüre doğum riskini de azalttığı ifade edilmektedir.

Omega-3 yağ asitleri oranının özellikle de DHA’nın; ilk kez hamile olan kadınların ve onların çocuklarında; daha önceden hamileliği olan kadınlardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca ilk bebeklerin göbek kordonundaki DHA oranının da; anneleri daha önceden doğum yapanlarınkine kıyasla daha yüksek olduğu bulunmuştur (3).
  • Cilt sağlığı ve kanola yağı
Sedef hastalığı üzerinde yapılan bir çalışmada; hastaların yarısına günde 1.8 g EPA; diğer yarısına da 12 hafta süreyle placebo verilmiştir. Sekiz hafta sonunda EPA verilen grupta cilt yüzeyinde iyileşme görülürken placebo grubunda hiçbir değişiklik gözlenmemiştir. Bu nedenle de günde 1.8 g omega-3 yağ asitleri alımının sedef hastalığı tedavisinde etkili olabildiği belirtilmektedir (3). Kanola yağı bu günlük alınması gereken miktarı karşılayabilecek özelliğe sahiptir. Kanolanın 14 gramı 1;3 g n-3 yağ asidi içermektedir (11). Ayrıca; kanola yağında bulunan E vitamini hücre yenilenmesinde görev aldığı için cilt sağlığında da önemlidir (16).
  • Osteoporosiz ve kanola yağı
Kemik kütlesinin azalması ve kemik dokusunun bozulmasıyla kemikler zayıflar ve kırılabilir bir duruma gelir. Bu durum osteoporozis olarak bilinir (24).

Son yapılan çalışmalar omega-3 yağ çoklu doymamış yağ asidinin kemik sağlığında etkili olabileceğini desteklemektedir. Kemikler osreoblastlar tarafından yenilenen dinamik bir dokudur; osteoklastlar ise kemik dokusu yıkımında görevlidir. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda omega-3’ ün osteoklast aktivitesini kısıtladığı ve osteoblast aktivitesini geliştirdiğini gösterilmiştir. 23 kilolu; hiperlipidemik birey üzerinde yapılan bir çalışma; bitkisel kaynaklı omega-3 yağ asidi alımının arttırılmasının sadece kardiyovasküler sistem üzerinde değil iskelet sistemi üzerinde de yararlı olduğunu kanıtlamıştır (25).

Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda omega-3 yağ asitlerinden EPA’nın kalsiyum düzeyini arttırdığı; kemiklerde kalsiyumun depo edilmesinde ve kemiklerin güçlenmesinde rolü olduğu saptanmıştır. Yaşlılar üzerinde yapılan bir çalışmada da EPA’ nın alınan kalsiyumun emilimini artırdığı ve kemik yoğunluğunun korunmasına olumlu etkisinin olduğu belirtilmiştir (3).
  • Astım ve kanola yağı
Astım hastalarının ve özellikle de çocukluk döneminde görülen astımın tedavisinde bireylerin diyetine DHA ve EPA’ nın öncüsü olan n-3 yağ asidinin eklenmesi ile hastalık belirtilerinin görülmediği ifade edilmektedir.

Bir yaşından itibaren 5 yıl süre ile çocukların izlendiği bir araştırmada; çocukların diyetine eklenen omega-3 yağ asitlerinin mite kaynaklı alerjik astımın önlenmesinde etkili olduğu görülmüştür. Yapılan başka bir araştırmada; çocukluk döneminde görülen; ev tozları ile mite nedenli alerjik astımın tedavisinde omega-3 yağ asitlerinin etkileri 3 yıl süreyle gözlenmiştir. Elde edilen sonuçlar; omega-3 yağ asitlerinin bu tür rahatsızlıkların tedavisinde oldukça etkili olduğunu göstermiştir (3).
  • Kanser ve kanola yağı
Fizyolojik bozukluk olarak tanımlanan tümör; organizmadaki bazı hücrelerin; kontrolsüz çoğalması sonucu oluşur. Bu sırada bazı hücreler kaybolur veya normal biyokimyasal işlevleri değişir. Hücrede meydana gelen değişmeler benign ve malignant olarak ikiye ayrılır. Benign tümör orijini aldığı bölgede büyür; çevreye sıçramaz; ciddi hastalık ve ölüme neden olmaz. Kanser diye adlandırdığımız malignant tümör ise; oluştuğu bölgeden çevre dokulara sıçrar; metaztazları oluşturur ve genellikle öldürücüdür (26).

Yapılan çalışmalarda omega-3 yağ asitlerinin kanser riskini azalttığı ve kanser riskini azaltmada; diyetteki omega-3 yağ asitlerinin; omega-6 yağ asitlerine oranının da önemli olduğu gösterilmiştir. Özellikle meme kanseri riski olmak üzere ve birçok kanser türü riskinin azaltılmasında diyetteki bu oran önem taşımaktadır (16). Kanola yağı sağlıklı yağ profili ile bu oranı sağlamaktadır.

Prostat kanseri yüksek doymuş yağ asidi tüketimi ile ilişkilidir ve bu ilişkinin testosteron düzeylerine etkisinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Kolorektal kanser riski ise yüksek yağ tüketimi ileilişkilidir; ancak daha çok hayvansal kaynaklı yağlardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu sebeple yağ örüntüsü dengeli olan yağların kullanımı önemlidir (1).

Kanola yağındaki α-linolenik asidin metabolizmasını araştıran bir çalışmaya 8 normolipidemik birey katılmıştır. 42 gün süren çalışma 3 periyoda ayrılmıştır. Birinci periyot deney öncesi periyottur ve 6 gündür. İkinci ve üçüncü periyotlar ise on sekizer gün sürmüştür. 3 periyotta da diyetten gelen yağın enerjisi toplam enerjinin %28’ i kadardır. 6 gün süren ilk periyotta diyet yağı kanola ve ayçiçeği yağından oluşmaktadır. Diğer periyotlarda ya ayçiçeği ya da kanola yağı kullanılmıştır. Çalışmada; kanola yağında bulunan linoleik asidin linolenik aside oranı 2.6/1 olarak ölçülürken; ayçiçeği yağında bulunan linoleik asidin linolenik aside oranı ise 73.9/1 olarak ölçülmüştür. Diyet yağı kaynakları plazma fosfolipitleri etkilemektedir. Bu çalışmanın sonucunda; kanola yağı grubunda plazma yağ asitlerinden α-linolik asit; EPA ve DHA’da artış gözlenirken; ayçiçeği grubunda araşidanik asit artmıştır. Aroşidonik asit oksidatif stresi tetiklemektedir. Sonuç olarak da kanola yağının diğer bitkisel yağlara göre n-6 yağ asidi içeriği açısından daha az ve n-3 yağ asidinden zengin oluşu ile önemli olduğu vurgulanmıştır (27).

Omega-3 yağ asitleri kanser oluşum riskini azaltmalarının yanı sıra; birçok kanser türünün büyümesini de yavaşlatmaktadır. Diyette omega-3 alımı ile akciğer; kolon; meme ve prostat dahil çeşitli kanserlerin büyümesinin yavaşladığı gösterilmiştir. Ayrıca omega-3 yağ asitleri kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavi metotlarının etkinliğini ve tedaviye yanıtı arttırmaktadır. Omega-3 yağ asitlerinin bir diğer olası yararı da kanser hastalığında görülen zayıflama; kas kaybı ve kaşeksiyi azaltması ve önlemesidir (16).
  • Koroner kalp hastalığı; aterosklerozis ve kanola yağı
Aterosklerozis; kalp; beyin; ve diğer organların arterleri ile aortta oluşan bozukluklar ve koroner kalp; felç ve diğer damar hastalıklarından sorumludur. Arterlerde; lipit; özellikle kolesterol ve esterlerinin birikimi ile başlar. Ancak birikinti hızla artar ve üzeri yumuşak kas ve bağ dokuları ile kaplanarak fibröz plak oluşur ve arter duvarı git gide kalınlaşır (28).

Bazı epidemiyolojik çalışmalar; PUFA alımının azalması ve doymuş yağ asidi alımının artması ile koroner kalp hastalığı riskinin arttığını desteklemektedirler. Omega-6 ve omega-3 çoklu doymamış yağ asitleri kalbi koruyucudur. Trans yağ asitleri ve doymuş yağ asitleri kalp için olumsuz özellik taşımakta olsalar da; trans yağ asitleri doymuş yağ asitlerine göre koroner kalp hastalığı riskinin artmasında daha önemli bir role sahiptir (1).

Yapılan çalışmalar; diyetle alınan yağların miktarından çok çeşitlerinin hastalıklarla ilgili olduğunu vurgulamaktadır. Keys ve arkadaşları ile Hengted ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar; doymuş yağ asidi alımının total ve LDL kolesterolü düzeyini arttırdığını; n-6 çoklu doymamış yağ asidinin ise kolesterolü düşürdüğünü kanıtlamıştır. Son dönem yapılan çalışmalar göstermiştir ki; uzun zincirli n-3 yağ asidi hipotriglisemik ve trans yağ asitleri ise hiperkolesterolemiktir (1). Diyetle n-3 yağ asidi alımı ile açlık ve postprandial triasilgliserol konsantrasyonu da düşürerek iskemik atak riskini azaltmaktadır (15).

Diyetle alınan yağ asitleri kalp sağlığını serum lipit ve lipoprotein üzerinden etkilemektedirler. Ayrı iki yürütülen çalışmada da klinik deneyler sonucunda; kardiovasküler hastalığı olan bireylerde; diyet ile fatal veya fatal olmayan kardiovasküler olayların önleyebileceğini gösterilmiştir. Her iki deneyde de bu sonuca varmak için; doymuş yağ yerine tekli doymamış yağ asidi ve α-linolenik asit içeren kanola yağı kullanılmıştır (1).

Çoklu doymamış yağ asitlerinden n-6 grubu tromboz oluşumunu hızlandırırken; n-3 grubu antitrombotik etkiye sahiptir. Bu nedenle diyette n-6’nın n-3’e oranı 7:1 ve altında olmalıdır. Diyette kanola yağı kullanımı bu dengeyi sağlayabilir (29). Kanola yağında bu oran 2/1’ dir.

Diyetle yüksek n-3 yağ asidi alımı kan basıncını düşürmeye yardımcıdır. Ancak; DHA; EPA’ya göre kan basıncını düşürmede daha etkindir. Aterosklerozis ve infalasyon üzerinde rolü olan lökositik-endotelyalin etkisi uzun zincirli yağ asitleri ile ilişkilendirilmiştir. Bazı çalışmalarda diyetle alınan n-3 ile oluşan DHA’nın aterosklerotik etkiyi azalttığı kanıtlanmıştır (1).

Oleik asit linoleik asit ile karşılaştırıldığında; oleik asit LDL oksidasyonu ile negatif bir korelasyon kurarken; linoleik asit LDL oksidasyonu ile pozitif bir korelasyon kurar. Plazmada 18:1/18:2 oranı LDL oksidasyonu için oldukça önem taşımaktadır (30). Kanola yağı oleik asitçe zengindir ve içerdiği linoleik asit diyette sık kullanılan bitkisel yağlara göre daha azdır; bu nedenle; oleik asitin linoleik aside oranında da önem taşımakta ve kanola yağının dengeli oluşu göze çarpmaktadır (4;30).

LDL oksisadif modifikasyonun artması aterojenik etkiye sebep olmaktadır. Okside LDL makrofajların hareketini sınırlayarak vasküler tonu değiştirir. Diyetle alınan yağ asidinin kompozisyonu oksidasyon için LDL duyarlılığını etkiler. Diyette çoklu doymamış yağ asitlerinin fazla olması tekli doymamış yağ asidi alımına göre oksidasyona daha duyarlıdır. LDL’nin oksidasyona duyarlılığı plazmadaki liporoteinlerin fraksiyonu olan hemin ve hidrojen peroksitle de ilişkilendirilir. Hemin LDL partikülleri ile kolayca birleşerek LDL’nin oksidasyona duyarlılığını arttırarak LDL oksidasyonunu hızlandırır.

LDL kolesterolü yüksek olan hastalarda sadece beslenme tedavisi uygulanarak altı haftada plazma LDL kolesterolü düşürülebilinir. Beslenme tedavisinin LDL kolesterolü üzerinde maksimum etkisi 15-25 mg/dl olarak rapor edilmiştir.

Doymuş yağ alımının azaltılarak yerine diyetle tekli doymamış ve çoklu doymamış yağ asitlerinin alımı kan kolesterol konsantrasyonunu düşürmektedir. α-linolenik asit ve uzun zincirli n-3 yağ asitleri kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaktadır. Yine; linoleik asit ve uzun zincirli omega-6 tüketimiyle HDL yükselmektedir. Kanola bu bahsedilen yararlı yağ asitleri için bir kaynaktır (31).