Diyabet bütün dünyada ve ülkemizde sıklığı giderek artan bir hastalıktır. Ülkemizde her 100 yetişkinden 7.2’i Tip 2 diyabetlidir. Şişmanlığın artması diyabetin görülme yaşını çocukluk çağına kadar çekmiştir. Diyabetin oluşumunda genetik nedenler kadar bol kalorili beslenme ve hareketsiz yaşama bağlı kilo alımınında katkısı vardır. Tip 2 diyabette patoloji; insülin direnci ve/veya insülin eksikliğinde kaynaklanır. Şişmanlarda insülin direnci daha belirgindir. Zayıflarda ve uzun süreli diyabeti olanlarda insülin eksikliği sözkonusudur. Tip 1 olarak adlandırılan ve daha çok çocuklarda; gençlerde gözlenen diyabet tipinde ise pankreasta insülin üreten hücrelerde belirgin; geriye dönüşü olmayan bir hasar varla birlikte insülin eksikliği çok daha belirgindir. Tip 1 diyabetlilerde; Tip 2 Diyabetlilerde kan şekerinin çok yüksek seyretmesi; diyabete bağlı organ hasarlarının yerleşik olması; organ hasarının ağır seyretmesi; gebeliğin olması; ağızdan alınan ilaçlarla yeterli bir kontrolün sağlanamaması izleyen hekimde insülin kullanımına başlamak için gerekli koşulları oluşturur.
Ülkemizde insülin kullanması gereken diyabetik hastalardan ancak üçte biri insülin kullanmaktadır. İnsülin kullanan hastaların önemli bir kısmında insülin geç başlanmıştır. Hekimden ve hastadan kaynaklanan insülinin olması gerekenden az kullanımında; toplumdaki insülinle ilgili bazı yanlış söylentilerin de katkısı vardır.
Söylence; diyabet tedavisinde insülin kullanımı tedaviyi daha da ağırlaştırmaktadır.
İnsülin; vücudumuzda doğal olarak bulunan bir hormondur. Kan şekerinizin normal düzeylerde seyretmesini sağlamaktadır. Diyabet tedavisinde öncelikli amaç; hastalıkla ilgili yeterli ve sürekli bilgilenmeyi sağlamaktır. II. Adım düzenli; yeterli ve zamanında beslenmedir. III. Adım düzenli egzersiz; ideal ağırlığa ulaşma; sigara gibi toksik maddelerden kaçınmadır. IV. Adım düzenli takip ve verilen tedaviye uyumdur. Haftada en az 2 gün sabah açlık; sabah tokluk; öğle ve akşam tokluk kan şekeri bakısı ve gerekirse gece ortasındaki kan şekeri takibi hedeflenen kan şekeri takip değerlerine yaklaşmamızda; şeker düşmesinden korunmamızdan yarar sağlar. Belirli dönemlerde ilgili uzman hekim kontrolüne gidilmesi gereklidir. Yüksek kan şekeri düzeyleri sözkonusu ise ağızdan alınan ilaçlarla tedaviyi sağlamak devam ettirmek güçtür. Ağızdan alınan ilaçlar insülin duyarlılığını artıran ve pankreasda insülin sekresyonunu artıranlar olmak üzere iki gruptur. Yüksek kan şekeri durumunda (glikotoksisite) ağızdan alınan ilaçlar yetersiz veya etkisiz kalır bu durumda kurtulmanın en iyi yolu bir an önce insülin tedavisine başlamaktır. İntensif tedavi olarak adlandırdığımız yoğun insülin tedavisinde doğaya en yakın tedavi sağlanmış olunur. Diyabet yaşı büyük olduğunda özellikle 10 yıl üzerinde diyabet süresi olanlarda; göz kanamaları; kalp-damar hastalığı böbrek sorunları gelişenlerde insülin tedavisi kesinlikle gereklidir.
İnsülin tedavisine başladığımız ilk dönemlerde eğer yeterli eğitim alınmamışsa kan şekeri takibi ve beslenmede uyumsuzluk varsa ve hastanın tedaviye uyum sıkıntısı devam ederse hedeflenen takip değerlerini yakalamamız bazen zor olabilmektedir. Şeker düşmeleri veya yükselmeleri gözlenebilir. Hekim tarafından yeterli dozda insülin verilmemiş veya bir beslenme uzmanı tarafından beslenme eğitimi almamış olabilirsiniz. Özellikle karışım insülin kullandığınızda şeker değerlerinizde yükselmeler veya düşmeler daha sık karşımıza çıkabilmektedir.
Diyabet tedavisi bir takım işidir. Hasta; hekim beslenme uzmanı; diyabet eğitim hemşiresi ve hasta yakınları bu takımın önemli üyeleridir.
Söylence; insülin tedavisi sinir hasarını göz hasarını artırmakta; ölüme neden olmaktadır.
Genelde insülin tedavisine başladığımız hastaların bir kısmı uzun süreli diyabeti olan veya uzun sürelidir kan şekeri yüksekliği olan hastalardır. Öz bakımları düşmüştür. Göz kanamaları ve sinir dokusunda hasar yerleşmiştir. Sürekli ayaklarında yanma ve ağrı yakınmaları vardır. Ayaklarında damar tıkanıkları ve ülserler gelişmiştir. Uzun süreli olarak gereken kontroller ve fizik bakılar yapılmamıştır. İnsülin başlandığında genelde ilgili tetkiklerde yapıldığından ve zaten gecikmiş olduklarından bu yakınmalar tespit edildiğinde hastalar bunu insülin tedavisine bağlayabilmektedirler. Bu doğru değildir. Yapılan onlarca büyük; kontrollü; uzun süreli çalışmalarda ise yoğun insülin tedavisi ile göz; sinir ve böbrek hasarının azaldığı ve gerilediği gösterilmiştir.
Söylence; insülin tedavisi kilo aldırır.
Bir çok büyük çalışmada da gösterildiği gibi insülin tedavisi; 1-5 kg kadar kilo aldırabilir. Ancak sıkı kan şekeri takibi; sıkı hekim veya diyabet merkezi ziyareti ve çok kısa etkili analog insülin kullanımında veya tedaviye insülin duyarlılaştırıcı ajanların eklenmesinde kilo alımının daha da az olduğu gösterilmiştir. Sıkı takibin yanında beslenmenin ve egzersizin iyi izlenmesi de önemlidir.
Söylence; insülin tedavisi uygulayanlar spor yapamaz.
İnsülin tedavisi alıp olimpiyat şampiyonu ve dünya şampiyonu olan sporcular vardır. Önemli olan düzenli takiptir. Egzersizin yoğunluğuna göre egzersizden önceki insülin dozu azaltılır. Bu genelde 2-4 üniteden toplam dozun %20-30’ u kadarına çıkabilir. Gerek Tip 1 ve gerekse Tip 2 diyabetlilerde insülin kullanımından bağımsız olarak basit bir yürüyüşü içeren egzersizi uygulamadan önce hekimine danışması yararlıdır. Tip 1 Diyabetik eğer 15 yılını geçirmişse ve Tip 2 diyabetik eğer 10 yılını geçirmişse kesinlikle kalp açısından incelenmelidir. Gerekirse bir eforlu EKG çekilmelidir. Retina hasarı ileri düzeyde; ayakta ülser; trombüs varsa; kan şekeri değerleri açlıkta 250 mg/dl nin üzerinde ise; belirgin bir sinir hasarı varsa veya böbrek hasarında egzersiz önerilmez. Diyabette egzersiz; insülin ihtiyacını azaltığı için tercih edilir.
Söylence; insülin tedavisinde iğneler can acıtır.
Günümüzde; bu kesinlikle doğru değildir. Kullanılan iğne uçları çok inceltilmiştir ve slikonla kaplatılmıştır. Kesinlikle acı hissini vermez.
Söylence; insülin tedavisi bağımlılık yapar.
Bu kesinlikle doğru değildir. İnsülin ne fiziksel ne de psikolojik bağımlılık yapmaz. İnsülin tedavisi bir yerine koyma tedavisidir. İhtiyacınız devam ettiği sürece bu tedaviye gereksinimiz vardır.
Söylence; insülin tedavisi gebelikte çocuğa zarar verir
Bu da kesinlikle doğru değildir. Gebelikte şeker hastalığının varolması anneye ve çocuğa çok ağır zarar verebilmektedir. Bunu önlemenin en iyi yolu intensif tedavi dediğimiz yöntemle öğünlerle birlikte insülin ve gece orta etkili insülini almak veya insülin pompasını kullanmaktır. Gebelikte daha sıkı kan şekeri takibini yapmak ve normale yakın A1c ve kan şekeri düzeylerini yakalamak önemlidir. Gebelikte şeker düşürücü haplar kullanılmaz.
Söylence; kan şekeri değerlerim yüksek ancak beni yıllardır izleyen hekimim haplarımın dozunu artırarak tedavime devam ediyor; insülin kullanmama gerek yok.
İnsülin tedavisini uygulamada hasta kadar hastayı izleyen hekim ve sağlık ekibinde de insülin tedavisine karşı direnç olabilir. Özellikle ülkemizde hekimin çalışma koşulları ve yardımcı sağlık personel yetersizliği gözönünde bulundurulduğunda bu direnç daha da belirgindir. Genelde insüline mümkünse çok daha geç başlanmaktadır. Ağızdan alınan ilaçlar azami dozlara çıkarılmaktadır. Ya da bu ilaçlara; yüksek dozlarda çok uzun etkili bir insülin eklenmektedir. Bu kesinlikle doğru bir uygulama değildir. İnsüline çok erken dönemde geçilmelidir. Sadece uzun etkili insülin başlamak yeterli değildir. Öğünlerle birlikte olan kan şekeri yüksekliğini düzeltmek için gereken kısa etkili insülinde erken dönemde başlanmalıdır. Her Tip 2 diyabetik hastaya ilk tanı konulduğunda yaşamının daha sonraki dönemlerinde insülin tedavisine başlanabileceği söylenmelidir. Unutmayalım insülin tedavisi bir yerine koyma tedavisidir.