Otizm ilk olarak 1943’de Leo Kanner tarafından tanımlanmıştır. Otizm değişik alanlarda bir gelişme bozukluğu ve geriliğidir. Genellikle sosyal beceriler ve iletişimde eksiklik; konuşmanın olmaması veya oldukça kısıtlı olması ve davranış bozukluklarıyla kendini gösterir. Çok geniş spektrumludur.
Aslında otizmin tam bir tanımını yapmak ve kesin hatlarını çizmek neredeyse imkansızdır Çünkü; ortak bazı arazları varsa da; her bir vakanın kendine özgü özellikleri vardır. Diyebiliriz ki; örneğin 10.000 vakayı ele alsak; 10.000 değişik otizmle karşılaşırız.
Otizm; bireyin dış dünyadaki uyaranları algılamasını; aldığı bilgileri düzenleyip kullanmasını etkiler ve zorlaştırır. Otizmin kısmen daha az şiddetli seyredenlerine “Yaygın Gelişim Bozukluğu (Pervasive Developmental Disorder – PDD)” tanısı konulmaktadır.
Otistik bireyin kendi dünyası vardır. Otistikler; fiziksel olarak sağlıklı bireylerden farklı değildir; ama iletişim; yaşam tarzı; çeşitli takıntıları ve onları asosyal yapan dışarıya kapalı özel dünyaları nedeniyle “normal” bireylerden ayrılırlar.
Otistik bireylerin sağlıklı kişilerin iletişim dilini bilmemekte ya da konuşmayı kendince gereksiz gördükleri varsayılmaktadır.Bazıları zamanla konuşma yeteneklerini geliştirebilirler ama; onlar bile yaptıkları hareketlerin anlamını tam olarak kavrayamaz.
Olaylarla düşünceler arasında hiçbir bağlantı kuramazlar. Kuralları anlamsız bulur; kendi dünyasında yaşamayı; içinden geldiği gibi davranmayı tercih ederler.
Otistikler edindikleri tecrübelere bir anlam verme yeteneğine sahip değildirler. Dikkatleri çok önemsiz bir ayrıntıya saplanır. Neden olduğunu da bilmeden ve maksatsız bir şekilde onunla ilgilenirler.
Otizmin Nedenleri
Otizmin tek değil birçok nedene bağlı olarak ortaya çıktığı görüşü yaygındır. Son yıllarda biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakta ve beyindeki bazı yapısal anomalilerin otizme neden olduğu kabul edilmektedir. Bozukluğun biyolojik orijinli olmakla beraber; hiçbir medikal bozukluğu olmayan otistikler de vardır. Ama genellikle sağlıklarının pek iyi olmadığı bilinir. Tanı kriterleri tam olmasa ve biyolojik işaretler kesin olarak ortaya konulmamış olsa da; durumun nörolojik işlev bozukluğuna bağlı bir davranış şekli olduğu düşünülmektedir.Hastalığın psikolojik kökenli değil; beyindeki temporal lobdaki bir işlev bozukluğundan kaynaklandığına dair pek çok araştırma yapılmıştır .
Kardeşlerde görünmesi ihtimalinin normal popülasyona göre 50 kat daha fazla olması genetik faktöre güç kazandırmaktadır. Genetik yönde yapılan incelemelerde; otistik çocuklar ve ailelerinin kanında normalde rastlanmayan bazı bulgulara rastlanıldığı saptanmıştır. Bu durum genetik yapının rolünü ön plâna çıkaranların iddialarını biraz olsun güçlendirmektedir. Ayrıca; otistik çocuğun ailesindeki konuşma; gecikmiş dil ve gelişimsel problemlerin risk faktörünü arttırdığı iddiası varsa da bu görüşü destekleyen araştırmalar kısıtlıdır.
Bu teoriler derinliğine incelendiğinde bunların hiçbirinin; otizmin nedenini tek başına açıklamaya yeterli olmadığı görülmektedir.
Otizmde Rakamsal Göstergeler - İstatistikler
Çalışmalar genellikle farklı sonuçlara işaret etmekteyse de; hepsi ortak bir gerçeği göstermektedir: Otizm maalesef büyük hızla yayılmakta ve otizm vakalarının sayısın her geçen gün artmaktadır.
Otizm spektrumu çok yaygın olan bir gelişim bozukluğu olarak kabul edildiğinde; yapılan araştırmalarda; araştırmacılar bu yaygınlığın 10.000’de 91 ( her 10.000 kişinin 91’inin otistik olması)gibi yüksek bir rakama ulaşacağını iddia etmektedirler.
Kızlara oranla erkeklerde daha yaygın olduğu ( ¼ ) bilinmektedir. Ama kızlardaki vakaların daha ağır olduğu da bulgulararasındadır.
Vaka oranı 1986’ya kadar 5/10.000 olarak bilinirdi. Ancak 1986’da Wing ve Otistik Çocuklar ve Yetişkinler Derneği” nin bildirisinde vaka oranı 15/10.000 olarak gösterilmiştir.
Otizmde Tanı aşaması
Otizm tanısının konulması iki aşamalı bir olaydır. Birinci aşama çocukta bir gelişme bozukluğunun bir uzman tarafından saptanmasıdır. İkinci aşama ise bireye konulacak otizm tanısıdır.
İlk Belirtilerin Tespiti: Vakanın ağırlığına göre ve çocuktan çocuğa değişmekle beraber deneyimli bir uzman; bazı hallerde 18 aylık ama genellikle 24 aylık bir çocukta normal sayılmayan bir gelişme bozukluğunu saptayabilir. Bu bir tanı koyma değil; sadece tehlike durumunun tespitidir. Bu tespit yapıldığı anda; kesin bir tanının konulması beklenmeden; çocuk özel eğitime alınmalıdır. Bunun için mutlaka otizme dayalı bir gelişme bozukluğu olması da şart değildir.
Otizm Taraması: Normal olarak 24 ayını geçiren her çocuğun; otizmli çocukların eğitiminde deneyim kazanmış bir özel eğitimcinin gözleminden geçmesinde fayda vardır. Bunun için çocuğun gelişmesinde herhangi bir eksiklik fark edilmesi şart değildir. Bu; aileler tarafından yaptırılması gereken rutin bir uygulama olmalıdır. Ne var ki bu taramalar; gelişmesinde bozukluk hissedilen çocuklar için ayrıca hayati bir önem taşır. Tarama sırasında çocuğun yakını bir soru formu doldurur. Özel eğitimci; çocuğu önce ailesinin yanında yarım saat kadar gözlemler. Sonra bir saatten az olmamak kaydıyla birebir gözleme alır.
Tanı Konulması: Otizm tanısı için tıbbi bir test yolu yoktur. Kesin tanı; çocuğun iletişim; davranış ve gelişim seviyelerinin gözlemine dayalı olmalıdır.