İNSAN YAVRUSUNUN PSİKOLOJİK DOĞUMU
A- Yaşamın başlangıcındaki ilk altı ay sırasıyla; Normal Otistik ve Normal Ortak yaşamsal dönemlerden oluşur.
Normal Otizm devresinde bebek varsanısal arzu doyumunda kendine yeterlidir.
Normal Otizm ve Normal Ortakyaşam; ayrılma-bireyleşme döneminin gerekli öncülleridir.
B- Altıncı aydan itibaren “Ayrılma-Bireyleşme” dönemi başlar. Bu dönem dört altdönemden oluşur.
1- Altı ve onuncu aylar arasında “ayrılma-bireyleşme” döneminin ilk safhası yer alır. Bu altdöneme mahler “farklılaşma” (differentiation) adını verir. Bedeni ile annenin bedeni arasındaki mesafeyi ayarlama becerisi geliştirir. Bebek sosyal gülümseme de edinir. “yumurtadan çıkma”
2- On ve on yedinci aylar arasında; Mahler’in “alıştırma” (practicing) adını verdiği ikinci altdönem kendini gösterir. Bu dönemin en önemli özelliği özerk işlevlerin ortaya çıkışıdır. Özerk işlevlerin ana ifadesi hareketliliktir (yürümeye başlama). Bu altdönemde çocuk greenacre’ın (1957) deyişiyle; “dünya ile aşk ilişkisi içindedir. Bu altdönem yürüme kabiliyetinin edinilmesi; anne-çocuk ilişkisindeki güven; yakınlık; ilgi; mesafe; ayrılık; sahiplenme olgularının sınavdan geçirilmesine yol açar.
3- Bu altdönem “ayrılma-bireyleşme” döneminin en can alıcı devresidir. Bu altdönemde çocuk bir taraftan dünya hakkındaki yeni bilgi ve keşiflerini anneyle paylaşmak isterken; diğer taraftan anneye belirgin bir “olumsuzluk” (negativity) gösterir. Anneden ayrılmış olma farkındalığı arttıkça; onun sevgisine duyulan gereksinim de artar. Annenin çocuğa aşkı ve çocuğun bu çift eğilimli gereksinimlerine tahammül gücü; çocukta duygusal olarak yansızlaşmış bir benlik ve nesne temsilinin ortaya çıkışının temelini oluşturur.
Bu altdönemde çocuk yavaş yavaş kendi sınırlarını ve çaresizliğini kavramaya başlar. Önceki altdönemlerdeki yükselen narsisizmi ve dünya ile aşk ilişkisi yerini hayal kırıklıklarına bırakır. Bu devrede yaşananlar; bu hayal kırıklığı ve sınırlanışın bir olgunlaşmaya mı; yoksa “bölme” (splitting) savunmasının ağırlıklı olarak kullanılacağı yoğun ikilemli bir iç dünyaya mı dönüşeceğini belirler.
4- Bu altdönem; “nesne sürekliliği” nin (object constancy) ortaya çıkışına (veya çıkmayışına) sahne olur. Bu altdönemde sözellik ile bağlantılı olarak iletişim hızla gelişir ve karmaşıklaşır. Artık oyunlar daha amaçlı ve yapılaşmıştır. Zaman algısı gelişimini hızlandırır. “Hazzı erteleme” (delay of gratification) kapasitesi artar. Bu altdönemdeki iki kriz noktası; tuvalet eğitimi ve cinslerin anatomik farkının iyice ortaya çıkması; ulaşılmış veya neredeyse ulaşılmış-nesne sürekliliğine darbeler indirme ve gerilemeli çekimler yaratma riskine sebep olurlar.
Bowlby’ye göre; ruh sağlığının temel belirleyicisi anne ve çocuk arasındaki bağlanmanın türüdür. Anne-çocuk arasındaki ilişki; kaygılı ve güvensiz bir bağsa; bu bağ çocuğun tüm yaşamı boyunca içinde (yanında) taşıyacağı bir “ben ve öteki” kalıbına dönüşecek; ilişkinin kipini belirleyecektir. Kaygılı bağlanma içindeki çocuk (yetişkin) anne ile optimal mesafe bırakan bir ilişki kuramaz. Doctors’a göre; güvenli bağlanamayan ayrılamaz. “karşıaktarım”.Mahler’e göre düşünürsek; çocuğun anneye yönelik ikircikli duyguları onun iç dünyasının-annesinin davranışlarından bağımsız içeriğidir. Bunlar anneye yansıtılır. Anne bunlarla uğraşmak zorunda kalır. Bir çocuğun Oidipus yaşayıp yaşamayacağı; onun ebeveyni ile nasıl bir ilişki kurduğu ile belirlenir.
I
Ayrılma-Bireyleşmeye
Genel Bir Bakış
Bireyin psikolojik doğumuna; yani özellikle bebeğin kendi bedeninin deneyimleri ve deneyimlediği dünyanın başlıca temsilcisi olan birincil sevgi nesnesi açısından bir gerçeklik dünyasından ayrı ve onunla ilişkili olma duygusunun kurulması sürecine ayrılma-bireyleşme süreci adını veriyoruz.
Ayrılma; çocuğun anneyle ortakyaşamsal birleşme durumundan çıkışını (Mahler; 1952); bireyleşme de kendi ayırt edici bireysel özelliklerini üstlendiğini gösteren başarıları içerir.
Ayrılma ya da ayrı oluş terimini; anneden ve anne yoluyla genel olarak dünyadan ayrı oluş duygusunun ruh içinde başarılması anlamında kullanıyoruz.
Ortakyaşam terimini; benzer biçimde; davranışsal değil; ruh içi bir durumu anlatmak için kullanıyoruz; dolayısıyla; çıkarsanan bir durum söz konusudur.
Kimlik terimiyle varolma; ayrı bir varlık olma duygusunun-bize göre; kısmen; bedene libidinal enerji yatırımını içeren bir duygu-ilk fark edilişini kastediyoruz. Bu; bir ben kimim duygusu değil; ben neyim duygusudur ve bu bakımdan bireyliğin gelişim sürecinin ilk adımıdır.
II
İnsan Ortakyaşamına ve
Ayrılma-Bireyleşme Sürecinin
Altevrelerine Dair
Ayrılma-Bireyleşme Sürecinin Öncülleri
Rahim dışı yaşamın ilk haftalarında; başlıca özelliği bebeğin annelik yapan kişinin farkında olmayışı olan bir mutfak birincil narsisizm durumu egemendir. Bu aşamaya normal otizm adını veriyoruz. Yenidoğan; dış dünyaya birincil özerklik donanımıyla birlikte gelir (Hartmann; 1939).
İkinci aydan itibaren gereksinimi doyuran nesnenin belli belirsiz farkına varma; normal ortakyaşam evresinin başladığını gösterir. Bu evrede bebek; annesi ve kendisi tümgüçlü bir sistem; ortak bir sınıra sahip ikili bir birimmiş gibi davranır ve işlev görür.
Ortakyaşamın temel özelliği; annenin temsiliyle varsanısal ya da sanrısal bir bedensel-ruhsal tümgüçlü birleşme ve özellikle de fiziksel olarak birbirinden ayrı iki bireyin ortak sınırları olduğu sanrısıdır.
Şimdi biliyoruz ki hareketli insan yüzü (en face) ilk anlamlı algıdır ve yönelmemiş; toplumsal gülümseme adı verilen gülümsemeyi ortaya çıkaran bellek engramıdır.
Ortakyaşamsal evrede birincil narsisizm hâlâ egemen olmakla birlikte; otistik devrede ( yaşamın ilk haftalarında) olduğu kadar mutlak değildir. Bebek-tümgüçlü ortakyaşamsal ikili birlik yörüngesinde kalsa da gereksinim doyurucu kısmi nesneden gelen gereksinim doyumunu hayal meyal fark etmeye başlar ve libidinal olarak anneliğin kaynağına ya da aracısına döner (Spitz; 1955;Mahler; 1969)
Haz-acı dizilerine uygun biçimde; ortakyaşamsal kalıp içinde beden beni temsillerinin sınırları da çizilir. “Beden imgesi” olarak yerleşir.
Şimdi biliyoruz ki; yatırımdaki bu büyük kayma beden beni oluşumunun temel önkoşullarından biridir. “birincil annelik uğraşı”nın (1958)
Genellikle ortakyaşamsal evrenin ikinci kısmı yaklaşırken birincil narsisizmin azaldığını ve yerini tedricen ikincil narsisizme bıraktığını varsayıyoruz. Bebek hem kendi; hem de annesinin bedenini ikincil narsisizminin nesnesi olarak görür. Ama saldırganlık dürtüsünün değişimlerine yeterince önem verilmediği sürece narsisizm kavramı psikanalitik kuramda ve kullanımda oldukça muğlak kalacaktır.
Normal gelişim boyunca koruyucu sistemler; bebeğin bedenini 4.aydan itibaren beden bütünlüğü için potansiyel bir tehdit oluşturmaya başlayan oral-sadistik baskılardan korur (Hoffer; 1950a). Acı engeli bu koruyucu araçlardan biridir. Ayrıca; Hoffer (1950b); bedenin anne-bebek ilişkisi içindeki uygun libidinalleştirilmesinin; beden imgesinin gelişimi için önemli olduğunu özellikle vurgular.
Dış nesne; ancak beden annenin sevgi dolu bakımı yoluyla bebeğin ikincil narsisizminin nesnesi haline geldiğinde özdeşleşmeye uygun hale gelir. Hoffer’ın ifadesiyle (1950a:159); 3. ya da 4.aydan itibaren “birincil narsisizm değişmiş durumdadır; fakat nesneler dünyası henüz kesin bir biçim kazanmamış olabilir.
Normal otizm ve normal ortakyaşam; normal bir ayrılma-bireyleşme sürecinin başlaması için önkoşuldur. Normal otistik evre doğumun hemen sonrasında rahim dışı psikolojik gelişimin pekiştirilmesini sağlar. Cenin sonrası dengeleşimi destekler. Normal ortakyaşamsal evre; insanın; daha sonraki tüm insani ilişkilerin yeşerdiği ilk toprak olan muğlak bir ikili birlik içinde anneye yatırım yapabilme şeklindeki çok önemli türoluşsal yeteneğinin göstergesidir. Ayrılma-bireyleşme evresinin ayırt edici özelliği; kendiliğin ve ötekinin ayrı oluşunun farkındalığının düzenli olarak artışıdır. Bu artışa; kendilik duygusunun; gerçek nesne ilişkisinin ve dış dünyadaki gerçekliğin farkına varmaya başlamak eşlik eder. Normal otizm ve normal ortakyaşam farklılaşmamışlığın ilk iki aşamasıdır. Bunlardan ilki nesnesiz; ikincisi nesne öncesidir. Spitz’in “nesne öncesi aşama” adını verdiği kavramı biz ortakyaşamsal evre olarak adlandırıyoruz.
NORMAL ORTAKYAŞAMSAL EVRE
Normal ortakyaşamsal evrenin başlıca özelliği; bizim dış dünyadan geliyor şeklinde kavradığımız; fakat bebeğin bir dış kökenden geldiğini açıkça kavrayamadığı uyaranlara yapılan algısal ve duygusal yatırımlardaki artıştır. Bu noktada “bellek adaları” nın oluşumu başlar; fakat iç ve dışın; kendilik ve ötekinin farklılaşması henüz başlamamıştır. Dünyaya; özellikle de annenin kişiliğinde; yapılan yatırım giderek artar; fakat bu; kendiliğin henüz açıkça belirlenmediği; sınırlandırılmadığı ve deneyimlenmediği ikili birlik halinde olur. Anneye yatırım bu evrenin başlıca psikolojik başarısıdır. Ama daha sonra gelecek olanla süreklilik burada da söz konusudur. Bebeğin artık içten ve dıştan gelen uyaranlara farklı yanıtlar vermeyi başarabildiğini biliyoruz. Fakat; doğuştan gelen bazı fikirler bulunduğunu koyutlamadığımız sürece; çocuğun bu farklı uyaranlara atfedip onları özümleyebileceği bir kendilik ve öteki kavramı ya da tasarısı olmadığını kabul etmek en mantıklısıdır. İç ve dış deneyimlerinin henüz muğlak olduğunu; en çok yatırım yapılan nesnenin; yani annenin hâlâ bir “kısmi nesne” olduğunu koyutluyoruz.
Birinci Altevre
Farklılaşma ve Beden İmgesinin Gelişimi
Freud; içsel algıların dışsal algılardan daha temel ve daha basit olduğunu vurgular.
YUMURTADAN ÇIKIŞ
6.ay civarında ayrılma-bireyleşmeye yönelik bazı kararsız deneyler başlar. Bunlar; çocukta; annesinin saçını; kulaklarını ya da burnunu çekiştirmek; annesinin ağzına yiyecek tıkmak ve onu daha iyi görebilmek; onu ve çevreyi inceleyebilmek için kendi bedenini geriye doğru çekmek gibi davranışlarda gözlemlenebilir. Bebeğin kendi bedenini annesininkinden ayırmaya başladığının kesin belirtileri vardır. 6. ve 7. aylar; annenin yüzünün ve bedeninin örtülü ve örtüsüz kısımlarının elle; dokunmayla ve gözle keşfinin doruğa ulaştığı dönemdir; bu haftalarda bebek büyük bir heyecanla annenin broşunu; gözlüğünü ya da kolyesini keşfeder. Çocuk hâlâ edilgin bir biçimde rol oynadığı “cee” oyunlarına ilgi gösterebilir. Bu keşif örüntüleri daha sonra gelişerek; tanıdık olmayanı artık tanıdık olanla sınama şeklindeki bilişsel işleve dönüşür.
Geriye Dönüp Kontrol Etme Örüntüsü
7.-8. aylar civarında “geriye dönüp anneyi kontrol etme” şeklindeki görsel örüntünün –en azından bizim ortam düzenlememizde-bedensel-ruhsal farklılaşmanın başlangıcının başlıca düzenli belirtisi olduğunu gördük.
Bebek karşılaştırmalı incelemelere başlar. “Anne” ile ilgilenmeye; tek tek özelliklere dikkat ederek anneyi “öteki”yle; tanıdık olmayanı olanla karşılaştırmaya başlar. Annenin ne olduğuyla; dokununca verdiği hisle; tadıyla; kokusuyla; görünüşüyle daha da aşina hale gelir ve annenin “tını”sını yakalar. “Anneyi anne olarak” (Brody ve Axelrad; 1966) tanımasına eşzamanlı olarak neyin annenin bedenine ait olduğunu; neyin olmadığını –broş; gözlük vb.- keşfeder. İnsanları ya da insan olmayan varlıkları ayırt etmeye başlar.
Bebek annesinin yüzünü –görsel; dokunsal ve belki daha başka yollardan- tanıyabilecek kadar bireyleştikten ve ortakyaşamsal ikilideki ortağının genel ruh hali ve “duygusu” ile aşina hale geldikten sonra; az ya da çok hayret ve endişeyle; başkalarının yüzlerini ve gestalt’larını uzun uzun görsel ve dokunsal olarak keşfetmeye ve incelemeye yönelir. Onları uzaktan ya da yakından inceler.
Ortakyaşamsal evreyi uygun biçimde geçiren ve “güvenli beklenti”nin hâkim olduğu çocuklarda; araştırma ortamımızda geriye dönüp kontrol etme örüntüsüyle ayırt edilebilen merak ve hayret; yabancıların incelenişinde baskın unsurlardır. Buna karşılık; temel güvenin uygun ve yeterli düzeyin altında olduğu çocuklarda akut yabancı kaygısına ani bir geçiş ya da haz veren araştırıcı davranışı geçici olarak engelleyen; normalden uzun bir hafif yabancı tepkisi dönemi görülebilir.
Bu çocuklardaki bozuk ortakyaşam annenin ilgisizliği ya da depresyonundan değil; davranışlarının önceden kestiremezliğinden kaynaklanıyordu. Annesi narsisistik ve vericilikten uzak olan küçük kızın ortakyaşamsal bir ortak olarak annesine güvenemediği ve “işin” olması gerekenden büyük bir bölümünü kendisi yapmak zorunda kaldığı; yani kendisine karşı annelik rolünü üstlenmesi gerektiği için farklılaşmakta geciktiğini düşünüyoruz. “sahte bir kendilik”
Annenin çift değerlilik; asalaklık; müdahalecilik veya “boğuculuk” sergilediği durumlarda; farklılaşmada da çeşitli derece ve biçimlerde bozukluklar görülmektedir.
İkinci Altevre: Alıştırma
İLK ALIŞTIRMA DÖNEMİ
Alıştırma dönemini iki kısımda ele almanın yerinde olacağına karar verdik: (1) bebeğin emekleyerek; adımlayarak; tırmanarak ve kendini dikleştirerek anneden fiziksel olarak uzaklaşabilme yolunda ilk becerileri gösterdiği; ama henüz beklemede olduğu ilk alıştırma dönemi ve (2) görüngübilimsel olarak ayırt edici özelliği serbest ve dik devinimlilik olan asıl alıştırma dönemi.
Birbiriyle ilişkili ama birbirinden ayırt edilebilen en az üç gelişim; çocuğun ayrı oluşun farkındalığına ve bireyleşmeye yönelik ilk adımlarını atmasına katkıda bulunur. Bunlar; anneden hızlı bedensel farklılaşma; anneyle özel bir bağın kurulması ve özerk ben aygıtlarının anneyle sıkı bir yakınlık içinde gelişip işlev görmesidir.
Özerk işlevlerin; özellikle de devingenliğin alıştırmalarına yapılan yatırımın; zaman zaman anneye karşı ilgi tezahürlerinin neredeyse yok olmasına varacak düzeyde artışı. Normal alıştırma altevresinin ayırt edici özelliği tek başına devinim becerileri değil; budur.
Furer’in “coşkusal yakıt ikmali” adını verdiği görüngü budur.1 yorgun ve bitkin bebeğin bu dokunmadan sonra hemen nasıl canlandığı kolayca gözlemlenebilir. Ardından hemen keşiflerine döner ve kendini yeniden işlev görmenin verdiği hazlara bırakır.
ASIL ALIŞTIRMA EVRESİ
“dünyaya âşık olma”
Bu çok değerli 6-8 ay arasında (10-12 aylıktan 16-18 aylığa kadar) sanki bütün dünya yürümeye yeni başlamış çocuğun ayakları altındadır. Muazzam bir libidinal yatırım hızla gelişen özerk benin ve işlevlerinin hizmetine girer; çocuk kendi yetenekleri ve kendi dünyasının büyüklüğüyle mest olur. Narsisizm doruk noktasındadır! Çocuğun dik bir duruşla attığı ilk bağımsız adımlar; dünyasının ve gerçeklik sınamasının muazzam ölçüde genişlediği eşsiz alıştırma evresinin başlangıcına işaret eder. Alıştırma evresinin başlıca özelliği; çocuğun kendi işlevlerine; kendi bedenine ve aynı zamanda genişleyen “gerçekliğinin” nesne ve hedeflerine yaptığı büyük narsisistik yatırımdır.
Ayrılma ve bireyleşmeyi düzgün bir biçimde gerçekleştiren yürüme çağındaki çocuk; hızla gelişen ben işlevlerinde –muhtemelen her yeni ilerlemeli gelişim aşamasının getirdiği- küçük nesne yitimi tehditleri için narsisistik teselliler bulur. Kendi becerilerinde ve özerk (anneden ya da ötekinden bağımsız) yetilerinde ustalaşmaya yönelik alıştırmalar yapmaya yoğunlaşır. Kendi yetileri ona coşkulu bir sevinç vermektedir; genişleyen dünyasında yaptığı keşiflerden sürekli zevk almaktadır; dünyaya ve kendi büyüklük ve tümgüçlülüğüne âşık olmuş gibidir. Bu altevredeki taşkınlığın yalnızca ben aygıtlarının çalışmasıyla değil; aynı zamanda anneyle birleşmekten; onun tarafından yutulmaktan daha çok kaçmayla da ilgili olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız.
Dikine Serbest Devinimin Önemi: Yürüme
Yürüme; çocuğun gerçekliği keşfinde ve kendi denetimindeki ve büyülü hâkimiyetindeki dünyanın sınanmasında muazzam bir artış sağlar.
Toplumsal cinsiyet kimliği oğlan çocuğun penisini keşfini burada kısaca ele almalıyız. Penis son derece duyarlı; haz verici; ama devinimi benin egemenliği altında olmayan bir organ olarak genellikle birkaç haftadan önce keşfedilir. Çocuk dik bir duruşa ulaştıktan sonra penisine “eskisine göre daha çok açıdan ve pozisyondan” bakabilir “ve idrar boşaltmaya karşı ilgisinin artmış olması penise bir beden parçası olarak ek bir uyarı ve önem kazandırır”.
Seven anne çocuğuna yalnız başına yürümeyi öğretir. Çocuğuna gerçek bir destek veremeyecek kadar uzaktadır; ama kollarını ona doğru uzatır. Onun hareketlerini taklit eder; sendelediğinde onu kucaklayacakmış gibi hızla eğilir; böylece çocuk yalnız yürümediğine inanabilir… daha fazlasını da yapar. Yüzü bir ödül; bir teşvik işareti verir. Böylece; çocuk gözleri yolundaki güçlüklere değil annesinin yüzüne sabitlenmiş bir biçimde tek başına yürür. Kendisini tutmayan kollardan destek alır ve durmadan annesinin kucağına sığınabilmek için uğraşır. Tam da annesine ihtiyacını vurgularken; yalnız yürüyerek aslında bir yandan da onsuz yapabileceğini ispatladığının pek de farkında değildir (Kierkegaard; 1846: 85).
Ama diğer annede durum tamamen farklıdır: Yürüyüşün sonunda hiçbir teşvik işareti; hiçbir cesaretlendirme yoktur. Çocuğun yalnız başına yürümesi dileği değişmemiştir; ama seven bir annenin yaptığı gibi değil. Şimdi çocuğu bir korku sarar. Korku üzerine çöküp çökertir çocuğu; çocuk artık ilerleyemez. Kendisini hedefe yönlendiren istek aynıdır; ama hedef birden korkutucu hale gelmiştir (kierkegaard; 1846: 85).
Anthony kendi sözcükleriyle devam eder: Korkmuşluk; çift değerlilik; bilinçdışı düşmanlık; zırhlanma gereksinimi çocuğu kendi başına adım atmaktan alıkoyar. Kierkegaard; zarif sezgisiyle; yürümeye başlayan çocuğun annesinden ayrılmanın çekimini hissettiği ve aynı anda bireyleşmesini ortaya koyduğu gelişim anlarını billurlaştırmıştır. Muazzam bir gelişimsel öneme sahip; karışık bir deneyimdir bu; çocuk annesi olmadan yapabileceğini ve yapamayacağını; annesi de onun yalnız başına yürümesine izin verebileceğini ve veremeyeceğini göstermektedir (Anthony; 1971: 263). Anthony; folie a deux* durumlarından söz ederek devam eder: “Psikotik anne bu anları öylesine endişeyle doldurur ki hem çocuğun gidebilecek bir yeri yoktur; hem de bir yere gitmekten korkmaktadır.” Serbest devinim yetisinin geciktiği vakalarda kaçınılmaz coşkulu sevinç hali alışılmıştan geç gerçekleşiyordu.
Yürüyen çocuk bağımsız dik devingenliğe ulaşmakla bağımsız insanların dünyasına girmeye hak kazanmış gibidir. Annenin; çocuğunun artık dış dünyada yaşamayı başarabileceğini hissettiği zaman dışa vurduğu beklenti ve güven; çocuğun kendi güvenlik duygusu için önemli bir tetikleyici ve belki de büyülü tümgüçlülüğünün bir kısmını özerkliğinden ve gelişen kendilik saygısından alacağı hazla değiştirmesi için bir ilk teşvik oluşturur.
Kararma
Yalnızca annelerinin odada olmadığını fark ettiklerinde bizim kararma dediğimiz duruma girerler.
Kararma durumuna ilişkin çıkarımlarımız iki yinelenen görüngüden türedi: (1) anneden başka birisi etkin bir biçimde çocuğu rahatlamaya çabaladığında çocuk coşkusal dengesini yitirir ve ağlamaya başlar ve (2) çocuğun “coşkusu kırılmış” durumu; kısa süreliğine ortadan kaybolan annesine kavuştuğunda – bazen birikmiş gerilimin kısa bir ağlama kriziyle serbest bırakılmasından sonra da olsa - görünür şekilde sona erer.
Kendiliğin ideal durumu
Korunma geri çekilişi
Üçüncü Altevre: Yeniden Yakınlaşma
GENEL DEĞERLENDİRMELER
a) Dikine serbest devinimin kazanılmasıyla b) hemen arkasından Piaget’nin (1936) temsili zekanın başlangıcı olarak kabul ettiği (simgesel oyun ve konuşmada doruk noktasına ulaşan) bilişsel gelişim aşamasına ulaşmasıyla insan ayrı ve özerk bir kişi olarak ortaya çıkar. Bu iki güçlü “örgütleyici” (Spitz; 1965) psikolojik doğumun ebeleridir. “Yumurtadan çıkma” sürecinin bu son aşamasında çocuk kimliğin; ayrı bir bireysel varlık olmanın ilk düzeyine ulaşır (Mahler 1958b).
Ayrılma kaygısında artış gözlemlenebilir: Alıştırma altevresinin başlıca özelliği olan annenin varlığına ilginin görece azalması; artık yerini annenin nerede olduğuyla sürekli ilgileniyor görünme ve etkin yaklaşma davranışına bırakır. Çocuğun ayrı oluş farkındalığı –olgunlukla kazanılan; anneden fiziksel olarak uzaklaşabilme yetisinin ve bilişsel gelişiminin etkisiyle- arttıkça; annenin kendisiyle her yeni beceri ve deneyimi paylaşmasına artan bir gereksinime ve isteğe; ve aynı zamanda nesnenin sevgisine büyük bir gereksinime sahip olduğu görülür.
Bu altevre boyunca annenin coşkusal ulaşılabilirliğinin uygun ve yeterli düzeyde oluşunun önemi ne kadar vurgulansa azdır. “Çocuğun kendilik temsiline yansızlaşmış enerji yatırmasını mümkün kılan şey; annenin çocuğa karşı duyduğu sevgi ve onun çift değerliliğini kabul edişidir” (Mahler; 1968b).
Alıştırma evresindeki bebeklerin ayırt edici özelliği olan “yakıt ikmali” tipindeki bedensel yakınlaşma; 15-24. aylar arsında ve daha sonrasında yerini kasıtlı olarak yakın beden temasını arama ya da bundan kaçınmaya bırakmıştır. Bu; artık çocuk ve annesinin çok daha yüksek bir düzeydeki etkileşimiyle birleşir; simgesel dil; sesli ve diğer türlerde karşılıklı iletişim ve oyun giderek ön plana çıkar (Galenson; 1971).
Ayrılma tepkilerinin ayırt edici özelliği libidinal değerin (saldırganlık yerine sevgi) ağır bastığı ılımlı ve ben tarafından süzülmüş duygulanım olan çocukların ileriki gelişimlerinin daha olumlu olacağı varsayımında bulunma cesaretini gösterdik.
Gölge Gibi İzleme ve Hızla Kaçma Örüntüleri
Yürümeye başlamış çocuğun iki temel davranış örüntüsü –anneyi “gölge gibi izleme”1 ve kovalanıp kollarına alınma umuduyla ondan hızla kaçma- hem sevgi nesnesiyle yeniden birleşme dileğinin hem de onun tarafından yeniden yutulma korkusunun göstergesidir.
12-15 aylık arsında küçük yürüyen çocuk; 24. aya kadar devam eden büyük yürüyen çocukluk dönemine geçerken son derece önemli bir coşkusal dönüm noktasına ulaşılır. Artık çocuk; az ya da çok tedrici ve az ya da çok hevesli bir şekilde “alıştırma” dönemine özgü coşkulu sevincin doruğunda açıkça umduğu “dünyayı fethi”nin yoluna çıkan engelleri deneyimlemeye başlar. Küçük yürüyen çocuk; alıştırma evresinin sonuna doğru; ustalaşmanın doruğunda; bütün dünyanın ayakları altında olmadığını; sadece rahatlama ve yardım gereksinimini hissetmekle; hatta bu gereksinimi seslendirmekle bunları elde etme gücüne sahip olmayan görece çaresiz; küçük ve ayrı bir birey olarak bu dünyayla az çok “kendi başına” başa çıkmak zorunda olduğunu anlamaya başlar (Mahler; 1966b).
Bu altevrede çocuğun annesine karşı kur davranışının niteliği ve ölçüsü; bireyleşme sürecinin normalliği için önemli ipuçları sağlar. Nesnenin sevgisini yitirme korkusu (nesne yitimi korkusunun yerine) gittikçe daha da belirginleşir.
Anne ile çocuğu arasındaki uyumsuzluklar ve yanlış anlamalar; normal anne ve normal çocuk vakalarında bile gözlemlenebilir. Bunlar; büyük ölçüde bu altevrenin belli çelişkilerinden kaynaklanır. Bu altevre sırasında bazı anneler çocuğun çok şey beklemesini kabullenemezler; bazı annelerse onun gittikçe kendilerinden daha bağımsız ve ayrı hale gelmekte olduğu ve artık kendilerinin bir parçası olarak görülemeyeceği gerçeğiyle yüzleşmeyi başaramazlar.
Yeniden yakınlaşmanın yaşandığı bu üçüncü altevrede; bireyleşme bütün hızıyla sürer ve çocuk bunu sonuna kadar uygularken; bir yandan da bu ayrı oluşun gittikçe daha çok farkına varır ve anneden ayrı oluşuna karşı direnmek ve bunu olmamış kılmak için her türlü mekanizmayı seferber eder.
Sözlü iletişim giderek daha gerekli hale gelir. Çocuğun jestlerle yaptığı zorlama ya da anneyle çocuk arasındaki karşılıklı söz öncesi eşduyum; doyum ereğine ulaşılması için artık yeterli olmaz.
Çocuğun Yeniden Yakınlaşma Döneminde Annenin Tutumu
Anne; sürekli coşkusal oluşabilirlik ve oyuncu bir katılımla ya da daha az istenen bir tutumlar dizisiyle tepki gösterebilir. Ancak; çocuğun büyülü tümgüçlülüğe güveni azalırken özerk beninin uygun ve yeterli bir işlevsel kapasiteye ulaşabilmesi için annenin sürekli coşkusal ulaşılabilirliğinin esas olduğunu bulduk. Annenin önceden kestirilebilir coşkusal katılımı; ikinci yılın sonlarında ve üçüncü yılın başlarında; çocuğun düşünce süreçlerinin; gerçeklik sınamasının ve başa çıkma davranışının zenginleşip serpilmesini kolaylaştırır.
4. Altevre: Bireyselleşmenin ve Sürekliliğin Pekişmesi
Barney’ nin “hızla kaçma” larına katkıda bulunan önemli bir ek etmen de; gerçek bir kahraman olarak tapılan babasıyla çok erken özdeşleşmesi ve onu aynalamasıydı. Annenin coşkusal desteği yetersiz olunca; ne kendilik temsiline libidinal yatırım; ne de kusursuz bir biçimde gerçekleşen özerklik gelişimi ilk çocuklukta yaşanması kaçınılmaz olan ortakyaşamsal tümgüçlülüğün yerini alamadı. Çocuk ilerlemeci ve tedrici bir biçimde “iyi” anne imgesiyle özdeşleşemedi; özümleme (içselleştirme) yoluyla yatıştırıcı; rahatlatıcı bir annelik işlevini sahiplenemedi. Doğuştan yetenekleri mükemmel düzeyde olmasına karşın ayrılma kaygısının saldırısına ve kendilik saygısının yıkılışına karşı koymayı başaramadı. Yaşadığı hüsran sonucunda babaya dönmüş ve anne gebe kaldığı zaman şaşkınlık içinde hediyeleri bebekle; dışkıyla ve penisle bir tutmuştu. Bedenin içinde olanlara ilişkin büyük bir kafa karışıklığı yaşıyordu; kendi gebeliği üzerine fantezileri açıkça izlenebiliyordu; ama kimin karnında ne olduğu konusunda düşünceleri net değildi. Babasının karnında da annesininki gibi bir bebek olduğunu düşünüyor gibiydi.
Yeniden yakınlaşma altevresinden; kendine yönelik erotik ve saldırgan etkinliklerde ve aşırı hareketlilikte doyum sağlama eğilimiyle ve duygusal yaşamında bir tür donuklukla çıktı. Bu durum annesinin gebelik sırasındaki belirgin coşkusal soğukluğuyla yakından ilgiliydi.
Genel olarak bu dönemdeki potansiyel tehlike işaretleri arasında;
1- ortalamanın üstünde ayrılma kaygısı;
2- anneyi gölge gibi izlemenin ortalamanın üstünde olması;
3- anneyi kovalamaya kışkırtmak amacıyla sürekli ve itkisel “hızla kaçma” lar;
4- aşırı uyku rahatsızlıları; sayılabilir.
Yeniden yakınlaşmayı üç döneme ayırabiliriz;
1- yeniden yakınlaşmanın başlangıcı;
2- yeniden yakınlaşma krizi;
3- çocuğun ayrılma – bireyleşmenin dördüncü altevresine; yani bireyleşmenin pekişmesi dönemine girmesini sağlayan örüntüler ve kişilik özellikleriyle sonuçlanan bireysel kriz çözümleri.
YENİDEN YAKINLAŞMANIN BAŞLANGICI
Anne; alıştırma döneminde çocuğun gereksinim duyduğunda (beslenme; yatıştırılma; yorulduğu veya sıkıldığı sırada “yakıt ikmali”) sık sık dönebildiği bir “merkez üssü” ydü. 15 ay civarında bir noktada anne bir “merkez üssü” olmaktan çıkıp çocuğun gittikçe kapsamı genişleyen dünyayı keşiflerini paylaşmak istediği bir kişiye dönüşür. Bu yeni ilişki kurma biçiminin en önemli davranışsal işareti; çocuğun sürekli olarak bazı nesneleri anneye getirişi; giderek genişleyen dünyasında bulduğu nesnelerle onun kucağını dolduruşudur. Bunların hepsi onun için ilginçtir ama temel coşkusal yatırım onları annesiyle paylaşmak istemesidir.
Çocuk ayrı oluşun farkındalığının başlangıcıyla birlikte; annenin isteklerinin hiç de her zaman kendisininkilerle özdeş olmadığını - ya da tersine kendi isteklerinin onunkilerle çakışmadığını – kavrar. Bu kavrama; küçük dostumuzun kendini “dünyanın tepesinde” hissettiği alıştırma evresinin büyüklük ve tümgüçlülük duygularını büyük ölçüde sarsar.
Çocuğun en büyük haz kaynağı; bağımsız devinimden ve genişleyen cansız nesneler dünyasının araştırılmasından toplumsal etkileşime kayar. Annenin ayrı bir kişi olduğunun anlaşılması öbür çocukların da ayrı varlıklar; benzer ama kendilikten ayrı varlıklar olduklarının farkındalığıyla koşut bir biçimde gerçekleşir. Bu durum; çocukların artık bir başka çocuğun yaptığını yapmak ya da sahip olduğuna sahip olmak; yani başka bir çocuğu aynalamak; taklit etmek ve bir ölçüye kadar onunla özdeşleşmek için daha büyük bir istek göstermelerinde açığa çıkar.
Bu dönemde anatomik cinsel farklılığın keşfedilmesi penisin kızlar için diğer çocuklarının “sahip olduğu”; arzulanan ama elde edilemeyen şeylerin bir prototipi olarak göründüğünü söylemek yeterlidir. Çocuk giderek artan bir şekilde bedenini kendi mülkü olarak deneyimler. Artık başka insanların bedenini “ellemesinden” hoşlanmamaya başlar. Giydirilirken ya da bezi değiştirilirken edilgin bir pozisyonda tutulmaya çok belirgin bir biçimde direnir. İstemediği bir sırada kucaklanıp öpülmekten de hoşlanmaz. Beden özerkliğinin oğlanlarda daha kesin bir biçimde talep edildiğini hissettik.
Toplumsal Genişleme ve Babayla İlişkinin Önemi
Çocuğun özerkliğinin genişlemesi isteği; anneye ve başkalarına karşı olumsuzlukta ifade bulmanın yanı sıra anne-çocuk dünyasının öncelikle babayı da içine alacak şekilde genişletilmesine de yol açar. Baba; bir sevgi nesnesi olarak; en başından beri anneden tamamen farklı bir sevgi nesneleri kategorisine dahildir. Yenid