Onu sevdiğimi söyleyemem; eğlenceli; anlaşılır; sevimli değildi...
Her şeyi zorlaştırmış ve yaşama uymayan bir hale getirmişti...
Bilim insanı olarak adını tarihe yazdırmıştı ama hiç önemsenerek anılmadı...
O da bunu istemişti zaten önündeki yolların ikincisini seçerken...
Şimdi seviyor muyum peki? Bilmem ki...
Ama anlıyorum neyi neden yaptığını; ne demek istediğini ve diyemediğini; gerçi o anlaşılmak da istememişti; küskündü...
Önünde bazı seçenekler vardı yaşadığı çağda; ya tüm bildiklerini açıklayacak yolunda devam edecek; evinden yaşamından olacak; hiç anlaşılmayacak; belki de eziyet çekecekti. Gelecek nesiller anlayacak mıydı onu; o da şüpheliydi. Ya da ortama uygun davranacak; para kazanacak; saygın biri olarak yaşadığı dönemdeki tüm diğerlerine benzeyecekti.
Bir şeyleri çok bilirken bilmez gibi yapabilir mi insan?
İşte o bunu denedi bence... Dönemine uydu; anlaşılmayacakları kendine sakladı; içindeki birikimle demek istediklerini şekil değiştirip yazdı ve anlayan olursa diye küçük ekmek taneleri serpti gittiği yola; hani gün gelip de izini takip eden olursa bulsun diye. Sonra serptiği ekmek tanelerini de az dağıttı; hemen de bulunmasın istediğinden...
Onun kuramını çalışmak çok zordur; hele ki sınava girecekseniz.
Matematik gibi bir şey işte; yaşamı genel çerçevede zevkli- anlaşılır şekilde tanımlamadığı gibi; akılda da kolay kalmaz. İd- ego- superego `nun kalıpsal açıklamaları üzerine; libido enerjinin nasıl işlediğinden; kaynadığından söz eder. Daha nelerden söz eder; bilgiler karışır- birleşir- ayrılır. Birbirinden güzel kuramlar; insan yaşamını açıklayan görüşler varken; onunki her durumu insan cinselliğine bağlayan yanı ile arada gülümseterek kaybolur gider. Tek saygı uyandıran yanı psikoloji bilimindeki bazı ilkleri başlatmış olmasıdır.
Bir de akıllarda o bilindik resmi vardır; hani tepesinde saçları olmayan; sakallı bir adam portresi...
Sonuçta sevimsizdir işte... Her şeyi cinselliğe bağlar; ağır tanımlar kullanır. Aslında istediği budur; sevimsiz olmaya çalışmak; bunu denemiş ve başarmıştır...
Sanırım serptiği ekmek tanelerini izledim; bilerek olmadı; karşıma çıktı bir yerde; adım adım gittikçe saklandığı yerdeki onu buldum. Çok mutsuzdu. Geriye dönsen hangi seçeneği seçerdin demek istemedim; geriye dönülmezdi; tarih yazılmıştı.
Freud denilen bu bilim insanı; döneminde evrensel gerçeği kavramıştı; hele ki hipnozla ilgilendikçe; beynin işleyiş resmini çıkardıkça görünmezleri görüyordu. Heyecanla bilgileri not ediyor; derleyip topluyordu...Yazacaktı; açıklayacaktı. Ancak o evrensel bilgi ve insan beyni ile ilgilenirken yaşam devam etmekteydi; sahnede seçkin- asil; dine katı kurallarla bağlı bir kesim vardı. Asil olmayanlar daha farklı bir yaşam sürüyordu. Kadınlar hatlarını belli etmeyen uzun etekli elbiseler giyiyorlar; ayakları bile görünmüyordu bu eteklerin altında. Derler ki; erkekler evlenince anlıyorlardı kadınların da bacakları olduğunu.
Düzen işliyordu; tarih sürüyordu; bir çok sorun içinde bir de kadınlar benzer bir hastalık yaşıyorlardı. Bağırıp çağırmaya; her yana saldırmaya başlıyor ya da durduk yerde uygunsuz davranışlar yaparak ona buna sarılıyorlardı.
İşte o sahnede Freud da vardı; bu kadınları dinliyordu; notlar alıyordu; hipnoz yapıyordu; sorunları anlayıp çözüyordu; kadınlar kendilerini iyi hissettikleri hipnoz sonrası sevinçle boynuna sarılıp onu öpüyorlardı. Bu durum da o dönem için pek hoş görünmüyordu.
Freud kadınlardaki bu tür davranışları sıralıyor; adını da Histeri koyuyordu.” Cinselliği ifade edememek- doyumsuzluğun bilince vurmuş belirtilerle ilerlemesi histeri rahatsızlığını ortaya çıkarır kadınlarda” diyordu. Tam böyle demiyordu; düşünüyordu o dönem. Hiç de yanılmıyordu; bu şikayetlerle gelen erkek hasta yoktu; kadınlar etek altında görünmeyen bacaklarıyla tümden cinsellikleri engellendiğinden genel olarak histeriklerdi.
Başka notlar da alıyordu Freud bilince- beyne ilişkin; ne de olsa hastası çoktu ve sürekli bilgi topluyordu. Bir notunda diyordu ki “Dünyadaki her insan Çin Seddine hangi taşın hangi işçi tarafından konulduğunu bilir”. Bilincin genel bilgiyi taşıdığını; bir yerde öğrenilen bilginin tüm dünyadaki insanların bilincinde yapılandığını; bunun da bir enerji ağıyla oluştuğunu anlamıştı.
Değişik detaylardan yola çıkarak bir kuram oluşturacaktı ki; çevrede hiç beklenmedik tepkiler ortaya çıkmaya başladı. Bu adam var olan kurallara aykırı görüşler dile getiriyor; kafa karıştırıcı terimler kullanıyor; garip bir uygulama yapıyor; bu uygulamada insanların gözleri kapanıyor; onlara uyurken bir şeyler diyordu - üstelik de kadın hastaları tarafından öpülüyordu ki- bu açılardan bakılırsa geleceği hiç iyi görünmüyordu.
Baskılar yoğunlaşmıştı ve o bir yol ayrımda idi; karar vermesi gerekti nerede duracağına. Ve kararını verdi...
Uygulamalardan uzaklaştı-sessizleşti; notlarıyla bir kenara çekilip “Psikoanalitik Kuramı“ yazdı.
Çağdaşları der ki kararından pişman ve mutsuz olmuş... Öğrencileri hipnozu kendilerince yorumlayıp gündemde kalırken; o asil ve seçkin ortamında kaybetmekten çekinerek en büyük kaybetmeyi yaşamış.
Bence bununla kalmamış ama Freud; çok güzel bir intikam almış kendinden ve gelecek nesillerden... Zihinlere kazınan bir intikam...
Kuramını oluştururken bilgileri saklamış; araya serpiştirmiş; anlaşılması zor olsun diye her bir sapağı kendine çıkan bir küre oluşturmuş. Görünüşte saygıdeğer bir bilim adamı olarak hem insanları şaşırtıp ününü korumayı denemiş - ki bunu başarmış da bir yerde- ama istediği ün olmadığı için de kırgınlığıyla bilgisine ulaşma yolunu zorlaştırmış.
“Kadınlar şu andaki koşullardan dolayı doyumsuz; erkeklerle ilgili çok fazla veri yok; kadınlar cinsel ilişki yaşarlarsa sorun kalmaz “ dememiş. Odip ve Elektra kompleksinden söz etmiş. “Odip kompleksi çocuğun cinsiyeti ne olursa olsun karşı cinsten olan ebeveyne duyduğu cinsel temelli duygulardır” demiş.
“İnsan bir enerji sistemidir” dememiş.
“Kişiliğin yapısal yönü; id; ego; süperego `dan oluşur; id içgüdülerin bulunduğu psişik enerjinin kaynağıdır ve vücudun diğer sistemleriyle ilişkisi sonucu onlardan bu enerjiyi almaktadır” demiş.
Freud ile ilgili anlatımlar söyle başlar;
“ Bir nörolog olarak iyi bir gözlemci ve kuramcıydı; genellikle insanın içinde yaşadığı çevreyi dikkate almazdı. Kuramının en eksik yanı; insanı içinde yaşadığı sosyal çevreden ayrı olarak düşünmesidir. “
Evet bugün tüm psikoloji öğretilerinde; insan içinde yaşadığı sosyal çevre ile etkileşimi içinde incelenir. O da bunu biliyordu; ama sosyal çevreyi nasıl düşünebilirdi ki; kaçtığı onlardı…
Takipçileri onu tam olarak buldular mı bilinmez; çünkü saklanmak için seçtiği yol karmaşık ve zordu. Bulmaya çalışanlar ise bazı tercihler yaptılar ya onu benimsediler ya da kuramındaki eksikleri tamamladıklarını söyleyerek; başlı başına yeni bir kuram yazmaktansa; eskinin üstüne yeniyi inşa ettiler...
Freud` u seziyorum...
İnsan bilincini anlatmak istiyordu. Bedende akan enerjiyi; beynin – hücreler arası enerji iletişiminin bileşenlerini; hipnoz sırasında oluşan süreci; duygu ve davranışlar baskılandıkça hastalıkların artacağını; çevre-insan arasındaki bilinçsel ilişkiyi; hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını; kendini anlamadıklarını...
Bunları söylemedi ama; yordayamadığı geleceğinden kaygı duyarak bulunduğu çevreden kopamadı. Söylese anlaşılır mıydı döneminde; o da ayrı bir soru...
Sonuçta bu küskün insan; çevresel unsurları hiç dikkate almadığı bir kuram yazdı. Aslında kendi masalını yazdı bence. Ekmek tanelerini izleyebilen olursa; onu bulsun diye...
Hepiniz cinselliğe takıntılısınız; hem de çok fazla takılıp kalmışsınız; genel oluşumu görmüyorsunuz; toplum yok sizin için; dünya yok...Olamaz da; anlamazsınız ki; çünkü enerjiniz bedeninizde dolaşıp duruyor; sadece yaşıyorsunuz; bakıp görmüyorsunuz; oral ve anal zevklerden ibaretsiniz…
Tam olarak böyle dedi sanki; bilimsel dille yazdı bunları; kime nasıl sayıp sövdüğü anlaşılmasın diye...
Onu bunca net gördükten sonra seviyor ve seçimini onaylıyor muyum. Bilmem ki...