Herkesin ağzında bir depresyondayım lafı dolaşıp duruyor. Nedir bu depresyon? Eğer sebebini anlayamadığımız bir mutsuzluk hayattan bıkkınlık ve ortada bir sebep yokken ağlama isteği duyuyorsanız; günün büyük bir kısmını uyuyarak geçiriyor ya da hemen hiç uyuyamıyorsanız; uykularınız bölünüyorsa; kendinizi değersiz hissediyorsanız ya da önceden yapmaktan zevk aldığınız şeyleri artık yapmak istemiyorsanız depresyonda olabilirsiniz. Dikkat! Peki bizi depresyona sokan sebepler nelerdir? İş yaşamında karşılaştığımız sorunlar; yeni yaşam koşulları; menapoz; evliliklerde ve ailelerde yaşanan sorunlar; bizi depresyona sokabilecek sebepler arasındadır. Ayrıca; yapılan araştırmalarda; her on erkekten birinin; her beş kadından birinin yaşamının her hangi bir döneminde depresyon geçirme olasılığı bulunmaktadır. Buradan da anlayacağımız gibi kadınların depresyon geçirme riski; erkeklere oranla çok daha fazladır.
Depresyondaki kişinin genel olarak düşünce yapısına bakacak olursak; kişi başına gelen olumsuz olaylarda suçlunun kendisi olduğunu düşünür. Örneğin; sınav dönemlerinde öğrencilerin çok sık yaşadıkları bir psikolojik durum da “Ailem benim için dünyanın parasını döküp okutuyor ama ben hiçbir işe yaramıyorum sınavı kazanamadım” gibi kendini değersizleştirme düşünceleri hakim olur ve bunun neticesinde kişi genelde içine kapanır ve hatta; intihar girişiminde bile bulunabilir. Bütün bu olumsuzlukların yanı sıra depresyon tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ümitsizliğe kapılmayın! Psikolojik ve psikiyatrik desteğin yanında; kendinize yeni uğraşlar bularak işe başlayabilirsiniz. Bugüne kadar hep yapmak istediğiniz fakat bazı sebeplerden dolayı yapamadığınız ertelediğiniz konulara öncelik verin. Bu bir ebru sanatıyla uğraşmak da olabilir bir enstruman çalmayı öğrenmek de. Yapmaktan zevk aldığınız ve sizi mutlu eden bir uğraş olması yeterli. Kendinizi hiçbir konuda zorlamayın. Etrafınızda sizi mutsuz edebilecek hiçbir uyaran bulundurmayın. Haber programlarında ve gazetelerde üzücü ve dramatik olayları takip etmemeye çalışın. Yaşadığınız bu sıkıntılı sürecin geçici bir durum olduğunu kabullenin ve kendinizi sevin! Çünkü siz değerlisiniz.
Yaşadığımız şu karmaşık dünyada depresyona girmek için birçok sebep olmasına karşın nefes aldığımız sürece çözülmeyecek sorun yok.
İnanın ve isteyin yeter!
***
İnsan olmanın temel niteliklerinden yoksun olan Psikopatlar
Hayatınıza sızıp; siz daha ne olduğunun farkına bile varmadan; maddi manevi büyük kayıplar yaşatırlar. Psikopatlar; bir diğer adıyla Anti Sosyal Kişilik Bozukluğu olan insanlardan söz ediyorum. Onları tanıdıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Oynadıkları oyunlar ve söyledikleri yalanlarla sizi ağlarına düşürür; hayatınızı cehenneme çevirirler. Bundan da en ufak bir pişmanlık ve üzüntü duymazlar.
Melek Yüzlü Şeytanlar
Anti sosyal kişilik bozukluğu olan kişiler; hayatın acımasız olduğuna inanırlar. Hep haksızlığa uğradıklarını; insanların kötü olduklarını ve onlara zarar vermek istediklerini düşünürler. Bu düşünceden yola çıkarak; kendilerini koruma adına karşılarındaki kişilere zarar verme yoluna giderler. Bu zarar her şekilde olabilir psikolojik veya fiziksel. Onlara göre kurallar aptallar içindir ve bozulmalıdır.
Zevkim her şeyden önde gelir
İlişkilerinde yüzeyseldirler. Genelde arkadaşlıkları çıkar ilişkileri üzerine kuruludur. Çok sevdiklerini söyledikleri kişilere bile hiç acımadan zarar verebilir ve bunun sonucunda da hiçbir zaman suçluluk duymazlar. Uzun vadeli ilişkiler sürdüremezler. Anlık zevkler peşinde koşarlar.
Beyaz yakalı Psikopatlar
Hayata karşı bakışları; sadece “almaya” yöneliktir. Dürtüseldirler ve istediklerini her ne pahasına olursa olsun kaç kişinin canı yanarsa yansın o an elde etmek isterler. Bunu; kanun dışı yöntemlerle yaparlar. Beyaz yakalı psikopatlar diye adlandırılanlar; bütün bunları öyle ustalıkla ve zekice yaparlar ki; manipulasyon kabiliyetleri sayesinde birçok şirketi dolandırıp milyonlarca liranın üzerine konabilirler. Yüksek olan; sosyo-kültürel seviyeleri ve zekâları sayesinde yaptıkları sinsi planlar genelde iyi işler. Toplumun her kesiminde onlara rastlamak mümkündür. Siyasetçilerden tutun da şirketlerin genel müdürleri; bankacılar ve hatta bazı psikiyatrlar bile; kişiliklerindeki bu bozukluk yüzünden birçok kişinin canını yakabilirler.
Yine dönüp dolaşıp çocukluk dönemine geliyoruz. Birçok sorunda olduğu gibi bu bozukluğun da temelleri çocuklukta atılıyor. Bu çocuklar genelde sık sık karakola düşer. Arkadaşlarına adlar takıp kötü davranırlar ve bazen madde kullanım da görülebilir. On sekiz yaşından sonra anti-sosyal kişilik bozukluğu tanısı alırlar.
Peki; ne yapabiliriz?
Kendileriyle ilgili iç görüleri olmadığından ve kendilerinde bir sorun görmedikleri için tedavileri zor olmakla birlikte imkânsız değildir. İlaç kullanımının yanında yoğun Psikoterapi seansları faydalı olabilir tabii terapisti de kandırmazlarsa!